2 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

2 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine yerme Kadri CEMİL 2-5-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. oLeyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- ları İlbami ismindeki genç Olatada Ariyan hanıma tercüman diye yetleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- miştı . Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahinüile anlaşmıya çalışmış; fakat ,Kâhyanın arkadaşları tarafın. dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat- mıya çalışıyordu. Ortalığı sise benziyen bir du- man kaplamıya başlamıştı. Onlar, daha Galata köprüsüne varmaz- dan evvel o denizin üstü göz gözü görmiyecek bir hale geldi. Galata köprüsünden geçerken nöbetçilerin ruhu bile duymamış- ti. Kâhyanın motörünün anbarma bağlatıp attırdığı yüzbaşı hâlâ iki yerde uzanıp duruyordu. tâ damarlarına kadar iş lemiş olacaktı ki, burnu ve kulak- ları morarmıştı. Bir ara Kâhya bu adamı hatır- ladı; fakat, daha bağlarını çöz“ mek için vaktin gelmediğine hük- metti, Dinamitlerin nereye yerleştiril. diğini aradı; gi zerre , Kada hamına el ei "Çünkü Simler * törü yalnız ince ve alçak bir tahta perde ayırıyordu. Allah göstermesin motörden sıç- rayacak küçük bir kıvılenn kendi- lerini mahvetmeğe kâfi bir sebep teşkil edebilirdi. Bunları bulunduk ları yerden bir başka yere naklet- meyi düşündü. Fakat makineli tü- fekleri .. motöre yerleştirmişler, ım atacak bir yer bırak- mamışlardı. bi Herşeyi kadere bıraktı ve Allar ha güvendi. Sarayburnuna yaklaşıyorlardı. Kâhya motörün yolunu kestirdi ve arkadan gelenleri bekledi. Saray burnunda motörlerin bir- leşmesi bir hayli müşkül oldu. Üçü yanyana geldikleri zaman Kâhya yüksek sesle: Tefrika: No22. me aran Her hakkı mahfuzdur 'Tefrika: 49 —Vezifesi onlar, vazife başın- dan ayrılmıyacaklar.. Ya bu ema- netleri salimen götüreceğiz yahut ta öleceğiz.. Herhangi bir taarruza uğrarsanız vazifeli olanlar, çaresiz kaldıkları zaman ellerindeki balta larla motörlerinin kaburgalarını parçalıyacaklar ve motörleri batı- racaklardır. Şimdi birbirimizden tamamile açılacak ve hiç birimiz, diğerimiz- le alâkadar olmuyacaktır, Herkes kendi yolunda... İnşallah Karamür- selde sağ salim görüşürüz.. Şahin Kâhya, onlara “yolunuz açık olsun ,,demeden takip edecek leri yolu birer birer tayin etmeyi de ihmal etmedi: — Sen, Ahırkapıdan Zeytin burnuna doğru gidecek, oradan da karşıya vuracaksın|!. — Sen, Yenikapı — Samatya ü- zerlerinden gideceksin! — Sen de Sarayburnundan Kına» hadanın altından yol alacakşın.. — Kendi yolumu da ben tâyin ederim, Haydi arkadaşlar yolunuz açık olsun.. Ya hep, ya hiç.. Öteki motörlerde bulunanlar hep bir ağızdan: — Yolunuz açık olsun Kâhya.. Dediler... Birbirlerinden ayfıldılar. Her motör kendi takip edeceği istika- meti tuttu, Şahin onların açılması- nı beklemiş ve nihayet kendi gide- ceği yolu da çizmişti: — Bizde, dedi. Kadıköy — Mo- da — Kalamış — Adalarm üstün - den gidelim, — Hay hay kâhya.. Kâhya bir köşeye sindi, herkes te ayni şekilde hareket etti. Cepha- nelerin üstüne örtülen çadırlar, on ları, yağmurdan ve kardan muha - faza edebilecek bir şekilde örtül- müştü, Soğuk, hareketten durmuş ol dukları için olacak, kendisini daha çok hissettirmeğe başlamıştı. Zaten ayrılmalarından beş on saniye sonra birbirlerini göremez olmuşlar, hepsi de karanlığa gö mülmüşlerdi.. Kâhya, yanında, biraz ötesinde hissettiği bir gölgeye seslendi: — Ulan sen kimsin?.. Haydi git te anbardaki zabitin elini aya ! ğe çöz, yanıma getir dedi. Her hakkı mahfuzdur. HABER — Akşam Postası Tarihi Tefrika: 34 2 Mayıs 1934 Z Mayıs 1yv34 o Karadeniz Korsanları © || Müellifi: Zshak FERDİ Geçen kisımların hulasası Istanbulda Sultan Mecit ve Rusyada Çar Nikola zamanında esirci Ali baba iki memleket arasında kadın ticareti yapmakla meşguldu. Alibaba Ferhat is- minde birini küçükken hadım yapmış- tt. Büyüdüğü zaman İstanbuldaki kız- ları bu delikanlıya teslim ederek, Kaf- kasyaya gidiyor. Tifliste valinin kona- ğında (Fatma) isminde çok güzel bir Gürcü kızı vardır. Ali baba bu kızı kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, PFerhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Istanbuldan Tif- lise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır- mak ve Ali babayı ele vermek İçin ter- tibat alıyor. Ruslar Ali babayı tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa rayın zindanlarında işkence görüyor. Bu esnada Rüstem Bey Tifliste Ça - nn gözdesile beraber yaşamaktadır. Ştanka, kendi gemisinin kaptan yerinde, dürbünle etrafı tecessüs ediyordu. Petroviç, Ştankanm yanında du- rurken, birdenbire uzaktan görü nen bir köyün kıyısında büyük bir | kalabalık gördü. Ştanka dürbünle baktı: — İşte gene köylüler arasında bir toplantı... İki jandarma köylü- yü kamçılarla dağıtmağa çalış yor. Petroviç şüphe uyandırmıyan bir tebessümle: Kim olduğunu söylemiyen bu| gölge, doğruldu: — Pek âlâ Kâhya... dedi. Zabit, az sonra Kâhyanın yanın da bulunuyordu. — Gel bakalım ağa.. Hoş geldin; yolun açık olsun., Bu gidişin tam gidiş olduğunu biliyorsun, değil mi? — Siz de bizi yormakta geri kalmadmız ama öyle değil mi? Zabit gene ses vermedi Şahin — Ne yazık! - diye söylendi - yüzlerce köylü, iki jandarmanın ö- nünden koyun sürüsü gibi, biribiri- ni çiğniyerek kaçıyor. Ştanka mırıldandı: — Bugün kaçıyor... Belki yarın da kaçacak, Fakat bir gün gelecek ki... o jandarmaların kamçılarını silâhlarını ellerinden alıp parçalı | yacaklar, Bu taşkınlığın sonu ihti- lâldir, Çar Nikolanım tahtını işte bu köylü yıkacak, Petroviç | — O günü... O mes'ut günü gö- rebilecek miyiz, Ştanka? Ben her şeyin bir an evvel olup bitmesini istiyorum. Gol, benim sözümü din- le... Şu Odesaya bir baskın yapa- lım!... Bu suretle hedefimize en kestirme yoldan varmış olacağız. Ştanka kaşları çatarak kendi kendine söylendi: — Odesaya baskm... Hayır. Bu- nun zamanı değil, Ve gemilere stop işaretini ver- di. Gemiler sahile çok yakın bir körfezde demirlediler. — Haydi, sandalları o indirsin- ler. Sahile çıkalım.. Köylülerle bi- raz hasbihal edelim. ».. Köyün jandarmalar, uzaktan | nkanın gemisini görünce geriye doğru kaçmağa başlamışlardı. Korsanlar reisi otuz kişiden iba- İret olan bir gemici kafilesile sahi“ İle yanaşırken, köylüler Ştankayı candan selâmliyorlardı. Küçük Petroviç te gemicilerle beraber sahile çıkmıştı, Ştanka köylülerden ihtiyar bir balıkçının yanına sokuldu: — İhtiyar... Yüzün hâlâ gülmü- yor. Oğlundan hayırlı bir haber a- lamadın mı? İhtiyar balıkçı ağlamağa başla» dı: — Her gün bir baska kara ha berle karşılaşıyorum, Ştanka! Bü- yük oğlumu çar. kurşuna dizdir- kasında duruyordu. Balıkçınm 49 | lerine karşı cali bir teessürle if! çekti, Biraz yürüdüler. 1 Köylüler Ştankayı görünce, # riyete kavuşan esirler gibi, lerini şişirerek nefes alıyorlar korsanlar reisine dertlerini | rak ağlaşıyorlardı. Ştanka, kendisine doğru koşai*| gelen bir başka köylünün il durdu, İ — Bu telâşın ne, baba, Bu yaf bu kadar hızlı koşulurmu? o Çİ — Seni görünce gençleştim, *| tanka! Sen, sönmüş ciğerlerimi? temiz hava dolduran semavi halâskâr gibi, köyümüze ayak * sınca hepimiz diriliyoruz. nün senden bir ricası var, Şu jandarmalara iyi bir ders remez misin? — Gene size işkence yap mı başladılar İhtiyar köylü, gözleri dolu, liyerek yalvardı: — Senden çok korkuyorlar * tanka! Bütün köylüler namına na yalvarırım: Bizi ve karılar” | zı, kızlarımızı bu heriflerin zül! ve hakaretinden kurtar, Bir haf” danberi tel kırbaçla sırtı okşani” yan bir köylü kalmadı. Jandar”* lar, gece olunca, kudurmuş sit lar gibi evlerimizi basarak, karılarımızı ve kızlarımızı * kulübelerine götürüyorlar, Gün” ce yanlarında alıkoyduktan » #6 perişan bir halde getirip bırak” lar. Küçük Petroviç gözlerini dirdi, Şimdi kalben biraz daha essirdi. Köylünün dertlerini di Yip te teessür duymamak 1 | taş yürekli bir insan olmak ti, — Biraz daha sabır... Bi ha metanet. ji fh dl | di Kâhya, karanlık yüzünden, yüzü- | dikten sonra, küçüğünü affedece-| Diyerek ihtiyar köylünün © | | nü görmekte müşkülât çekiyordu. | gini umuyordum. Dün gelen yeni | ?WDu okşadı Neden sorra hafif, titrek ve kor- kak bir ses: — Beni affediniz, dedi. — Seni nasıl affederim.. Şimdi hesabmı Ankarada verirsin? Bize hem müşkülât çıkar, hem de affet de. Bu ne perhiz, bu ne lâhna tur- şusu., — Bir çocukluk ettim. (Devamı var) Gospodin ş — — Vallahi bilmem, Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset m Müellifi : ( Geçen kısımların hulâsası Balkan misakı için Türk sefaretinde bir balo veriliyor. Genç diplomatlardan Muhsin Raşidin Yunan diplomatların- dan Erci Behzadisa karşı beslediği müthiş kini, silâh fabrikaları mümes- «ill Ert of Sad körüklüyor... O Fakat, Muhsin, Erciyi öldürmeyinde, Yunan diplomatı Atinaya otomobille gittiği sırada, Bulgar çetecileri ona suikast yapacaklardır Muhsin ile emirberi, bu pusünün ya- nma yaklaşıyor. — Sen burada ihtiyaten bekle... Lüzumu olursa meydana çıkarsın!,. de- va-nNa) di, Uzun çetecilik hayatında öğrendi. ği usullerle, yerde sürünerek, ilerledi. maze. kurduğu çitten atlıya- Fakat, pusudakiler, yalnız otemo- bilin geldiği tarafa değil, geriye, yan EM idi. İçlerinden biri: — Kim 067... diye seslendi. — Yabancı değil... — A — Evet, yabancı değil... Ben, Mü — Dar yoldaki iki arkadaşın uyku- yamı dalmış?.. Bunu ne demeğe buraya bırakmışlar... bir haber, beni beynimden vurul- muşa çevirdi. Küçük oğlum Sibir- yada müebbet sürgün cezasma mahküm olmuş. İhtiyar köylü, Ştankarın yüzüne bakarak: — Hiç yoktan iki evlât kaybe- den bir babanın hâlâ nasıl yaşa» dığına şaşıyörsun, değil mi? li Küçük Petroviç, Ştankanın dar <e yumuşamış bulunuyorum... “Şimdi de, hattâ şuna üzülüyorum: İki Bulgar arkadaşımız, orada, hareket hürriyetinden mahrum kaldılar... Lâ kin, kollarını hafif bağladığım adam, her halde pek çabuk kurtulacak, öteki. ni de çözecektir. Buraya gelmekte ye- cikmiyecektir! “Görüyorsunuz, ben, me kadar de. ğiştim! Buna rağmen, pusu kurulacak yeri önceden kestirerek bana oyun oy. namak arzurunda bulunanlar: arkadan bastıracak derecede sizin sanatta hâlâ mahirim... Ke Siperdesiniz ve kaç kişisi: derecede esurüm.... | “Arkadaşlar, uzun seneler sizin şim | di yapmış olduğunuz işleri yapan bir adam sıfatiyle, hspinize © söylüyorum | ki, bu işteri vazgeçiniz... “Biliyorum: Pek çok facinlara ma- ruz kaldınız... Sarih hakkımız sandığı niz pek çok şeyler idd'a ediyorsunuz... “Fakat, ben, facialara maruz kal madım mı?.. Büyük babamı, babamı, amcalarımı ve daha pek çok kiymetli insanlarımı öldürenlerle, varımı yoğu" mu yakıp yıkanlarla, işte, ben, anlaş mak, barışmak İstiyorum!... edi - İl Ştanka köylünün ıstırabın! | | ledikçe coşuyor, ortalığı Y”Nİ yıkmak istiyordu. Fakat, kimi © nereyi?., | Karşısında kimseler yoktu: jandarmaları içeriye, uzak ki kaçmışlardı, Ştankanm adi yerde bilhassa köylüler hürmetle anılıyordu. (Devami “fu, ferdi taraftır... Bir e het var: “Yunun, Yugoslar, Türk & zerinde bir takım taleplerde ; yorsunuz.. Ve, bunun, hakkını © ğunu söylüyorsunuz! “Peki ama, Bulgar arazisindf milyonlar sayılan Türkler yaşıyö” gf leri almak iddiasında bul dık?.. İşte, bulunmuyoruz... " “Arkadaşlar! Şu pencere İ bakınız. Beş altı çocuk, bütün neleri babaları, onlara sandetl€ v yor! ka bir feliket hatırlatmaktadı"” M0 milli havalarınızı dinlerken, be nı suretle, biz de onların oturdu”. (ii milletlerinin danslarını yapıy9” “Bu şarkıların, her biri, bang bamı, Balkan harbinde, yır Üreyen hatıriryorum. ne de sizlere karşı kin du lışıyorum! Solemiz, kanli a fena hisler mevcut olmıyan b“ i lar, bütün komşu milletlerin i rini nasıl büyük bir zevkl& çi” z söylüyorlar! Onların saadeti * yı bu davalarden vazgeçiniz Bi" bir bizden!... Bunun sonu Ş

Bu sayıdan diğer sayfalar: