29 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

29 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, , 4 i y : 29 Eylll 1934 * Parlâmentolar konferansı (Baş tarafı 1 incide) kadar çıkmıştır. Avdette Beyler - beyi #arayına gelinmiş ve burada bütün ecnebi murahhaslar şerefi - ne bir çay ziyafeti verilmiştir. Zi- yafet esnasımnda şehir — bandosu da çok güzel havalar çalmıştır. Saat sekize doğru vapur tek - tar Beylerbeyinden hareket ede - rek köprüye gelmiş ve böylece ge- zintiye nihayet verilmiştir. Lehistan murahhasları evvelki gün Palonez köyüne giderek ora- da 1855 senesinde ölen şair Adam Mitskiyeviçin evini ziyaret etmis- lerdir. Burün de Cümhuriyet abi- desine çlek koyacaklardır. Kon- Feransa iştirak eder İran murah - hasİrrr da pazartesi günü Anka - raya gideceklerdir. Dün Büyükadada tur esnasın - da teessüf edilecek bir kaza olmuş ve misafirlerden bir kadınla bir erkeği hâmil olan bir araba dev - rilmiştir. Fakat hamdolsun hiçbir yaralanma hâdisesi olmamıştır. Parlâmentolar konferansının son içtimar da bu sabah saat on - da açılmıştır. Evvelâ gelecek sene konferansın Brükşelde yapılması kararlaştırıldıktan sonra Fransız murahhası Mösyö Rostan söz ala- rak idari komisyonda parlâmento rejimi hakkında verdiği raporun arkadaşları tarafından tasvibin - den dolayı teşekkür etti. Mösyö Postandan sonra Ro - marnya murahhası M. Pellaâ söz aldı ve konferanstaki müzakere - lerin murahhasların kendi parlâ- mentolarını haberdar etmesini te- mepni elti. Gene söz alan Fransız murabhasından sonra Yugoslav- ya murahhası M. İvanköviç parlâmentolar — hakkında — sön zamanlarda — yapılan teklifler- den bahsederek fırkaların milli vazife karşısında | birleşmelerini ve birlikte hareket etmeleri lüzu- mundan bahsetti. Bugün öğleden sonra Türk murahhaslarından Tokat meb'usu Nüzım İzzet bey de söz söyliyecek ve bu aksam 30 uncu parlâmen - tolar konferansına nihayet veri - lecektir. Leh murahbhasları bu sabah cümhuriyet âbidesine çelenk köy- muşlardır. Gümrük muayene- sinde kolaylık N (Baş tarafı 1 incide) İskenderiyeden yolcu alan De- niz yolları idaresinin vapurları dönüşte Pireye de uğrıyarak yol- mektedir. İzmirden ecnebi liman- larından binen yolcuların arasma — İzmir yolcuları da karışmaktadır. Halbuki Türk limanlarından ge - len yolcular İstanbul limanmda hiçbir muameleye tâbi değildirler, serbest çıkarlar. Ecnebi limanla - rından gelen yolcularsa güm - rükte kontrola tâbidirler. İsken- deriyeden gelen vapur yolcuları tabiatiyle İstanbul — gümrüğünde sıkı bir kontrola tâbi olduğundan hunların arasına karışan İzmir — yalcularının da eşyaları muayene edilmektedir. Bu ise İzmir yolcu- larma bir müşkülâttır. Bu müşkü- Tâtın kaldırılması hususunun ka - Bil olacağı anlaşıldı. O da, vapur- ların İzmir Hmanına gelmeden L L oeBi teindaki eolen Gsvaelarımıın cu almakta ve sonra İzmire gel - | : ., . Ihtiyar çoban iki kişiyi yaraladı (Baş tarafı 1 incide) vermemesini söylemiş ve ayrılmış- tır. Aradan dört gün — geçtikten sonra, yani dün, Hakkı — efendi, çocuğu Hidayet ve yanlarına al - dıkları üç dört şahitle birlikte Gü- müşsuyu tepesinde sürüsünü otlat makta olan çoban Salih ağanım yanına gitmişler, geçen gün ken - disine emanet ettikleri - keçinin nerede olduğunu sormuşlar, ço - | ban, malümatı olmadığını söyle - | miş. “Vardı, yoktu,, derken arala- | yında kavga başlamış, ilk tokatı çobana Hakkı efendinin oğlu Hi - dayet patlatmış, müteakiben Hak kı efendi de birkaç tokat vur- muş, Salih ağa da fazla dayak yi- yeceğini anlayınca bıçağına sarı - larak Hidayeti göğsünden, Hakkı | efendiyi arkasından ağır surette | yaralamıştır. Yaralılar, bıçağı ye- yince yere yığılmışlar, feryada başlarşlar, polisler tarafından Cerrahpaşa hastanesine kaldırıl - mışlardır. Salih ağa da yakalan - mıştır. Bugün adliyeye verilecek- tir. 64 tayyarenin | yarışı (Baş tarair | incide) disine bir daha Türkiyede uçamı- yacağı tebliğ edilmiştir. Diğer tayyareci meşhur Molli- son'dur. Bu zat layyaresiyle Ha- lepten gelirken gene müsaadesiz Konyaya inmiş, orada alakonul- muştur. Bunun üzerine o zamanki İngiltere Elçisi Sir Geotges Clerk hükümetimiz nezdinde teşebbüs- lerde bulunmuş, İngiliz tayyareci | İngiltere hükümetine bir cemile olmak üzere ve tekrar Halebe dö- nüp müsâade aldıktan sonra top- raklarımızdan geçmesi şartiyle serbest bırakılmıştır. Mollison bu şartı kabul etmiş ve söz vermiş ol- | duğu halde Konyadan tayyaresine | binerek doğruca Bulgaristana git- miştir. Bu vaziyet tayyareci na- mına söz vermiş olan İngiltere El- çisini mahçup etmiş, Mollison a- yıplanmıştır. Bu tayyarecilerden Sir Kinge- ford Gazi Hazretlerine bir telgraf çekerek Türkiye üzerinden uçma- $ için müsaade verilmesini, bir ku l suru varysa affolunmasımı rica ct- miştir. Döviz kaçakçısı (Baş tarafı 1 ipci sayıfada) Türk parasını koruma kanunu mucibince piyasadan ecnebi dövi- zi toplamak yasaktır. Bu toplama müsaadesi ancak bankalara veril- miştir, Böyle olmasına rağmen Ya | ko topladığı ecenebt dövizleri May | darosun dükkânına giderek Türk sarasına tahvil etmiştir. Bu para değiştirme muamelesi yapılırken gümrük muhafaza memurları an- sızın içeri girmişler ve dükkâ e- | nın gerisinde ikisini de cürmü meşhut halinde yakalamıalşdrır. Yakalanan döviz 3445 leva, 2000 liret, 1300 Fransız franğı ile 9 İngiliz lirasıdır. Suçluların - ifa- desi alınmaktadır. , | | muayenesidir. Bu takdirde hem ı İzmir yolcuları fuzuli bir muaye- | neden kurtulacaklar ve hem de ecnebi yolcular vapur limana gi- ver girmez gümrükte beklemeden serbestçe sehre çıkacaklardır. HABER — Akşam Postasi Her parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, Gözlerini yerden ayırmıyarak bir müddet takip ettiler. Bunlar arasında bir de ayakkabı izi vardı. Süleyman bu vaziyet karşısın- kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU; da hükmünü verdi. Artık, ümütle- ri kuvvet bulmuştu. Vahşiler daha biraz - ilerledik- ten sonra durmuşlardı. Vaziyetle- rinden ve işaretlerinden bir kabi- leye yaklaştıkları anlaşılıyordu. Vahşiler daha fazla ilerlemek istemiyorlardı, Süleyman Hergülü onlarla be- raber bırakarak kendisi uzaklaştı. Niyeti etrafı gözden geçirmek, Abdül Fakinin nereye gittiğini keşfe çalışmaktı. Hergül, bir iki saat kadar ken- disini bekliyecekti. Gelmediğini veya kendisinden bir ses çıkmadı- nı görünce aramağa çıkacaktı. Üzerlerinde silâh namma. hiç bir şeyleri yaktu.Yalniz Süleyman da, sert bir ağaçtan yapılmış sopa vardı. Üstleri başları tamamiyle perişan olmuştu, Hergül giyilmez bir hale gelen gömleğini çoktan atmış yalnız parçalanmış pantolo- nunu taşıyordu. Süleymnin sırtında ince, lime lime olmuş bir gömlek vardı. Pan- tolonu da bundan farksızdı. Süleyman, şöyle bir, on beş da- Kkikalık bir yoldan sonra önüne çı- kan bir tümsek arkasında sıra sıra kulübeler gördü. Bunlar, evvelce gördüğü kulübelere benzemiyor- du, Daha küçük ve üzerleri de bi- rer kubbeyi andırıyordu. Bunlar- dan başka hiç bir insanın mevcu- diyetine hükmettirecek bir şeye tesadüf edemiyordu. Bu kulübele- rin de, terk ettikleri gibi boş oldu- ğuna hükmedeceği bir sırada al- dandığını anladı. Çünkü kulübe- lerden birinden çıkan siyah bir gölgenin kulübeler ortasında, di- gerlerinden daha büyük görünene doğru uzandığını görmüştü. Demek ki boş değildi. Kulübelerin etrafı çitlerle ayrı! - | mıştı. Bu çitlerin kapılarından u- "azımdı, — Tefrika No. 47 * PrR S *ö Tet el /,t' zanan gene iki tarafı çitli yollar geniş bir meydana toplanıyordu. Süleyman, bu vahşi köyüne yak laşmazdan evvel, bulunduğu nis- beten yüksek yerden iyice gözden geçirdi. Çitler arasında birer su yolu gi- bi görünen beyazlıkları gözüyle takip etti ve karışık yol hatlarını kafasmna yerleştirmeğe çalıştı. Bir ara, Hergülü yanına alma- dığına pişman olmuş gibiydi, Fa- kat sonra yalnızlığın daha iyi ol- düğu kanaatine vardı. Ses çıkar- madan ilerledi. İçinde anlaşılmaz bir heyecan duyuyordu. Bir hen- dek yanından geçerken burnuna çarpan pis ve tahammül edilemez bir kokudan başı döndü, - gözleri kararır gibi oldu. Kulübelerin bu- lunduğu bu yer, oldukça ağaçlıklı idi, Orta meydandaki kalm yük- sek ağaç insanın her noktadan gö- züne çarpıyordu. Zaten bunları ez berlenieye çalışırken büyük ağacı esas almış ve hareketini ona göre tanzim etmişti. Acaba Abdül Faki burada mıy dı? İzlerin köy yakınmda görülme- si buna ihtimal verdirebilirdi. Fa-« kat emin olmak ve ancak bundan sonra Hergülün yanma dönmek Güneşin çekilmesine daha çok vardı. En küçük bir hareketin bu aydınlıkta göze çarpmamasına im kân yoktu. Süleyman bunu bildiği için a- çık yerlerde sürünerek ilerliyor, ancak çalı diplerinde, çit kenarla- rında biraz doğruluyordu. Köyde derin bir sessizlik hü- küm sürmesine rağmen adam bu- lunduğu muhakkaktı, Yaklaştığı ilk kulübelerden bi- rinin ağaçlarına kulağımı dayaya- rak içerisini dinledi. Hiç bir ses yoktu. Sürünerek dolaştı. Kapısın dan hafifçe başını uzatarak baktı. İçerisi aydınlıktan kamaşan gözle GVEPEUNSA K RAN DU NUK AUMMUKAKNU Y ETA NN NE KACUKLA F KAN YAK EUK ASA HA KUN MARAAN. re karanlık görünüyordu. Dikkat- le tekrar bakmdı, Ufak bir vahşi çocuğu, önündeki bir yığım topra- ğı karıştırarak oynuyordu. Biraz ilerisinde bir kadmın da uzandığı- mı gördü. Dışarısı çok sıcaktı. Bütün ku- lübelerdeki vahşilerin bu sıcak sa- atleri geçirmek için yatıp uyuduk- Tarına hükmetti. Niyeti, uzaktan büyük gördü- ğü kulübeye yaklaşabilmekti. Bu kulübe muhakkak kabile reisine ait olacaktı. Abdül Fakinin, şayet buradaysa reisin yanında bulun- , msı ihtimali kuvvetliydi. Bin müşkülâtla buraya kadar yaklaşmıştı. Tam biraz aralık bulduğu iki ağaç arasından içeriye bakacağı sırada kulaklarının dibinde patlı- yan bir gürültü ile irkildi. Ucuna bir geyik başı geçirilmiş uzun bir sırık yere düşmüştü. Süleyman sapsarı kesilmişti. Şimd! nerdeyse gürültüye hiç ol- mazsa bir kulübeden biri koşacak ve yakalanacaktı . Süleyman birdenbire fırladı. Dört, beş metre uzaktaki bir çuku- run içine şindi. Kendi kendine: — Hay gör olası, dedi. Hangi eli kırrlasıca bu uğursuzu buraya koydu, dedi, Filhakika Süleymanın umduğu gibi oldu. Büyük çadırdan çıkan iki vahşi etrafa bakındılar. Süley- mâan görünmemek endişesile hem bunları seyrediyor, hem de daha çok sinmeğe çalışıyordu. Vahşiler, yere sırığın düştüğü- nü anlayınca, ikisi de koşarak yer den kaldırdılar ve gene eski yeri- ne dayadılar. Bu arada Süleyman ne olduğunu anlamak için bu vah- şilerin arkasından Abdül Fakinin de çıktığını görmüştü. j (Devamı var) Ankara telefonu Vecihi mektebi ve bir haber! Ankara, 29 (Telefonla) — Ve- cihi Tayyare Mektebinin kapatıl- madığma dair Zaman gazetesinin yazdığı haber asılsızdır. Mektep yesmen kapatılmıştır. -Alâkadar bir zat mektebin kapatıldığını ve Türkiyede sivil tayyare — mektebi bulunmadığımı, bu neşriyatın kas- ti mahsusla yapıldığını söylemiş - tir. , Yanlış bir haber daha .. Ankara, 29 (Telefonla) — An- kara Şehir Meclisi namzetlerinin bugün ilân edileceğini Cümhuri - yet gazetesi yazıyordu. Fırka yok- Jaması Pazartesi günü yapılacağı - na göre namzetler ancak Salı gü - | nü ilân edilebilecektir. su

Bu sayıdan diğer sayfalar: