9 Nisan 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

9 Nisan 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakikt? vesikaları tasnif ; eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 9-4-934 Her hakkı Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden s&onra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- | ları Ilhamij ismindeki genç Galatada Ariyan hanıma tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişlee uyanıyordu. Diğer taraftan bu grup gene bir gün malüm olan yerle- rinde toplanmışlar ve aldıkları rapor- ları okuyorlardı. — Öyle mi? Hlhami bu suali çok mânidar sormuştu. Fatma Nüzhet bunu an - Tamakta çok zeki davrandı: — Yok, yok.. dedi. Zannettiğin gibi değil.. Nedense - ecnebilerle | yalnız konuşmaktan zevk — alırım. Maamafih bu saydıklarım — içinde bana karşı dürüst hareket etmiyen hiç kimse yoktur. Hhami vaziyeti kurtarmak iste- di: — Yanlış anladın Fatma.. Mak- sadım bu değil, dedi. Fatma: — Zararı yok, diye cevap verdi. Hiç olmazsa, herhangi bir yanlış anlamayı önlemiş oldum. — Bunların içinde en iyisi han- gisi? — Bana kaptan Benet gibi ge- — İyi Türkçe bilirmiş öyle mi? — Pek değil.. Ama benimle ek- seriya Türkçe konuşur. Bu öğren- mek isteyişinden olacak, — Fatmâ, azıcık ta bana kocan- dan haber versene.. , — Ayrılalı bir seneye yaklaşı- yor.. O zamandanberi kendisinden hemen hemen hiç bir haber alma- dim. — İstanbulda mr? — Hayır.. Anadoluya geçmiş di- ye işittim. — Ya., Milltci mi? Fatma Nüzhet dudak uçlarma belli bir iştihza çizgisi verdirerek: — Öyle imiş, diye cevap verdi. — Allah akıllar versin ona.. Fatma Nüzhet, İlhaminin bu sö- zü üzerine daha başka bir tavır al- dr. Adeta kulaklarına inanamıyor- du. İlhaminin de Anadolu harekâ- tına karşı görünmesi kendisine da- ha çok açılmak hırsını vermişti, Fa kat kendisini güç zaptetti ve sözü Kısa tefrika 3 b Yaban Keçisi Nakıli: ( Geçen kısmın huülâsası Dişi bir beyaz keçi, dağda yalnız kalryor. Vahşileşiyor. Bir oğlak doğu- ruüyör. * Etrafı derin derin kokladı. Bur- nunun delikleri bariz bir surette a- çılıp kapanıyordu. Sonra, homur danarak keçiye doğru yürümeğe başladı. — Keçi de homurdandı. Üç kere zıplıyarak, ayaklarile yere vurdu. Böylelikle, bir lâstik kamçı ile in- dirilmiş darbeler sesi çıktı. Köpek, yeniden durdu. Ön aya- Beci kaldırmıştı. Başını ileri uzat- te Yarı kapanmış gözlerle keçiyi sözdü. Swnra,sola doğru, mağaranın ı'ıhkımdlne koşmağa başladı. mahfuzdur Tetfrika: 27 değiştirmeğe çalıştı: — Kaptan Benet yazık ki on gündenberi burada yok.. Bu yüz- den gecelerim pek sakin geçiyor. — Benet burada olunca ne olu- yor? — Beni ekseriya gece eğlencele- rine davet eder. Maamafih yakm- da gelecek; gene çok kalmadan Londraya dönecek. — Bu gelip gitmeye sebep ne Fatma? — Hakikatini bilmiyorum. Fa- kat mühim bir mesele için olacak.. — Size bir şeyden bahsetmedi mi? —Hayır, hiç.. Hattâ gittiğinden bile hareketinden sonra haber al- dim, ç — Fatma, sana gayet ciddi bir meseleden bahsetmek istiyorum. — Ne duruyorsun? — Bilmem. Pek te casaret ede- | miyorum, reddedeceğinden korku- yorum, — Kabul edilmiyecek bir şey mi?, — Hayır., " — Söylesene:. Belki kabul ede- rim, — Hayır.. Hayır vazgeçtim. İn- şallah daha sonra.. — Merak ettim ama.. İlhami, Fatma Nüzhete yaklaş- tr. Onun yumuşak ellerini avcu içi- ne aldı: — Hayır, dedi. Fatma.. Daha şimdi sırası değil.. Sonra.. Sonra.. Fatma Nüzhet İlhaminin bu 18- Farı üzerine vazgeçer gibi göründü. İlhami: — Yalnız sana bir şey soraca- ğım bana doğru cevap verir misin? — Evet.. — Hiç kimseyle bir alâkan var mı? — Niçin sordun? — Küçük bir merak.. Başka hiç bir şey değil. b — Hayrır, ağabey,. — Hâlâ ağabey diye konuşman bana aksi kanaati verdiriyor. — Cidden değil.. Fakat niçin soruyorsun? Olsaydı büyük bir ka- bahat mi işlemiş olacaktın.. — Haym.. — O halde.. h — O halde, küçük bir merak de- dim ya.. Fatma Nüzhete birdenbire bü- HABER — m Postası Tariht Tefrikat 12 Geçen kısımların hulasası Esirei Ali Baba, Kafkasyadan getir. diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- | kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya braktıktan zsonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Getç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. — Tabii, dedi, ona senden baş- | ka kim bakacak... Ben Rusyadan dönünciye kaday onu sen gözetir- sin!, işla Rüstem, o gün, derhal Üsküda- ra geçti. Paşakapısı civarında — üç odalı bir ev kiraladı.. Ve (Kırmızı Yakut) u Kumkapıdan Üsküdara götürdü. ' Süleyman Paşanın cariyesi, Rüs- temden çok hoşlanmıştı. Rüstem, iki günden beri, Ferhat- tan başka bir kimsenin bilmediği Üsküdardaki evinde yeni sevgili- siyle beraber oturuyordu. (Kırmızı Yakut) un bir endişesi vardı: Rüstem Rusyaya giderse, bu ev- de tek başına nasıl vakit geçirecek- yük ciddiyet havası içine bürün- müştü. Gayet durgun, düşünceli ve samimi bir ifade ile: — Kimse ile alâkam yok 1lha- mi.. Kocamdan ayrıldıktan sonra ufak tefek bazı hareketlerim olma- dı değil, Fakat bunların hiç birini ciddi telâkki etmek doğru olmaz.. Ben geçen gün de söylediğim gibi artık bütün alâkalardan el çekmiş bulunuyorum. Ne o, ne öteki ve ne de diğeri.. Beni hiç, hiç kimse alâ- kadar edemedi. Son günlere kadar bu böyle geçti.. Hele kendi ekme- ğimi kendim kazandıktan sonra.. Niçin? Hele sevmeden.. Seveme- den.. Sen sevmeden kimse ile ya- şıyabilir misin? Muhakkak ki bu- na vereceğin cevap “Hayır!,, ola- caktır. (Devamı var) Vâ - Nü ) Keçi, ikinci defa homurdandı. Bütün hızıyla ilerliyerek, önünü kesmeğe uğraştı. Deliğin beş metre ilerisinde durarak, düşmanı ile yav rusunun ihtifagâhr arasında dur - du. Köpek tevakkuf etti. Etrafına bakınıyordu. Fena va- ziyette yakalanmış bir haydut gibi canı sıkılmıştı. Nihayet, yavaş yavaş, köpek, kan çanağı gibi kıpkırmızı gözleri- ni keçiye çevirdi. Müthiş dişlerini gösterdi. Tüylerini kabarttı. Kuy - ruğunu dikti. Şikârına yaklaşan bir kediye Sessizce yaklaştı. Beyaz keçiye altı metre kadar | yarttı. mesafede durdu. Yüksek ve vahşi- yane havladı. Bu havlayış kendi girtlağını ve keçinin kulaklarını Köpek, böyle bağırarak, güya bir çıt atlıyormuş gibi, bulunduğu yerde toparlandı ve keçinin üzeri- ne hamle etti. Anne, kımıldamadan, hücuma karşı durdu, Köpek üzerinden ge - çerken boynuzunu salladı. Onun karnına batırmağa çalıştı. Lâkin bu küçük darbe, köpeği çileden çıkarmağa kâfi geldi. Maksadı, keçinin üzerinden at - layıp mağaraya girmekti. Fakat yediği bu darbe üzerine müvaze- nesini kaybetti. Sol tarafa, böğrü üzerine devrildi. Keçi, döndü. Düşmanına hücum etti, Fakat, köpek ayağa kalkmıştı. "Yerde sürükleniyor, homurdanı- yor, havlıyordu. Yavruyu korkutmak, onu inden dışarı uğratmak istiyordu. Oğlağı bacakları arasma saklıyacak olan 9 Nisan 1934 —4 9 Nisan 1934 Müellifi: İshak FERDİ ti? Rüstem, sevgilisini teselliye ça- lışıyordu: — Çabuk döneceğim, yavrucu- cuğum! diyordu. Ben gelinciye ka- kadar Ferhat Bey hergün sana uğ- rıyacak.. Sıkıntı çekmeden burada | — j | —Rüstem yatarken, genç kız 007 rahat rahat oturur, günlerimi yarsın! Genç kız, Rüstemin — Rusyaya niçin gideceğini anlamak istiyor- du: — Mademki beni seviyorsun.. Ben hiç bir işini saklamamalısın! Diyerek, delikanlının fikirleri- ni ve biraz karanlık gördüğü bu yolculuğun iç yüzünü keşfetmeğe çalışıyordu. Rüstem haşarı, çapkın bir genç olmakla beraber, doğru söylemeyi mertlik addeder, ve böyle ısrarlar, yalvarışlar karşısında yalan söyli- yemezdi. O akşam Ferhat gelmiyecekti. İkisi başbaşa kalmışlardı. Çerkes dilberi Rüsteme — müte- madiyen şarap içiriyor ve kendi kendine söyleniyordu: — Hele bir sarhoş olsun.. Ben onun ağzından lâf almasını — bili- rim. Rüstem şarap içtikçe coşuyor- sâ- du. Kumkapıdaki esir kızlar, deli- kanlının hazin sesine ve söylediği Anadolu türkülerine bayılırlardı. Rüstemin, sarhoş olunca, midesi gibi çenesi de işliyordu.. (Kırmızı Yakut) un dizine yat- mişti: “Kime kin ettin de giydin allârı, Yakın iken rrak ettin yolları, Çok mihnetle yetirdiğim gülleri Vardın gittin bir soysuza yoldur- dun!,, Türküsü ile genç kıza Süleyman Paşayı hatırlatıyordu. Çerkes kızınım uzun saçları yü- zünü örtmüştü. Rüstem dokunaklı sesile bir şar- kı daha söyledi: *“Kaldır perçemini, görem yüzünü, Yüzüne dökülen teller öğünsün. Akşamdan soyunup, koyfüuna girip Boynuna dolanan kollar öğün- sün !,, Sonra birden sevgilisinin saçla- rını düzeltti.. Ve yüzünde gizli e- lem çizgileri sezdi: “Elâ gözlerini sevdiğim dilber, Niçin benden böyle şünhelenirsin? keçi ile boğuşmak bu suretle kolay olacaktı. Mağarada, küçük, korku ile hay kırdı. Annesi, beliyerek ona cevap verdi. Yavru, buna da belli belirsiz bir surette mukabelede bulunduk- tan sonra sustu. Altında saklandığı otlar hare- kete geldi. Zira, daha kuytu yerle- re gizleniyordu. Keçi, yeniden, köpeğin karşısın- da mevki aldı. Mütecaviz hayvan, biraz uzağa çekilmişti. Yere — yat- :'l. ayaklarını yalamakla meşgul- u, İlk teerübenin muvaffakıyetsiz- likle neticelenmesi üzerine, yeni bir harp hazırlığıma girişmişti. Tenbel tenbel esnedi. Garip inil- tiler çıkardı. Başını havaya kaldı- rıp burnunu buruşturmuştu. Keçi, kulaklarını ileri uzatmış, boynuzlarını dikmiş, bir tek hare- keti ve bir tek sesi kaçırmıyordu. İci ve tatlı gözleri korku ifade ediyordu. Bizlere gelince naz üstüne naz, — Ülere gelince cilvelenirsin!,, — — Diyerek boynuna sarrldı.. — Penbe yanaklarından öptü — Beni bu gece dizinde W sevgilim! ğ Diye yalvardı. ağzına bir bardak şarap daha mıştı.. Bu şaraptan sonra Rusya açacaktı. Rüstem şarabı. güçlükle igt Başını tekrar Çerkes dilberinin ” zine dayadı. l Rüstem artık söz söyliyecek | halde değildi. ş Son söylediği türküden iki !f ra daha mırıldandı: “Eğer naz edersen, böyle naf Her zaman darılıp öfkelenirsiltlik Ve gözlerini kapadı.. , ı Rüstem o gece adam akıllı hoş olmuş ve sevgilisinin dizif sızmıştı. j . . « Ertesi sabah, Çerkes dilberi lerini açtığı zaman, sokakta gi çe artan bir gürültü vardı.. rini uğuşturarak pencereye koff! Mahalle bekçisi davul çalef bir şeyler söylüyordu. Bekçi önünde durdu.. Davulunu tan sonra, eski söylediklerini rarladı: “Süleyman Paşanın evlâdı W7 nevisi: On sekiz yaşlarında p tenli, uzun boylu, elâ gözlü, | ral saçlı bir Çerkes kızı beş | beri ortadan kaybolmuştur. Kef sini gören veya bulunduğu 1“* F lip te haber verenlere yüz altın ” şiş verileceği ilân olunur.,, (Kırmızı Yakut) bu ilânı i$' ce tüyleri ürpermişti. Yavaşça P" cereyi kapadı.. Rüstemin yi geldi, - | Bekçinin sesini işiten delikt birdenbire gözlerini açarak: —— — Ne var?... Diye sordu ve Çerkes dilbet ayakta titrediğini hayretle göf? Yataktan fırladı. — Yakutum, ne oldun? R: sapsarı!... Çerkes kızının cevap vermi meydan kalmadı.. Bekçi tekraf ğgırmağa başlamıştı. Rüştem ilânı dinledi.. (Der Fakat hareketleri kahram? idi. Ayaklarile, arada sırada, K? |lar üzerine hiddetli darbeler irf | yordu. l Yarım saat kadar, köpek bil — inane komediyi oynadı. 5 Derken, gün ilerledi. Gece vaş yavaş ortalığı kapladı. Me” yoktu. Gökyüzünü yalnız yıld?? âydınlatıyordu. Bunların zi tında, bütün manzaralar mül görünüyordu. Biraz sonra, hilâl şeklinde ay, semada göründü, Rüzgâr çıktı. â Deniz oğuldamağa başladı: J Böylelikle, kayaların ö ı mağaranın yanında cereyan hâdise, daha feci bir dram aldı. l Beyaz keçi, hâlâ, kayanm j rinde duruyordu. Yavrusunu “ / ciye kadar müdafaaya karar mis gibiydi. d ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: