24 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

24 Nisan 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vlküy 14 t - — — —— —— ” ” T T NU ea c eti $ HABER — Akşam Postası yaptak | . AA lli Yakın tarihden bir Büyük kolerada | Şehremirii bifılerce altını — nasıl yemişti?. Adı “haftada — iki kere döker: tokmak,, olan mizah gazetesinin birinci sayısı 327 yılı 15 ikinci teş- rininde çıkmıştı. Başlığında görü- “en resim şudur: Sulh perisi önünde iki kişi bal- yozla cehaleti dövmekte, cahiller diğer taraftan — kaçmaktadırlar. Tokmak, on paraya satılmakta i- | di. Birinci syısında şu rübar vardı: Büğün Osmanlı — memlekette; Utanmaz müstebit çoktur. Tagallüp çekmeyiz bieler; Ki zira karınmızz toktur. Tiktak “Tokmak,, şehremanetine — ça- tarken çu alaylı yazıyı yazmakta- dır: “Köhneliği kapatmak şartile ol- sun rengin yenilik düzeninde bir iş olduğunu düşünerek — bundan sonra şehremaneti tarafından bü- tün caddelere rastlıyan ev ve dük- kânların eskilerine dışardan ki- -eç mahlülü sıvağ olunacak... Her sene memleketimizde ya- Zzı geçirmek üzere lütfen teşrifleri melhuz olan kolera — cenaplarma bir istiskal teşkil etmek için, bir de yangına kat'ibir — çare olmak | üzere her mahalle dört tarafı bir duvarla çevrilecek ve — kapısma “harikin tecavüzü — memnudur,, yazılmış birleyha asılacaktır. Bu çareler ekseriyetle kabul edilmiş- | .. » ©O yıllar cahil belediye çavuşla- rıiçin bir mektep — açılmıştı. Tok mak gazetesi bu mevzuu parma- ğına dolıyarak şunları yazıyor: “Belediye — çavuşu denildi mi şimdiye kadar ne gelirdi? Beledi- ye seyyar evrak — memuru, esnaf tahsildarı değil mi? Evet, zavallı çavuşlar ancak vazifelerini bun- dan ibaret bilirlerdi. Anlara şu işi | yapacaksımız denildi de yapmadı- lar mı? Fakat şu işi yapınız denildi — ama yapanadılar, Bugün artık iş başkalaştı. Mektep açıldı kendile- Tine malümatı muhakkarai fenni- 'ye tedris ve talim olunacak, Bir sene sonra bir çavuş kavu- mun, karpuzun, yumurtanın, balı- gn kokmuşunu anlıyacak ve ken- 'disine ita edilecek — bir salâhiyeti mümtaze ile bu gibi — mekülâtın revacını menedecek ve vazifeleri selâm ile resmi — tâzimden ibaret olmayıp vatanın sıhhat ve selâme- ti uğrunda çalışmak lâzımgeldi- Şini idrâk edeceklerdir. — Tezkereni çıkar... — Tabelanı geri çek. Tabiatı işitilmiyecek bunun ye- rine o vakit, meselâ furuncuya: — Ne için ekmeği hakkile ha- rarete arzetmiyorsunuz. Bu mua - meleniz ekmeğin gıdasını tahrip e- der. Binaenaleyh bu ekmeğin fen- | nen muzi7 olduğundan eklini| menediyorum, Meyvaciya: — Bu kavunlar, — üzümler, do- matesler, ekşimeğe — yüz tutmuş, içlerine bin türlü mikrop girmiş, böyle sıcak havada, sâri emrazın etrafa dağıldığr bir zamanda bun Tarm satılmasını fennen muzır gördüğümden menediyorum, di- yecektir insallah.. Tokmak bundan sonra “İnşal- lah o günleri de görürüz,, diye ilâ- ve ediyor. Yirmi beş yıl öncenin bir tarrhı olan bu satırlara fazla bir şey ilâ- ve etmek lüzumsuzdur. S .A & Tokmağın bir havadisi: Kasımpaşa — iskelesinde başlı- yan tasfiye ameliyatı neticesi yer- siz yurtsuz kalan milyonlarca (bir çok hastalara hizmet eden mik- roplar) bir. arzühal ile şehrema- | netine müracaat etmişlerdir. Estidalarında mağduriyetlerin- den ve bunca senedir vatana ettik- leri bircok hizmetlerden, hususile kolera zamanındaki misafirper- verliklerinden — bahsolunmuş bu sip (Balıkpazarı) ve (Yemiş) ve- saire göbi münhal mevkilerde kırk Mi gee hesabına “Hile adamları,, oynarla le iskân olunmalarını istirham ey- lemişlerdir. Bu müracaat emanetin nazarı dikkatini celbeylemiş, hem işin i- çinde cüz'i, külli varidat olması şayant takdir — muvaffakıyattan addolunmuştur.,, Bu satırlar, — yıllarca, İstanbul halkmım hastalık ve koleradan ne- ler çektiğini, ne kadar acı bir şe- kilde gösteriyor. Şehremaneti ko- lera mikroplarını semt semt iskân etmekte ulduiunul yazan gazete yalnız bir mizah yapmış olmuyor. İstanbulun şehreminliğini yapan biri, kolera mikrobunun kökünü kurutacağını söyliyerek yüzlerce altın lira tahsisat almış, fakat so- kaklara kiraç tozu yerine malta ta- şı döktürerek liraları cebine indir- mişti. O vakit bunu görenler, hay- ret etmişlerdi. Şehreminine her- kes dua ediyordu. Biraz aklı eren- ler ise, İstanbul sokaklarma dö- külen kirecin İstanbuldaki kireç ocakları işlerse on yılda elde e- dilemiyeceğini düşünüyor, bu ka- dar kirecin nereden bulunduğu- na hayret ediyorlardı. Fahat Şeh- remaneti hazretleri! Bütün bir şe- hir halkımı istediği gibi oynatı- yordu. Bu mesele — bir gün şöyle meydana çıkmıştı. Aklı başında biri sokaktan ge- çerken her ağacın kökünde kireç tozu görünce; — Yazık... bu ağaçları kuruta- caklar... Diye — şehremanetine koşmuş, şehremini bularak: — Beyefendi, dökt“-'liğünüz kireçler memurların dikkatsizliği ile ağaçların köklerine serpilmiş, ağaçlar kuruyacak, Emretseniz de temizleseler.. Şehremini gülüyormuş: —Bu ne rezalet şehir ağaçları- nr mı kurutacaksınız. Hemen te- mizlensin diye emirler vermiş. Bu muhavereyi — dinliyen me- | murlardan biri, şikâyet eden ada- | mı bularak: — Boşuna zahmet buyurdunuz demiş, Merak etmeyiniz ağaçlar kurumaz çünkü gördüğünüz kireç değil malta tozudur. Tokmak gazetesinin, mikroplar dan arzühali — yazmakta yerden göğe kadar hakkı vardı, N, A. OKAN | çin, #ki sinema stüdyosu faaliyet halinde.. SİNEMANIN iÇYÜZÜ: Büyük artistler telhlikel rol almazlar! Tinsdkek keadlerine vi - Onların yerine bu rolleri gene onli Amerikan stüdyolarınım en si- lik, ayni zamanda en lüzumlu ak- törleri “Stünt-Men,, lerdir. Aktör, dedik. Hakikatte Stünt - men,,ler — Yani hile adamları — tehlikeli sahnelerde aktörlerin yerine ge- çenlerdir. Senaryonun, aktörün hayatını vee sihhatini tehlikeyec düşüre- cek taraflarında, yüzlerini göster- | meden ölümle oynıyan bu adam- lar, sinemanın mağdurları ara- sındadırlar. Sevdiğimiz yıldızın uçurumdan düştüğünü, ağaçdan ağaca tırman dığını, dalgalarla çırpışdığını dü- şündüğünüz zaman tereddüt et- meyiniz. Yıldız, bir Stüt - Men ta- rafından duble edilmiştir. Yıldızın vücudu, — kıymetli bir mücevher gibi üstünde titrenilen, gençliği - bazı pek — nisbi olan gençliği! - ve güzelliği — keza! — bir'ihtimamla idame ettirilen bir nesnedir. Fazla kurcalanmaya gelmez. Düşen tayyarede, tekerle- nen otomobilde, batan sandalda bulunmak, kırkıncı kata binanm cephesinden tırmanmak uçurum- ları aşmak Stüt - Men'lerin nan- kör ve silik vazifesidir. Yüzlerce macera filminde ak- törleri duble etmiş alan cesur Ri- şar Gras, yazdığı bir makalede diyor ki: Geçenlerde duble — etmiş oldu- ğum bir sergüzeşt filmini görmek için sinemaya gitmiş idim. Film- de, çok yüksek mesafeden denize atlamak, uçan bir tayyarenin ka- natları üstünde akrobasiler yap- mak, benzini ateş gibi — beni her dakika ölüme arkadaş eden ha- reketlerde bulunuyordum. Bir a- ra, süratle yürüyen bir otomobil- den yüksekten uçan bir tayyareye geçmek lâzımgeliyordu. Bunun i- tayyareden sarkıtılmış bir kabloyu yakalamak ve — boşlukta tırmanarak tayyareye varmak lâ- zımdı.Otomobili — kabloya götür- düm.Buelim direksiyonu bırakır- ken diğer elim ipe — yapıştı.Fakat hareketin süratinden ipi ancak üç parmakla yakalayabilmişim. Ken- dimi daha toparlamadı hava- larda — hissettim. O — dakikada ipe tutunamıyacak, yere düşüp parçalanacağımı zannettim. Teh- | Tar, ayni sahnenin on, on beş kere likeyi güç atlattım. Film bittikten sonra arkamdan bir — kadım sesi: “Bu trükler ne güzel yapılmış, in- san hakikat — zannedecek,, dedi. Halk, sinemada gördüğü tehlike sahnelerinin hepsini hileli zanne- der, Hakikatte filmlerde ölüm teh likesi zannedildiğinden daha çok- tur. Ancak bu tehlikeyi, aktörler geçirmezler, Amerikalıların dedik leri gibi, “derisini feleğe ııtmı"—',. rolü bizim gibi silik Sült » Men'le re düşmektedir. Montajın ehemmiyeti Aktörlerin oyunu, mevzuun gü- zelliği, ışıkların — tertibi gerçi birl filmin yapılmasında çok büyük | bir rol oynarlar. Fakat bunlar, mu ayyen bir nizama tabi olan şeyler değildir. Mevzuu, kimi hoş, kimi basit bulur. Filanca artistin musi- kilerini, oyununu kimi sever, kimi tenkit eder. Dekora, sahne konpo- zisyonuna, ışıklara gelince, bunlar da nadir kimselerin takdir edebi lecekleri teknik — hususiyetlerdir. Film imalini bütün bu hususiyetle- ri arasında, çıkacak eşerin can da- marı, temeli ve ayni zamanda iske leti, ağı olan son derece güç bir iş vardır: Montaj. Herkes bilir ki bir filenin çevril- mesi, seyircinin gözü önünde ge- çen mantiki seyrini takip etmez. Sahneler parça parça, biribiri ile | irtibatı olmadan oynanır ve peli- küle geçer, En son sahnenin en ev- vel oynanarak peliküle - geçirdiği ekseriyetle vakidir. Sahnelerin hem stüdyo dahilinde, hem hari- cinde çekilmeleri lüzumu, trükaj- tekrar edilmesi, filmin kesik kesik çevrilmesine sebep olmaktadırlar. Şu halde aktörler işlerini biti- | ' rip stüdyolar bir müddet için sü- küta, karanlığa dalınca, rejisörün elinde muhtelif sahnelerin küçük bobinleri kalır. Bu bir kaç yüz bo- binin taşidığı bir kaç yüz sahneyi ayıklamak, kesmek, tertip etmek, biribiri ardısıra yapıştırmak, dağı nıklığa nizam vermek - işine mon- taj derler. Ve montajda asıl sanat, büyük sa- | nat başlar, Rejisör, yüzlerce bo-| " 24 NISAN — 1938 » Ç 4 l # bini taşryan büyük masanımn geçmiştir. Lâstik eldiven bir, iki asistanı vardır. Çrt ye! küt. Kendinizi bir ameliyat | sında sanırsınız. Stüdyonun nemi gürültüsü, hareketi ile * sının sessizliği garip bir te Bobinler, büyük sinema nelerin birer minyatüri “Movyola,,lara takılır. çücük sesli makinelerdir. jisör, bazan yirmi beş, otdu metre uzunluğunda film bobinleri bu “Movyola, I: rak, oynatacak, her birini di le tetkik edecektir. Re: renkleri, — çizgileri, notaları ile oynarsa, bob önüne geçmiş rejisör de, B yaparken, canlı sahneler ve larla oynayan bir sanatk n Montaj esnasında rejisöi kâh makası, kâh — tutkalı sahne parçalarımı biribirint pıştırarak irtibatlarını temifi cektir. Bunun için son de sas, zeki, anlayışlı hareket lâzımdır. Çünkü yukarda diğimiz gibi, filmin güze çaların tanzim ve terlip ti kr bir şekilde — bağlıdır. M yapan rejisörün elinde küft binler, nota gibidir. Bu reisjör tıpkı bir musikişi! kullanacak filme ahenk tir.Güzel bir film; birm kulak yerine, gözden ra bir rahatlık, bir his toplulu$ günluğu vermez mi? —

Bu sayıdan diğer sayfalar: