7 Nisan 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

7 Nisan 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gam Postası — 7.Nisan 1934 — Tariht Tefrika: 10 7 Nisan 1934 © Karadeniz Korsanları © 8 j — HABER — rv-*""i_'],x &E)_WHİ Hakikf vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan ; d Ki Kadri CEMiL Müellifi: Zshak FERDI 7-4-934 T e Hengikerie damima Tefrika: 25 Geçen kısımların hulasası Iıunn istırap! I Ferhat mahzenin anahtarımı € Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- Ferhat hadımlığını düşündükçe | binden çıkarırken, duvar - dibini Geçen lııınılım; hulâsası | en kısa bir zamanda arzularından ::Snl hl;nıîr:e kızdan, Sulî’:'u; y:ıy- hiddetinden ne yapacağını, kime | büzülmüş duran birini gördü.. Mütarekeden sonra İstanbulda A- | dışarıya çıkamayacak bir hal gendiremem akat pe-| saldıracağını bilmiyor.. Günler | vaşça arkadaşma seslendi. nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar | 1 o rlardı. ©8© | ginen :== :km. ıuılıhîı. S ıeçlhçu::ııdmn;u- d — Rw.în;u kadın k:iuı?ı Taemadinın ” yapaadan BEmakan | — Fatma Nüzhet kapıyı açmaz - Kar Tei başratağmı sadeeiş | — Rüstem Rusyaya gidecek, Ali| — Arkadaşı dikkatle baktı: çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- | dan evvel ihtiyatkâr hareket et - | tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. | babayı Ruslara yakalatacak.. Onu| — Bilmem.. Tanımadım. — larr İlhami ismimdeki genç Galatada | mek için olacak evvelâ: (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir | zindanlarda tel kamçılarla döve Kadının yanma yaktlaştılar. Ariyan hanına tercüman diye yerleş- — Kim 0?.. kongrede menedilmiştir. Fakat esirci | döve gebertecekler.. Ve Ferhadın | — Rüstem biraz daha sokulunca mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan bu grup gene bir gün malüm olan yerle- rinde toplanmışlar ve aldıkları rapor- ları okuyorlardı. — Orası öyle... Fakat bütün ma lâmatım bu rapordakinden iba - ret.. — Mecir Heyden emir aldığı- nr nerden biliyorsun? — Burası kat'i... — Bu kadını sen hiç gördün mü? — Evet.. Bir defa gösterdiler: Takip ettim, fakat gözümden ka- çırdım. O günden sonra da tesa - düf etmek imkânı hâsıl olmadı. — Nerde görmüştün? — Beyoğlunda.. — Yalnız mıydı? — Hayır.. Yanında yakışıklı, geniş omuzlu bir delikanlı vardı. — Bunun Alman hastahanesi ci varında oturduğu muhakak mı? — Evet.. Recep Bey, Aliyi sual yağmuru- na tutmasına rağmen aldığı cevap lar, sekiz, on satırlık rapordaki ma lümattan dışarıya aşmamıştı. Yal- marz kat'i surette öğrenebildiği ta- köp işinin Ali Beyle yapılamaya - cağı idi. Fatma Nüzhet apartrmanda yal nızdı. Kapı çalındığı zaman banyo dan daha yeni çıkmış kurulan- makla meşgul... Madamın da dı - şarıya çıkacağı tutmuştu. Şimdi kapıyı kim açacaktı? Süratle ayaklarına çoraplarını, wücudüne kombinezonunu geçirdi Nemli saçlarımı kuruladığı havluyu bir köşeye fırlatarak sabahlığını giydi. Beline bağladığı kuşak ince vücudünün şeklini, geniş ve düş « kün kıvrımlarla inen sabahlığmın içinde, çizmiş bulunuyordu. Bu kadm, cidden güzeldi. Türk güzelliğinin en müstesna hatlarmı kendisine toplamıştı. Tevekkeli de ğildi. Bütün tanıdığı ecnebiler o - nun bu güzelliğine hwlıywlır ve Kısa tefrika 1 Yaban Diye seslendi. Bu sese cevap ve renin İlhami olduğunu anlamakta güçlük çekmemişti. Gözlerinde beliren sevinç ışıltı- ları, Fatma Nüzhetin İlhamiye kar şı bambaşka bir hisle bağlı oldu ğunu anlatıyordu. Kendisi de bil- miyordu. İlhamiyi ilk gördüğü günden beri, çok daha başkalaş - mıştı. Ona karşı derin bir zaafı var dı. Hergün beraber bulunmak, gör mek arzusile yanıyordu da denebi Kir. Kapıyı açarken: — Seni çok beklettim ağabeyci- ğim, kusuruma bakma, evde ben - den başka kimse yok.. Yeni yıkan mıştım. Üstüme sabahlığı, ayağı - ma çorabımı geçirmek için gecik- tim, dedi. Fatma Nüzhetin odasında idi - ler.. Fatma Nüzhet, öylece, şezlon - ga uzandı; masa üstünde duran cigaralardan birini alırken, sabah lığının geniş kolu omuzuna kadar kayarak kolunu bütün - güzelliğile meydana çıkardı. Yanma ilişen İlhami bu güzel kolu yakalyarak: — Çok cigara içiyorsun, Fat - ma.. diye mümanaat etti. — Evet hakkın var, ağabeyci - — Artık ben senin ağabeyin de- gilim Fatma.. Bir daha bana ağa« bey, deme... — Diyeceğim, yalan mı ağabe - yimsin.. — Değilim, — Ağabeyimsin? — Hayır.. — Evet., —Hayır. * İlhami, Fatma Nüzhetin daha henüz kurumayan saçlarından ya- kalayrak kendisine doğru çekti. — Değilim... - ww * Fatma Nüzhet giyinmiye başla- mazdan evvel İlhamiyi odanm bir köşesine dikmiş, gözünü bir men- dille bıilıdıhın ıonrı, yüzünü Keçisi Yazan: ( Vâ - Nü ) Bütün kış yalçın kayalar üze- ] di. rinde, hafif ayacıklariyle koşmuş, | sekmiş durmuştu. İşte, böylece, bir yabani keçi oldu. Ayaklarınım dibinde Bahri- Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.; Ancak bir | © korkusu var; Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki sakir esir kızları hadım bir deli- kanlıya bıraktıktan gonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanir Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. Ferhadın parası vardı. Keyfi ye- rinde idi. Hergün güzel ve sevimli mahlüklarla göğüs göğüse, koyun koyuna yatıyor, gece yarılarına ka- dar eğleniyordu. — Ohaldebu sıkıntıya sebep ne?.. Diye soran arkadaşıma: — Ben de bilmiyorum.. Hayırdır işallah... Deyip geçiyordu. Deyip geçiyordu ama.. Sıkmtı geçmiyor; delikanlının içinde de - rinleşip kalryordu. Ferhat, içini yiyen bu sıkıntınm sebebini bilmiyor muydu? O her şeyi biliyordu. Hadmlık... İşte, bir kurt gibi, onun içini ke- duvara çevirtmişti: — Ben giyininciye kadar Başmı çevirmiyeceksin?, Dedi. — Pekâlâ.. Çevirmem.. — Söz mü?. — Söz.. İlhami, gardrobun açılışmdan, Fatma Nüzhetin giyinmesini bitir diği zamana kadar, kumaş sesle - rinden, terlik tıkırtılarından giyin- me derecesinin ne kadar ilerledi- ğini tahmine çalıştı ve kapalı gözü önünde ,onun emsalsiz vücudunu intikamı bu suretle almmış olacak- Ferhat Bey arkadaşile beraber Kumkapıya giderken, yolda bunla rı düşünüyor ve kendi kendine diş- lırlni gıcırdatarak — mırıldanıyor- ohnwı yakalıyacaklar.. Zindana atacaklar.. Gebertecekler. Bunun adına intikam diyorlar... Bundan bana ne?! Ali babanın ö- lümü, bendeki eksikliği tamamla- | dan.. mış olmıyacak ki.. Ben gene böyle hissiz, hareketsiz bir taş parçası gi bir ehıklık. neağır birceza imiş, Allahım! Ve sonra birden kaşlarını kaldı- rarak güldü: — Rüstem.. Eğer ben Padişah olsaydım, asılması icap eden kim- selerin canma Rüstem dalgın dalgım ynı'ıiyot- du. Hayretle arkadaşının yüzüne bakarak: — Peki, dedi, ne yapardın? Rüstem, arkadaşmın ne — söyli- yeceğini birdenbire tahmin edeme- diği için, gözlerini Ferhadın yüzün den ayırmıyordu. Ferhat: — Ben de seni zeki bir sanırdım ! Dedi. Bunu bilmiyecek ne var: Ali babanın bana yaptığını yapar- dım. Rüstem arkadaşmın istırabını dindirmek için, kahkaha ile güle- rekt — Hadımlık cezası mı?!... — Fa- kat, sen de artık bunu unutmalısın, canım! İşte, iki üç gün sonra, heri- fi yakalatmak üzere yola çıkıyo- adam tecessüm ettirdi İlhami, bilmiyor- | "um. du; nasıl olmuştu da Fatma Nez- het için kendisinde bu kadar zaaf hissettmişti. İlk tesadüf etikleri günle bugün arasında geçen zaman on beş gün- den fazla değildi. (Devamı var) verirdi, İyice — açıldıktan sonra, yüksek bir yerde durur, kendisini beyhude takip edene bakardı. Ba- eaklarının çok sür'atli olduğuna emniyeti vardı. Keyfinin istediği istikamete giderdi. Bu dağlarda, Onun,bir hamlede aşamıyacağı tek duvar yoktu. Öyle mahirdi ki, bıçak tersi kadar ince — yollarda Geçen sonbahar, keçilerin çift- | Muhiti görüyor ve başınım üzerin- | son sür'atle koşabilirdi. leştikleri mevsim, — tüyleri alaca, burma burma boynuzlu bir güzel | de kartalların uçuşunu — seyredi- yordu. hayvanm peşine takılarak sürüden | sında, iri sarı gözleri de, garip bir ayrılmıştı. Kışın başlangıcında, çobanlar, ifade aldı. Uzun ve yüksek bir hayvandı. sürüyü alrp götürmüşler, onu bula- Kuçul: ve düz boynuzları vardı. Alaca — teke, iki aç Tuylerı kıvır kıvır bukleler halin- ve serseri köpeğin hücumuna uğ- | de, yere kadar sarkıyordu. rtıyarak parçalandı. Ak keçi, dağ- larda yalnız kaldı. Birisi ona yaklaştığı vakit, hız- h hızlı solumağa başlardı. Kuyru- Sahibinin köyünden çok uzak- | ğu havaya dikilir, boynu ileri w leşmıştı. Oraya dönmesine imkân | zar ve kaçardı. yontu. Bir yerde öldü zannedil- P l Ayakları kayalara alışık oldu- Dağın en yüksek kısmından Bu haşin tabiatın orta- | nadiren ayrılırdı. Burada, istediği kadar gıda vardı. Zira, kış şiddet- li değildi ve kayaların dibinde biten otlar, rüzgârm getirdiği de- niz tuzuna bulandığı için, çok lez» zetliydi. Kışım sonuna — doğru epeyce değişti. Kulakları daha iyi işit- meğe başladı. En küçük gürültü onu korkutu- yordu. Deniz, ancak — pek sakin — |u için, çok geçmeden, uzaklaşım | Dedi.. Gülüşerek yollarma — de- | 4, vam ettiler, ğ Rüstem yolda arkadaşını tesel- liye çalışıyordu: Ah çu erkeklik., Satılır bir meta | j olsaydı, vallahi ilk müşterim sen o- lurdun. du. Eskisinden daha az yemeğe başladı. Gıda seçmek hususunda titiz- leşti. Şişmanladı ve memeleri şiş- ti. İlkbahar geldi. Yeşil otlar her 'yeri kaplamağa, kuşlar ötüşmeğe hqlıdı Hava ılıklaştı ve ı!nfıı hayat fazlalandı. Bir sabah, güneşin doğmasm- dan azıcık sonra, beyaz keçi, oğ- lak doğurdu. Yeşil bir mağaranın içinde — yavrulamıştı. Üstündeki kaya, miniminiyi rüzgârlardan si- yanet etmekteydi. Oğlak, erkekti. Dokunulursa bozulacak gibi na- rindi ve tüyleri alacaydı, bacakla- rı ve karnı, annesininki — gibi süt beyazdı. Sırtı, babasınınki gibi kurşuni ve siyah çizgiliydi. Ön ba- ler.. Hançer gibi kaşlar.. Şu bo posa bak! Diye mırıldanarak genç'kadi sordu: — Sen kimsin, Allahm gü kulu? Söyle bakalım, buraya »! den geldin? Genç kadın sevinçle cevap v — Süleyman Paşanm konağ — Evet.. Benim. Fakat, bi kimse kaçırmadı. Ben kendim kı tım.. Ali babayır görmek istiyoru — Ali babayı ne için M — Beni paşaya o satmıştı. o söyliyeceklerim var. Allah ııh beni onun yanıma götürünüz! | Rü PEĞLA mıştı. Ferhat genç kızım kolundan ti tu: — Haydi içeriye girelim... j Dedi, Ferhat kapıyı içinden dikten sonra: ! — Ali baba Rusyaya gitti, ben onun vekiliyim. Derdini anlat! Ve Rüstemi göstererek: — O da yabancı değil.. Bu ! de benimle beraber çalışan şımdır. Dedi. Esirler, yeni gelen kim olduğunu ve nerden geldi; bilmiyorlardı. Rüstem, Haççeyi falan Süleyman Paşanın cariyesi ti vus tüyü gibi ince, sevimli bir ki dı. Göz kamaştırıcı bir — güzelli meleye m seyretli. Artık bu mağara, 0 evi olmuştu. Bir yere ayrılıp mekten İlk annelik saatleri ııkın duğu bu yavruyu nu evvelâ nefesiyle ısıttı, alniyle itti. Mırıltılr garip onu cesaretlendiriyordu. ş Küçük keçi, uzun ve titrek ” caklariyle acemi acemi, muv#” caklarmın diz kapaklarmda siyah | :: Şi İıılkılu vardı. Bunlar, süt enmek için diz çöktüğü zaman, sanki bir olduğu zamanlar, hoşuna gidiyor- | Yeri acımasın diye takılmış sun'i meleye döndü. Düşecek dvlyı ; patlıyordu. ğ (Devail

Bu sayıdan diğer sayfalar: