25 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

25 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 birinci !euln 1085 KHABER — nBını Postası Gka"___________l.k'fw'm T Ca biaplara ö tatş —) Sahnede yüz z hindiye - da!i Bir kurşun Ve devrilen 1934 yılının ilk. baharında — bası « bir kitaptân- daha ziyade (1), bu kitaba, epeyce dedikodulu — olan hayatınmı — vermiş bir insanın (fakat, bugün ölü olan bir iaşanın), hayatı « na, ve ölümünden iki seze evvel ken lan leri tarafından geçirilmiş — beşeri bir manskeyle, bir çocuk gibi şiddetle oy - namak ihtiyacını duyduğum — bir iki | kişjiden, — “Ahmet — Hâşim" biri. sidir, Dal$a sonra, bir çök — tanıdıkla- ramızın, yaşadığı günlerde edündiği - maiz inlibaları, © vakitler, yazamadığı- mızi da söylemeliyiz. Vak'a, 1932 senesinin bir Mayis ayında oluyor. Kapıyı ilk açtığı daki- kaları hatırlıyorum: - İri yarı bir vücu- du vardı; bir şairden siyade bir baksör diyebi'i. Hniz. Bir zamanlar, vüzul biz şeyi, kendi mıntakalarında | bür casus gibi kurşuna dizen bir adamın vacı başmda, ilk hamlede ne duyulabi. enu duymaştum. Fakat, avuçları. içindeydi: Onu olduğu gibi yaka- lamak fırsatımı elde ediyordum.. Beni odusnna aAlmıştı.. Bugün hayatta olsaydı;. zeliâamı beşka hiç Dir zekânım ağına kaptıraı- yacağını, kandi kendisine daima tolkin ctnuı olan bu insanın, bu — satırlara ı, gürürunu masif muhalara edoce- bir tarafa bırakıyarum. Bununla | berabar, bu gürur önda bir hakikatti. | ARmat! Maşim Beye, Bütün yazila- rının üstünde olan bu haslet nereden | geliyordu?. Bumu kendi keadine bu- | Tap çıkaramadım. Mattâ, yalnizken bile, hiç bir yabancı gözün keadisini göz - lemediği dakikalarda, basit adasının | içinde, kuru duvarlara karşı hâkim yü- rüyüşünü bugün görür gibi oluyorum. Halbuki, gene bugün, topraklarımın üctüme bir taş dikilebilcin diye, en ya- İın bir arkadaşı, onun için iane topla- maya çıkmış. Yazdığı bir kitapta:—“Bu kitaptan diyor, toplanacak — para ile, gaire bir mezar taşı yaptırılacaktır. vi Basit bir odası vardı. Kapıdan girince nihayette tek bir pancere, kü- gük bir masaç'bir etajer, düavardajbirlkâ. | tap rafı. Ve kitaptan daha çok resim- Bit Her şeyden evvel, bu oda — içinde, elli yaşıma yaldaşan ,hayatı dedikodu- | lu bir adamın, ayni zamanda bir estetik | profesörünün, büyük bir kütüphanesi- ni aradığımat İtiraf ederim. — Bunamu- kabil, bana duvarda üç resim — gösler - di: Ş — Gri Dedi. Günün yirmi dört samtini — orların karşısında geçirmesine rağıman, bir kere daha görebilmek için geriye çe- | kilmişti: — Olabilir, dedim kendi iken- | dime; işte bir estetik hazası ki, ki- tiplarını resimlerle tamamlıyor. Hakikaten an!lattığım — bu ziyareti yaptığım günlerde, Gri Çenko'nun tab- lolarına en ehemmiyet verdiği günler. di: — Gri Çenko, diye izah ti; tamıdığım Rus ressamlarının on iyi- sidir. Beyoğlunda, Fransır hastaha - nesinin demir parmaklıklarına yaptı - Bi bir sokak sergisinde aldım. Bugün, her YBirisine yüzer Hira veriyorlar. Nlâve ediyordu: — Vermiyorum!.. () — ÂAhmet Haşirrân şiirleri, Se- | zih Lütfi kütünhanesi, Elati. 100 İaj Tüş.. Çerzkonun — resimleri!.. et « | bir suali; | gibi iki üç şiir münakaşa etmek istemem. Sadece ba- sit resimler olduğunu tisi vardı. Ölümünden sonra, bu ve - simleri sordum; kardeşinin muhafaza ettiğini söylediler. Her şeye tağmen, kendi adasında, günlük ve hakikaten çok tabil vaziye- tini anlatmaktan burada kendimi ala- maryorum: Tabiü, dedim; bu doğrudur. Fakat hear nedense, bu rahat den bire kendi eşerleriyle karşılaştır- mak lüzumumu duymuştum. — Satırları arasında dalma sıkışan, — bir fikirden öteki fikre atlamak için, bir çoklarının teyit ettikleri zekâsına rağmen, bü - yük bir güçlükle hareket eden Ahmet Hüşimin, bu dakikalar en rabat daki- kalarıydı: Ayakları çıplaktı; göğsü a. çılmış ve sıvalı — kalları, yazilarının girift hacminden onu kurtarmışa ben- ziyordu. Seremoniye o kadar ehem - miyet vermediğini gördüm; — kaba mt hazeket ediyordu?. Bunu söyliyemem; | fakat, her sene Paris yolunda seya - hate çıkan bir insanın, hareketlerinde ki ünsiyet yoktu. Ve herşeyden evvel, bir Parisli zevkine uydurulmak isten- rmiş odasınan içindeki bu garip Bağ - datlı vaziyetini, Piyer Lotinin maşlah- hi ve keyfiyeli — resimlerinden daha | farkaız bulmadığımı da söyliyeteğim. Özün konuştuklarımız için: — Bir kere de ben gürmek istiyos ram!.. Dedi. ettim; belki bâr hata da yapmış ola- Fakat, daha ertesi günü, bana söy- lediklerinin hemen akabinde, bu ha - | tayı, hangimizin daha çok yapabilece- Kini anlamakta geçikmemiştim: — Mana!'esef, diye karşıladı; hepsi- ni baştan yazacağız. 1532 senesinin bir Mayıs ayında, kendisiyle karşı karşıya yaptığım bir | konuşmayı, bütün kelimeleriyle, ve ilk sözlerinin tamamiyle aksine olarak, baştan aşağı, kendisinin yazdığmı iti rafa medtreriki, Bununla beraber, edebiyat tarihi - miz için bu fena mr olmuştur?.. Bunu biç bir vakit bu şekilde söyliyecek de- Bilim. Netakim, "Piyale” nin mukad - demesine dair bir gün evvel sorduğum — Her yaşın bir. anlayışı vardır, diye tashih etti. Eskiden elbi- se modaları gibi, sanat ve fikir moda « Tarınm mevcut olduğuna inanmıştım. Fakat bugün an'ıyorüm ki, zaman za- man doğun ö'en — şekiller haricinde hiç bir yani tekemmüle muhtaç olmu- yan bir edebiyat var.” Bir zamenlar, büyük bir cehitle sa- | rildiği vüzüh düşmanlığını — böyle tas- hih ediyordu.. Belki de, bir hasta'ık kendisinde yaşıyan bu fikri, hatıralarını — yeziden — o — günlere çevirdiğim zaman, — rühi — bir boşaltma kabilinden, kendisine —iti « raf ta ettirmiş olabilirim. Fakat her Balde, o gece, bütün eserlerinin ü | töne bir kurşun gibi oketığı bu fikirle, büyük bir kan kaybetmesi içinde, ken- söyliyeceğim. | Fabat, onlara kargı büyük bir sampa- | vaziyetini, bir- | | den bire Yakup Kadri Beyin resmini | kurşun — sesli ettirmek meharet de ldîİ “Sahnede hokkabazlığı herkes yapar; marı'f(’—t W gibi halkın ortasında hokkabazlık yapmaktır — Ben ilk önce hayalci idim. Fakat sonradan işi hokkabazlığa çevirdim.. Seneler var ki, “Ne sihirdir ne kera- met” deyip el çahukluğu ile mabaret- ler gösteriyorum, Kendimi methetmek gibi almasın amma ben Türk hokkabaz- Tarının birincisiyim haddim olmıyarak.. »« Beysartta Koska yolmşundaki esnaf kahvesinde Holekabaz Şefik E - fendi böyle ıoyiwdı- İkisi birden atıldılar: — Evet... Şefik Efendinin sözleri. çok doğrudur. Kendisi hakkabazların Ustadıdır. Hem en temiz bir bayalk Şefik Efendi, arkadaşlarının ilti - Fatına teçekkür eltikten sonra hayatı- nı şöyle anlattı: — Hayali Attar Rıza, bizim kom- şumuzdu. 302 tarihinde., Ben o sıra- larda an altı yaşmında idim. Onun oyun- larina gele, gide bande bir merak u - yandı. Bir gün boni yanına aldı, Son- ra merak, hevese döndü. Üç sene ka- dar Riza Efendinin yanında bulun - dum. Hayli şeyler öğrendim — ve 305 tarihinde de Fatihte Karamaa mahal- lesinde bir gece ilk perdeyi kurdum, Başladım şurada, burada oyunlar ver- reğen, Ramazanlarda her akşam umu- ma oynardım. 319 senesinde Ayaspa- | şalr Attar Zeki — Koryatağında — Cu- | ma, Pazar gündüz kukdla oynatırdı. Ben de gece hayal oynatırdım. 'O zaman devri istipdattı.. Merkez kumandanı Zeki Paşa Attar Zekiyi ta- nırdı. Oyunlara kadınların da gelme- lerine ve kafes arkasından seyretme'e- vine müsande ederdi, Hlettâ bu sara - lİarda Naşit Bey de gelir, perde arası- na girer, teklit yapardı, İstipdat za - İşin gn garibi, mütevasil — kaplardaki mayiler gibi, müvazenesinden hiç bir vakit kaybetmediğini de teslim etme- | hiyiz. Birinci ziyarctimde, filiz rengi ©- dasının duvarlarında, sadece Falih Rufkı Beyin küçük bir portresi — asılıydı. Bu küçük portrenin altında, Ahmet Hâşime nc yazıldığını maalefes hatır- kyazmtyorum. Sadece, bir saniye dur- | du: — Pel Moran dedi, Falihin bir eşi- dir. İkinci ziyaretime gelince, orada bir- görmüştüm. Belki de, ilk bakışta bu | biç bir şey ifade etmiyebilir. Fakat: — Bu baş, diye yarzmağa başçlamıştı; kürrel arzın en büyük — zekâlarından birinin başıdır. Edebiyatımız hütün za- vallılıklarının tesellisini, bu başın asil mahsulâtını okumakla bulabilir, Bugün, biraz yukarda da söylediğim gibi, bu küçük konuşmamızda, kırk senclik hayatını, vuzubeurluğun aley- hinde büyük bir düşmanlrkda harcayan Ahmet Hâşimin, kandi kendisine tık- tığı kurgun seslerini hatırlıyorum: Bu nin kulaklarımı ya - hyan vıziltisinda, bütün fikirleri, bir eğaç yapraklarıma atılan silâh secle - rinde olduğu gibi, ayaklarının ucuna birer birer dökülüyor. Bununla be - raber, Ahmet Hüşim, bu itirafını hiç bir vakit yazmamışlır. Onun, birk so- nelik edebi gururu, bu doğru haki - kati belki söyliyecekti; — fakat bunu yapamadı. Ve bunu söylerken, kendi kendisi->- duyacağı başka bir gururu mağlüp edemeden ö'dü. Kenan Hulüsi hayal oynatabiliyordam. Orunlara, hayel olduğu için müner gördük, gördük ammü zim gibi halkın içinde — Çoktur, ı_ı Bir tane hatıram var / nutmam, Attar Mebm $ Kalitaryada panayır vef Pı—ı&hımw — Sen git, ben arkt ğ | Wi teenle günü gününe | Alaturka on bir i Şefik Safi Ef. oyun oynamıyorlardı. Bir- gece Hlasan Efendi yanıma geldi; — Şu şanoya bir çıkâyım da baka- yım. Kim var, kim yok dedi. Eh ar « kadaş.. Buyurun dedim. Perde açıl- mamıştı. Meşhur başını dişamı uzattı, | | arenle Ayastafanosa (Y tik. Bir ut, bir kemanci mende vardı yanımızda- met merhumun okuma Trene bindik. Yolda sordum: — Nereye ıiıliyoı-d' — Yerini wnuttam kalabalığı görünce şaştı ve muziplik ı zi istasyonda bekliyecek. olsun diye halka şunları söyledi: — Teessüf ederim size,. Şu sıcakta bunala, bunala Iuyılıq*._' üze şap tım doğrusu. başı, sözleri alkışlandı.., l—d_ Hür- Musevi hokkabazları Anadolükisarın- | da bir sünnet düğününe çagırdı. Oxa- da ben de ilk olarak hakkabazlık yap- ö ş Ha unuttum. Hürriyete kadar Türk- lerden hokkabaz yokü. Bu sanât çok ayip sayılıyor ve yalnız — Müsevilere vergi zannediliyordu. Ben Müsevi Lek- kabazlarla muhtelif oyunlara beraber gittiğim için meharetlerini, bütün in - celiklerini kavramıştım. Kendim evde takımlar - yaptım ve dediğim gibi Hürriyetin ilâniyle bir - likte ilk defa olarak hokkabazlık yâp- | tım. O sıralarda İrfan Beyi de çırak aldım, İstidadı varmış. Çabuk yetişti. İ Nihayet Gülhane parkı açıldı. Ce- | mil Paşa burada bir kukla şanoşu yap- tırdı. Hem kulda oynatır, hem hokka- bazlık yapardım. Aylık alir, - haftada çocuklara üç defa kukla oynalırdım. 64 yaşındayım. Kırk senedir işim ha- | gal oynatmak, hokkabazlık yapmak - tar. — Hokkabarlık çok zordur derler, hattâ bazan hokkabazların oyunları - na akıl erdiremiyenler işi — keramet derecesine kadar çıkarırlar... Bilhassa Avrupada bu böyle imiş? Ne dersi » niz? İâi bir çok yedek alât ile maharet göt. &üi-ı gepeçerre balk hııhı hindiye dansettireceğini yazıyordu. Daha da yeni idim. İki arkadaşla gittim. En öne oturduk. Bahçe tıklım, lı, etine dolgun bir adatf lıyeodıtı dedik, Ar; var ne kadar yer varsa #rlar. Bu aradı Kalitarya ” yayı da söylediler. d Attar Mahmet: — Ha... Tamam. İşte a etmeye.. Arabacıların bu tar Mehmet kazdı. Ar: | Başladık yürümeye; tiye: — Kalitaryanın pa Her halde oraya çağırıldı — Üç yol vardır. nün allından geçeredk daki yaldan gidin diye i terdi. Yala koyulduk. ranlık.. Aradaki fenerler başlayınca çalışıcılar ddlar.. Benüm arkamda V dan ter döküyor, bir yı cıları susturmaya çı mandan goçtik. — Sonrüâ gördük, Kalbimize su 44 Biraz sonra köye yüze yakın köpek “,men yerlere yattık. di, bizi bir kahveye miştik. tıklım dolmuştu, Ne ise muzika gürül- İ tülü bir dans havası çaldı. Derken per- 3

Bu sayıdan diğer sayfalar: