20 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

20 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yunan kralı Konstantinin Aşk Mektupları Türkçeye çeviren: A E Eksölisiyor Palas Hotel Triyeste 28 - Temuz- 1912 Sizi bırakıp gitmek bana deh - şetli bir surette acı geldi, ağla - mamak için kendimi güç tuttum; hem bu tuhaf olurdu değil mi?. Görüyorsunuz ya sizi her gün biraz daha fazla seviyorum. Ben eskiden de sevmiştim.. Fakat bu seferiti büsbütün başka. Bu belki size —saçma gibi görünürse de ben şimdiye kadar bir kadına bu derec derit bir şefkatle — sevgi duymamıştım.. Şefkat, çok kere açk - olmaksı - ziin da gelir, ancak her ikisi bir- den gelince artık duygunun büs - bütün alevleneceğini sanırım .. Kencdimi anlatmak bana çok güç geliyor, bunu ancak dilim dola - şarak yapabiliyorum. Sizden kay- nayıp yayılan bir Cuygu beni ta - Vile insanlar bana mamiyle dolduruyor, bunu anla - | tacak başka söz bulamıyorum; bu âdeta maddileşmiş bir duygudur. Sizi çılgıncasına seviyorum, size tapınıyorum, her an sizden başka | hiç bir şey düşünemiyorum. Evi - me varısıca size daha aklım ba - şımda mektuplar — yazacağım.. Şimdi sizden ayrılmış olduğum - dan çok perişanım. Zaten fena ©- lan yazım, kalbimin bozukluğun - dan büsbütün kötüleşti.. Tanrvıya ısmarladım sevgilim.., Tino . » * Korfo, 26 Temmuz 1912 Perşembhe Dündenberi Dovil'desiniz. U- marım ki eğl'eniyorsunuz., Sizin yapayalnız olduğunuzu düşün - mek bana ne ağır geldiğini ve si- zi böylece bırakıp gitmekliğimin ne büyük bir fedakârlık olduğunu bilemezsiniz... . Bu, vaziyetimin ve serbest ol - maklığınıın verdiği azaptır. Si - zi haşatımdan fazla — sevdiğim halde, bırakıp gitmek ve bu ka - dar uzakta yaşamak; yalnız ara - sıra boluşmak, o da kısacık. Ha - ya: ne kötü!.. Mektuplarınız ne de geç geli yor. Gevezeliklerimi bağışlama - nızı rica ederim; — yirmi yaşında bir çocuk gibi yazıyorum; ne ya- /payarm sevgi benden çok kuvvet- Ti, seni çok seviyorum, aşkım!... — Bura hakkında sana bir fikir “wermek için iki kartpostal gönde- riyorum. Zarfa girmedikleri için onları kesmeğe mecbur oldum . Burası çok güzel bir ülke, bal - ayı ve sevdalılar için bir yer, yal- nız bu mevsimde pek sıcaktır. Ya- rın yedi saat demiryolu gezintisi yapacağım! Artık kesmeğe mecburum. He- men gitenik üzereyiz.. — Tanrıya Tısmarladık sevgilim, bütün ru - humla seni öperim. — Beni azıcık düşün.. Sana tapmırım ruhum! . Tino 28 Temmuz 1912: Pazar Sevgilim; İşte burada, kendi yuvamda - yım. Sizi tanıdığımdanberi kor - ku ile düşündüğüm şey nihayet başıma geldi. Burası sizden ne kadar wrak; sizi tekrar ne — vakit görebileceğimi de — ancak Tanrı bilir. Bundan başka bir düşündü - füm yok, Yani şizden ve din « | kendi projelerim için titriyorum . B mek bilmiyen — ayrılık acısından başka bir şey düşünemiyorum. Bana ne oldu — bilemiyorum .. Başımdan hiç böyle bir şey geç - memişti.. Sevgili yüzünüzü hep önümcde görüyor ve bütün dünya sizmişiniz gibi geliyor.. Fransızcam kötü ve sözlerim de şairane değil.. — Ancak ne de - mek istediğimi anlayacaksınız . Kendimin de bilâhare seyahat e - debilmem için kralın daha ne ka- dar müddet yabancı ülkelerde ka- lacağını anlamak imkânını elde edemedim. Plânlarını hiç söyle - mez, belki de hiç glânı yoktur. ve Sizden bir mektup almak - için ne kadar sabırsızlanmakta oldu - ğumu kabil değil düşünemezsi - niz; belki de yarın bir mektup a- |lırım.. Sizden uzak olduğumdan dolayı ne kadar betbahtlık duy - duğumu bir düşünseniz.. Burada her gün postamız yok, bu da Av- rupa ile aramızda olan uzaklığı büsbütün arttırıyor. Size haftada iki defa yazabilirim.. Eğer ister - seniz daha sık da yazarım.. Pos - tanın hafta da beş defa gittiğini | ve beş defa geldiğini sanıyorum . Bana sıksık yazacağınıza — dair söz vermiş olduğunuzu unutmayı- nız!.. Sizi nasıl sevdiğimi bilse - niz; bunu tasavvur bile edemedi- ğinize eminim.. Sevgimi bütün canlılığı ile an - latabilmek korkunç — derecede | güç; işte bunun içindir ki mek - tuplarımda bunu sıksık tekrar e - diyorum... Canınızı sıkarsam, ba- | na yazarsınız.. Te Na AŞ SKO A ” U Yanımızda — bütün bir gün ge- çirdiğimdenberi — iştetam sekiz gün oldu. Allahım, — vakitler ne | çabuk geçiyor ve böyle düşünmek ne acı geliyor! En iyisi hiç söyle- memek.. — Fakat vakit asıl şimdi yürümez oldu! Havadislerinizi a- | lamamak beni bilhassa — üzüyor, bunun mümkün olmadığını da bi- liyorum, yarın mektup alacağımı ummaktayım.. Sevgilim sana — tapınıyorum! Beni bir parçacık düşünüyor mu - sun? Acaba beni azıcık olsun se - viygı- musun?, Artık —yatmağa gitmeliyim ; Mektubum da sizi sıkacak kadar uzadı., Tanrıya ısmarladık, sev - gilim, yalnız seni düşünüyorum .. Seni bütün ruhumla öperim. Tino Tatoi, 1 Ağustos 1912 Perşembe Sevgilim; Siz bir meleksiniz. aşkın ken- disisiniz; beni gok sevindiren iki mektubunuza teşekkür etmek için başka sözler bulamıyorum. Dovi- le hareketinizden ve benden de mektup almadan evvel yazmış ol- manız beni çok mütehassıs etti, hele sözleriniz yüreğimdeki acı - ları dindirdi. Sözlerimin sizde de bu duygu- ları uyandıracağını ummağa cesa- ret edemiyorum; benimki öyledir, bu bendeki yalnız bir gönül bağ- hlığı değil, aşkın kendisi, saf ve temiz aşktır. (Devamı var) | rabanın içinde lâfı benim açmamı HABFR — Akş n l'ostul ÇıNGENE — Nre 15 20 TEMMUZ — 1935 LER | ARASINDA Hayattan alırnmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Her tarafı dövmeler içinde, kösele Ssuratlı, sırım gibi adam karşımda elpençe duruyordu. —'Sormanın elbet bir sebebi var! — O çocuk, sizden iyi olmasın, çok yii, çok hoş çocuk. İlle velâ - kin biraz.. Çingeneler hep birden el çır - parak bağırdılar: — Güle güle., Güle güle!.. Se - lâmet ilen, sağlıcağıla, unutmayı- nız, gene buyurasınız !.. Etemin bu akşam benimle bir - likte gelmesi, biraz gönlümü bu - landırır, değil de gıcıklar gibi ol- muştu.... Onun bu akşam böyle benimle birlikte arabaya atlaması her hal - de boşa değildi..O, bu geceyi hiç kuşkusuz Hazinedar çiftliğindeki çadırlarda geçirecekti. Benimle gelmesinin elbette bir sebebi var- dı. Hoş buna ben bir yandan da sevinmemiş değildim. Çünkü kaç gündür benimle dargın olan bizim arkadaşa dair Etemden belki de bir hayli malümat alacktım.. Her tarafı dövmeler içinde, kö- sele suratlı; sırım gibi herif araba yürürken karşımda divan durur gibi elpençe duruyor ve âdeta a - t — Ey, ne olmuş biraz? * — Demek isterim ki biraz ga- ripçedir işleri? — Ne gibi garipçe?. bekliyordu. Ben, hiç oralı olmayınca niha - yet dayanamadı Davutpaşanın al- tındaki beylik korunun — oraya inerken çenesi açıldı, . — Görünmze oldunuz, kaç za - mandır bizim Topçulardaki har - manların önünde?, — Bütün yazı sizin harmanlar - da geçirecek değiliz ya!. — Sizin arkadaş gelir amma sık sık!. Ne sabah tanır, ne - öğle, ne de avşam, kapınca muzikasını (ağız armoniğini) kemançesini damlar her saat çadırların önü - nel,. — Sizi çok seviyor da ondan!. — Yaya! O sever sahi bizi çok.. — Oldu olacak, bari, onu da a- ranıza alın!. — Nasıl alalım?. — Damad olarak alm!.. Bu sözüm Etemin — pek hoşuna gitmiş olmalı ki beylik korunun önünde bir kahkahadır attı., Ak - şamın alaca karanlığında onun a- rabanın içinden fırlattığı bu yük - sek kahkahaya Akman ağa karşı- lık verdi: — Ulan koca çingene, gene key- fin yerinde bugünler!.. Etem gülmesini yavaşlatarak : — Nasıl gülmeyeyim be Ak- man baba! Bizim beyağa üle bir GÖÇEDE ÇİNGENELERDEN BİR KADINLA ÇOCUĞU Bu çingeneler yollarda “değirmen, tarak yapıyoruz!,, diye geren'erden - dir, Kendilerine “değirmenriler . de - nir, Bunların konuştukları di!, çinge. Recenin en inceşi olan “Romane, dir. Mlecidiyeköyü çingenelerinin akfam eğlenceleri — Yaniya yüreciği temiz bir çocuk amma. İçinde var bir kur - du onun ki o kurt yer onu daima! — Nasıl kurt acaba?. — Bilirsiniz siz daha iyicesini.. şey süler ki.... . Zere biz. tanıdık kendisini ye - — Ne var, dedim, fena mı söy- | ni... Siz ise tanışırsınız belki ço - ledim? cukluğundan.. — Etem, 'çıkar şu dilinin âltın - dak baklayı da ne demek stiyor - san söyle, ben de anlayayım!, Etem biraz durdu, düşünür gi- bi biraz yutkundu, sonra eliyle o- muzuma vurarak: — Beyağa, dedi, darılmaz mı - sın sana bir şey deyivereyim!. — De korkma, darılmam!, Etem gene sustu, gene — biraz düşündü, başını kaşıdı, kaytan bı- yıklarını burdu. Sonra: ; — Mademki darılmıyacaksın, Etem ciddileşti, haline, tavrına bir başkalık verdi, Akman ağaya | pek duyurmak istemiyen ağır bir sesle kulağıma eğildi: — Sormak ayıp olmasın amma efendi beyim, sizin arkadaş ne i$ ypar? — Hiç bir iş yapmaz!.. — Ne ile geçinir ya?. — Anası bakar!, — Anası nasıl bakar?. — Bababalrından kalma aylık- ları filân yardır!.. — Yaaa!, — Niçin sordun? —— Te sordum işte... deyivereyim sana bir kaç söz .. — De bakalım! — Sizden iyi'_olmum, sizin ar- kadaş cok iyi, çok hoş cocuk am-' ma... Sanırsam vardır biraz ga - ripçe işleri.. — Onu anladık canım, ötesini anlat!. . — Hani, nasıl diyeyim size e- fendi beyim, olsa idi benim rimde bir başkası, o zavallıyı sa « ğardı koyun gibi.. Tutturmuş şin- ci zavallı ki bizim cocuklara bi - rer küçük muzika alsın, onlardan yapsın bir muzika takımı.. — Fena mı işte.. Hem sizin ço- cuklar çalgı öğrenir, hem de siz eğlenirsiniz!., — İyi amma, bu olmaz bir iş!. — Neden olmasın?. — Süledik size ya.. Bizden çokluk çalgıcı çıkmaz.. Ona ae - bep, o gitsin Sulukuleye, Ayvan - saraya, Üsküdara.. Daha bulacak kafacığına uygun kimseler ora - larda .. — Vallahi Etem benim pek ak- lım ermez bu işlere.. Onun kendi bileceği iş!.. — Size sülemez mi kaç gündür?. “ — Benim kac gündür kendisi - ni gördüğüm yok! Kurnaz adam, böylelikle “be -i nim ağzımı arıyor; arkadaşımın bu saf niyetlerine karşı benim nasıl davranacağımı öğrenmek istiyordu Halbuki o, benim arka- daşla dargın olduğumu bile bili - yordu. Çünkü bizim arkadaş hiç sır saklamasını bilmiyen, herkese olduğu gibi renk veren — içi, dışı bir, bir çocuktu.. Şimdi Etemin maksadı şu idi : Bizim arkadaş Topçulardaki Ç'n- gene çocuklarına birer ağız armo- niği alıp onlara musiki öğrelmek bahanesiyle çingenelerle büsbü - tün içli dışlı olurken benim buna karşı alacağım durumu (vaziye - ti) anlamak.. Eğer ben bu işe karşı bağsız (alâkasız) ve ilişik- siz davranırsam Etem, gönlü gibi eli de açık olan — bizim arkadaşı elinden geldiği kadar sızdırma - ya başlayacaktı. Tbitdir ki iş yalnız çingene ço- cuklarından birer armonik takı - mu kurmaktan ve böylelikle ken- disinin musiki isteğini yerine ge - tirmekteh ibaret değild. İşin için- de bize ilk defa “Rağduk kele ka- ma beşe kama,, ninnisini dinle « ten cocuklu, dul kadının; bel- ki de ertesi gün gördüğümüz esş - mer, ince, tirşe gözlü kızın hatı - ra ve tesirleri de vardı. Ve belki de bu hatıra ve tesirler, arkadaşı- min saf yüreğinden, gene safça, yani şuurlaşmamış bir halde için için geçiyordu.. Köpoğlu Etem yolda bunlardan — bana hiç söz açmıyor, hep arkadaşımın musi * ki merakı, çingene cocuklarından bir armonik teşkili, işidilmemiş çingene ninniler, türküleri öğ * renmek hevesi gibi garipliklerin- den, tuhaflıklarından dem vura - rak bu duruma (vaziyete) karşi benim fikrimi yoklamak istiyor * du. bunları (Devamı var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: