11 Mayıs 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

11 Mayıs 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KS AAA DA ZS V S K M F L A 11 MAYIS — 1935 HABER — Akşat Postası TERBiYE BAHİSLERİ Çocukların hassasiyetini incittmemek İâzımdır Bir ananın karşılaşacağı en al- datıcı meselelerden birisi de ço - cuklarının hassasiyet ve çekingen- liğidir. Dik başlıdık, — somurtkanlık ve teşimsizlik ekseriya derin hassa - siyet gizliyen bir maskedir. Tabit haddinden fazla büyü - mek suretile; büyük adam yerine konduğunu duyarak ıztırap çeken çocukla kendisinin adam yerine konulmadığını duyan — çocuk bu noksanlığı ayrıca bir bareket hat- tı ittihaz ederek telâfiye kalkışır. Bir akraba, yahut misafirin te- | sadüfen söylediği sözün can sık - mış olduğunu ve hâlâ da acı ver- | diğini hatırlamıyan kimse var mı- dır? Yaşını başmı almış insanların: | — Ahmed sen artık koskoca bir adam oldun!.. Yahut: — İnci sen çok şişmanlıyorsun! Gibi sözleri ağızlarından kaçır- Mamaları çok iyi olur, çünkü bu mülâhazalar çocukta daima iz bı- rakır. « Yaşını başını almış kişiler biri - birilerine karşı böyle mülâhazalar yapmazlar. Çünkü arada bir incin- me olacağımı bilirler. Fakat çocu- | ğa hitab ederken onun da incine - bileceğini akıllarına bile getir - Mezler. Bir çocuk gülünç olmak - tan, büyük adamlar kadar nefret tder ve hantal, beceriksiz bir ço - tuk kendisiyle alay edileceğinden :%helcnîm büsbütün hantalla - Miaenn Bu gibi çocukların hepsine, zor- ı“klınm yenebilmeleri için herkes etmelidir. dektepte geçimsiz ve yavaş bir Socuk sınıfinin — alaylarına hedef :'—hiııı. Oyunlarda beceriksizlik -. Bu vaziyetlerinden dolayı öteki Kcuklara hiç bir % çocuk kendisini başkasının L':r'lwyırık ona göre davrana- N tskce u’hn m’”î..fğlnm".":f” ,:"elm versin ki bugünün mek- Tauallimleri psikoloji bi:ın ıı; g dlardır çocukl! gibi ':Ğhn "yıumeleri::ıyınlım & K Mtanla 'et arasinda kürulacak —ıı.:".' kooperasyon çok iyi neti - M'Jmmıunı tacil — edecektir. da bir teşriki mesainin ne ka- M., *T olduğu da inkâr edilemez. ğ tocuğun fena muameleye Srz haldeğını — bilen bir bea, | mektebe gidip de bunu söylemek- ten çekinir; çünkü böyle yapmak- la evvelâ kendi çocuğunu tenkit etmiş olur. Belki mektebin usul ve idaresini beğenmediğini göste- rir, sonra bu fena muameleyi ya - pan çocukların ismini vermek su- retiyle de gammazlık yaptığını sa- nır, Kadm mekteple — teşriki mesai etmeyip çocuğunu evde öğüd ve » rerek yatıştırmak — isterse burada başka bir zorlukla karşılaşır; çün- kü mekteple ev hayatı — arasında büyük fark vardır. Geçimsiz olan çocuğa yavaş ya- vaş, “nefse itimat,, hisleri aşılan - malıdır. Onun da kendine mahsus küçük küçük mes'uliyetleri olma - İsdır, ancak bunlar çocuğa fazla yorgunluk verecek mahiyette ol - mamalıdır.Mes'uliyet hissi peydah | layan çocuk kendine bir ehemmi - | yet verir ve cemiyete lâzrm oldu - ğunu düşünmeğe başlar. ı Bu düşünceler zamanla onun za- yif taraflarıma galebe çalar, Nite - kim bu zayif taraflarda dikkat ve ince bir itina ile giderilmeğe uğ - raşılmalıdır. — Çocuğun boş za - manı olmamalıdır. Pul toplamak ve buna mümasil — meraklı işlerle daima çalışmalıdır. Eğer resme karşı en küçük bir temayül görü- nürse buna karşı onda kuvvetli bir sevgi uyandırmalıdır. Çekingen ve utangaç bir çocuk böyle bir işe sarılınca, çekingenli - ği yavaş yavaş gider, — kendisini dinleyecek olanlara serbestçe söz söyler ve böylelikle nesine itimad kazanır. Geçimsiz bir çocuk ayrıca dik - kat ve ihtimam görmeksizin kendi kendine büyüdüğü takdirde, için - de ayrıca nadir meziyetlerden bi - risi yoksa, huyları zamanla büs - bütün aksileşir. Ve arkadaşlarının kendisinden haşlanmadıklarından dolayı duyacağı acıyı mühakkak her hangi bir hareketle izhara ve- sile arar. Geçimsiz çocuğun o da ana ve babasından göreceği muamele, ile- rideki hayata çok tesir eder. Hele annelerinin lüzumundan fazla sev- gileri dolayısiyle şrmartılan çocuk- larım hayatta uğarayacakları inki- sarlar sayılmakla tükenmez. Bu çocuklar hayatın kendilerine ha - zırlıyacağı soğuk ve merhametsiz tenkitlere zor dayanır. Muhit ve mürebbinin tesiri ço - cuk üzerinde çok kuvvetlidir. Hayatın acı ve tatlr bütün - cil - velerine kendilerini uydurabile - cek çocukları, görgülü ve bilgili Wiğ Pilek Deli Hüsmen 1554 senesi Martınım yirmi ikin- ci günü idi. Güzel bir poyraz İtalyanın, Sar- donyanın ve Korsikanın — zengin kıyılarından Afrikanın — şimaline doğru serin serin esiyordu. Koyu mavi bir deniz bu rüzgâ - rın önünde ipekli bir Hind kuma - şından farksızdı. Gümneş, küçük dalgalarda, sula- rın titreyişlerinde aksediyor, göz - leri kamaştırıyordu. Turgud reis hazırlıklarmı bitir - mişti. Akma çıkacaktı. İşte, altmış Türk kadırgası alt - mış ejder gibi burunlarını şimale çevirmişler, yelken açmak, kürek işletmek için bir tek emir bekliyor- lardı. Fakat Turgud reis henüz bu em- ri vermiyordu. Gözleri ufka sap - lanmış birisini bekliyordu. " Halbuki onun dün akşam dön - müş olması lâzım gelirdi. Leventler ,aralarında şöyle ko - nuşuyorlardı: — Hüsmen hiç böyle geçikmez di.. — Acaba bir kapana mı kısıl - dı dersiniz?. Kenarda duran pala bıyıklı bir yiğit çıkıştı: — Gidin ulan oradan.. Kapana kısılacak adam gözünden belli o- lur, Hüsmende - hiç böyle bir hal var mı?, — O, kaç defa otuz kırk düşman gemisinin — ortasına, bir top güllesi gibi kendisini — attı da gene tutulmadı.. Başka biri söze karıştı: — Onda o yürek oldukça, o sü- lün gibi, ejderha gibi kadırganın içinde bulundukça kimseye yenil- mez.... — Öyle söyleme.. Daha on yıl önce Turgud Ceneviz gemilerin - de forsa idi. Ayaklarımdan zin - cirli olarak kürek çekiyordu. De- mek ki o bile kapana kısıldı.. Ce - rallata da sen de bulundun ve esir düştün.,. — İyi amma, o zaman Turgud idiler. Altmıştan fazla — dağ gibi tek başına değildi. Yanında on iki gemi daha vardı. Hepsi de kalita kadırga ve kalyonlara elbet karşı koyamazlardı. — Deli Hüsmen böyle bir şey o- hursa tek başına mı karşı koyacak? — Düşman gemilerini yarar da geçer.. — Turgud niçin yaramdı? . — Eğer Turgud da yalnız olay - dı ve Kızıl Kadırga gibi bir gemi- debulunsaydı, esir düşmezdi.. Başka biri gittikçe uzayan bu çene yarışına son verdi: — Artık susun da karşıya ba - annelerle muallimler yetiştirir. Rastgele büyüyen çocukların ne kendilerine, ne de — cemiyete çok faydaları olabilir. ÜSi Ki tü km., Kim geliyor, görün!.. Limanın ilerisinde dolaşan bir Perkende, toplarından birini kuru sıkı ateşledi. Böylelikle: — Beklediğiniz geliyor.. Demek istemişti.. Şimdi herkes ufka bakıyordu . — Kızıl Kadırga geliyor.. — Deli Hüsmen göründü.. — İyi haberler getirseydi!.. Turgud kıç kasaranım üst katına çıktı. Gülümsiyen bir yüzle, bü- tün leventlerden daha sevinçli, ge- len gemiye bakıyordu. Krzıl Kadırga bütün yelkenleri- | ni şişirmişti. Denizi kocaman bir Yazan: KADiIRCAN KAFLI No. 1 Altmış Türk kadırgası harekete geçmek için emir bekliyordu mi olurdu?. Bu sözü ne duyan oldu, ne de cevab verdiler. Çünkü herkes — yanındakileri dürtüyor: — İşte.. Deli Hüsmen güverteye çıkryor.. Dipdiri., diyordu.. Biraz önce onun kapana kısıl - mış olabileceğini söyleyenler şaka- laşıyorlardı: — Baksanıza, ayakları zincirli! — Ulan bu adam zincire gelir mi be?, Kızıl Kadırganın leventleri çok seviçli idiler. .Sanki bir bayram - dan dönüyorlardı. — Mendillerile, bıçak gibi yarryor, köpük saçıyor- | elleriyle, yahut uzaktan uzağa ba- du. Hızından sağa sola hafif ha- fif sallanıyor, yalpa vuruyordu. Bütün gemiciler bu manzarayı derin bir zevkle seyrediyorlardı.. Bir gemici, bir Türk — akıncısı için en güzel hava bu, hayatımn en eşsiz saadeti de böyle bir gemide bulunmaktı.. . Kızıl pek çabuk yakla - gıyordü. Geminin teknesine vu - ran güneş orada kızıl akisler yapı- yor, sonra denizi de ayni — renge boyayordu,. . ( Bu kızıl tekneyi uçuran yelken- ler ise bembeyazdı... Turgud reis: — Bakalım yiğit Hüsmen neler yaptı?. — Bir gün geçiktiğine göre yolculuğunu boş geçirmemiş de - mektir., Kızıl Kadırga - bir kasırga gibi limanın burnunu döndü.. Safların ortasına doğru yıldırım gibi akı - yordu. Baş taraftaki üç top arka arka- ya ateş etti, Beyaz dumanlar, mavi sularda toplandı ve dağıldı.. Kızıl Kadırgayı Türk donanma- sı yakıncı yoldaşları selâmlıyordu. Teknesi oldukça suya gömülmüş- tü « * Bundan da boş dönmediği anla- şılıyordu. Dosdoğru Turgud reisin gemisi- ne gidiyordu. İki gemi tam burun buruna çarpışacağı srrada bir ku- manda işidildi: — Orsa alabanda.. Yelkenler mayna!. . Girrrrr ... girrrr.. gir, girrrrr.. İpler makaralarda kayıyordu . Gemi kıvrak bir çengi gibi tam bir dönüş yaptı... . Yelkenler bir anda direklere ya- pıştı.. Bir iki dakika içinde Kızıl Kadır- ga ile Turgud reisin kadırgası bor- da bordaya gelmişlerdi. — Ne güzel manevra!.. — Böyle manevraya canım kur- ban... « — İnsan denizin dibine de git - se, böyle bir gemide — çarpışarak gitmeli.. . Herkes Kızıl Kadırgadaki yol - daşlara imreniyordu.. — Fakat bu gemi Deli Hüsmen- ALE. | den başkasmım elinde olsa, böyle gırarak diğer yoldaşlariyle selâm - laşıyorlardı.. Turgud reis kasaranın üst katım- dan inmişti. Gemisinin alabanda- sına doğru hızlı hızlı yürüdü. Deli Hüsmeni orada karşıladı.. Yirmi iki yaşlarında yağız bir delikanlr, bir atlayışta, Turgudun gemisine — girmişti. Bütün Türk leventlerinin bir baba gibi sevdike leri bu ihtiyar deniz kurdunun el - lerine sarıldı ve öptü.. man Turgud, bu iri yarı, gürbüz, dinç ve atılgan delikanlıyı bağrımna baş- tı. Gözlerinden öptü: — Ne haberler getirdin? Eğer getirdiğin haberlerde esen poyraz kadar güzelse, hemen açılmak is- tiyoruz... — Bütün Sicilya, İtalya, Korsi » ka ve Sardonya sahillerini tara - dım.. Ne Venedik, ne de Ceneviz ve İspanya donanmalarından bir iz var. Hepsi de kimbilir. hangi sıçan deliğine tıkılmışlar... — Güzel.. Fakat neden geçik - tin?., — Kusura bakma reis.. - Yolu - mun üstüne bir iki şaşkın av çık- tı.. Doğrusu oldukça yağlı şeyler - di. Avlanmadan geçemedim.. Re- is bunu hoş görür, dedim. | — Elbet, elbet.. Zaten gemin - den belli.. İyice suya gömülmüş... — Buna rağmen hiç hızını kay« betmedi... . * — Bu kadırgaya imreniyorum .. Eğer böyle yalnız dolaşmak âde - tinde olmasaydın, ben de yanında bulunurdum ve Kızıl Kadırga bi - zim amiral gemimiz olurdu. — Gene bizimle gelmiyecek mi- sin?. Gene yalnız mı gideceksin? * — Beni bağışlayın reis... Ne za- man sizin gibi amiral — olursam o zaman peşime — böyle elli, altmış kadırga takarım.. Fakat henüz bir leventden ne farkım var?, Yalnız olursam daha atılgan, daha kıs « metli oluyorum da.. . -— Anlaşıldı.. O halde bu gece buradasın?. — Evet., Esirleri, para ve ku - mağşları çıkarmak lâzım.. Yoldaş « larım da biraz dinlenirler.. Neler getirdiğimi görmek istemez misi - niz?. (Devamı var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: