7 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

7 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 TEMMUZ — 1935 Yazanı KADiIRCAN KAFLİ No, 35 : 6 | Fernandonun son hücumu korkunç “oldu, artık can korkusile saldırmıştı — ÂAh.. Anam!.. Diye inliyerek kıvrandı.. Ayak- ları uzandı ve öldü.. Fernando kılıcı çekti ve : — Mikel, delirdin mi? Alçak.. Diye haykırarak hücum etti. Mikel, Hüsmenin zındancısının adı idi.. Fernando onun kıyafetine ba - karak Mikel sanmıştı.. Ş Fakat Hüsmen bir anda Vittor- Yonun kılıcını çekmiş, doğrulmuş- tu: — Şimdi karşı karşıya kaldık senyör Fernando.. Haydi baka » lım, kendini korumağa çalış. j Diye haykırmış, hücuma geçmiş- ti... Fernanda şaşırmıştı.. Fakat bu şaşkınlık onun bir kaç adım geriye çekilmesine engel ol- madı.. Yüzünde çizgiler ve gölge - ler belirdi.. . — Hüsmen Reixs! brya mırıldandı.. İki yanma göz attı. —Hlç“ı;mmu'm"_' : trk.. Seni bir domuz gi ceğim... Fakat eğer :::ıh::"::: rir, Beatrisi alıp götürmeme engel olmazsan, seni sağ bırakabilirim. Hüstmen iyi İtalyanca bilmediği için son sözleri pek karışık söyle- Mişti. Fernando bir şey anlama - mıştı.. Dazat onun bakışlarımdan, İyi şey söylemediğini sezmişti. Zaten anlasa bile o, kolaylıkla anahtarı verecek bir adam değil . | Ptcak di... Kılıcıı çekti ve hücuma geçti.. Hüsmen, homurdandı: — Yaaaa... Güzel.. Mademki dövüşmek istiyorsun? Ben bu ke - P şişine benziyen — kılıçlardan hoşlanmam amma, — gene de seni haklarım.. Sakın kendini senyör Fernando.. Kendini sakın... Kılıçlar çarpıştı... Hüsmen — bazı aşağıdan, bazı yandan hücumlar yapıyor, fakat her defasında kılıcının - ucu Fer - nandonun zırhlarına — çarpıyor, garib bir ses çıkarıyordu.. Frenk do ise henüz hücuma geçmekten VAz geçmiş, karşı koymağa davra - nıyordu.. Batris yeniden bağrıyordu.. , — Hüsmen.. Beni kurtar.. Ken - dini sakın,, bu alçak adam iyi kı - hç kullanır.. Kendini sakım!, Kapıyı bütün kuvvetiyle sarsı - Yor, tokmağı çevirip duruyordu .. d“.Şimdi ağır bir şeyle de vuruyor- - Vuri de bir is- l-nıl:;'__“ şey her hal is Kapı o kadar kalın ve sağlamdı bunlara aldırmıyordu bile.. Hüsmen, geriden dövüşüyordu.. Şimdi Fernandonun — ellerine kılıç sallıyordu.. İşte... İşte Fernandonun kılıç kullanan bileğinden kan sızdı.. Fernando yaralı.. Gözlerinin içinde bir yılgınlık okunuyordu. Hüsmenin bakışları ise zaferle parlıyordu. Fernandonun gözleri oda kapı - sına baktı ve bağırdı: — Antonyo!.. Nerelredesin ?7.. Öldür şu canvarı.. Çabuk... Sözünü henüz bitirmemişti ki : — Ah.. Bu kim? Bu, ben miyim? Diye mırıldandı Sonra ekledi: — Benim elbiselerim, tpkı ben.. Antonyo, bu kimdir?. Frenk Süleyman düzgün bir 1- talyanca ile gök gürler gibi cevab verdi: — Ben mi.. Bir Türk akıncısı .. Hüsmen reis zaten kaprya doğru dönmüştü., Antonyo denilen ada » mın hücumlarinır da -atlatabilmek için kendisine, uygun bir köşe bul- malıydı.. — ÂAh.. İşler'gene fenalaştı. “Diye mirildânmişti amma, .—— Frenk Süleymanı, bir marki el - bisesiyle gülümserken görünce şa- şırır gibi oldu.. Yoksa rüya mı görüyordu?. Neler oluyordu?. Frenk Süleymanın — buralarda ne işi vardı?. İşte onun gözleri.. Onun bakış- ve onun sesi., O gözlerle, o ses olmasaydı, onu da Fernando sa - n ve iki Fernandodan hangi- 'llh! Beatrisi — kaçıran olduğunu iyecek, hangisine saldıra - Cağını bilemiyecekti , — Frenk Süleyman!. Diye murıldandı.. — Evet!.. —Ben geldim reis ... e ” geldim. Fernando Hüsmenin dalgınlığı: nını fırsat bg—ı,, son bir defa hü- cum yapmıştı.. Antonyonun alık a- lık ve bir suçlu gibi ":ıın,n:.k.;, bulmamıştı.. Üstelik bu en güven « diği zabit, Fernandonun Ş larına saldıracağı halde: — Leonora!.. Leonora!,. Diye bağrıyor, odanın - ötesine berisine göz gezdiriyordu.. Yoksa bu adam Fernandoya ihanet mi etti?. Eğer böyle ise onun vay haline.. Fernandonun son hücumu kor- kunçtu.. Artık can korkusiyle sal - dırmişti.. - Eğer Frenk Süleyman birdenbire ileri atılarak Marki Sa- lernonun kılıcına yukarıdan aşa . ğıya hızla vurmasaydı bu işin sonu fenaya varacaktı.. Fernandonun — kılıcı her halde Hüsmeni ağırca yaralayacak, ya - hut öldürecekti.. Fernando son hücumun da fay - dasız çıktığını görmüştü.. Üstelik zaten yaralı olan eli de iyice incinmişti.. Hüsmen'in karşsında daha çok dayanamıyacaktı.. Odanın dışarı çıkan — kapısına baktı.. Oradan fırlamayı ve bir kaç askeri imdadına çağırarak bu iki akıncıyı yakalamayı düşündü .. Tam bu sırada dışarıda bir gü - rültü oldu.. Koşanlar, bağıranlar vardı.. Bir asker rüzgâr gibi içeri dal - di ve haykırdı: — Senyör.. Türkler kaleye gir - diler.. Türkler kalenin içinde.. Frenk Süleymanla Hüsmen se - vinçle doğruldular, Fernando toparlandı.. Kendisini ileriye attı., Antonyo, kızkardeşini odanın hiç bir tarafında » göremeyince kırmızı perdenin arkasındaki kori- | dora girmiş, orada yerde yatan kardeşinin üstüne kapanmıştı.. t Fernando da ayni koridora gir- b Onun girmesiyle beraber: — Ahhh.... B TPT REK Za B — Alçak. Beni... Öldürdü!.. Diye inledi: Hüsmen Reisle Frenk Süley - man oraya koştular. Yarı karanlıkta — Antonyonun yüz üstü yere düşmüş — olduğunu, iki kürek kemiğinin arasındaki de- rin yaradan kan sızdığını gördü - ler.. Frenk Süleyman mırıldandı: — Zavallı.. Sahiden — sözünd. duran bir delikanlıydı.. Beni bu - ralara kadar o getirmişti. Hüsmen doğruldu: — Çabuk Beatrisi kurtaralım. Odanın kapısından içeriye bir asker daha girdi: — Senyör Fernando. — Türkler kaleye girdiler.. Türkler!.. Diye haykırdı. Frenk Süleyman karşıladı: — İyi olmuş Hepiniz teslira o - lunuz!! Silâhları atın. Teslim o - lursanız size hiç bir şey yapmaz- lar... Asker silâhmi attı ve — odadan çıktı.. Dışarıda bir oğultu vardı. Frenk Süleyman merdivenin ba- şında göründü.. Bozguna uğarayan askerlerden kırk elli tanesi oraya toplanmışlar- dı... dı.. Çoğu silâhlarını attılar, . Iİçlerinden bir kaçı: — Alçak!.. Sen yaptın bunları.. Sen iyi bir kumandan olsaydın!. Diye haykırdılar. Frenk Süleyman — bir kahkaha savurdu.. Kapıyı bozguncuların yüzlerine Kdi Tet YDi 'Gük) | epeyce adam birikmişti.. Onlara da ayni sözleri tekrarla - || Bîiır A Bu zaman zarfında, etrafında şkın Hikâyesi BabeneALecanAmn eneKERESEN ASA KA AA emnnda| Nakleden : Hatice Süreyya | 66 Polis, | Ma, we Kapıyı kapattılar.. — Allaha ısmarladık, polis e « bunları dağıtmakla meşgul oldu . | fendi.... . — Burada ne işiniz var?, Hay - di, dağılım... Bayılan adam görme- diniz mi?, İşte bir fevkalâdelik olmadı.. Bayıldığı — gibi ayıldı .. Dağılın.. Dağılın.. Adamlar, — dağılmağa başladı .. Etraf, tabit haline avdet etti.. Polis, kıza, döndü: — Söyleyin bakalım.... Bir yeri- niz ağrımıyor mu? — Artık bana ihtiyacınız kalmadı mı?. — Hayır, hayır... Mersi.. bir ihtiyacım kalmadı.. — Sizi hastahaneye filân götü - reyim mi? — Lüzum yok.. Teşekkür ede - rim. Hiç bir yerim — ağrımıyor .. Otomobilli adam: — Hanımefendi.. Eğer isterse - niz, arabama bininiz, sizi, gidece- ğiniz yere kadar götüreyim. Kız, evvelâ reddeder gibi bir va- ziyet takındı. . Fakat, erkek israr etti: — “Olmaz!,, demeyin. — Aksi takdirde bana çok kızdığınıza, â - deta kin beslediğinize hükmede - ceğim.. — Bunlar nasıl söz.. benimdüi. . Polis babacan — bir adammış.. Gülümsiyerek: — Beyin teklifinden istifade e- din, küçük hanım.. - diye, gülüm- sedi. Bir otomobil gezintisi, sizi her halde kendinize en fazla ge - Hiç Kabahat ÜD Di A ye 1 98 Samiye, ayağa kalktı.. Erkeğin koluna girdi... Kendini son derece zayif hissediyordu. Başı dönüyordu. Kendi de farketmeksizin, çok a- banıyordu. Bu kadar çok macera geçirdiği için, eski — mürebbiye, şiddetli aksülâmellere maruz kal- mıştı.. Sinirleri son derece geril - mişti, Belki de düşüp tekrar bayı- lacaktı Onu niçin, büyük bir sarfederek, kendini içine attı. Yumuşak abandı., . Şoför yerine geçip oturan genç, ona, merhametle baktı; dostça ve şefkatle: t — Bu vaziyette yalnız başınıza gitmek istiyordunuz, — değil mi? Her halde fazla yürüyemiyecekti - niz. Bir yerde kalacaktınız.. Ü- zerinize tekrar fenalık gelecek - ti ” Polis: — Evet, doğru! - dedi. gayret otomobilin yastıklara AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi İf Telarar adresi: ISTANBUL HABER, Teleton Yazı: 23872 idare. 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye — Ecnebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr, 6 aylık 7230 ., 1450 ., 3 aylık 400 . 600 0 T aylık 180 2 300 İLÂN TARİFESİ. Ticaret ilânlarının satırı 1 Resmi Hânjarın 10 kuruster Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası — Haydi, güle güle.. Otomabil hareket etti. Yolda bir yarı daire çevirirken, genç, sor « du: — Sizi nereye bırakayım!. — Evime,, , Böyle dedikten sonra, genç kız, adreşini verdi., — Uzak değil.. Bir kaç dakika sonra kapımızın önüne varırız .. Genç, bir an düşünceye daldık- tan sonra: — Evet, yakın.. - diye mırıl - dandı... Otomobil, öyle mükemmel bir arabaydı ki, sokakların bozuklu « ğuna rağmen, asfaltta gibi gidi - yordu. Tenha yollara girmişlerdi. De- min pek hızlı gitmesine rağmen , | genç adam, otomobilini şimdi pek yavaş yürütüyordu. Hem, yollar da tenhaydı.. Niçin acaba?, Arada sırada başını çeviriyor , yanındaki kıza bakıyordu. Bunur, — genç kız da farkına vardı., Garip bir teessürle vücu - dunun sarsıldığını duydu. Solgun yüzünü, — erkeğe doğru çevirdi. — Sizi yolunuzdan alıkoydu -» ğum ve size bu kadar zahmet ver « diğim için beni affedin efendim., * dedi. — Aman, rica ederim.. Acele işim yoktu zaten.. _W'ıw_ıpı—;:j böyle tehlikeli bir Çarpışma ile olduysa da, tesadüfümüzden dola- yı gene pek memnunum.. Sonra, sesinin perdesini değiş - tirdi. — Sixe bir sual sormama müsa- ade eder misiniz?. — Tabii, efendim, — Sizin isminiz Samiye değil mi?, — Evet, fakat.. — Fakat, siz beni nereden tanı- yorsunuz? Kız, öyle şaşırmıştı ki., İlâve etti: — Demek siz de beni tanıdınız? Erkek güldü.. — İkimiz de biribirimizi tanı « mışız da söylememişiz.. Demin - denberi yüzünüze bakıyorum.. A- caba kendimi — hatırlatayım mı, hatırlatmuyayım mı diye düşünü - yorum., Evet, biribirimizin karşısı- na ilk defa olarak çıkmış değiliz., Maamafih tereddüd de ediyor - dum.. Bunu o kadar büyük bir heye - canla söylemişti ki, heyecan, kıza da intikal etti. Samiye, yüzünde- ki ifadeyi belli etmemek için geri - ye doğru yaslandı.. Esasen bu ihtiyata —da lüzum yoktu.. Zira, yolun ortasından bir kamyon zühur etti ve şoför yerin - de oturan gencin bütün dikkati o noktaya toplandı. (Devamı var) KUPON 179 7-7-935

Bu sayıdan diğer sayfalar: