4 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

4 Nisan 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— <et İTEEMAİ A AERARİADE DÜ AA e SAA BARaR a LN K Nuhun gemisine ben- . t e zıiyen pır Naşid söylüyor : gardrop! “Köy düğününde sahneye öküz arabası bile Eh, uğurlu kademli olsun, bi - zim “Komiki şehir,, Naşit de ope - retçiliğe başladı. Şimdilik, Kayse- rili pastırmacı, arap bacı, don - | durmacı, yahudi, arnavut, lâz tak- litlerini bir tarafa bıraktı; Saraç - hane başmın eski . sahnelerinde Çardaştan, Mariçadan parçalar o- kuyor; balet kızların arasında a- 'afranga komik roller yapıyor . Onu, geçen akşam, Şehzadeba- w şında, bir tiyatronun üst katındaki | evinde ziyaret ettim. Emektar ©- peretçi Cemal — Sahirle birlikte tiyatronun karanlık, taş merdiven- lerini, kör ebe oynayan bir çocuk gibi, ellerimizle etrafı - kollaya kollaya çıkarken, aşağıda, sahne - den piyanonun nağmelerine ayak uyduran baletlerin şakrak kahka. haları geliyordu. Minare boyu bir yer çıktık. Cemal Sahir bağır - dı: “— Naşit, misafir geliyor!.,, Etraftan koşuşmalar oldu. Çok geçmeden sevimli komiği kapıda bulduk.. Ayağında şıpıdık terlik - ler, üstünde yırtmaçlı bir entari, başında siyah örme bir takke var - dı. Güler yüzle, yerden kandilli te.., mennalarla bizi lr!rçlıdı Evlik kıyafetinden dolayı özür dilemeyi de unutmadı.. Oldukça geniş bir salonda kar- şılıklı oturduk.. Yer halılarla örtü- lü, Duvarda Naşidin leblebici, ka- vuklu, bozacı, rolündeki kıyafet - | lerinde alınmış ve büyütülmüş, fo- | toğrafları asılr. Bir yanda piyano, 1 | dedikleri şey şu olacak: | eseri senelerce oynarız, oynarız, | nilince artistlerin hepsi şapa olur « çıkartırım,, siz.. Ara sıra dalıveriyor.. Bir ara - bk: — Tulüat yasak edilmiş, — de- dim, Birdenbire irkildi.. Bu sözüm onu harekete getirdi.. Birdenbire boşandı: — Birader, ben tulüatın tama - men aleyhindeyim! Şimdiye ka - dar tulüat da oynadım!.. —Tulüat Biz bir ezberleriz... Artık süflöre ihtiyaç kalmaz. Biz onu süflörsüz oyna - | yınca da “tulüat yapıyor,, derler. Halbuki bunların hepsi — eserdir.. Diğer eserlerden farkı, maruf, bü- yük muharrirler tarafından yazıl- mamış olmasıdır. Biz tulüat deni- len bu eserleri ıslah ettik, yazdır - dık. Matbuat müdürlüğüne gön - derdik, tashih ve tasdik ettirdik .. Zannedilyior ki, biz sahenede eser haricine çıkıyoruz.. Hayır efen -| dim; çıkmayız., Yol köprüye gi - derse oraya gideriz, sapıtmayız .. | Benim, Manakyanın repertuarı -| nı, Reşat Rıdvan, Fehim, İbnirre- fik Ahmet Nuri, ve Hüseyin Sua - dın eserlerini toplayan iki büyük sandığım vardır. Daima bunları eynadım.. Bunların tulüat neresin- ada v 108 raduğ Manakyan denâiu:j: “patırıma geldi.. — Bir tarihler de hükümet tulüatı yasak etmiş... Karar öğre- muş.. İçlerinden biri: — Ben buRamazan günü saf -| lörle oynayıp Bayram günü timar. haneye gidemem.,, demiş, çekmiş, HABER — Akşam Postasr kalıp sabunun içine işledi.,, Fakat, kepazeliğin — kendi de farkında.. Suflöre uzanıp: — Ulan bu ne biçim piyestir ... Beni kepaze ettin.. deyince, suflör cevap veriyor: —Sus ol, edebiyatça piyestir!. Eser de bu minval üzere devam ediyor.. Fakat aktörde sabır bar - dağı taşmıştır... Perdenin daha or- tasma gelmeden elindeki kitabı, bir çiçek demetine benzeterek sev- gilisinin ayaklarına atarken: Süflörün: “— Sevgilim gel, se- | ninle Samatyadan Cibali tepeleri- ne çıkalım,, diy fısıldadığı cüm- leyi, anladığı gibi yuvarlıyarak: “— Sevgilim, — gel seninle Sa - matyadan Cibali tepelerine çıka - lım..,, tekerlemesiyle tekrar tulü - ata başlıyor.. " , Bu vak'ayı Naşide — anlattım... tınmadı bile... O, dert dökecek a- dam arıyormuş.: Bana tekrar tu- Iâattan dem vurdu.. İçini döktü.. ), anlatırken, tezinin kuvvetini 'en bir konferansçı gibi hara - «eili bir lisanla konuşuyordu. Beni bir odaya götürdü.. — İki ortada bir konsol, diğer bir köşe- | gitmiş... Bir kısmı onu takip et - | küçük tahta sandık açtı.. İkisi de de bir büfe... * Söze o başladı. Cemal Sahiri işaret ederek: — Beni baştan çıkardı. Şimdi operetçi olduk.. Benim sesim dı haza operet için yaratılmış. B.ır dinliyen pişman, bir de dinlemi - ONi ? Konuşuyoruz.. İstanbulun kıl:ı - kaha kralı, bu akşam biraz neş e- Naşid balet miş.. Diğerleri naçar kalmış!ar .. İ Perde açılmış.. Manakyan sahne - de.. Suflörü dinliyor: , — Aşkı garamın perileri gön - lümde, kalbimde raksetti.. Manakyan, bu koyu lügatli, ter- | Kitplarını bir çocuk okşar gibi ka- | kipli cümleyi kavrayamıyor, ko - nuşmak da lâzım.. Uydurmağa başlıyor: — Eşek Aramın — pireleri bir * kızları arasında lebalep kitap dolus.. Maruf ko - miğin sana't aşkıma bu sandıklar - dan daha güzel misal bulunmaz .. Naşit, bütün kitaplarını ciltletmiş. Hepsi güzel güzel — istif edilmiş... rıştırırken söyleniyor: — Ben bu memlekette sade ibiş oynamadım.. Halk ne istediyse o- nu yaptım.. ğ—:;l("omlkl ş':ıııı-,, Naşid de işi operetçiliğe dökmüştür. Kitap sandıklarından — sonra, Naşidin (Gardrop) ismini verdiği büyük bir odaya girdik.. Burası çarşı içindeki büyük eskici mağa- zalarını andırıyor. Mükemmel bir kırk ambar.. Sazlar, kabaklar, kılıçlar, kargılar, tabancalar, kü - feler, yangın tulmbası, papas şam- danları, davullar, — darbukalar, dondurmacı, turşucu, bozacı ta - kımları ve raflara — istif edilmiş yüzlerce kat, arap, asker, — kürd, lâz, papas, köylü, — külhanbeyi, kovboy, kadın elbiseleri... Naşidin gardrobuna yirmi bin lira kıymet takdir ediyorlarmış.. O bunları birer birer göstere - rek: — Köy düğününde sahneye ö- küz arabası bile çıkartıyorum... Daha ne yapalım?.,, diyor ve ar - kadanbir taşyuvarlamayı da unutmıyor: — Biz kendi yağımızla kavru - luyor, kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz... Yardımcımız, güveni- Timiz yok ki...,, Naşit, son olarak — kendisine, yerlerinden hediye gönderilen a- cem kalpağı ile kürt külâhını, ve doldurulmuş baykuşunu da gös - terdikten sonra gardrobu terket . tik.. Sahneden muzika sesi geliyor - du: Komiki şehir bir taraftan ça- lan parçayı söylemeye, bir taraf - tan da makyajını yapmağa başla- dı... Bir aralık döndü.. Kendisini hayretle dinlediğimin — farkına varmış olacak ki: — Bu benim için yeni bir şey değil.. Dedi... İlk defa 13 yaşmda B iken işe operetle başladım.. O za- man mabeyin —muzikası vardı. Bunuya tiyatro kısmımna girmiştim.. İtalyan hocalar orada bazı operet- ler hazırlıyorlardı. Ben evvelâ bunlrada ufak roller aldım.. Ma - beyn muzikası zamanın — bir nevi konservatuarı idi. — Operet, dram kısımları, operası, hattâ tambazı vardı, Bilâhare Meşrutiyet ilân edil - di, Tiyatro kısmı lâğvedildi.. Biz de kadro harici kaldık. Bir. eyam açıklar komisyonundan maaş al - dık. Sonra, o da — kesilince ev - velâ “Sahnei — Heves,, de yalnız başıma işe giriştim. Ressam Mu- azzez, Behzad ve diğer bazı genç- lerle Benliyan ve karısı Rozalı da beraberdi.. Burada ufak ufak ko- mediler,, vodviller oynüyorduk ... Daha sonra, Abdinin Küçük ti. yatrosunda, paskal ile taklidli ko- omik Naşid ve Operet eee sarmesrsArer Te saseLan Onun ti- başladım.. ' mediler oynamağa Bunları tekrar operetler takip et- ti. — Benliyandan sonra Leblebici Horhoru, Çardaşta Boni'yi Köse Kâöhyada Köseyi, ve Arşın mala - lanı oynadım.. Görülüyorki operet benim için yeni bir şey değildir . — Evvelâ hangi rol ile tanın - dınız?. — (Ağamız Eğleniyor) kome - disindeki haremağası roliyle.. Bizim Jorj Miltonumuz, mak- yaja pek meraklı.. Ayrıca burnu- nu bile rolüne göre büyütüyor ... Bir taraftan konuşuyoruz. | — Her boyadan boyadık... Hem yüzümüzü, hem işimizi., Ev- velâ Fehim gibi çalıştım.. Tutma - dı. .Çevirdim — Hasanın tarzına, giydim onun pantalonunu... / Ha - san, “Rüyada taaşşuk) isimli Av- rupa piyesinde uşak Jozef rolüne üstünde mabeyin setresi, ayağın- da yemeni, başında kırmızı fes ile çıkardı.. Ben ayni rolü, — frakla, alafranga uşak kıyafetiyle yap - j tım,,, İ Aşağıda ziller çalıyor.., Mari « çanın musikisi başladı.. Perdeci - ler koşarak, kendisini çağrıyorlar. Naşit bir tarafatn — elimi sıkıyor, bir atraftan sözünü bitirmeğe ça- İışıyor: — Oğlum bina okur, döner dö - ner onu okur.. Sahneyi bu halden kurtaracağız.. Artık, teneke, sü - pürge, külâh ile rol yapmak yok .. Biz de asrileşiyoruz.., Ayrıldık. .O sahneye doğru iler: ledi.. Ben karanlık koridora dal- dım.. Mariçanın perde perde yük- selen tatlı — musikisi birden bir kahkaha tufanına boğuldu.. Naşit, sahneye girmişti. Ihsan Arif Gökpınar HARER. HABER ı İ | | ilstanbulda ençoki satılan gazetediri Fklan geze İllânlarınızı, âazâmi ; faydayı temin İ edebilmek için HABER 4 eli eei n

Bu sayıdan diğer sayfalar: