31 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

31 Ağustos 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bahçesi —ı1— l Ankaranın dış bulvarlarımdan İ ve en güzel gezinti yeri olan! i istasyonu; öğle vaktinin. va-| : güneşinde bile treni selân:'a- için gelen halkla dolmuş pe- "onu ile yavaş yavaş uzaklaşıyor. ir “treni tam yolunu almış yay- içine adım adım-dalıyor. Yolcu, şu dakikada güç an- tir bir duygunun hükmü a't.n- İldir. Hükümet mörkezitini Boy verici faaliyetinden sonra Or-| çiftliğinin göz alabildiğine ya- m yeşilliklerinden de bağlantı» My kesiyor. Gözleri kuru stepin tek dalgalı, yakıcı toprağile snâş ağa başlamıştır. İçinde “ister temez bir geri dönüş isteği cöl Plasındaki cazi gibi ruha ılık ve yayıcı bir duygu veren güze! An- ya kavuşmak kaygusu doğju- Dimağı saran türlü düşünce'er rasında değişiksiz yolculuğunuza üm verirken çoraklığı yaran ir yeşillik ve canlılık kümesiyle r$ılaşırsınız. Stepin, insan oğlunun kudre- karşısında nasıl boyun sğdiğine parlak bir nümune olan bu kü- MAS simnent har. izi Etimesutın Hastanesi, doğum- Vİ, mektebi, biçimli bialar; le Bönlü okşıyan bir yuva... Eskilerin vvei fatıra,, sının taş ve kaya Pığını halinde yaratıp bırakıver- ği bu ıssız stepde; insan bileği. Pin canlandırdığı küçük bir cen- et bahçesi... Yaradış irdesinin maçlara varabileceğini mey- ha koyan bir bucak... Tren gene değişiksiz mıratısı le tepe dalıyor. Bunaltıcı s'ca- in altında Sincan köy, Malı köy! İçilir, Tek tük bir sürü, tek tük birkaç üz, ötesi ıssızlık... Polatir... Günden güne biyü- *n bu kaza merkezi güzel demir pilarr, canlılığı ile gönlü okşar.. *latiş cümhuriyet idaresinin ya- Mtğu medeni merkezlerden hi- İ sayılabilir, Burayı kiremit he- sarmamış; bir iki büyük ya- * bir tarafa bırakılırsa ksrpiç inların kirli beyaz müstatiller "timinde yayıldığını görürsünüz. Akşam serinliği stepin kavuru- * havasını tadile başlıyor. Biçer, “ak gibi bir takım istasyon'ar, tak İröylerden gelen mahsulleri ik trenlerine kotaran etrafı açık Yazarlarından başka bir şeyi ol- Uyan 15512 duraklar. Tariyeri artık kararmıştır. Açık “lada gemi azıya almış gibi ko- İn lokomotif ara sıra dar boğaz- “a dalarak yüksek tepelerin orta A gömülür, sonra yene yay- Ya çıkar, uzakta koyu mor şcrit- * gibi çiziklenmiş yükseklikle- Vortasını dolduran yaylanın böğ p dele dele batıya doğru can Ara sıra seyrek ağaçlıklar gö- lir. Yarı karanlık içinde ağaç- koşuşması, birbirini kovala: ton bazan ikişer üçer kolkola ve- Stepin, insan oğlunun kudreti karşısında nasıl boyun eğdiğine en parlak numune “Etimes'ut,, dur. Çorakiık Nasıl cennet oluyor? rerek döğuya doğru kaçışması in- sana içten gelen bir ince korku duygusu veriyor. Yarı karanlıkta bu ağaç koşusu kadar beni ilgilendiren manzara ile hayatımda nadir karşılaştın. Eskişehir... Daha uzaklardan sıralanmış ışıkların treni karş'la- mağa savaştıklarını görürsünüz. Yaklaştığınız zaman bu ışık- lar, gece karanlığı içinde birtiri peşinden yol alan bir otomobil sr-| rasını andırır. İstasyon daima kalabalıktır. Yargutayın Ankaraya taşınması burasını tenhalaştırmamıştır. Ka- dım, erkek, genç, ihtiyar büyük bir kalabalık istasyonun geniş pero- nu üzerinde kaynaşıyor. Şehrin İzmir, Konya, Ankara, Haydarpa- şa, Elâziz hatları ortasında bir merkez ödevini yapması bu kala- balığa sebep gösterilebilir. Buğday silosunun önemli göl. gesi altında büzülen istasyondan şehrin geniş damarlarına doğru akıp giden halkı seyrediriz. Kolkola girmiş genç kızlar va- gonların pencerelerinden fışk'ran yolcuları tatlı bakışları ile süzer- ler. İki bilardo partisi ardsında! hildik hir yolcu oâğitelk istezi'ile gelmiş olan yeke falirikâstomn genç memurları, tayyareciler. kon. partimanlardakileri gözden ge- çirirken günün kendilerini en (27-! la ilgilendiren hâdiselerini bağıra bağıra konuşurlar. Bir endüstri kaynağının bütün canlılığını bu - rada doya doya yaşıyabilirsiniz. : # . Çoraklıktan medeniyete, mede: niyetten çoraklığa seke seke yoru- lan sinirleri dinlendirmek lâzım.. Eskişehirden hareketten sonra bü- tün treni geniş bir uyku örtüsü kaplıyor. Vagonların | hırıltısı,| yorgun yolcuların ( horultusuna tempo tutuyor. Tren gece içinde ışıldıyan bir yılan gibi yaylanın ortasında süzülüyor. Bu akış ar. tık batıya değildir. Afyona “a- dar güneye doğru sürer gider. İzmir yolunda böylece geçiril miş olan bir gecenin insanda bı- raktığı izleri uzun uzun anlatmak okuyucuyu yoracak ve sıkacak bir şeydir kanaatındayım. Orta A- nadolu stepinin ve bu steptecumur luk idaresinin himmeti ile yü'ese- len medeniyet kaynaklarının bir sinema şeridi gibi göz önünden ve kısa bir zamanda akıp geçmesi bence bir demir parçasının bir. biri peşinden kızdırılarak soğuk suya batırılması gibi bir tesir ha- sıl ediyor, Bu ilk gecenin bıraktığı bir iz- de İzmir hattı vagonlarının, Hay- darpaşa hattı vagonlarını insana özletmesidir. Elektrik tesisatı a- ra sira bozulur gibi oluyor, bi'inci mevki vagonlarda bile tam bir konfor yoktur. Fransız kumpan- yasının bize hediye-biraktığı bu eski sistem malzemenin devletin ana hatlarındaki malzeme ile de- Ziştirilmesi gönülden dilenacek bir iştir. Gayyur Bleda | tanıdığım Arif Bedii daha o zaman, sa - can değilim. “Hoş, "güzel, in düşmanı miş olduğum gibi “hoş, öyle tehlikeli bir batakirktır ki, oraya basmak tedbir. sizliğini yapan sanatkârm benliğini kay- tetmesi, seviye itibariyle düşmesi bek- lenebilir. Arif Bedii de bu tehlikeye ken- dini kaptırmamak zekâs ve teknik im- Kânı bulunduğu için böyle bir ihtarın kendisi tarafından anlayışla karşılana- cağıma anana" HABER — Akşam Postası adale a e Ya Sanat Arıf Bedü'nn SET gisi Yazan: Nurullah Cemal BERK Ressam Arif Bediide ötedenberi tak- dir ettiğim baş hassa, sanata mantıksız bağlılığıdır. “Mantıksız,, kelimesine bu- rada çok özel bir anlam vermek istiyo - Tab'asından nesiller- ce ileriye gitmiş olan Aynızamanda Habeş kralı dünyanın en TU ta bin bağ ile bağlı se dizen UZUN İsimli adamlarındandır i ayatım öz ifadesi olan sanata bu hayatta yer vermek ne kadar zordur! İlkin, gen- İ cin kendini sanata vermesini istemiyen İ muhit müşkülleri, sonra sanat tekniği » nin bazı aşılmaz zorlukları, daha sanra, parasızlık, açlık, sefalet, ölüm gelir, On-i lar olmazsa İskaytlık, anlaşılmamazlık, bin engel ve bir bin acı sanatkürr hırpa- lar, yorar, usandırır, ve en tehlikelisi mantığın uyandırır. Kendisine karşı s0- rulan “niçin ho debteşmne; niçin bu a - &17,, sorgusu, korkunç sonun başlangıcı, mantığın uyanmasıdır. Çok kıymetli sanatkârlar “ratâ,, ol - muşlardır. Bunların biricik suçu, belki fazla mantıkla hareket etmeleri, sanat yolunun çetin zorluklarına bir “niçin?,, ile cevap vermeleri idi, Birkaç yıl evvel bahriye subayı iken nata karşı sönmek bilmez bir alev ile yanardı. Bu ateşli ilginin göze görünür sonuçlarına genç rossamm geçenlerde Akademide açmış olduğu sergide şahit olduk. Bu serginin toplu tesiri ne idi? Belki biraz aşırı bir sevimlilik ve bir tatlılık, Ben, sanat eserinde hoşluk arayanlar - dır. Güzel derken fransızca “joli,, yi de- gil, “beau” yu kasdediyorum. Sergide ressamm kendisine de 5öyle- Genç ressamın yüz üç ee zengin sergisinde 2 numaralı portre ile 3 numaralı iki kardeşler portresini en dikkate değer işler buldum. Bu - rada ne fırça darbesi, ne ayni satıh üzerinde lüzumsuz fon oyunları var - dı. Localit& denilen maddenin bizatihi rengi bütün dönüşleri ile burada in celenmiş, tablolar terkip edilmiştir. Böyle sağlam ve umut verici bir başlangıç yolundan saparak fırça dar belerine ve bir empresyonizme gir - menin Jüzumunu anlıyamadım. Res - samın teşhir ettiği bir çok peyzaj ve natürmort, tatlı renklerin bir araya gelmesinden başka bir görüş ve düşü- nüş ifadesini vermemektedirler, Bu iki portre tablosunun Yanında 69 numaralı peyzaj deseni o kuvvetle dikkatimi çekmişti. Hendesenin resim de daima rol oynaması gerektiği hususunda ötedenberi ileri sürdüğüm iddia burada da beni haklı gösteri - yor. Hendese mefhumu, yalnız çizgile rin ahengini değil, fakat ayni zaman. da kompozisyonun da müvazenesini, cisimlerin hiribirlerine karşı önemle rini bulmaya yarar. Sergide gördüğüm güzel resim - lerden biri de 75 numaralı “Narlar,, idi. Buradaki renk tatlılığı, sevimli - likten değil, fakat fon ların İnceliğin- den doğmuştu.Rir*Matisse,sevimliliğe düşmeden daima gözü okşıyan tahlo- lar yapmak kudretini göstermiştir. Arifin nar natürmortu böyle bir so nuca varmak istidadını gösteren ve ö teki sevimli resimleri arasında dikz - kati çeken bir eserdi. Arif Bedii'nin küçük desenlerin - de fazla bir çabukluk görmekle bera ber, çizgiyi sezen ve çizgilerin dina - mizmasmın oanlıyanbir görgü gör. düm. Tabloları daha ağır -ve daha renksiz istediğim gibi o desenleri de daha ircelenmiş, o cismin aranması içinde daha oyulmuş, daha kurcalan - mış İsterdim. Arif Bedii bu sergisi ile sanat ha- yatımızda yalnız bir hâdise yapmakla kalmadı. Yaratıcı şahsiyet itibariyle | pek fakir olan plâstik sanatimizin bu'| gence de ftimat edebileceğini, ondan bezenmiş eserler bekliyebileceğini ap- aşikâr göstrdi, Habeş Impara- torunun asıl adı nedir biliyor mu. sunuz? Beraber okuya- Im: “Moa Anbasa diyor ki: tiş yapılıyordu. İmparator, İncil. deki simalar tabi. rini andırıyordu. Zenci ve Araptan tamamen başka tip- te bir insan. Kahireden imparatorun getirttiği bir Ermeni bandosu, İngiliz. ulusal marşısının ilk parçalarını çal - mağa başladığı dakikaya Okadar eski bir haşmetin büyüsü altında kalmış, kendimden geçmiştim. İngiliz marşı, beni krala takdim eden hatırı sayılır bir diplomatın şe - refine çalınıyordu. Habeşistan'ın merkezinde kaldı- baloda kabilesi 5 la birçok defalar Wi daha (Oo yakından © görüşmem © kabil 4 oldu. Fakat her gi defasında da ayni uyanık ve tebaa. sından , nesiller. ce ileri gitmiş, tahsilli © insanla karşılaştım. İmparator, Habeşleri her zaman okutmak, ilerletmek düşünce - siyle doludur. Fakat bunu, o gözünün önünde duran bazı örnekleri de dü- şünerek, birdenbire yapmak istemiyor. Habeş imparatoru Avrupa metotları ve fikirlerini bu dağlık ve Fransa İ - talya büyüklüğünde memlekete yavaş yavaş sokmak düşüncesindedir. Bu memleketin şimdi, merkezin - den öteye yollar yoktur. Ve gene mer- kezi Kızıldenize bağlıyan demiryolu bir taneciktir. Bu demiryolunun ya - pıldığı 1916 tarihine kadar Habeşis - tan bütün dünyaya hemen hemen ka- palı vaziyetteydi. İmparatorun, hafızasınm sağlam- Tığı, insanı hayrete düşürecek derece- dedir. Bunu göstermek için şu fıkra- yı nakledeyim ? Adisababadaki İngiliz elçiliği ara zisinde bir bina yapılmaktaydı. Ve buna nezaret için O İngiltereden bir mimar gelmişti. İmparator, bunu gör mek arzusunu (gösterdi. Ve mimari Üzerine konuştukları sırada impara - tor birzamanlar Londraya yaptığı se- yahatinden mimara bahsetmeğe baş - ladı ve o vakit İngiliz kraliyle görüş- tüğü Bukim Gam O sarayınm hemen bütün teferruatını anlattı. İmparator insanı şaşırtan bir hatı. ra ile, Londradaki sarayım her kısmı - nı, pencerelerin sayısına (ovarmcaya kadar anlatıyor, tam ölçülerle izah e- diyorün. İngiliz resmi memuru, bütün incelikleri dosdoğru (tesbit etmiş bu hafızaya hayran olarak saraydan çık tr, Habeş kralı safiri olan bir İngilize lirmişti. Habeş İmparatoru, İngiliz elçiliğindeki maskeli şeflerinden birinin elbisesini, mi iğ Adisababadaki beyazlar, impara - toru “TAFARİ,, diye anarlar, TAPA- Rİ'nin çok çalışkan olduğunu da söy - liyeyim, Sabahm ilk ışığından akşam karanlıkları çöklincüye kadar memle. ketinin işleriyle uğraşır. Akşam üzeri bazı sarıklı misafirlerini oiğzaz eder. Saray binasmda bir sinema vardır. Imparator, misafirlerine film göste - rir, Filmler, kendisinin Ayrupa seya- hatlerini ve kendi saltanatı zamanin « da memleketteki bâzı göze çarpacal hâdiseleri li söralank Bir kere, imparator, beni bir gece ziyafetine çağırdı. Kendi kabile şef - leri ve Avrupalı ziyaretçilerden bazı - zıları da misafir bulunuyordu. Ben, bu ziyafet sırasında, ke - man çaldım. Kendisinden büyük nağ- meler yapan bu küçük elin sesi, bil - mezsiniz nasıl bir dikkat ve hassasi - yetle dinlendi, O akşam, (Afrikanın bu parçasında en romantik saatler - den bir kaçı geçmiştir. Habeş İmparatoru, ailesine gok düşkün bir insandır. Sarayında câri- yeler falan göremezsiniz. Çocukla » rının birisi veliahttir. İngilterede tah. sil görmektedir. Kız çocuğu ise, saray, da bir yerliden ders alır. İmparato « riçe de, tedbirli fedakâr bir kadm - dır. Avrupa uslâbü üzere yaşar. Habeş imparatoru ağır başlı ol » makla beraber, arada bir Jâtifeye de meydan verir. Bir kere, Adisahâbâ » daki İngiliz elçiliğinde bir kıyafet bi» Josu veriliyordu. İmparator da oraya gelmişti. Dansedenlerden birisinin, kıyafetini değiştirmemiş olduğunu görünce, ne- dimlerinden birini derhal saraya gön- derek ona bir Habeş (kabilesi reisi kostümü getirterek vermiş. Genç beyaz dansörün, bunu giye - rek dansetmesi imparatora o akşam çok zevk vermişti, İmparator çok mağrurdur. Roma, Portekiz, Ispanya gibi imparatorluk - ların yükselip dünyaya hâkim olduk- tan sonra tekrar silinip gitmelerinin karşlık asırlardanberi muhafaza edil miş Habeş imparatorluğu onun yü. reğini titretir, Çok güzel güzel olmakla iştihar etmiş ellerinde Habeşistanın mukad » deratı saklı duruyor,,, HABER İİ İPLE hakiki Akşam gazetes RAE LT PN iie verönler Kar ederler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: