24 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

24 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Parlâmentolar birliği konferansı bugün açılıyor | Melek ve Şeytan | Ben sokağa çıkarken polis, dör | düncü Kata sesleniyordu: — Kim var orada?. Bu gürültü- | yü kim yapıyor?. Köşede bekledim ve üç dört da- kika sonra Ali beyin köpürmüş bir balde dışarı fırladığını, otomobile girdikten sonra kapısını hızla ka- padığını gördüm, — Çek, şoför!.. . * * Zehra belki beni hiç affetmi- yecek ve hayatlarımızı yeniden birleştirmek kabil olmıyacaktı. Yüzde doksan dokuz bunun böyle olduğuna aklım eriyordu. Fakat pek az da olsa ümit vardı. İkimiz de bu kara toprak üzerinde kal- dıkça bir gün anlaşabilmek ihti- mali yok değildi, Fakat ölürse!.. İşte ©6 zaman bu yüzde bir ümit €a ölecekti. İşte asıl o zaman, ben, onu da, ayşıyabilmek kudretini de kay- betmiş olacaktım. Her ne pahasına olursa olsun bu son ümidi yaşatmak lâzımdı. Çünkü bu ümit gemisi batan kap- | tanın elindeki tahta parçasından farksızdı. Karaya varmak için başka güvendiği yer yoktu. — Akşama kadar oralardan ayrıl- | madım, Gece saat dokuzda kapıya bir GtEKlOBbİ! geldi. Zehrayı aldı ve gilli. | Caddeye geçtim, yoluma çıkan | ilk taksiye atladım, Bara gittim. Kapıda ve koridorlarda hiçbir | başkalık yoktu. Bense Zehranm | bar sahibine haber vereceğini, işe | polisi karıştırmak istiyeceğini um- | muştum. Demek ki aldırmıyordu. I Salona girince ilk işim Ali be- | yi aramak oldu. Tek başına her geceki masasında oturmuştu. Âr- kadaşı gelmemişti. Masanın üstü her zamandan I daha kalabalıktı. Garson bu cö- | mert müşterinin etrafında fırıl fı- rıl dönüyordu. Hatta barın sahibi İ iki defa, bir emri olup olmadığını sordu. Ali beyin kaşları çatık, ağzı sı- kılmıştı. Sağ eli hiç âdeti olmadı- ğı halde pantalon cebinde duru- yordu. Acaba orada ne var?.. Ben de her akşamki yerime geçtim; yalnız bira istedim. Şar - kılar, oyunlar, danslar başladı. Bu srrada Ali Beyin arkadaşı geldi; onun yanına oturdu: — Kırk yılda bir benim hatırı- mr saymadın!.. — Haydi kalk da gidelim, beni kırma!.. Ali Beyin ağzımı bıçak açmıyor- du. Birdenbire önündeki rakı şişe- sini kadehine boşalttr. Sonra ça - talla tabağın kenarma vurdu. Garson geldi: — Ne emriniz var efendim?.. — Rakı!., Garson gitti. Masa arkadaşı an- | cak işitilebilen bir sesle sanki yal- varıyördü: — Bu akşam içme çok. Deli mi oldun Aliciğim! Hatırım için bı - rak.. Sonra rakıyı getiren garsona | döndü: — İstemez, geri götürün.. Fakat Ali bey rakı şişesini ala- rak masasına koydu. Arkadaşmı bayağı azarladı: — Rica ederim Cemal, benim işime karışma! Aklım başımda benim, Vasiye ihtiyacım yok. — İyi ama.. — Eğer istemiyorsan gidebilir- sin, Bu gece beni rahat bırak.. — Fakat.. — Son sözüm budur; beni hiç kimse kararımdan döndüremez.. » * * Perde açılıp da Meral, çıplak denecek kadar daracık kızı| elbi- sesiyle görününce yaman bir alkış bütün salonu sarstı. (Devamt var) GESDSSAEELACEER AUA BAYEA KA N CEREFEERASCEELEECARETEDELANDE Br e F eTt 1908 K TP SI 1912 (Ü vetyğ & || bahşiş verseler! Tamam!. İçlerin- Almanyada son hafta içerisinde eşki zamanda moda olan plâj kıyafetleri- ni bir arada göstermek için hoş manzara teşkil eden bir plâj eğlencesi tertip e- dilmiştir. Bu eğlencede gösterilen seki plâj kıyafetleri, kahkahalarla — karşılan- Zorştır. Lüzumundan fazla kapalr olan eski mayolar, bugünklü mayolara benze- imekten hayli uzaktır. Yaltlır plâj bijama larr, bugünkülere oldukça yakın bir ben- zeyiş ortaya koyuyor. Yukarıdaki resimde, 1909, 1905, 1908, 1910, 1912 senele- rine ait plâj kıyafetlerini görüyorsunuz. Bunlarla bugünküler arasındaki bariz farkı-tayinsetmek,-güç:bir İş-olmasa gerek! Hançerli Kadın Heyecanlı Zabıta Romanı # & A A G GA « «Polis müdürü, maktulün başında durdu: — Paşam, bu siyasi bir cinayet olsa gerek. . Ölünün cebinden (Ferit Paşa) nın imzasını ta- şıyan bir mektupla, gözleri oyulmuş bir gen- cin' fotoğrafı çıkmıştı!«,, " Ishak Ferdi Beyin bu çok güzel yeni romanına bir kaç güne kadar başlıyoruz Apartman kapıcıları bele- Kuçuk sanatlar ve diyenin yardımını istiyor â ecnebi tebaası İsmini #öylemek istemeliğimiz bir kaprcı matbaamıza mür:ıc:m'ş Kitiklâl cüdüesinde-40duma: etmiştir. Şikâyetini aynen dercedi | >a); dükkân da mahâllöbici Zeke- 2 ghe yeda riya Efendinin nezdinde Şerif Ef. Biraz da bizim gibi zavallı ka- matbaamıza gelerek şu şikâyette bulunmuştur: pıcılarla meşgul olun. İşimiz vazi- “Yeni çıkan İş Kanununa naza- femiz nedir bilelim. Ev ahçısı mr, çocuk Tâlası mı, makinist mi, uşak | —— İ yehaası. olan küçük mıyız? san'at erbabmın - işlerini ” terket- Ekseriya evli olduğumuz halde | |— / . geliyordu. Böyle ol - duğu halde İstiklâ! caddesindeki bir çok birahaneler, lokantalar ve kahveler hâlâ Bulgar ve Yugos- lav tebaasında işçiler kullanıyor « lar. : Sıkr bir araştırma yapılaral bu gibi haksızlıkların önüne ge - çilmesini ve Türk işçilerine iş bu- lunması hakkında gazetenizin at- vasutunu rica ederim.,, , partıman halkinin işini başaramı- yoruz. 3 numaraya limon İlâzrm, koş.. 2 numaranın çocukları mek- tepten gelecek çabuk... 10 numara sigara istiyor, yallah!... Hele bir- | den sonra kumarcıların işi bitmez. Allahtan ki şimdi artık dükkânlar erken kapanıyor!. Zırrr. Ne 07.. Dahili telefon... “Aman ne yap et, hiş şu elliliği bozdur! Sigara da lâzım.,, Haydi efendim yataktan kalkarsın, kar demez yağmur de- mez; sokak sokak, dükkân dük- Bari giderlerken Şeker ve vejetalin satarken Tuzcular caddesinde Karaca - bey şirketinden Şeref bey diyor ki: kân dolaşırsın! den cörmerdi mutlak kaybetmiştir tabit! Metelik tutmaz!.. Zaten i bir kişiye yükletmek - için irden dışarı fırlarlar, ön on beş kişi namma elime on kuruş sı- | kıştırarak geceyi savuştururlar, mel olduğu halde bazı esnaf yan- lış tartarak doğru ve namuslu es- nafa zarar veriyorlar. Belediye- den bunun önüne geçilmesini iste- riz. Bir kapıcı katlara gelen misa- firlerin işini görmeğe mecbur mu- dur. Fiyatlar indiği için apartıman ! sahipleri de para vermiyorlar. Kı- | sın kalorifer işi de üstelik caba!.. Aç kalmak korkusu ile şikâyet edip ses çıkarmıyoruz.Allah rızası için belediye bizim de vazifeleri - mizi bildirsin, biraz bizimle de meşgul olsun, Meselâ ben, şekerin sandığın- dan beş kurüş kazanırım. Bu a- damlar benden ucuz satarlar. Fa- kat mükemmel ambalâjlı sandık- lardan şeker aşırmasını bildikleri için benden çok kazanırlar. Meselâ teneke ile satılan veje- talinden ben, yalnız bir kuruş ka- zandığım halde bu adamlar tene- keyi delerek bir kilosunu boşal- hiç bir saat durmamak dinlenme- mek şartiyle, karılı kocalı bir a- “— Teraziler doğru ve mükem- | Şirket memurlarının kılık kıyafeti 'Telefon şirketinde on sekiz lirg maaş alan bir memur yazıyor: “Bir şirket, ütüsünün tamamen izleri kaybolmuş, uzun dar paça - larmım kıvrımları yırtılmış bir pan talon giyen, ayakkabısı üstünde büyük mürekkep damlaları gibi yamalar olan, sakalını bir aydan beri kesmiyen, saçlarını sevki ta - biisine brrakan, krravat takmıyan bir insanr memur kabul eder mi? Bir memur, yahut bir. memur namzedi bütün — yoksulluklarma karşı kendini temiz tutması şirke- tin şerefini her yerde temsil etti- ğinden b'r kat yükseltmez mi? Eğer bu fikri doğru ise niçin bana! — Şirket (Telefon Şirketi) se - nin temiz giyinip — giyinmediğine karışmaz!., deniliyor, Şu halde benim bütçem müsait olmadığı için yukarıda tasvir etti- ğöm bir halde vazifeme devam et- sem, kabul eder mi? tırlar ve sermayesine — sattıkları halde benden 15 kuruş fazla ka- zanırlar. Bunlar namuslu esnafa fena bir misal olmakta ve bu va- ziyet karşısında yekabet yapamı- yan bu zavallıları da fena yollara sevketmektedirler. Maktu vergi işlerinde bir çok nisbetsizlikler oluyor. Defter tut- mak ve bu suretle vergi vermek istiyenlere hükümet müsaade et- melidir. Çünkü hakikaten munr tazam defter tutanlar bulunnrw'_ du.,, » Sebze halinde sebzeciler diynl_

Bu sayıdan diğer sayfalar: