17 Ekim 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

17 Ekim 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AP el 419 “Bugün Valde camiinde ima- mın torununu dinledim. Otuz se- nedir böyle mukabele işitmemiş- tim. İmama haber yolla, akşam- ları kız gelsin, bana bir şeyler okusun. Sakın o solucan anası pe- şine takılmasın ha!,, dedi. Sinekli Bakkal sokağının bo- zuk kaldırımlarında seke seke Şevket ağanın fenerini takip eden Rabia, Selim paşa konağmın ge. niş öaddesine çıkınca yen bir dün. ya keşfetmiş gibi sevindi. İki ta- rafı büyük bahçeler içinde, bah- çe-örtalarında konaklar. her kapı nın üstünde büyük bir fener.. Ka-| pılardan birine uşağın ardı sıra! girdi. : Hanımelleri, yasemin Sİ akasya kokuları, fiskiyenin şırıl tsı... Bunlar çocuğun yüreğine tatlı bir çarpıntı verdi. Kâhya kadın taşlıkta bekli- yordu. Rabia kadınım peşinde çifte merdivenlerin trabzanlarını tuta tuta çıktı. Küçük kafasında kendini çağırtan ihtiyar kadının hayalini canlandırmağa çalışıyor Buraya onu niçin çağırmışlardı? Annesinin koltuğuna sıkıştırdığı ağır cılt, ona bu beklenilmiyen da vetin sebebini hatırlatıyor. Kur” an okuyacak, Muhammediye oku- yacak, belki de ilâhi okuyacak.! Nereden baksa, bu acaip konağa | gelişin dini bir cephesi var. Fakat! etrafındaki hava hiç de ahret ha-! vası değil... | Birinci katta ayakları yumu . şak halılara gömüldü. Tavanlar * da ışık hevenkleri gibi asılı du . ran avizelerin aksettiği uzun ay» nalarda sıra sıra Rabialar beliri: yor, kayboluyor. Bir kapının ar - kasmda tef çalınıyor, ziller şakır»! dıyor, oynıyan ayak sesleri. Bun- lağın Kur'anla, “Muhammedi .| ye,, ile n& münasebeti var? Sabiha hanımın odasinm or - tasında rüyadan uyanır gibi ken- disine geldi... Mütereddit ve utan- gâç gözlerle yerde uzanan ihti yar kadına baktı. O da dizlerinde yumuşak bir battaniye, arkasın - da yastıklar, olduğu yerden ken- dini süzüyordu. Yakından hiç de kibirli ve korkunç değil. Çene çe ne üstünde, deriler sarkık, yüz bu: ruşuk, buruşkların arasına allık düzgün yer yer toplanmış. Çocuk bu nevi tuvaleti biraz garip bul - du. Fakat bu acayip yüzün ona emniyet veren mütebessim, dost gözleri vardı. Zümrüt yüzüklü beyaz bir el öpülmek için Rabia- ya uzandı. i “Kitabını konsolun üstüne koy da gel şuraya otur.,, | Yüzüklü el sedirin üstünde yer gösterdi. “Adm ne?” “Rabia cariyeniz..” “Amma yaptın ha... Sana Ra - bia abla demezler mi?,, * İ | İ İhtiyarın genç gözleri tatlı tat-) lı gülüyordu. Cami kayyumları, başka kızla! rın saçını çeken mahalle külhan-! beyleri, hattâ kapıdaki satıcılar! bile ona yarı müstehzi, yarı müş-| fik “Akla” derlerdi. Sabiha ha » nım bunu nereden öğrenmişti? Gülmedi. Otururken entarisini kaldırmadığını hatırladı. Emine - nin sesi hâfızasında “Gene mi yabanlık entarini buruşturuyor - sun?,, diyordu. Kabahat işlemiş gibi kalktı, anasının mor ferace- sinden bozulup yapılan gron en tariyi dikkatle kaldırdı. tekrar o- turdu. “Bu ne katı, ne koyu entari, Rabia obla! Kaplumbağa kabu « ğu gibi.s.,, Rabia da o fikirde fakat gül- mek olmaz. Entarileri hep anasi nın, büyük babasının eskilerinden bozulup yapıldığını ciddi bir ses le anlattı. Sonra imamdan işitti- ği süs aleyhine nutuklardan biri- ni tekrar etti. Gözleri halının çi « çeklerinde “Peygamber efendi - miz yamalı esvap giyerdi,, dedi. Şen bir kahkaha... “İmam e - fendi evde de mi vaazeder gibi konuşuyor ?,, Demek büyük babasmdan le hafif bahseden insani da var - miş... Gözlerini halının çiçekle - rinden kaldırmağa vak't kalma - dan daha acayip bir suale maruz kaldı. “Evde hiç babandan bahseder- ler mi, Rabia abla?” Acaba ağzını mi arıyordu? Yü- reğinin babasina gizli muhabbe. tini öğrenip imama haber mi ve- recekti? Yutkundu, renksiz bir sesle babasını “soranlara imamın ezberleltiği cevabı tekrar etti: “Babam fena bir adamdı, ha - nimefendi, hiç camiye gitmezdi... Ölünce..; Ölünce cehenneme gide-! cek.,, “Fena değil, zebaniler; güldü - rür,” Alayla, neşeyle parlıyan kadı * nın müstehzi, parlak gözleri bur Tutlarimış uzaklara dalmıştı. Ra: biaya bu âni yumuşaklığın, hüz- nün babasiyle alâkası varmıs gir bi geldi. Şimdiye kadar sorma - ğa cesaret edemediği fakat kü- çük kafasını kurt gibi yiyen bir suali sordu. “Hanımefendi, babam ölürse sâhiden cehenneme gider mi?,, “Niçir gitsin yavrum, kimseye ziyanı dokunmazdı ki.. Amma bilinmez, Allahın hikmetine akıl ermiyor, bu yaşa geldim bizden ne istediğine daha akıl erdireme» dim...” Sustu. Sonra yarı acı yarı müs- tehzi bir sesle ilâve etti: “Şeyta: İ nın ne istediği apaşikâr, herkesin aklı ona su gibi eriyor. (Devamı var) Tabiatla, Geçen kısımların kısaltılmışı Kaya oğlu, ulusunun kadınları, nı kaçıran Yaban Domuzu oğul - larının peşinde iken Geyik oğlu kızı Çiğdemle ablası Papatye ka * bileleri Yaban Domuzu oğulların. dan kaçıyorlardı. Papatye evli ve bir de çocuğu vardı. Yanında taşıyordu. İki ka - dın, yalnız ve geniş ovalarda bir çök korkulu günler > geçirdiler. Aç ayıların hücumuna uğradılar. Kendilerine hücum. eden ayılar, önlerine atlar çıkınca hedeflerini değiştirdiler. Biri, alı paralamıştı ve yere düşürerek parçalamaya buşladı, Atın katybettiği kan şim di dalga dalga ayının damarları. na geçiyordu. Kurtlar, Köpekler, sırtlanlar, ça - kallar bu Korkunç yitttemin karnının doymasını bekliyorlardı. Sonra sıra onlara gelecekti. Bu korkünç gece iki kadına da - ha tetik dahâ ihtiytkâr bulunmağı öğ- retti, Sığnakları pek güvenilecek gibi olmadığı akşamlar sandalr -deviriyor- lardr, Bu, yırtıcıları şaşırtıyordu. Bu- runlarını aralıktan sokuyor, koklu - yor, pençelerile yokluyorlardı.. Gör - medikleri bir el onları yaralayınca| acıyla uluyor, geriliyorlardı, " göstererek homurdanıyorlardı. Çiğdemle Papatye mızrağı çok dal- dırmaktan çekiniyor, onların kızgın - lıklarını kamçılamaktan korkyyorlar| dı. Bunlar yalnız kurtlar, sür.) çakallar değildi. Rir kere kaplan, iki! kere de aslan gelmişti. Çok durma - mışlardı, Belki mübhem bir kuruntu, belki de öteki avları kaçırmamak için gene savuşmuşlardr.. Arada sırada iki kadın ormandaki dikenler arasına saklanarak kendilerini Korumaya ça işıyorlardı.. Ülkelerinden uzaklaştıkça Konduk- ları yerlerde daha uzun oturuyorlar” dı. Uluslarınınkine benziyen kargılar yapmağa başlamışlardı, Kendi daha iyi koruyabileceklerdi. dalarda daha iyi korunabiliyorlardı.| Büyük yırtıcılarım sığınamıyacakları dar kovuklara sokuluyorlardı, Kapan! ması kolay boş bir mağara » bulunca! sığmıyorlar, birkaç gün geçiriyorlar -| dı, Kadınlar ülkelerinden çıkalı bir ay ol muşta. Artık epeyce uzaklaşmışlardı. | Şimdi onlara avları çok, bolluk, yır -| tıcılardan sakmması kolay, ırmak kı -; yılarında bir yer gerekti Birkaç gün-aradılar. Bir gün erken| den bir kalabalık içerisine topraktan| dört metre yüksekte, bir kovuk bul - dulâr. Kovuğun ağzı bir adam, büytik bir kurt, bir kaplan sığacak kadar ge nişti. Tırmanmak için elverişli değil - di, Yüzü dümdüzdü. Bir pars bile bu: Taya kolayca sıçrıyamazdı. Çiğdem (kardeşinin omuzlarına çıktı. Kovuğa girmeden önce içeriye baktı, kokladı. Yalıız yarasa kokula - rı vardr. İki kat olarak içeriye sıç - radı. Aydınlık tepedeki yarıktan dik olarak geliyordu. Kovuk bir mağara kadar büyüktü, Birkaç kisi sığabilirdi. Çiğdem kuru dallar toplıyarak kü- çük bir ateş yaktı, Alevlerin beki | le mağara tavanının dört beş mptre| yüksekliğinde olduğunu gördü. Ko - vuk kendileri için çok elverişli idi, Ma.) ğaradan çıktı. Kardeşine söyledi: — Papatye ile Çiğdem burada din - lenebilecekler, Mağaranın kapısı çok yüksekte i l Çiğdem tavsiye etti : “Adaya şidelim. Ken- dimizi saklıyalım,, Kaya Oğlu vahşi hayvanlarla ve birbirleriyle boğazlaşan insanların heyecanlı romanı , Yazan: Rosny âln6 * Türkçeye çeviren: Naciye İzzet No. 7 di. Kurtlar. giremezdi.. Aslan, kaplan | büyük ayılar için de çok dardı. Keşkin taşları onları parslara karşı koruya -! bilirdi, N li Kadınlar'on beş gün mağarada kor! kusuzca oturdular. Bir sürü (savaşçı onları bekliyormuş gibi rahatça yaşı-! yorlardı. Gündüzleri her yeti iyice gözütük- İ ten sonra çikryorlatdı. Yalnız uyuyan iri yaban kedileri * “görüyorlardı, Ne boz ayılardan, ne.de adamlardan bir iz görünmüyordu. Avlar, besleyici otlar çok boldu. Tepedeki yarık altında ateslerini ya « kıyorlardı. Duman, koku buradan çr kiyor, mağaralarını o kokutmuyordu. Geçen hergün onları daha kurnaz; 'da- ha becerikli yapıyordu. Hele Çiğdem, korkulu nesneleri çakallar gibi uzak * tan sezmekte epeyce usta o olmuştu. Kulaklarını toprağa yapıştırır, en u - fak gürültüleri duyardı. Çok uzakları görür, hayvanların pek çoklarmı"yü - rüyüşlerinden, adım atışlarından ta » nırdı.. Oüların- tuzakları,” silâhları gün geçtikçe: daha olgunlaşıyordu. Çiğdemin, sivri uçlu bir. mızrağı, bir). topuzu ve bir zıpkını. vardı. Şimdi, o, Papatyeye'dâ bir pek gelmiş ti, Kırlarda, sularda bol bol avlar bu- luyorlar, kestaneler, pancarlar, pata' hiç bir şeyden korkmıyor, onu gören edaz he e çile en sordu; tesler fındıklarla pek güzel besleni -| yorlardı. Yumuşak otlar, kuru yap * raklar üzerinde tatlı bir uyku -uyu “| yorlardı. Papatye kışlık giyecekler yüığir - du, İki kadın derin bir sessizlik için- de, üzüntüsüz yaşarlarken büyüğü yal nızlıktan doğma bir tasa: basmağa başlamıştı. O erkeğini düşünüyorda. Ölümden uzaklaştıkça dişlerini o kıran erkeğin düşünceleri onu sardıkça sarıyordu. Onun erkeği kaba olmakla beraber ö| tekiler gibi yirtier değildi. Ara sıra yumuşuyor, tathlaşıyordu. Bu yüz - den iki kardeş arasında geçen afış - malar genç kıza üzüntüler veriyordu. Papatye de doğduğu ülke düşünceleri gittikçe büyümekte idi. Orada kadın -| lar pek fena beslenirler, erkeklerin | artıklariyle geçiniyorlardı. Papatye bunlarm hepsini “unut - müştü, Büyük avlardan sohra ateşler | de kanları damlıyarak kızaran kara «| calar, geyikler, yaban koyunları bur! nunda tütüyordu. Büyük (o avlardan sonra kadmlara yükletilen ağır, yoru-! cu işleri bile unutmuştu. Çiğdem eski yaşayışı daha ax dü - şünüyordu: Onun önünde şimdi yeni, bambaşka ufuklar açıltyordu. Ülkesi- nin düşünceleri yavaş yavaş sönüyor “ du. Bununla beraber ara sıra doğup büyüdüğü mağarayı, ufak tefek tat - Uulıkları anıp dalıyordu: oYalnız bü! çok kısa sürüyordu. İhtiyar Sırtlan oğlunun * kini, ya “ nar dağa verilen kurbanların dehşeti, | Karaboğa oğlu için kırılan iki dişi, o- nun çakal kokusu, küçük kaul gözleri| göğsünü derin bir hınela dolduruyor » du. Çiğdem bir'sabah ırmaktan yirmi metre ötedeki bir. ormanlıkta saklı kayıklarını görmek icin gitti. Kardes ile kayığın delik deşiklerini (oyenile * ! mişler, yeni kürekler yapmışlardır. Çiğdem bu kayığı öleüsüz bir sevgi İle söriyordu. O orlarm 'sızmakları “idi. Onları; İ büyük yorgunluklardan. korkulardan; kurtarıyordu. Pek oçok kere onları; | meğe giderdi. i dan önce durarak « başlamıştı. Çok yakına gelince kard İ müstü. Onlar simdi Gökrrmak kadı | sazlıklarlar dolu ada dar, ozun £ ez kurtarmıştı. Çiğdem he gün onun yerinde olup olmadığını gi Çalrlıklardan çıkmaz gözetledi. Der derin boşlukları kokladı. Keskin gö leriyle araştırdı. Kulağını bir ağa yapıştırdı... Uzaklardan gelen hafif bir adı gürültüsü ağacı | titretiyordu: Bu a dımların dört ayakir bir varlığın a dımları olmadığını anladi.. Adımlarm atılışı yüklü bir ada olduğunu gösteriyordu. Çiğdem çocukla birlikte Papatye nin göldiğini düşündü. Önce ferahli dı. Sonra kuruntuya kapıldı. Papatj niçin ırmağa doğru geliyordu? Onu dönmesini bekliyecek değil miydi? Çiğdem yavaş yavaş otmanda çıktı. Papatyenin adımları şimdi iyi« duyuluyordu. Kendisi de . görülme! şini gördü. - Çiğdem sordu: 5 * 25 Papatye niçin mağaradan çikt' -— Papatye Çiğdemi arıyordu. Bakıştılar. Papatyenin çehresi alt üst olmuştu. Dudakları bembeyazdi — Papatye Yaban Domuzu ai rinr gördü? dedi. ğa ÜYE ME — Evet. , — Papâtye onları iyide tanıdı m — Evet. Kayalığa doğru ilerliyo! lardı. Ormanlara ; girdiler, Ötele' doğru gittiler. Ben de mağaradan gib tım. Kayalığı dönerek çalılıklar ar8 sından geldim.. Çiğdem başını salladı. Keskin gö letiyle her yeri © araştırdıktan son” söyledi: — Adaya gidelim. Kendimizi sak hyalım. Sandala doğru yürüdü. Kardeşi d arkasından geliyordu, Sandalı kıyı” götürdüler. Çimenler yüksekti. Ky lar ıssız, sesizdi. Kayalık görülemei di. İki kadın yalnız ırmaktan, bir d karşı kıyıdan görünehilirlerdi. « -Sândala girdiler. Çok açılmadan * zaklaşmağa başladılar. Yavaş bir #* sandalı ağır ağır itiyordu. Kürek meyi daha yavaşlattılar. Çiğdem Yaban Domuzu oğullar” nn kayalığın yanında durup durmi dıklarımı düşünüyordu. Eğer oralar da durdularsa kövuğu, mağarayı bi lacaklar, küçük bir araştırma ile or? da oturulduğunu anlıyacaklardı. Or, lar nirin böyle erkenden çıkmalar Kendilerini mi araştırıyorlardı? Yek sa bir adamı mı koralıyorlardı? Gİ çüyorlar mr idi? Hayr, onlar dağlarmı bırakarız'ardı. Rütün düşünceler Çiğdemin beynini — att” ediyor, bir düşünce ötekini götirü” du. Yaban Domuzu oğullarının m7? raları yıkılmıs, kadınlarınm bei ' larını almağa gelmislerdi.. eriten Sandal'se siz sularda Irmak-çok gehişti; Karşı kıyı “gö , | müyör gibi idi. Ötelerdeki ni nüyordu. Kara kavak çağaslarr, © ağacları bu sessiz, bu gür yer lede Iabildiklerine Kalın gövdelerile X s9 Tiyorlar, sazlıklar aralarındaki s0”. gırlırından çok daha kalın gö" selvi ağarlarımın saltanmaları, tit meferitle görmemis, höce”te ter. kar Di hiklar: kir çak zehiri, gizli varlık” saklıyordu.. (Devamı ver r. wensnyeri

Bu sayıdan diğer sayfalar: