20 Nisan 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

20 Nisan 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” .. ZN e dk Ni Cz AR a 43 Yİ İY ke eb! Bİ İY İş Mo vi Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMİL (120-4934 Her hakkı Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışarlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. e Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık. ları Tihami ismindeki genç Glatada Ariyan hanma tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin 1 kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- aştı , Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya çalışmış; fakat ,Kâhyanın arkadaşları tarafın. dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat- miya çalışıyordu. — İhtimal ondandır. Adeta hasta gibi yüzü sap sarıkesildi. — Vah, vah.. Acıdım doğrusu. Şimdi giderim.. — Gir, git.. Kendisini azıcık tes selli edersin.. — Teselli edecek başka bir hâ- dise de mi var?. — Yooo.. Elinde iz kalacağın- | dan korkuyor. — Yara bu kadar büyük mü?.. — Söyledim ya, küçücük bir şey.. Amma ona sorarsın bundan büyük yara olmaz.. — Tahmin ederim. İlhami, bir an tam fırsatıdır di- ye Önnikten Fatma hakkmda ba- zı malümat almayı düşündü. Omnik zeki görünürdü amma, işi gibi tercüman ie etmesine mâni olur- 1 olması şüp! du.. — Onnik, -dedi- senden büyük bir ricam var. Fatmaya ait daire- de birinden, Fatmanın kaptan Benete bazı yanlış malümat ver- diğini öğrendim.. Bunu ben söy - lesem “kimden duydun, © kimden işittim,, diye ahret suallerine kapı» lırım.. Bunu sen duymuşsun gibi söyle.. Malümat verirken iyice tah- kik etmeden vermesin, sonra is- tihbarat âmirlerinin teveccühünü kaybeder. Buda, sen de takdir edersin, kendisi için iyi olmaz. — Bu yanlış omalümat acaba ne? Fatmanm şimdiye kadar bü- tün ihbarları doğru çıkmıştır. Bu- nu kim söylediyse muhakkak ken- disini çekememelerindendir. — Verdiği malümatın neden ibaret olduğunu bilmiyorum fakat © Tafrika: No.10 ein mahfuzdur Tefrika: 37 söylediğim gibi yanlışlığından bahsediliyordu. — Zannetmem. Benet kendisin- den çok memnundur. Mecir Hey de öyle., İtimatları olmasa mühim işlerin hemen hepsini kendisine havale etmezler. — Orası öyle.. İlhami Onniğin bu sözlerinden öğrenmek istediğini kâfi derecede öğrenmişti. O, bunun böyle olma- masını isterdi. Fakat hakikat de- mek ki böyleydi.Ne yapabilirdi.Ar tık ihtiyatlı hareket etmek nihayet ve nihayet Fatma Nüzheti bir va- sıta olarak kullanmak çarelerini a- raştıracak, gönül derdini unutmı - ya çalışacaktır. Konuşmıya gene İlhami devam etti: — Annen de evde mi? — Evet.. Bugün Paşaköye gi- decekti. Fatma bırakmadı, Yarm — O halde ben hemen gidip kendisini göreyim. — Pek âlâ, Beraber çıkalım. — Olur. İlhami bir an içinde alacakla- rını aldı ve kapıdan çıktılar. On- nik doğrudan doğruya istihbarata gidecekti; fakat daha evvel de Krokere uğramak mecburiyetinde bulunuyordu. Köşe başmda İlha- miden ayrıldı. İlhami Fatma Nüz- hete, o, Krokere gittiler. 8 — "Köprünün karşı tarafında, on altr on yedi yaşlarında bir çozuk balıkçı Ali Ağayı arıyordu. Onu muhakkak bulması ve ken- disine söylenmesi istenen şeyi bil- dirmesi lâzımdı.Balıkçı Ali Ağaya ŞahinKâhyanın bildirdiği bir habe ri getirecekti, Gerçi çocuğun bu işe dair malümatı yoktu. (Yalnız kendisine: — Balıkçı Aliyi bul.. Şahin Kâhya için (1200) lira versin... denmişti. O yalnız bunu söyliye - cekti, Ali dün gece balığa çıkmış, da- ha henüz dönmemişti. Kumkapıdaki evine uğradı, o - rada yoktu. Evden: — Balıktan döndükten muhakak eve gelir, Diyorlardı. Orada oturdu. Bek- iledi, bekledi. Ali ancak . öğleye sonra Her hakkı mahfuzdur. Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Müellifi: ( Vâ - Na) Geçen kısımların hulâsası ilkan misakı için Türk selaretinde bir balo veriliyor. Genç diplomatlardan Muhsin Raşidin Yunan diplomatların» gan Erci Behzadise karşı beslediği thiş kini, silâh fabrikaları mümes- Ert oi Sad körüklüyor... Mulısin, Ni mücadelede başından geçen ma» cıvayı hatırlıyor: — Feriha onlara mı kaldı?. diye tlerarladı ” Muammer, bu suale doğrudan doğ- ruya cövap veremedi: — İşte burada bu akşam doplan- duk beyüm! dedi. Beşpmara gece bas- kın yapacağım... Üzülme... Benim ya- vüldlum da orada koldı... Nah bunları | karıları, bacılar da... lıydı. Kiminin yüzü, kiminin kolu, ki» minin bacağı sargık olarak, gece bas- kınına iştirak ettiler, Gerçe Muhsin Raşit ağır denecek derecede hastaydı amma, bu alımdan, o da kendini mah. rum edemedi... Dolu dizgin Beşpinarın üzerine in. diler... Muharebe çok çetin oldu. Hani “Pirüs vâri zafer,, derler... Saatlerce süren çarpışma, bizim hesabımıza tam © neticeyi verdi. Yunanlılar, filhakika kaçtı, gitti. Lâkin, arkalarında, bir yangın bıraka- rak... Hem de sonuna gelmiş bir yan- gen... İşte, Bespmarm bugünkü hara- ben türaba manzarası o gece baskmı. İ Çetecilerin yarısmdan fazlası yara- ğ MENE * kü a HABER — Akşam Postası Tarihi Tefrika: 22 20 Nisan 1934 20 Nisan 134 o Karadeniz Korsanları © Müellifi: Jshak FERDİ Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- #, birçok diğer kızlarla . birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya baktıktan sonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. » Ahmet Bey, o akşam Ali baba- nın dükkânına uğramıştı. — İsmailof, bir derdim var! Sen hayatta fazla pişmiş ve kimbi- lir kaç defa feleğin çenberinden geçmiş bir adamsın! Seninle biraz konuşmak istiyorum, Dedi.. Tezgâhın başma oturdu. Ali baba delikanlınm yüzüne mânalı bir tebessümle bakarak: — Para mı istiyeceksin? dedi. * doğru geldi. Kendisini çocuğu görünce: — Ne o dedi. Gene bir iş mi! var, — Ben bilmiyorum, Ali dayı.. Sana haber gönderdiler de onu söylemiye geldim. — Hayır öla.. Nedir bakalım.. — Kâhya için 1200 lira lâzım- mış. Bunu senden istiyorlar, — Bunu kim söyledi? — Kâhya haber yollamış. Ali meseleyi anlar gibi olmuş- tu, Kâhya aşağı yukarı yüz gün- denberi, Tevkifhane köşelerinde gürüyordu. Bir yolunu bulmuş ola caktı, bu parayı istiyordu. Bunu muhakkak kurtulması için sarfe - decekti, Ali, çocuğa fazla bir şey sor- madı. Yalnız: — Haydi sen git ben gelir, gö- rürüm. Hüseyin kahvede mi? — Bilmiyorum. — Pek âlâ; haydi sen git... Be- nim saat dörtte gelip göreceğimi haber ver, — Olur Ali ağa.. (Devamı var) nın muhassalasıdır!... Değil binalar, hattâ ağaçlar, koru luklar bile çayır çayır yandı. Bugün, o eski şirin kasabadan yalnız şerefesiz İ minare, mahvolmuş bir ümranın saba- ka mevcudiyetine dair ispatmış gibi, şehadet parmağı misali, semalara doğ- ru dikili kalmıştır. Muhsin Raşit, nişanlısının bahçe- sine, işte böyle ortalık alevler içinde En güzel zamanlarını geçirdiği bi- nanm, çatısı, üst katı, hattâ alt katı bitmişti... Sade alt katının yarısı, hâlâ ocağın içi gibi, yalın alevler içinde idi. Muhsin ve Muammer, buraya, itfa- iye neferlerini şaşırtacak bir cesaretle daldılar, Tehlikeye rağmen, tahtaları kaldırdılar.Heryeri aradılar ve enkaz al tında üç kadın cesedi buldular. Yüzleri gözleri tanınmıyacak, vücutları da teş- his edilemiyecek haldeydi. Yalnız bir tanesinin yanık elbise O parçalarndan Feriha olduğunu anladılar... Işte, Muhsin Raşidin bütün emelle- ri bu suretle mahvolmuştu. Nişanlısı nm vüdut bakiyesini, bahçede, il ö- püştükleri ve istikbal bs bütün bayallerini kurdukler! sabık nin yerine gömdü. M*7arının üzerine bekliyen | İhtiyacın varsa, açıkça söyle, Din kardeşiyim... Memleketimize düş - J| müş bir yabancısm! Sana elimden gelen iyiliği yapmak vazifemdir. Dükkânda yabancı kimse yok- tu.. Baş başa kalmışlardı. Ahmet Bey anlatmağa başladı: — Ben Tiflise geldiğini günden- beri, güzel bir kıza tutuldum, İs- mailof! Bu kız, kafeste (yaşıyan bir kuşa benziyor. Elde edilmesi hem kolay, hem de zor. — Sen bana nerde ve kimin kı- zı olduğunu söyle! Ben onu baba- sından ister, alırım. Hiç merak et- | me! — Babası yok, İsmailof! Bu kız Tiflis valisinin şatosundadır. O kadar güzel ve sehharbir kız ki., Ali baba derhal ufak bir vak'a- yı hatırladı: — Kilisenin önünde iki hafta - dan beri sivil memurların aradığı delikanlı sen misin yoksa ?!.. Ahmet Bey dudağını büktü: — Kimbilir?1... Arandığımdan haberdar değilim.. Ve aranacağı - mı da zannetmiyorum. Çünkü bu derdi kafamın ve kalbimin * için- den ilk defa çıkarıyorum. Fatmayı sevdiğimi şimdi yalnız size (söy- lüyorum, İsmailof! ' Ali baba sevincinden yerinde oturamıyordu. İçinden: — İşte şimdi kuyruğundan ya « kaladım.. Artık elimdesin.. Bana külâh geçiremezsin! ” Diyordu. Ahmet Beyin. omuzu- nu okşıyarak: — Bu kolay bir iş değil, dedi, fakat senin güzel hatırın için, bu tehlikeli işe, girişeceğim. Umarım ki Fatmayı elde etmeğe muvaffak olacaksın! KR e Sig Ahmet Bey o gün İsmailoftan söz almıştı: Sevgilisi Fatmaya ya" kında kavuşacağını umuyordu. Ali babanın Ahmetten de kor- kusu kalmamıştı. O gece meyhaneye Ahmetle beraber gitmişti. — Ödünç para mı verdiniz? — Hayır.. — Ne borcu ya?! Ali baba güldü: | — Fedakârlık borcu, Ahmet Bey! Fedakârlık borcu.. Anladı” mı? Bu sırada kasketini eline alm orta boylu bir Rus köylüsü me haneden içeriye giriyordu. Ali baba Petroviçi görünce: | — İşte geldi, dedi, bana bor€ lu olan adam budur. Petroviç, İsmailofun yanına 9”) turdu. Ahmet Bey coşkun bir â rolü oynuyordu. Petroviçle ahbif olmuştu. Bir saat kadar içtiler, #” nuştular. Ali baba, Petroviçin kulağı” fısıldadı: — Borcunu ödemek sırası di.. Bu delikanlıyı sevgilisine vuşturacaksm! Petroviç sözünde durur bir # damdı., — Ne pahasına olursa olsun tediğini yapacağım! Bana iki gü müsaade et!.. Diye cevap verdi. O gece meyhanede fazla kah mamışlardı. Petroviç arkadaşlarını şatod” ki odasma götürdü. Delikanlı?” votka ikram etti: ? — Koca Tifliste Fatmadi” başka sevecek bir kız bulamağ mı? — Gönül bu, yoldaş! Ne yap” yım?... Karşıma o çıktı. Onu eli” elmezsem kendimi öldüreceğim”. — Yok canım.. Sen aslan cesur bir delikanlıya benziyo sun! Senden böyle bir delilik lenmez. Fatmayı bu kadar çok # viyorsun demek?... — Geceleri onu düşündükçe © kum kaçıyor. Aylar var ki, gözü me uyku girmedi.İçim kan ağlı yoldaş.. Ocağına düştüm., Kurb* i nm olayım. Beni bu dertten | tar! Petroviç, Ahmede çok acım tı, Iki üç kadeh votkayı (üstü atıştırdıktan sonra: — Peki, dedi, seni ona kavi Ali baba Petroviçe söyliyece- | turacağım! Fakat, ertesi günü ği sözleri tasarlamıştı. — Hele bir bahçıvan gelsin, di- yordu, onun bana borcu vardır. Ahmet Bey sordu: ilâhare, nihai ; sonra, fotograftaki “İntikamımı unat- ıma, kelimelerini yazdırdı! Kuyuya saklanan ve bu badireden böylelikle yegâne kurtulan Beşp'narlı bir kızdan başka feci bir şey daha öğ- renmişti: Işgal esnasmda, Erci Behzadis, Muhsin Raşidin odasında, onun yala. ğında yatmış... Mütemadiyen ağlayıp duran Ferihayı da, dizinin dibinden hiç ayırmamış... Hattâ, kız, Yunan za- bitinin Ferihayı okşadığı bile gör. müş... İşte, o romantik cümleyi, mezar ta- şıma, Muhsin Raşit, bütün bu intiba ların tesiriyle yazmıştı. Şimdi, baloda, Yunan havaları ve oyunları hâlâ devam ediyordu. Baskı» nı verdikleri gece de, aynı şarkıları &- aktan uzağa işitmişlerdi... Düşmanmın karısı mütemadiyen bir şeyler anlatıyordu: — Kocamın su'lperver fikirleri... Anadolu faciasında, milletdaşlarınıza gösterdiği yardım... Bilhassa biçare ka- dınlara karşı şefkati... Ben, bunları, biz zat, yakinen biliyorum... Ve işte, onun içindir ki, Erciye, kalbimde, ( sonsuz | ediyor gibiydi. muhabbet beslerim. meydana çıkınca ne p Onu Tiflisten o kaçırabilecek sin? inin aklıma hülemett”, 4. Bütün bildiklerimi şu ağ söylesem... Kocasının ne adam ol” ğunu anlatsam... Onun aşkını abi debilir miyim? Saadetini yıkabilir yim?.... Fakat bundan ne çıkar?» v kâfi bir intikam mıd?.. O m madı ki,. Bu edam, benim bütün b#fZ, tumı mahvetti... İrzimi, namusa” Tarımı... Her şeyimi... ? Ve birdenbire: z “ Demin Ert of Sad hak” 7 söylüyordu?... diye düşünmekte # vam, etti. Büyük babam, Sulte e mide Ruslar hakkında ne safiyan© ler söylemişti, neticede akibeti w vardı? Babam ve amcalarım Bee paslariyle meşrutiyette nasıl ve laşmıştı; ne tarzda öldüler... Ve Ve ben.... Benim, bu baloda, | “bu frakla ne işim vardı?.., Tabancanın kabzesini sıktı. ve” “.— Ne işim mi var7... Evet, PÖ burada bir işim varce, g Silâh trostünün mümessili, harakiâtile birlikte fikirlerini de Deve

Bu sayıdan diğer sayfalar: