30 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

30 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 4 OUzoman "|Kadın İi Yazani ishak Ferdi | | | Hariciye memuru kanlar içinde yatıyordu, polis etrafı sarmıştı Seyfi Bey daha sert bir sesle: | Çabuk, polis ve doktor gönderi- — Haydi, anlamamazlıktan gele | niz! rek vakit geçirme!.. Yavaş yavaş yürüyüp kapıya doğru gidelim. Gö rüyorsun ya, misafirlerin yanında | seni maskara etmemek için, bura- da tevkif etmiyorum. — Sahiden polis memuru gibi konuşuyorsunuz, Seyfi Beyefendi! Cidden iyi yetişmiş bir hariciye memurusunuz! Eğer sefir olsaydı- nız, siyasi entrikalar çevirmekte çok mahir olacaktınız! — Lâfı bırakalım... Haydi, dü- meni kır da kaprya doğru yürü! Yoksa... — Yoksa.. Ne olacak ! — Ne mi olacak?! Memur cebinden iki demir ke- lepçe çıkararak: — Şunları koluna takacağım. Herkesin yanımnda be, paralık hay siyetin Bu sırada ııııııf' ir salonunda müthiş bir gürültü kopmustu. Her- kes: * — Ne oluyoruz? — Hırsız mı var? — Cinayet mi?... — Ne oldu yahu?!... Diye bağrışıyordu. Ev sahibi Seniha Hanım balkon Tu odaya koşmuştu. " Seniha Haniırm balkonda boylu boyunca yerde yatan Seyfi Beyin kanlar içinde kıvrandığını hayret- le gördü. — Adam vurmuşlar... Ayol, bu- raya koşunuz!.. Bir bardak su ve- riniz bana.. Bayılryorum... Diyerek, maruken koltukların üzerine düşmüştü. Seyfi Beyi kim vurmuştu? Herkes birbirine aynı suali 80- ruyordu. Balkonlu odanm bitişi- Zindeki odaya uzanmış olan Şeki- be Hanım biraz evvel: “— 'Ah.. Vuruldum!,, Diyen bir ses işitmemiş değildi. Fakat, bu sesin sokaktan geldiği- ni tahmin ederek, misafirlerin ra- hatmr kaçırmamak için, kimseye bir şey söylememişti. M Davetliler, Seyfi Beyin kanlar içinde yerde yattığını görünce, bir / birlerine bakışarak: — Aman bizi de şahit yazarlar.. Mahkemelerde sürünürüz. — Diyerek birer birer kaçmağa Bşlamışlardı. Seyfi Bey ağzını a- çamıyordu.. Yarası çok ağırdı..Sol memesi üzerinden hançerle vurul- muştu. J ' Seniha Hanımefendi derkal te- lefona sarıldı: — Allo.. Allo.. Neresi orası? Galatasaray polis merkezi mi?.. 'Aman burada bir cinayet oldu.. Sinema teknik ve Akıllara hayret ve dehşet P Yüzlerce film görmüş olabilirsiniz... Fakat böyle bir film görmediniz... Görünmeyen Adam Seniha Hanrmı merkezden tanı yorlardı. On dakika sonra, misa- firlerden hiç birinin gitmesine | vakit ve meydan kalmadan, apar- | tımanım etrafı polisler tarafından sarılmıştı. Bedia kendi kendine: — Hay allah belâsını versin bu herifin. Benim başrmı da yakacak en sonunda,.. Diye söyleniyordu. Bereket versin ki Seyfi Bey şimdilik ifade vermeğe muktedir değildi.. Ve hiç kimse onun Yavuz Bey tarafından vurulduğunun far- kında değildi. Serkomiser apartımandan yu- | karıya çıkınca, evvelâ ev sahibi Seniha Hanrma sordu: — Seyfi Beyi kimin vurduğunu tahmin etmiyor musunuz? — Hayır, efendim. Misafirlerim arasında bıçaklı bir dost bulundu- ğunu zannetmiyorum. — Katil nerden kaçtı acaba?... — Vallahi görmedim, beyefen- di! Vak'a balkonda olduğuna gö- re oradan kaçmış olsa gerek. Komiser derhal balkona kostu: — Üçüncü kattan sokağa atla- mak kolay bir iş değil. Katilin bu- rada gizlendiğini tahmin ediyo- Tum. — Serbestsiniz, beyefendi! Evi- min her köşesini arayabilirsiniz! Komiser bütün odaları, balkon- larıaradı. Şüpheli bir kimseye rastlayamadı. Otuza yakım misa- firin renkleri korkudan balmumu gibi sararmıştı. HABER — Akşam Postası Müellifi: ömer Rıza — 43 — 'The nest norning, When the sun rose and our bittle flower — fresh and eheer- ful 1) again — opened out all her white petals in the bright sunshine 2) and He sang of the joys of a tree flight, 6) the poorlark had good reason — for sad- ness 5), he had been caught, and put in a cage'6), closo by the öpen window, He sang of the joysola free flight, 6) he sang of the young green cörn in the fields, and of the delight of baing borne up by his wings into the blue sky. 7) The poor bird . wos certainiy very un- happy; he sat a prisoner 8) in his small cage. The bittle daisy would willingiy a) have helped him, but how could she? A at önce two bittle boys come out for got how beautiful everything around her was, how brightiy the sun shone, how pretty and white her petals were, Alas! she could only think of the impri- soöned 10) bird — for whom-she was unable to do anythimg. HN at önce two bittle boys come out üinto the garden, öne of them had a knife in his hand, as large and sharp as that wiht which the girl had cut the tulips, They went up staight to the bittle dai- &y who could not imagine what they wanted. *Here we can cut a nice piece of grass for thelark” said öne of the boys, and ho began to cut deef all round. the daisy, beaving her in the middle, Tear out 11) the flower" said the ot- her boy; and the bittle daisy trembled 12) all over for fear 13), for she know that if ahe were torn out she would die, and she wished so much tolive, as she was to be put into the cage wiht the imprisoned lark. *“No, leave it aline” said the (irst, “İt looks so pretty,” and so it was left alone and was put into the larks cage, But the poor bird loudiy complained | - ©f the lon of its treedom 14) -i_ıb wings could not speak, Not sayöne word of comford to him, much as şhe wished to de so. Thus passed the whole ©f the morning. (Devamrı yarın) Öz Türkçe ilk roman Savaştan Barışa Yazanları: (Vâ-Nü) ile Çürüksulu Meziyet Yeni çıktı Komiser ev sahibine sordu: — Misafirleriniz arasmda eksik bir kimse var mı? Seniha Hanmn misafirleri göz gezdirdi. Yavuz Beyi göremedi. — Bir dstumuz eksiktir. Misa- Fiyatıt S0 kuruş İstanbul ikinci iera memurlu- ğundan: Mahçuz ve paraya çevrilmesi mukarrer iki altın kapaklı saat ve dört adet elmas yüzük ve bir al- firlerimin hepsinden eminim. Bu | tin zincir ve kol düğmesi 4 Teşri- cinayeti hariçten biri ır&.ip etmiş- tir. , Bedia Hanım atıldı: — Kocam vakadan çok zaman evvel yukarıya çıkmıştı. Başı ağ - rıyordu. — 4 iyer Bi e- İnkılâp liseleri müdür- lüğünden: Derslere 1 Birinci teşrinde baş- lanacaktır. — Talebelerimizin © günden itibaren mektebe devama başlamaları. kudretinin son sözü veren bu film pek yakında EK nievvel 934 tarihine müsadif per- şembe günü saat ikide Sandal be- desteninde satılacağından talip o- lanlarm yevm ve saati mezkürda mahallinde hazır buluncak — me- muruna müracaatları lüzumu ilân olunur. (264) Günü JACK PAYNE UNUTULMUŞ SENFONİ ve maâraf caz oörkestrasınin Filminin güzel parçalarımı bize dinletmeğe başlryacağı tarihtir. (3080) Yurttaş, Tasarruf için en kârlr ve en e- hattı ikramiyeli dahili istikraz C. tertibi tahvillerinden al. İngilizcedersleri| | elear nir, she heard the voice of he bird, M.İ. ve T. C. Büyük macera, aşk ve harp romanı — Peki reis!., —Oraya varır varmaz palamar- larr almalr, fırtına hızlanmadan iç Kimana girmeli.. Tabansız itiraz ettit — Bu karanlıkta ve bu fırtınada | yerimizden krmtldanmak daah fe- | na olmaz mı?... Buna hiç biri cevap bile verme- diler.. Sırsıklam bir halde kenara çıktılar. Heride, dükkânlarm çatıları al- tımna sığınan bir zaptiye onlara seş- lendi: — Heceey!.. Buraya gelin, bu- raya!.. Fakat dinliyen olmadı. Şahin Reisle arkadaşları gemi- ye girdiler, sonra gemi, karanlık sularda süzülerek iç limana doğru ilerledi. Denizde yalnız küreklerin fışıltısı vardı. Güverteden kör Ali- nin kumandaları duyuluyordu. Çok geçmeden bu sesler de ke- sildi. n e VAR ü Y Şahin Reis geminin iç limana girmesini beklememişti. Yapılma- sı lâzım gelen manevraları kör A- Hye brrakmış, omuzundaki sırsık- lam ve iiçnde bi rinsan — bulunan çuvalla kıç taraftaki geniş kama- rasına inmişti, Tabansızla küçük Hıuqm de Sudütâ vurtedrı di Korsanlar, Reisin bu telâşmı görünce biribirleriyle konuştular: — Acaba çuvalda ne var?.. — Altm dolu olsa. Reis gene bu kadar telâşlı olamazdı. — Daha kıymetli bir şey olma- ki.. — Meselâ?... —ÖrZ ya — Tamamlasan asözünü!.. _ı_ — Bir kadm!... Hepsi de karanlıkta biribirleri- nin yüzüne baktılar.. içlerinden biri korkak bir sesle şunları mırıldandı: — Eğer reis bu kadını gemiden çıkanmadan yeniden yola çıkarsa, yandık vallahi!.. — Doğru söze ne denir.. Gemi- de bir kadım, her zaman başımızı belâya sokar... Son sözleri söyliyen, yaşlı. bir leventti. Uzun seneler, yüzlerce harbe girdikleri halde hep selâme te çıkan, fakat gemilerine bir ka- dınm girdiği günlerde felâkete ııinyın korsan reislerinin ııblıo- rini saydı. Toy bir delikanlı atıldı: " — Gemide bir kadınla y—lı' ç- Kamayız. Bizi kim zorlryabilir!... Etraftakiler, gecenin karanlı- ğında birer fosfor gibi parlayan gözlerini, kenardaki yağ kandille- Tinin ölgün ışıklarında belli belir- siz kalan yüzlerini, 6& anlıya du. Birdenbire geminin tepesinde İ min yatırım yeri olan Ergani bakır : bir şimşek çaktı. Etraf bir saniye öğle güneşi altmdaymış gibi be- yazlandı. Korkunç bir dolu, direklerde, güvertede ve geminin bordasında AKDENİZ KORSANI “| ŞAHİN REİS İ Suyük macera, aşk ve harp romanı —| Şahin Reisin sırtında taşıdığı çuvalda ne vardı? Mustafa yüzlerce korsanın lııyıh Şekişte Boydan boya yartlicTTM biT ile omuzlarından arkaya sarkmış- | kayretine kapılmış, put gibi olmuş sürmedi. binlerce ucu topuzlu kamçı gibi şakladı. Herkes sustu... Artık konuşmadılar.. Yalnız yorgun kürekçilerin Ka- zin mırıltılarla söyledikleri şarkı- ları, dolunun ve yağmurun gürül- tüsünde boğulmamağa çalışıyor- du. Şahin Reis kamarasma girer girmez, omuzundaki çuvalı yavaş- ça kenardaki sedire koydu. Orası hem oturmağa, hem de yınnıiı yarayan bir yerdi. » Sonra küçük Hüseyine dbndü- — Çabuk, bana gebeş Mlulıfı- yı çağır!.. Mustafa aynı zamanda gemi- nin doktorluğu vazifesini de yapı- yordu. Küçük yaraları kızgın de- mirle dağlıyor, derin olanlarını pa muklu bezlerden yaptığı ve zeytim yağma, yahut iç yağına buladığı fitillerle işletiyordu. Denize düşenler, soğuk alanlar, dizanteri, sıtma gibi hastalıklara tutulanlar için bu gibi tedbirlere baş vururdu. İ Gülüp geçmiyelim, O zamanlar da bizim beğenmediğimiz gebeş nt kurtarmıştı. Şahin Reis palasmı sıyırdı. Çu- Yanılmamıştı. Orada bir insan vardı. Hem de bir genç kız.. Uzun siyah saçları sekiz örgü tr. Arkası Şahin Reise dönük oldu- ğu halde, kımıldanmadan duru- yordu. ŞılıînRıîıonıııthwîı— İıtuoıımınhıynnhynnbı- ka kaldı. O ne güzellikti yarabbi!.. Deri- si tatlı bir esmerlikte idi. Uzun kir pikleri denizde ıslanmıştı. Uçla- rında hâlâ su damlaları, en temiz elmas parçaları gibi parlıyordu. Burun, ağız, yanaklar, gerdan, boyun ve vücut... Allah sanki bü- tün vaktini bunu süslemekle geçir- miş de diğer insanların çoğu onun için maymuna dönmüşlerdi... O zamana kadar yüzlerce, bin- lerce genç kız, genç kadın tanımış tı. Fakat hiç biri onda bu hisleri yaratmamıştı. Hepsini de ya salr vermiş, yahut pazarlarda sattıra- rak parasnı leventlerine paylaş- tırmıştı. £ Fakat bunu kimseye m. di. Hele onun sol yanağmın orta- sındaki simsiyah, yusyuvarlak ve bir Mmercimek büyüklüğündeki ben, ne kadar yaraşmıştı!.. — — Küçük Hüseyin de reisin bu di, tu. Fakat bu hal uzun Sordu: — Yaşıyor mu acaba?.. lçu o saniyede, Şahin Re*ı burkuldu. — Ya öldüyse!.. — > Diye düşündü, kalbi sızladı. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: