July 2, 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

July 2, 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — Akşam Postası | Yazan: KADiRCAN Y çAĞ v ( süniğ eça N0 Top ateşi daha bir iki saat sürerse KAPLPr Türk akıncıları içeri girebilecekti.. AŞT FERNANDONUN ŞÜPHESİ... Top sesleri büsbütün çoğalmıştı. Piyale Bey büyük kapının tam kar- şısına çabucak metrisler kazdır " mış, oraya en iyi toplarından on - ki tanesini sıralamıştı. — Bunlarla, hiç durmadan ateş ediyordu. Ko - €aman granit gülleler, demir kak- malı kalın ve kocaman kapıya vur- dukça çatırtılar duyuluyor, Fakat kapı bir türlü yıkılmıyor ve delin- | Miyordu. Bununla beraber bu — top ateşi daha bir iki saat sürerse herhalde Türk akıncılarının içeri girebilme- leri için lâzımgelen delik açılmış- olacaktı. Salerno kalesinin geçitleri, avlu Ve merdivenleri bomboştu. Yalnız Hüsmenin kapalı bulunduğu yer - ler, Fernandonun dairesine giden Merdivenin başında ikişer nöbetçi d“"""ldu. Onlar da göze çarpacak derece- de sararmış idiler. Fena dakikalar gecir, Sumla içeri girmesi zor — bir iş ol - Madığını anlamıştılar. 1. APtonyo nöbetçilerin bulunduk- mez; “Üiyen başına döner dön - — Ne duruyorsunuz? Kale ka- Pisi sarsılıyor a Diye bağırak v oraya, Askerler F; bir dakika bile ayıdodan, oradan mir almışlardı. Fakat Üa için e- ya kadar orada, olup Muhh.: bersiz kalmak, sonunda külöye girecek olan Türklerin palaları al. tında iki budala gibi can istemiyorlardı. Ön safta, hiç ol . Mazsa neler geçtiğini heran bilir. ler, son dakikalarda canlarını kur- tarabilmek için bir çare bulurlardı. Ne olursa olsun, arkadaşlarile bir arada bulunmak daha hayırlı gö - rünüyordu. Hiç değilse yenildik - lerini anladıkları zaman kargaşa- lıkta vakit kaybetmeden ortadan kaybolmak ümidi de — vardı. Bun- dan başka küme halinde esir düş - menin, her yana bir sel gibi yayı - lan akımcıların önlerine rastgelen- lerden daha az korkulu olduğunu biliyorlardı. Nöbetçilerden biri: — Fakat.... Diye kekeledi. Antonyo onun kolundan tuta - rak çekti, büyük kapıya giden koridora doğru itti: — Bu da Marki — hazretlerinin emridir. Yürü!.. İki asker de — ellerindeki mız - rakların uçlarını ileriye uzatarak oradan uzaklaştılar. — Antoayo, Fernandonun da- iresine çıkan — merdivenleri hızlı hızlı cıktı. Kapıyı yıkarcasına yum ruklamağa başladı ve haykırdı: — Leonora!.. Leonora!.. Kapı açıldı. Genç bir kız göründü. ini,Türklerin sıkı bir hüı? Kollarını açarak — Antonyonun boynuna dolandı: —Kardeşim..Oh!. — Çok şükür yordum ki.. — Henüz korkuyu atlatmadık.. Çabuk olalım. Antonyo kız kardeşinin kolla - |rını boynundan — ayırmış ve içeri girmişti: — Çabuk olalım... Fernando - nun elbiseleri nerede?.. Onun elbi- se dolabı?... — Ne yapacaksın? Bunun için mi geldin? Gidecek misin?... — Elbet gideceğim... Bana bir şey sorma... Acele — etmek gerek.. Yoksa ne biz, ne de babamız sağ kalmaz... — Babamız mı?.. Babamız ne - rede?... Ne oldu? — Şimdi vakit yok.. Söyleye - mem.. Eğer babamızın, bizim ve | kalenin kurtulmasını — istiyorsan sus.... Ve çabuk bana Fernando - viün elbiselefinin bulunduğu yeri göster. Çabuk “diyorum sana ! .. Antonyonun gözleri parlamış, kardeşinin omuzundan — tutarak hem sarsıyor, —hem de dört yanı gözden geçiriyordu.. Antonyo karşısında — bir kapı gördü. Fernandonun elbise dolabı belki de oradaydı.. Koştu ve kapr- yı açmak için zorladı.. Lâkin kapı sıkı sıkıya kapalıy - dı.... — Bu neden açılmıyor?. Diye mırıldandı.. . — Orada Beatris var.. Kapı ki- litlidir ve anahtarı Fernandonun ““""M__ : bulunuyor, elbiseler bu Leonora ufak bir paravana ile Sevrilmiş olan köşeye koştu.. Ora- ::d bir kapıyı açtı ve cevab ver - — Burada,, İşte burada. gisini istiyorsun? Ne yıpu:kı::ı" Antonyo elbiseleri aralıyor, ba- ., İçlerinden birini i, aldı Cektini çıkardı.. M y> Fermandenan eeketini siy. Ğ le kendi ceketini geçir- Sonra pantalonu beline ve göğ- süne sararak ceketinin düğmeleri- ni güçlükle ilikledi. Omuzlarına bir de pelerin ._' tınca sırtında fazladan bir elbise daha olduğunu anlamak her ba - bayiğitin harcı değildi , Leonora bütün bunları bakışlarla gözdn — geçiriyor, bir şey anlayamıyordu.. — Ne olüyor Antonyo? Bana bir şey söylesene.. Meraktan çat - layacağım.. — Vaktim yok.. Buradan ayrıl - ma.. Eğer her şey umduğum gibi olmazsa ve sana bir fenalık ola - cağını anlarsam hemen gelece - ğim... Hiç merak etme!... i gördüğüme.. O kadar korku - | Te " ı duydu.. Bir asker bağrıyordu: Antonyo bir fırtına gibi kapıya koştu.. Merdivenleri de aynı hızla geçti, sola saptı.. Bu sırada arka - sından koşarak gelen bir ayak ses. — Kapiten Pakaçelli!.. Kapi - ten Pakaçelli!.. Antonyo bunları — sanki duy- muyordu.. , z Halbuki bu sesi tanımmıştı.. Bu, Fernandonun — emirlerini götürüp getiren genç askerlerden biri, Vittoryo Fremanti idi. Antonyonun canı sıkılmıştı * — Eğer bu zavallıyı öldürmek lâzım gelirse sahiden acıyacağım.. İşlerim hep aksi gidiyor.. Hakkı vardı. Fakat ne olursa olsun, — bu işi sonuna kadar götürmek lâzımdı .. Çok bir şey kalmamıştı.. Zaten şimdi — Fernandoya da iyice kızıyordu. Onun — budalalığı yüzünden o günkü çıkış hareketi yapılmış, bir yığın asker kırılmış, geride kalanların gözleri yılmış - tı. -En fenası Türk amiralini fe - na halde kızdırmıştı.. Bu işe korkunç bir şeydi .. Li- mana demir atan koca donanma - ya ve onun karaya yığdığı koca orduya karşı küçük Salerno ne yapabilirdi?. Don Alvaronun — gönderdiği yardım adağına ve verdiği — emre uymak bir çılgınlıktan başka bir şey değildi. Antonyo, bu — düşüncelerinde haklı idi. Eğer Fernando bu çı - kış hareketini yaparak Piyale Be- yi kızdırmamış olaydı. Türk ami - rali oraya pek uzak olmayan bü- yük Kalbiza kalesini kuşatmak üzere ablukayı kaldıracaktı. Antonyo şimdi kaleyi ve ora - daki arkadaşlarını kurtarmak ü - midini kaybetmişti. Fakat babasi - le kardeşini ve kendisini kurtara- bilmek için de başladığı işi sonu - na kadar götürmekten vaz geçmi- yecektie Frenk Süleymanın - bulunduğu yere kestirme gitmekten vazgeç- mişti. Kalenin çapraşık koridor ve merdivenlerinde — alabildiğine koşuyor, dolaşıyor — ve ikide bir durarak arkasından — gelen ayak seslerini dinliyordu. Bir aralık bu sesler kesildi., Kendi kendine: — Atlattım.... Diye mırıldandı.. Ve bu sefer Frenk Süleymanla buluşmak için en kısa yolu tuttu .. Antonyo yanılmamıştı.. Vittor - yo Fernando sahiden onun ardını bırakmamıştı.. Çünkü — Antonyo- nun kendisinden kaçtığını açıkça görmüştü.. Onu atlatmak için ko - ridor ve merdivenlerde zıkzak - lar çizdiğini de anlamıştı.. Bu yüzden Fernandoya — koş - muş, gördüklerini — bir kaç sözle olduğu gibi anlatmıştı.. (Devamı var) ir A P ””Nakleden! — | ser ” j Hatice Süreyya | 62 : Rauf, epeyce sendeliyerek yü- rüdü, Artık ne yaptığını bilmiye- cek derece sarhoş bir hale ge- mişti. Kendini pek neş'eli bulu- ....-,Nı;— 5—1 — | yordu. Şapkasını arkaya doğru itmiş, gömleğinin yakasını açmış, boyunbağını gevşetmişti. Aliye- nin arkasından yürüyor, hafif ha- Fif bir şarkı mırıldanıyordu. Bar, münavebe ile alaturka ve alafranga çalgr çalınan, tabiatile ikinci, hattâ üçüncü çeşit barlar- dandı. Bununla beraber, içerisi kalabalıktı. Yeni gelenler, kendi- leri için güçlükle yer buldular... Bir sigara dumanı ortalıkta çal- kanıyordu. Yerlerden en şatafatlısı seçildi. Masanın Laşına oturdular. Üç erkek çok geçmeden - siga- ralarını yaktı. Kadınlar da, eski aşinalarını bularak onlarla dans etmeğe başladı. Rauf, bir. taraftan sigarasını püfürdetiyor, bir taraftan da ile- riye doğru eğilmiş, dans edenlere bakıyordu. Arkadaşları da dal- gındılar. Onlar da çok içmişlerdi. Bir şey konuşmuyorlardı. Bir aralık dans durdu, Kızlar geri döndü. Etem: —Nerdesiniz, yahu.., -diye kaş- larını çattı. Galip: — Bravo vallahi... Bizi buraya bunun için mi getirdiniz?.. Kızlardan biri: “— Bu ne eski kafalılık yahu... Yoksa, dans ettiğimiz için mi kız- dınız?... Şu Rauf beyden örnek a- Ses çıkarıyor mu? Maazallah siz evlenecek olursanız ne yapacaksı- nız bilmem... Aliye, Raufa indi: —Sen, şeker şeysin... Ah bu es- ki kafalılar.. Rauf, bu komplimandan hoş- | landı Teşekkür etti. Tam bu sıradaydı ki, sepetin- de çiçek satan bir kız, masaya yaklaştı. Aliye: — Teşekkür kuru lâfla olmaz.. Haydi şu güllerin en güzelini, kır- mızısını, en ateş gibisini al da ba. na takdim et bakalım... Ah.. Kır- mızı güle bayılırım vallahi,.. Ne de güzel kokuyorlar.. Rauf: — Memnuniyetle... -dedi. Centilmenliğini göstermek &- rası gelmişti. Meğer, Aliye, kızı tanıyormuş. İsmiyle hitap etti: — Samiye Hanım... Siz seçin de verin hangisini beğenirseniz... Samiye! Bizim Samiyeydi bu.. — Siz seçin efendim... -diye, e- zamana kadar mevcudiyetini far- ketmediği ve henüz yüzüne bak- madığı için tanıyamadığı Raufun önünde durdu. Başını kaldırdı. Biran içinde, gözgöze gelmiş- lerdi. İşte tam bu sırada, kızın girtla- ğından insan sesşine benzemiyen âdeta çığlık halinde fakat boğuk bir sada çıktı; Rauf... Onu baştan çıkaran... Cocuğu- nun babası.. “H,, de onu yüzüş- tü bırakan.. Ne olacağını düşün- miyen adam.., şkın Hikâyesi Im! Bakın: O, ne kadar modern!.. | 2 TEMMUZ — 1935 Delikanlı da kendine gelmişti. — Başına tokmak yemiş gibi sarhoş- luğu geçmişti.. | Biran, bir kaç saniye kadar şaşkm vaziyette kaldı. Fakat son- ra kendini toplamak istedi. Du- | daklarında müstehzi ve komik bir tebessüm canlandırmağa uğraştı: — Vay... Samiye.. Sen misin?.. Vallahi sana burada tesadüf ede- ceğim hiç de aklımdan geçmezdi. Karma karışık olan, toparla- nan, fakat gene bozulan düşünce- leri, onu, bir türlü selâmet sahiline çıkaramıyordu. Ne yapacaktı?.. Bu kötü tesadüfün önüne na- sıl geçecekti?.. Bu işin içinden nasıl sıyrıla- caktı?... Aliye, kavalyesine döndü: — Ay, siz tanışıyorsunuz. de- mek? Tebrik ederim, — azizim... Doğrusu, senin burada, çiçekçi kızlara varımcıya kadar herkesle münasebetlerin olduğunu bilmi- yordum. Rauf, nesöyliyeceğini bilemi- yerek: — Niçin olmasın ., Samiyo fev- kalâde güzel, temiz kızdır! —-de- mesin mi? Aliye: —Ben aksini iddia etmiyorum! *dedi. (Devamı var) HOK Y TMTAK MA CG TESSOLUR F 20 ilkteşrin 1935 pazar günü memleketin her tarafında genel nüfus sayımı yapılacaktır 1 — Nüfus sayımıma esas ol. mak üzere belediyece bütün bi nalara numara konulmaktadır. 2 — Numarasız binalarda ©. turanlar hükümete haber ver meğe meçburdurlar. Oturduğı bina numarasız olduğu haldr haber vermiyenlerle bu numa raları bozan ve silen ve kaldı ranlar için para cezası vardır. Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü | İ | | HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf aöresl ISTANBUL HABER Telefon Yazı 28872 Idara- 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye emebi Senelik 1400 ı'(ı. aşoo ı'cı. S aylık 7320 ,, 145350 . 2 aylık 400 » 800 « t aylık 150 », 200 « İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12,80 Resmi ilânların 10 Kurüuştür. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı ver (VAKIT) matbaası Ğ KUPON n 2-7-935

Bu sayıdan diğer sayfalar: