24 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

24 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdü Gözdeleri Tarihi tefrika: 14 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - lerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda tazyik ve İistiçvap ettirmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- rinden (Necmiseher) Hanım ile Pa «- risli rakkase aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahm damadı Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arâsında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- yetmiştir. Halbuki Abdülha - (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti seviyor. Cafer ağa genç (kızın ağzımı tuttu: — Saus.. Yalan söyleme! Ben| #kulağımla işittim. Adapazarında- © ki âşıkını hâlâ seviyorsun! Ben Ni gelmeden evvel kendi kendine söy İeniyordun! Saadet içini çekerek: — Doğru, dedi, ben birini se- © yiyorum. Fakat, Necmiseherin © uydurduğu gibi, sevdiğim deli- kanlı Adapazarında değil. Bura- da, Cafer ağa hayretle açtı: — Burada mı?!... — Evet.. Sarayda. Ve şimdi zemin katında inliyor. — Doktor Kâzım Bey mi? — Hayır.. — İnegöl kaymakamı (Rifat Bey mi? Hayır.. — Eczacı Kemal Bey mi? — Bilemedin!.. — O halde yaver Nuri Bey ola- cak. Çünkü efendimiz onu bir kadın yüzünden hapsettirdi. — O da değil, — O halde sen söyle.. Başka sevilebilecek kim var? — Biraz daha düşün bakalım! — Bulamadım yavrum.. Haydi.! Beni üzme! Söyle.. Saadet şımarık bir çocuk gibi Cafer ağanın boynuna sarıldı: İ — Bana yardım edecek misin?! — Elimden gelirse... — Beni ne kadar çok sevdiğini bilirim, ağacığım! Padişahın göz- deleri arasmda sen en ziyade be- ni beğenirsin! Ben de bilirsin ki sensiz bir iş yapamam! — Canrm, sen de sevecek bir Tefrika numarası : 27 gözlerini | Aşk mı, Servet mi? | birini mi sevdin! Bak, sarayda se- i lerini oyar. HABER — Akşam Pöstası Ihamit Yazan: Ishak Ferdi adam bulamadan da efendimizin gazabma uğramış ve hapsedilmiş vilecek ne yakışıklı (o delikanlılar var.. Ceybi humayun kâtiplerin- den Sadrettin beği.. Divan kâtibi Servet Beyi gözün gör müyormu? Hiç olmazsa bunlardan birini sev- seydin! Bunlar da senin karnını| doyuramaz ya.. Çünkü sen onla» rım hiç birine.. Hasılı hiç kimseye! varamazsın! Onlardan birinin sa- na yan baktığını (o efendimiz duy- masın.. Alimallah hepsinin göz- Hele söyle bakalım, şu gönül kaptırdığın oadam kim- miş? Saadet harem ağasmı biraz da ha okşadı: — Beni bir dakikacık olsun ©- nunla görüştürmeyi vadediyorsun, değilmi? Ve yemin ederek yalvardı: — Vallahi de billâhi de kimse- ye söylemem, benim şirin ağacı- ğım!. Cafer ağa başımı salladı: — Pek âlâ.. Bir defaya mah- sus olmak üzere istediğini yapa- cağım. Kimmiş, söyle bakalım? Saadet, ağanm kulağına fısıl- dadı: — Hani şu tıbbiyeli genç yok mu? İşteonu... © Caferağa, başmdan kaynar sular dökülmüş gibi birden silki- nerek: — Necdeti mi seviyorsun? de- di.. O hainemi gönül verdin? Cafer ağanm iri gözleri dışarı- ya uğramış gibi bakıyordu.. Kor- kudan elleri ve dizleri titremeğe başlamıştı. — Padişahımızı öldürmek isti- yen bir çapkını seviyorsun ha...? Aman yarabbi.. Kulaklarıma ina- namıyorum.. Sen bu haine nasıl kapıldın a yavrum? — Gönül bu o canım..! Elimde değil.. Birkaç defa koridordan o- dasına götürülürken pencereden! seyrettim. Hoşuma gitti,. Sevdim. Ne yapayım ? — Yapılacak bir şey var, Saa- det: Derhal bu sevgiyi kalbinden! koparıp atacaksın! Efendimiz duy; masın. Alimallah seni de, beni de köpeklerin ağzında © parçalatır! Çıldırdın omıSen?.. O, ölüme Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli hayatı terketmek istemiyor, Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkârla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir, Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanrm isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanli: ile alâkadar oluyor. Şadiye; bu aralık, anlatıyordu ve su- aller soruyordu: — Ben, hemen her akşam otomobil « Je gezmeğe çıkıyorum. Kendim kullan- mağı pek seviyorum.. Bazan gelip sizi Bankadan alsam zarar var mı? Belki de- dikodudan korkarsınız.. Şair, okimbilir bize ne hicviyeler yazar.. Fakat, âleme manlı Bankasının önünde (beklerim .. Kendi bankanızdan (çıkar, gelirsiniz.! Bir müddet dolaşırız. Ne iyi arkadaş -| lık ederiz.. Ben, kadınlığımla dedikodu - dan korkmadıktan sonra, size, hiç te! korkmak düşmez.. Müessesenizden çı-! kınca serbestsiniz. İ Fikret: — Tabii., Memnuniyetle sizinle birlik- te gezerim. — dedi.. — Öyleyse pazar gürcü buluşalım... Ben, zalen bankaya uğrıyacağım.. İlk defa olarak, kapıdan beraber O çıkma - mıza da mahzur yok değil mi? Varsa, ben, sizden evvel çıkarım, (o söylediğim gibi, Osmanlı Bankasının önünde bek - lerim. Fikret: — Peki.. —dedi.— Buyurunuz.. Ne mahzur olabilir.. Hiç bir mahzur yok.. Bu kararı verdikten ©(osonra, dostça ayrıldılar. O akşam Fikret, eve, yep- yeni bir haleti ruhiye ile (gitti. Hoşa | dasına çekildi. Dün akşamki asabiyet, Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir, Yalnız bu fıkraların uzun ol. maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. sudan bir lâf Bir gün Sultan Mahmut pür hiddet İncili Çavuşu huzuruna ge- tirtmiş ve: “Ulan İncili bana öy- le bir saçma lâf söyliyeceksin ki saçma, sudan bir lâf olacak. Söy- emezesen seni yüz dyenekle ce - zalandıracağım,, demiş. İncili düşünmüş bir şey bula - mamış, fakat padişahım gazabi, merhametle uygun olmadığını bil- diği için nihayet düşüne, düşüne şöyle bir şey bulmuş: “Padişahım, sen Bursaya gittin mi?,, — Gittim.. — Öyleyse ben de gittim. diyin ce padişah: — E... Bundan ne çıkar, deme- si üzerine İncili de: — Sudan bir lâf, cevabını ver- miş, Rumelihisarı: Ata Ferit Berberin cevabı Bir berber, müşterisinin başını ustura ile traş ederken kesti, Müş- teri: — Behey adam, başımı kestin, diyince, berber şu cevabı verdi: — Efendi, svs, yalan söyleme.. Hiç başı kesilen adam lâkırdı e- der mi? Kozyatağı: Mürüvvet Nazan Fiyatını bilmiyor Hırsızın biri bir şapkacıdan ye- ni ve güzel bir şapka çalıp başına giymiş, bunu gören diğer bir hir - sız arkadaşı sormuş: — Yeni şapka mr aldın? — Evet, — Kaça aldm? — Parasını vermediğim için fi- yatını bilmiyorum. mahküm bombacının biridir. Ben senin böyle ateşlerle oynıyacağını hatırımdan bile geçirmezdim. Me- ğer sen de ele avuca sığmıyan bir ateş parçası imişsin! Saadet başını önüne ağlamağa başladı: — Demek ki onunla beni bir de- facık olsun konuşturmıyacaksın, öyle mi? Cafer ağa iki elini birden yuka- rı kaldırdı: — Allah göstermesin. eğerek (Devamı var) gitmiş,, hem de Şadiye Hanımefendi gibi bir kadının hoşuna gitmiş bir erkek olmak az şey değildi. Cemal Bey, bermutat, İlhami Beyin davetlisiydi. Türkân, son kozlarını oy- nüyordu: Fikretin kıskançlığını tahrik için, Cemalle son derece meşgul olu « yordu. Fakat, delikanlının üzerinde en az tesir edilecek zamanın bu akşam ola- bileceğini düşünmiyordu. Fikret, bir müddet İlhami Beyle de - reden tepeden konuştuktan ve balkonda nişanlıları yalnız bıraktıktan sonra, o- bugünkü memnuniyet, üst üste binince rahat bir uyku uyudu. Ertesi gün, kalktığı zaman, Türkü - nı bahçede buldu! Çiçekleri suluyordut — Böyle erkenden? — Uyku uyuyamadım da. —diye, gnç kız, gülümsedi, delikanlıya ' yaklaş- t.— Hem hava çok sıcaktır. Hem de di- mağında bir sürü düşünceler. — Ne düşünceleri?.. — Bilmiyor gibi (o söyleme, Fikret. Seninle konuşmak istiyorum... — Benden niçin uzaklaşıyorsun?. — Gayet basit.. o İşim var. Bankaya Pratik Ha 24 Temmuz 1934 yat Bilgisi Hayatta muhtaç olacağınız ameli malâmatı kolayca öğreniniz. MD ii Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Aktaryonun suyu eğer içinde suda yaşıyan nebatlar varsa on beş | günde yoksa haftada bir değiştirilmeli dir. Bunun için bir küçük tulumba kul- lanılır ve temiz su akuaryomdan yük- seğe konmuş bir kaptan kauçuk bir bo- ra ile akıtılır. Suda yaşıyan nebatlar — Akuayo- ma konacak su nebatları her memle - kete göre değişir. Maamafih nebatlar- dan başka bir de şimşir dalı koymalı- dır. Balıklar bu dala sürünerek üzer- lerine yapışan ve kulaklarını zaman - la tıkayan rutubetli maddeyi temizler» ler, Kışın akuaryom sıcak bir odaya a- İmir ve altından bir lâmba ile ısınılır. Gıda — Balıklara ekmek vermeme- lidir. Yazım küçük kurtlar, kış ise çiy midye, kan pıhtısı, kıyılmış et ver- mek daha iyidir. Günde bir defa yem vermek kâfidir. Deniz balıkları için akuaryom Eğer deniz suyu tedariki müşkül ve- ya imkânsız ise şu terkiple deniz su - yu vücuda getirilir: Nehir suyu sekiz buçuk litre, tuz iki yüz on gram, klorü potasyom beş gram.. Bu su, iki ayda bir değiştiril - melidir, Deniz suyu akusryomlarında, İs- tridye, çağanoz, midye (gibi de niz hayvanları beslenebilir. Bunların #ndalanması tatiz su balığınmki gibi - dir, Bir tarafa yapışıp kımddamıyan hayvanların ağızlarına iki günde bir uzun bi rmaşa ile küçük çiy et parçala” rı konur. Akuaryom her gün temizlenmeli, balıkların pisliği olsun, yemek artık - ları olsun cam veya kauçuk bir soifon almmalıdır. Cam cidarlar iç taraftan sünğerle silinir. Camlara toplanan yo- sun sünğer kuma batırıkp camı sile - Balıkların hasta olmaması için gi dayi hesaplı vermelidir. Fazla gıda su» | yu zehirler. Hasta olduğu görülen ve. | ya ölen balıklar hemen çıkarılmalıdır. Eğer balıklar yosun hastalığına uğrar- yani pulları üzerinde yosunlar husule geldiği görülürse bu hali gösterenleri hemen tecrit etmelidir. Çünkü hasta- ke geçicidir. Ayva AYVA — Reçel, komposto, şekerleme imali için en çok istimal edilen son ba-| har meyvalarındandır. Şekerlemesi: İri ve olgun âyvalar - dan almalı, kabuğunu soymadan dilme-! Bi, çekirdeklerini çıkarmalı, © sonra bir kaba koymalı, su tamamen örtülünciye kadar su koymalı ve takriben yarım sa-| at kadar kaynatmalı, sonra ezmeden su- yunu almalı, Ayvanın ağırlığınca şeker koyarak tekrar ateşe koymalı ve yirmi dakika daha kaynatmalıdır. KOTİNYAK — Olgun ayvalardan gidiyorum. . — Alay etme, dürüşt olma. Seninle konuşmak istiyorum. £ Bak, sen bana &v işi yapamazsın diyordun... Nasıl çi- çekleri suluyorum.. — Ne çocuksun Türkân. — Vallahi çocuk değilim. Sen, yanı- kyorsun.. Ben, hiç te bildiğin gibi de - ğilim. o Çok değiştim.. & Seninle uzun uzadıya görüşmek istiyorum. Mademki şimdi gidiyorsun, bari © öğle yemeğine geldiğin vakit konuşalım... — Yemeğimi bankada yiyeceğim .. — Çok rica (ederim, Fikret. Beni ihmal etme.. Bak, yalvarıyorum. Yeme- ğe gel. Çünkü, akşama Cemal Bey ge - lecek.. O zaman, serbest konuşamayız.. Halbuki, öğleyin başbaşa © kalacağız.. Gelirsin değil mi?, Fikret bu kadar israr üzerine: — Gelemiyeceğimi o zannediyorum.. Fakat gayret ederim.. —dedi.. — Hayır kat'i bir şey söyle.. — Bakalım. Her halde, yüzde doksan ge'meğe gayret ederim.. Doğrusu, Fikret, (o Türkânm neler söyliyeceğini daha şimdiden tahmin e - diyor gibi; “Çirekleri suluyorum... Demek ki ağız işler de yapabiliyorum. Bu minval üzere konuşacaktı. Ve bu #- Yazan: . Gayur almalı, kabuğunu soymadan dilmeli, $* kirdeklerini ayıklayıp bir kaba yerlet” tirmeli. Üzerlerine kefkirden süzülmüt ayva usarasi koymalı. o Ve kaynatın” lı, hamur haline gelmeden © indirmeli sonra süzmeli. Süzülen suyun ağırlığın da şeker koymalı ve şurup kıvamına 5*“ linciye kadar kaynatmalı, sonra kaplar* aktarma etmeli.. AYVA PASTASI: Ayvaların ka * İ buğunu soymalı, sonra içlerini temizle” İ meli ve berrak bir pelte haline gelindi" İ ye kadar kaynatmalı. Süzüp tartmali şeker ile havande dövmeli., Ve bir tabağa yaymalı,, Bir kaç gün sonra kayratılmış peltenin ü * zerine şeker tozu ekmeli, sonra dili dilim keserek kurutmalı ve / kutular* koymalı., yva içkisiotinyaka AYVA İÇKİSİ: seçmeli, çekirdeklerini çıkarmalı ve ka buğu ile beraber rendelemeli. Serin bir yeredört ogün bırakılmalı, (o Sonr9 suyu sıkılmalı.. Bu suya kendi o miki rında Rum ve litre © başına iki yüz elli gram şeker, bir karanfil başı, bir tutam Kamela koymalı. İçki iki ay dinlendi" dikten sonra süzmeli ve eskimeğe biri” kılmalıdır. sikleti miktarında y— - etagitzoi İyi, olgun ayvalı Ayak AYAK — Ayak © rahatsızlıkların&” başlıcaları şunlardır: Ayakkabının tazyıkı ile husule gele“ sert nasırlar: Bunlar muhtelif ilâçlari# yakılmak suretiyle tedavi olunur. Fazla terlemek: Doktora müracaat” tan ve reyini aldıktan sonra formol 10** yonları sürerek tedavi edilir. Siğiller: Bunları termokoter ile yak * mak lâzımdır. Ayağın yan basması: Ayak yere nor” mal surette istinat etmez. Bazısı yainı# uca, bazısı yalnız topuğa, bazan yan (8 rafa basar. Bu maraz okseriyerie iesiğir- Bazan çocuklukta felc ve Piett mara” gibi hastalıklar tesiri ile olur.. Tedavi'i ancak cerrahi ameliyatla mümkündür. Ve uzun sürer. Düz tabanlık: Adalelerin zaafında” dolayı tabandaki kemikli kemerin cök * mesinden husule gelir. Doktor ayol kabı ile veya ayağı alçıya koyarak teda“ vi edebilir. Ayak tabanının yaralanması: De riden kemiğe doğru giden bir maraz” dan az acır, Topukta nadirdir. Ekseri* | yetle baş parmağın ve küçük parma * ğın altmda olur. Evvelâ bir sertlik gö" rülür. Sonra esmerce bir yara hasıl © lur. Buradan pis kokulu cüz'i cerahat | sakar. Yara yavaş yavaş derinleşir ve fa lalaşır, Bu hastalık alkoolizmden, $e * ker hastalığından, tabes'den ve bu ne vi hastalıklardan husule gelir. Pansı * man yapmalı ve doktora baktırmalı © dı ğır işleri görebildiği için, servet izdiv#” & yerine aşk izdivacı yapabilmek İ darını kendinde bulduğunu iddia ed€ * cekti!... Eskiden (söylediklerini 6© ne tekrarlıyacaktı.. A Halbuki, o» gene kıza karır besledi hisleri, hiç te eksilmiyen bir kuvveti | kalbinde muhafıza etmekle beraber; ”” hami Beyin söylediklerini aklından 6 karamıyordu.. Ve Türkânm — bal baklı buluyordu: Bü kız ve ailesi, ele de bir hayat yaşayamazdı. Bu eli buhrandan onları sıyırıp kurtaracak ye vet,, ancak Cömal Beyin servetiydil” — Yemeğe geleceksin. Başbaşa İnuşacağız, değil mi, Fikret?. ğ — Söyledim: Yüzde doksan geliri Fakat, büyük bir mazeretim ( çıka” İseni bekletmiyeyim.. — Yüzde doksan diyorsun. Fikret, gelmiyeceğini kat'iyetle mekle beraber, sesini alçaltarak: — Evet. —dedi.. Çıkıp bankaya gitti. İ Türkün, bir müddet (daha bahçe, , yi” kaldı. Şimdi, artık, minimini kovalarını bir yere bırakmıştı. Çiçekler kimi sulanmış, kimi sul9” mamışti., (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: