10 Eylül 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

10 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çocuklar büyüyünce neler olmak istiyorlar ? im Ni, 'wwWVehepsibirden karşılık verdi - Büyüyünce denizici olmak istiyen küçük baylar Bu çocuklar Edirnekapısı ile Fatih arsındaki geniş Fevzipaşa caddesinin iki tarafını kaplıyan eski Alipaşa, Zincirlikuyu, Keçe ciler, Kabakulak, Kurtağa, Sar - maşık, Acıçeşme, Karagümrük mahallelerinin çocuklarıdır. Mahallelerinin deniz ve deniz kenarlarına uzak olmasına rağ - men bunların hepsi de gemiciliğe, deniz askerliğine hevesli çocuk - lardır. İşte resimde de görüyorsunuz. Ali usta adlı birinin yaptığı şu kü- çük geminin etrafma bu yavrular nasıl bir ilgi (alâka) ile tuplan - mışlar. Bunların hepsine kirden sordum: — Siz galiba gemiyi çok sevi - yorsunuz? Çocuklar neşeli neşeli heyamolr çekerlerken baktım öteden beş ta- ne sevimli kız, kucaklarmda çek ler: — Elbet de severiz; biz büyü - yünce hep bahriyeli olacağız! — Şimdi bu küçük geminin kap tanı hanginiz? İçlerinden en büyüğü: Büyüyünce uçakçı olmak istiyen küçük bayanlar güzel, çok sevimli, yumuk yumuk, Van azmanı bir kedi yavrusu ile — Ben! Bir Söüii oradaki gezgin bir fotoğrafçıya — Çarkçısı da ben... resimlerini çektiriyorlardı. Onla - Bir üçüncüsü; ra da sordum: — Yağma yok çarkçi ben... — Ey küçük bayanlar, bu elek — Sen ikinci çarkçr, ben birin çocuklar büyüyünce hep bahriyel' ci! olacakmışlar. Ya siz büyüyünce — Haaa... O başka... neler olacaksmız? Ötekiler birer birer; Gülerek: — Dümencisi de ben... — Biz de, dediler, uçakçı (tay- — Ateşçisi de ben... yareci) olacağız; hani geçende — Projoktörcüsü de ben , Almanyadan buraya uçak ile beş — Kamarotu da ben... saatte bir kadm gelmişti, Onun gi- Ah usta gülerek: bi biz de büyüyünce uçakçı olup — Heyamolacısı da ben! buradan uçakla Amerikaya on sa- Bir başka adam: atte gideceğiz. — Öyleyse bir gemim var, çift Bu çocukların bu saf dilekleri direkli! -İ karşımda bilseniz ne derin, ne iç — Heyaaaamol... Yanaamol! | ten yurtsal kıvançlar (hazlar) — Tayfası aslan yürekli! duydum. — Heyaaâamol... Yaaaamol! — Gezgin Haberci — Istanbul Sıhhi Müesseseler Arttırma ve Eksiltme Koimsyonundan: Kapalı zarfla eksiltmeye konu isn Akliye ve Asabiye hastanesi | nin toz şekerine hiç bir istekli çık madığmdan yeniden kapalı zarfla | eksiltmeye konmuştur. 1 — Miktarı: Azı 18,000 kilodur. Çoğu 20,000 kilodur. 2 — Tahmin fiat: Toz şeker kilosu 26 kuruştur. 3 — Eksiltme 18 Eylül 935 çar şamba günü saat 16 da Cağaloğlun-! Ja Sıhhat Müdürlüğü binasındaki İromisyonda yapılacaktır. 4 — Muvakkat garanti: 390 lıradır. 5 — Şartnameler parasız ola rak komisyondan almabilir. 6 — Eksiltmeye gireceklerin 435 Ticaret Odası vesikas'yle 2490 sayılı kanunda yazılı belge ve bu işe yeter muvakkat garantı makbuz veya banka mektuplariyle usulü da iresindeki teklif mektuplarını yu- karda yazılı eksiltme saatinden bir saat önceye kadar makbuz muka- hilinde komisyona vermeleri. imkzlikd add mii keki e ml ai vi ekiz na a örn tn HABER — ER — Akşam | Postam No 67 — Ağzmdan çıkanı kuleğin i * şitsin, dedim. Yok yere bövle ağ - zını bozacağma maksadını söyle sana cevabını vereyim! O tekrar söze başlarken kadın: — Yook, dedi, rica ederim, ben böyle şeylere gelemem, zaten si - nirli bir kadınım... Beni bunun i- çin mi çağırdınız buraya... Şimdi de orta boylu lâfa karış" İt — Canım bilâder, elbette ara” nızdan bir geçmiş var ki bu çocuk sana kafa tutuyor; sen de şimdi İ- şin farkında değilmiş gibi cahil- likten gelmesene ya! Yemin ettim; kadaşınızı da nereden tanıdığımı bir türlü hatırlıyamıyorum! Uzun boylu bir yudum susuz ra- kı daha çekip gözlerini biraz da - ha açarak gözlerini gözlerime dik- Gs — Bana bak arkadaş, ben ada- mı yerim, yer! — İyi amma kardeşim, benim etim kıvırcık değil, sonra midene dokunur! Kadın hemen fırladı: — Ben gidiyorum! Deyip kapıya" doğru ilörlemek istedi. Fakat, orta boylu delikanlı hemen bileğinden yapışarak ba - ğırdı: — Otur ulan şuraya, nereye gi- diyorsun? Garson geldi: i — Rica ederiz, burada yapma . yın gürültü! Bunun üzerine ben de kâlktım, onlara: — Neyse şimdilik Allahısmar- ladık! Deyip ( birahaneden fırladım. Fırladım amma, şimdi Beyoğlu! caddesinde meraktan, heyecan - dan çatlıyacaktım. ne istiyordu, benim çingenelerle düşüp kalktığımı nereden hiliyor- du? Bir sürü bilmece ki bunları çözebilene aşkolsun! Hele, haka- İrm, yarın olsun; devran ayvası ne çehre gösterir? Elbet de bu iş bu kadarla kalmıyacak, yakın bir te- sadüf bizi gene o delikanlı ile kar- İ şılaştıracaktır. ... Bu son hadise için bin dereden su getirerek önce Etemin ağzını a- radım; hiç birşey bilmediğini an -| ladım. Sonra Reha Beye de mese- lenin eslmı tamamiyle anlatmıya- rak dolambaçlı yollardan işi biraz çıtlattım; baktım o, benim sözle - rime çok alâkalı görünür gibi ol - duysa da ondan pek sadre şifa ve- recek birşeyler öğrenemedim. O; — Adam sen de, diyordu, al - dırma, senin çingenelerle düşüp kalkıtğını uzaktan görmüş olan o delikanlı, o akşam orada kendileri — Vallahi, billâhi, tallahi! Hiç! birşey bilmiyorum ve bu bey ar *| Bu herif kim olabilirdi, benden! ni bekliyen kadını gelip de senin- le karşı karşıya görünce onu sen - den kıskanmıştır da mesele ondan çıkmıştır. Hoş, Reha Beyin bu fikri de ÇiNGENELER | ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Elbette aranızdan bir geçmiş var ki bu çocuk Dy kafa tutuyor Fidos ve Litrozda €ski pek yabana atılır şey değildi. Ben- ce ortada başka hiçbir sebep ol - mayınca Reha Beyin bulduğu bu sebepten daha uygununu bulma - nin yolu yoktu. ».# Bu sabah alı al, moru mor Çakır Eminenin ablası Râna bana eve geldi: — Aman, dedi, kardeşimi döve- cekler, bugünlerde yolunu bekle * yip fena dövecekler... Onun için sen bilirsin, beş on gün ne sen bi - zim tarafa gel, ne Emine burala - ra uğrasın! Hattâ sen ne Reha Beyle buluş, ne deo tornavida Ha-! san denilen kopukla görüş! . « « — Anlamadım amma, bunlara sebep ne? — Ben işte o kadar söylüyorum sana, canımın içi İrfan Beşciğim! — Canım, iyi amma meselenir aslı nedir, ben de öğreneyim de o na göre davranayım... Bana hu lâkırdıları kapıda usul usul söyliyen Râna sordu: — Annen içerde mi? — Annem arka odada henüz u- yuyor! — Feridun Emineyi senden kıs kanıyor! — Hangi Feridun? — Hani canım, geçen vaz, bir gece Reha Bey falan filân bar - mancılarla birlikte Kazıkhda eğ - lenirken Reha Beyle filân bera - ber oraya uzunca boylu, zayıftan bir delikanlı gelmişti... Biraz düşündükten sonra: — Ha, ha, ha!... Evet, evet evet ma... O delikanlı o akşam ya * rım saat kadar sessiz sedasız bizim yanımızda oturduktan sonra ben o gece onu bir daha yanımızda görmemiştim, ne olmuştu o, o ge - ce?... — Emireyi sizden fena halde kıskandığı için yarım saat kadar mecliste somürtarak oturmuş, şon- ra büsbütün sinirlenip size çaktır- madan oradan savuşmuştu. — O gece onün oradan savuştu- ğundan Reha Beyin haberi var mıydı? -- Reha Beyin de vardı, Benli Lâtifin de, mühendis İzzetin de... — Yaaa? İ — Hattâ, siz bir aralık o gece sarhoş nârasına koştuğunuz Za - man onlar kendi aralarında: -—— Aman, demişlerdi, Feridu - çingene hayatı manzaralarından nun savuştuğu çok iyi oldu; çün * kü içince sululuğa kalkacak, ağz» mızın tadı kaçacak! Demişlerdi. — Yana... Peki, bu Feridun ne iş yapar? — Kalem dairesinde kâtip! — Hangi kalem dairesinde! — Ayol İstanbulda yok mu ka lem dairesi? — İyi amma hangi kalemin da- iresi? Düşünerek; — Dur bakayım, şey... Evrak kapısının dairesi!! — Neyse, anlaşıldı, sen şimdi gır, niç telaşerilan lüzum - yok... Yalnız bu Feridunun Emine ile ne ilişiği var? —Hiç canm, orada burada eğ- lentilerde, görmüş sözde sevmiş... Halbuki o, senede böyle kaç kız, kaç kadın, kaç bilmem ne sever? Bilenler söylüyor; şimdi bir Er - meni karısı dostu varmış Beyoğ » lunda... Halbuki Emine gül gibi kız oğlan kız... O Emineden ne as lir sanki? — Peki Râna, sen şimdi git ba* kalrm, bir çaresine bakarız! — Nasıl çaresine? O sulu oğ » lan ya kızı yolda çevirip pataklar, yahut yaralarsa... — Burası dağ başı mı yahu, biç öyle şey olur mu? — Ey olur, olur! Neler olmuyor ki... Zaten onun savroşluğu çok çamurdur! Ona sebep, sana çok yavlarırım (yalvarır) bir zaman ne Emine seni görsün, ne sen E * mineyi! — Peki Râna, peki, başüstüne, sen hiç merak etme! Amma diye" ceksin ki : — Sen Emineyi, Emine seni gör meyince yapamazsınız... Ne yapalım, şimdilik bir zaman bu işin başka türlü çıkarı yok! — Peki, öyle olsun... Haydi ba” kalım! — Hadi allahısmarladık... Cici ananm ellerinden öperim... — Ben de Eminenin, Seherin, Ziymetin gözlerinide öperim! -— Söylerim başüstüne, hem de senin tarafından birer birer onla” rm gözlerinden ben öperim! — Hay yaşıyasın Râna! —Artı sen bilirsin! Şimdilik rabbiye emanet ol! — Güle güle, güle güle! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: