10 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

10 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÂAbd Ihamit Gözdeleri Tarihi tefrika: 61 Celâl bey, Abdülhamidi ikna edinciye kadar anasından emdiği süt burnundan gelmişti. Padişaha: — Gizli eli bulmağa çalışaca - ğım... Diyerek huzurdan çıkmıştı. Abdülhamidin o günkü kadar köpürdüğünü görenler yoktu. Bir taraftan Necdetle Saadetin firarıma veya Beyoğlunda dolaş - tıklarına dair, birbirine uymıyan haberler veriliyor, (Gizli komite) imzasiyle tehdit mektupları ge - liyordu. Bir taraftan da (Harem hümayun) kapısı önünde birbirini vuran silâhşorların verdiği heye- can saray halkımı tethiş etmişti. Abdülhamit, İkbali yanında a- hkoyduktan sonra kapıyı sürme- ledi., İkbali kolundan çekti: — Kız, bugün beni sen eğlen - direceksin! İkbal, Abdülhamidin gözlerin - den korkmuştu. Kızıl sultan gözdesine çok fena bakıyordu. İkbalin o gün hiç te neşesi yok- tu., Sağa sola saldıran, önüne ge- leni haşlıyan, süren, tevkif ettiren padişahı nasıl eğlendirecekti! — Size bir şerbes getireyim mi, şevketlim? Diyerek güldü. Abdülhamit gözdesinin bu gü - lüşünden hoşlanmamıştı. — Benimle alay mı ediyorsun, kaltak? Diyerek bağırdı, Yazan: Ishak Ferdi ler. Abdülhamit gene ayni dolap- tan bir kutu aldı.. Kapağını açtı: — Ben kestane şekerini — çok severim.. Al bakalım! Diyerek kutudan bir şeker aldı ve gözdesine uzattı. — Sen de sever misin? — Efendimizin sevdiği şekeri cariyeniz sevmez miyim hiç?!.. — Al öyleyse bir tane daha...! İkbal bir şeker daha aldı, Abdülhamit tekrar — kadehleri doldurdu: — Haydi.. Birer tane daha içe- lim. Kadehler üstüste üç, dört defa dolup boşalmıştı. Abdülhamit çok asabiydi. Ye - rinde oturamıyordu. Masanın üs- tünde duran kâğıtları karıştırdı.. Kırmızı renkli bir kâğıda gözü i - Tişti.. Aldı: — İşte bir bomba.. Bir dinamit. Bir barut fıçısı,... Diye söylendi.. Sonra gözlüğü - mü takarak yüksek sesle okuma - ga başladı: . . . Halka (Hürriyet) veren hükümdarlara hürmet edilir. Fa- Kat, sen milletin kanını içine akı- tan zalim ve gaddar bir hüküm - darsın! Hürmete değil, tel'ine 1â - yik ve müstahaksm! Unutma ki, son senelerini değil, son günlerini yaşıyorsun !,, Kızıl sultan bu satırları okur - ken, hiddetinden — ateş püskürü - Hebülir bemti sapsarı idi.. Kızıl | yordu. sultanıin gittikçe artan hiddetin - den korkuyor, bu kudurgan ada- mın elinden yakasını nasıl kur - taracağını düşünüyordu. Abdülhamit cebinden küçük bir anahtar çıkardı.. Duvarda duran bir tabloyu çevirdi.. Ve arkasın - daki gizli dolabı açarak, içinden bir şişe çıkardı. — Haydi, gel, seninle konyak içelim! Ve dolaptan iki kadeh aldı.. Şişenin ağzını açtı: — Sen bana şerbet getirmek istedin ama... Konyak varken, ge- tireceğin şerbet bize neşe — verir mi? Diye söylendi.. Konyıldın birer yudııııılı lçtl- Tefrika numarası : 73 Kırmızı kâğıdı elinden bırak - tı.. Ellerini uğuşturarak kendi ken dine söylendi: — Selânik tehlikeli bir mınta: ka oldu.. Oradan gelenleri İstan - buldan uzaklaştırmalı. — Bu fesat ocakları Rumelinde — kökleşmiş.. Her tarafa dal, budak salıyor. Ve yumruklarını sıkarak bay - kuş gibi haykırdı: — Hepsini dağıtacağım.. Hep - sinin kafalarını ezeceğim. İkbal, saatler geçtikçe eridiği - ni, ömrünün biraz daha kısaldı - ğını hissediyordu. Abdülhamit bir kadek daha 1 - çecek olursa, muhakkak çıldıra - Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - — Öyle ya, beyim... Öyle ya.. Önü- müzde hayat uzun, inşallah gene bor- sa oyumları oynarız.. Bol bol.. Fikret, yüksek sesle: — Hay hay.. - dediyse de, içinden: » * — Tövbeler alsun.. Ben mi bor- sa oynarım?.. Ben mi kumarvari işle- re paramı yatırırım?.. Bu vefer, kör taşı gibi olan oldu.. Fakat elime ge « çen bu mimeti kaçırırsam, bana da ap-« tal desinler.. Hoş, bilerek yapsay « dım, mutlaka — gene ziyan ederdim... Nasıl oldu da, benim “alma” diye ver. diğim emri şu Alişan Bey “al” anla- miş.. İşte, halledilmesi icap eden bir nokta da budur...” Borsacı, müşterisinden vait almış- ken, telgrafı radyo ile yıldırım olarak çekti... — Bir çeyreğe kadar cevap gelir... Yarım milyon sahibi olduğunuzu da- ha şimdiden tebşir ederim, azizim. Alişan Beyin şeriki olan bir Tngi- Nü) Hiz, bir kutu uzattı: — Bir sigar buyurmaz mısınız? En iyi cins Havanadır... Fikrete öyle bir neşe gelmişti ki, hâlâ paraları eline alamamakla bera - ber, asabi değildi. Alay etti; — En iyi cins olduğunu temin e - der mişiniz?., — Muhakkak, Ekselâns.., — Eh öyleyse... Kibriti çaktı. n — Azizim Alişan Bey.. Hani size bir mektup göndermiştim.. Daha doğ- rusu, açık bir pusla... Ona şu Kana - daları almanız için emir vermiştim.. Şunu, hayatımın tarihi bir vesrikası ©- Jarak saklıyacağım... Bana verir misi« niz?.. Borsacı: — Evet.. Saadet getiren bir vesi - ka.» Puslanız çekmemdedir.. - Derhal takdim edeyim... Hem, bakalım, ne ya- zılmış... Ben de merak ettim.. Sahifesi bilmecesinde he- — diye kazananların listesi 132 — Fatih 838 Nocdet B, 133 — Galata 41 Nocdet B. 134 — Sultansı limde Mithat B. 138 — Şişli 12 Ce « vat B. 136 — Rumelihisarı 6 Hasan ; B. 137 — Büyükada Rafet B. 138 — Hamalbaşı 3 Canan Hanım, 139 — Ka- diköy 56 Ruhat H. 140 — Unkapanı Havva H. 141 — Divanyolu 128 Sa - lih, B. 142 — Heybeliada Reşat Bey 143 — Ayarzpaşa 7 Sabiha — Hanım. 144 — Adana 2 Fahri B. 148 — Sa. rıyer 39 Beha B. 146 — Kabataş 120 Süzan Hanım. 147 — Beyoğlu Eleni H. 148 — Şişli 22 Füruzan — Bey, 149 — Pangaltı Emel H. 150 — Be- şiktaş Nurettin Bey. — Hediyelerimiz her hafta PER - ŞEMBE günleri matbaamızda teyzi olunur. ——— Müsamere 'Türk Hanımları Esirgeme Der- neği menfaatine Eylülün 13 ncü Perşembe günü akşamı Suadiye gazinosunda verilecek, müsamere pek parlak ve eğlenceli olacaktır. Bir lira mukabilinde iyi bir ge- ce geçirmelerini okuyucularımıza tavsiye ederiz. Biletler kapıda tedarik edilir. İsmetpaşa — Kız. Enstitüsünden diplomalı FAHİRE — SAADET Açtıkları Terzi Evlerine gelmeleri- ni dilerler Işıklar caddesi — Ankara Bir daktilo isteniliyor. Tanınmış bir mü- essesede çalıştırılacaktır. Çabuk yazmalı, arap harflerini okumalı- “dir. İdaremizde K. 8. rümuzuna müracaat. Odıdıı içeriye hiç kimse gir - sultan önünde durduğu — masaya bir yumruk vurarak: — Kız, dedi, bu bambaları gön- deren haşaratı çok yakımda — yer yüzünden kaldıracağım. Onlara istedikleri (hürriyet) i vermiyece- gim. Fakat, sen bana yardım et. Bana bu gece bir neşe ver! Sükü- nete çok ihtiyacım var, Kendimi unutmak ve istiraplarımı — uyut « mak istiyorum. Haydi, bana ne - şeli şarkılar söyle.. Beni bir ço - cuk gibi avut! (Devamı var) Muhaverenin bu noktasında, deli- kanlının dimağına bir fikir geldi. Yü. reği cız etti. Eyvah, ya korkusu ta « hakkuk ederse o zaman iş nice olur « du. Bakınız, korkusu neydi: * — Alişan Bey, — puslamı alınca, benim “alma” emrimi “al” okumuş « sa.. Şimdi de bu yanlışlığının farkına yarırsa ve bana “emrini harfiyyen ye- rine getirmem lâzımdır.. Binaenaleyh, paralar benim..” derse. Hem 5200 li- rayı geri İster, hem yarım milyonun üstüne oturursa... Bahusus, ne de a « gıkgöz şeriki var... O zaman halim ne- ye varır?... Eyvahlar olsun... - Puslayı niçin istedim?...” Borsacı, gözlerini uzun uzadiya a. ramak lüzümunu — hissetmeden mahut kâğıdı çıkardı. — Gözlüğünü alnından burnu üzerine indirdi. | Fikreti heyecandan hafakanlar bo- Buyordu: * — Eyvah... Eyvah.. Eyvah.. Ha şimdi, ha şimdi kaşları çatılacak... “Fa- kat beyim...” diyerek gözlüğünü tek- rar alnına itecek... Şerikini yanına ça- gtracak.. Mektubu öna da okuyacak... Ve sonra... İstersen mahkemeye zit... Kime dinletirsin? Herkes beni haksız 10 1934 Pratik Hayat Bilgisi Hayatta muhtaç olacağınız ameli malümatı * kolayca öğresiniz Nakıl ve tercüme hakkı mahfusdar — | Yazanı: . Gayur Diğer ağaçlar için; — beher metre | miktarı Süperfosfat Bphlîdı.ı ııllıüı senede yüzde on nisbetin- | nur ve sonbahar sonuna doğru top « de gübre, her on beş senede — “660” | rağın üzerine verpilir, ' ziye metremikâbı başına inde oluna - cak mevat miktarı şudur: Kaysi ağacır — 37T gram kireç; 36 gram fosforiyet; 78 gram potas klo » rür veya sülfat; 187 gram azot. Kiraz ağacı: — 21 gram kireç; 40 gram fosforiyet, 80 gram potas klo- rür veya sülfat; 203 gram azot. Şeftali ağacı: 20 gram kireç; 48 gram fosforiyet; 66 gram potas klo- rür veya sülfatı; 165 gram azot; Armut ağacı: — 26 gram kireç; 43 gram fosforiyet; 25 gram potas klo - rür veya sülfatı; 61 gram azot; Erik ağacı: 60 gram kireç; 47 gram gram fosforiyet; 31 gram potas klo « rür veya sülfatı; 62 gram azot. Erik ağacı: 60 gram kireç; 21 gram fosforiyet; 26 gram potas klorür veya sülfatı; 67 gram azet; Arma: 15 gram kireç; — 21 gram fosforiyet; 40 gram potas klorür ve- ya sülfatı 67 gram azot; Diğer ağaçları 26 gram kireç, 38 gram fosforiyet; 31 gram potas veya Dikkatı: Fosforiyetler ve klorür ve- ya sülfat dö potaslar evvelki cetvelde gösterilen nisbette olarak — kullanılır; azota gelince yüzde on nisbetinde nit- rat dö süd halinde kullanılır. GÜBRE — Gübre serin ve sıcak olmak üzere ikiye ayrılır: Serin güb- ve inek veya domuz gübresidir. Kuru toprak için daha iyidir. Sıcak gübre ise at ve koyun gübre- sidir. Soğuk topraklara yarar ve onla. vi mrtır. Gübre ancak toprağın kazı- Olarak karıştırıldıiği. yamanda kullanı | labilir. Başka zamanda temasr ile kök- ler ölür. Kireç ya toprağın ilk karıştırıldığı sı- rada toprağa karıştırlır. Yahut her sene Teşrinisani ve Kânunuevvelde toprak sathına serpilir. Fosforiyet de fosforasyon — curufu halinde olursa toprak tarafından u - zun müddette arzedileceğinde gübre- ye karışık olarak konur. Sülfat veya klorür halindeki potat, süperfosfat dö şo gibi kullanılır. Nitrat dö sud'a gelince her sent misg'in ağaçlardan çekilmesinden bir iki gün evvel yerin yüzüne serpilir. — DİKKAT EDİLECEK NOKTA- LAR — Eğer ağaçlar lürumu mikta- vt büyümiyorlarsa potas ve azat mik« tarlarını fazlalaştırmalıdır. Eğer lüzumundan fazla büyüyor * larsa potas ve azot miktarını alaztıma- lıdır. Eğer az meyve veriyorlarsa ve budama ameliyesinde bir kusur yoksa fosforiyet — ve potası fazlalaştırarak yapraklara kuvvet veren azotu azalte dir. N Eğer lüzumundan fazla — mahsal — veriyorsa — fazla meyveleri - hamken toplamalı ve fazla nitrat dö sud ker yarak mahsulü tabü hale indirmeli « dir. Eğer iri çekirdekli meyveler tabil cesametlerinin ntsfında iken hep birs den düşerse toprağa kireç ilüve etme« Kidir. Eğer yapraklar azalır, sararır ve Kloroz alâmeti gösterirse gıda az de- mektir. Gübre ilâvesi icap eder, Mey- ve ağaçları (Destekli), (mütekabil destekli) ve (desteksiz) olarak yetişe tirilir, * “Destekli” denilen şekilde ağaçlar teller ve iplerle mücehhaz duvar bos güneşin hararetini mas eder ve ge- ce bu harareti yavaş yavaş inde edeti Bu şekil şeftali ve asma için gayet İ- yidir. Duvarın cephesi gün doğumus — | na olamazsa cenuba; olamazsa garbe — müteveccih olmalıdır. b “Mütekabil dentekli” denilen şe” kıldıı;ıglı:d_ırtdvvyli*l', reklere bağlanır. Böylece büyük mey* veli agaçların meyveleri rüzgüâr şid « detiyle düşmez. D “Desteksiz” yetiştirilen — ağaçlar l leytilür sümdle aaklallköke Bu suretle yetiştirilecek ağaçlar, an « — cak yazın — ve sonbahar iptidasında meyve veren ağaçlardır. Her sene toprağa — ilâve edilecek “Daha bitmedi” v geşente SARAY "ei ğEE Yenl zinema mevılminin küşadı münasebetile büyük artist DOUGLAS FAIRMNKI tarafından temsil edilen ve Artısts'in tilmi ASRı ROBENSON Şabeserini taktim edecektir. Seanslâr: 3-5-7-9 da Fiyatlarda mühim zilât: 80 ve So, lüks balkon 70 kr. K gn e. Va bün : da Dekm üldağaı mu tasdik v >buriyetinde kalacağım. Ah, aman Yarabbi... Şu mektuptaki *“ma” sözünü koparıp almak için nele- ri feda etmem... Hattâ yarım milyo - nun iki yüz bin lirasını, üç bin Hirası- nt. Dört yüz bin Hirasını... Aman Al- Tahım, gu “ma” yi oradan yök edi « v7 Bir harfine 200.000 lira vererek, bu iki harfi sildirse bile, gene elinde koskocaman ve hayatı temine kâfi — bir servet kalacaktı! DaRri | Mererer Bunları sildirmeğe kâfi gelecek bir lâstik tröstü bile teşkil etse yeriydi! Fakat hayret! Borsacı, âni bir infi- al göstermedi. Mütebessimane, kâğıdı, Fikrete u- zattı: — İşte, azizim... Alın, saklayın.. O zaman, delikanlı şaşa kaldı. Daha ilk nazarda, son cümleyi o - kumuştu: *“Bunları al...” Kendi eliyle “Alma" diye yazma- mış miydi?. Kurüutma kâğıdında da “alma” diye okunnmış mıydı?... 1446 0!59“7- / Fakat, hayret! bi Küğıdın yanı, azıcık lı-ıııııtı- | 'Tam “ma" nın bulunduğu yeria | Fikret, bu hecenin oradan M Ki mış olduğunu farketti. $y Bu oyunu (bu lâtif oyunu) onâ — kim oynamış olabilirdi? Düşünüyor, düşünüyar, bulamır '

Bu sayıdan diğer sayfalar: