17 Ekim 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

17 Ekim 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MAKEDONYA İhtilal Komitesi Balkanları ölüm gigi ve pusu yeri haline getirmiş olan teşkilâtın i* Tefrika Rir Yazan: Stoyan Kristof Saraffof çetesini teşkil eden »- lerin hemen hepsi sabık haydutlar.) dı. Burasmı basınca ilk düşünces| leri torbalarınıaltın, gümüş gibi yükte hafif pahada ağır şeylerle doldurmak için yağmaya girişmek! ti; ancak Saraffof bu baskma tam| manasile siyasal bir mahiyet ver « mek istediği icin yağmanm önüne! güçlükle geçebildi ve buyruğu al -! tındaki haydutlar böyle davranma| #min sebep ve hikmetini bir türlü anlıyamadılar, İşte bu tarihten iti- baren 1907 de öldürülünceye ka «| dar Saraffof Makedonya hareke - tinin başlıca âmillerinden biri ok du. Aynaroz dağındaki manastır. - larda yaşamakta olan papasların bellerinde taşıdıkları kemerlerde ve manastırların yeraltı mahzenle-| rinde bir çok paraları gizledikle- rini işiten Saraffof oraya koştu. Ancak bu keşişlerden hiç birşey elde edemedi. İspanyol “Amerikan! savaşında Petrograda koşarak A. merika konsolosuna baş vurdu ve| Amerikanın Türklere karşı olan mücadelede Vmroya silâh vermesi mukabilinde, Küba istiklâhna yar-| dım için Mekedonyalılardan mü - teşekkil bir alay teklif etti. Ame - rika konsolosu böyle bir yardıma ihtiyaç olmadığını kendisine bil . dirdi. Bir defa da General Kurupat-! kin'i bu işle alâkalandırmağa ça -| lıştı. Ceneral onu çok soğuk karşılı yarak oturttu; ilk söz olarak: Dödikles sonra ona uslu otur - malarmı, çünkü Rusyanın . Uzak| Doğuda meşgul olması yüzünden! başka işlere bakamıyacağını ve Türkler Makedonyalıları doğrasa bile müdahale © edilemiyeceğini i müzakereden sonra saraydan çı - | ikinci teşrin ayında oldu. İ te yemyeşil bir Polo sahası gibi u- söyledi. Saraffof Generalin oda - yük bir kızgınlıkla çıktı. Vmro'nun eline bir tek defada geçen en büyük para yekünu Türklerden alınan ve sonraları “Miss Stonki,, diye kususi bir ad | takılan on dört bin altın Jiradır. Bu para komitecilerin dağa kaldır. dıkları Bostonlu misyoner Miss Stones için Türk hükümetinin öde- diği necat fidyesidir. Vak'a arsrulusal bir heyecan u:| yandırdı ve Vmroya on dört bin! liranın temin ettiği faydadan zi - yade zarar verdi. Bununla beraber Miss Stone kurtulup da Amerika- ya gittiği zaman Makedonya me- selesine sıkı bir surette bağlana | rak, orada bir çok propaganda konferansları verdi. Fakat hiç bir tesir yaratmadı çünkü Amerikalı- lar Makedonya ihtilâlcilerini para için misyonerleri dağa kaldıran Çinli korsanlarla bir tuttu ve hiç bir samimiyet göstermeğe yanaş - madı. Dağa kaldırma işi Yane Zan *; danski ve Hristo Çerno - Payeff| adlı iki voyvoda tarafından başa- rıldı. Seres ibtlâl bölgesinin sefi olan Zandanski, bu hareketi hazır- layıp kuran adamdır. Onun Make- donya ihtilâl hareketinde durumu | tuhaftı kendisi çetecilikte (gerçi çok usta bir adamdı, fakat Make .! donya ihtilâl tarihine garip birçok hikâyeler katmış olmakla beraber kendisine “Makedonya kahraman | ları!,, arasında bir yer verilmemiş. tir. İbtilâlde sosyalist ve federalist temayüllerin başbuğu olduğu için i yüzlerce yıllık hâkimiyeti sırasın » I Makedonya meselesi ile Bulgar | ulusal ülküsünü birbirinden boşa yamıyan Bulgar Makedonyalıla -! HABER — Akşam Postası Amerikayaf 17 İLKTEŞRİN — 1935 e, Tın hepsi ona düşman kesilmişti. | BİP La kamran vana kaba bir adamsın Ben senden nefret ediyorum!) dediği zaman bu sözlerin de sevgiden doğduğuna kim Bu adam, Avrupa geyteliii! arasında mekik dokumakta olan Saraffofa Bulgar prensi Ferdinan.| dın bir ajanı nazarile bakmış ve gü nün birinde onu öldürmek için ar-| kadaşı Todor Panitzayı göndermiş! ti. Panitza 1907 yılında hem Saraf- fof hemde İvan Garvanoff'u prens Ferdinandla yaptıkları bir karken öldürmüştü. Ancak'biz hikâyemizde biraz ileriye gitmiş olduk. Şimdi anlat - mak istediğimiz vak'a Bostonlu Miss Helen Stones'in dağa kaldı - rılması idi ve bu iş 1901 yılınm Vmroya verdiği kötü şöbret ve! eşkıyalık damgası bir tarafa bıra- kılacak olursa bu muvaffakiyetli bir teşebbüs olmuştu. Zandaneki hatıratmda Çerno Payff ile bir - likte Miss Stones vakasından çok daha evvel, para bulmak için dağa kaldırma işini düşündüklerini söy- lemektedir. Bunlar Yukarı Cuma- da (Cumayi Balâ) zengin bir beği gözlerine kestirmişlerdi. Ikisi de oraya giderek Türk beyinin otur- makta olduğu kahveleri iki gün do! laşıp durmuşlardı. Fakat tesadüfe bakm ki o sıralarda Bey nezleden hasta olduğu için evinden dişarı| çıkmamıştır. Buradan iki Voyvoda ayrılarak denizden bin metre kadar yüksek. zanmakta olan güzel Razborg o - vasındaki Bansko şehrine gittiler. Ova Pirin dağı, Rodop ve Rila sil- silelerile çevrilidir. Bansko, Pirin dağının tam eteğindedir ve Bal - kan yarımadasının en enteresan yerlerinden biridir. Ahalisi hepsi Bulgar, hem de hususi Bir Bulgar tipi olmak üzere 5000 kişidir. İşte bunun içindir ki Türklerin da burası Bulgarların müstahkem! bir mevkii halinde kalmıştır. Şe.| hirde hiç bir Türk gece kalmamış! olduğu gibi karanlık bastıktan son ra buraya hiç bir yelcu uğramak istemezdi. Buranm adı Slavca Prens anlamına gelen “Ban,, sö J zünden alınmıştır. Söylendiğine | göre Osmanlı imparatorluğunun! ilk genişleme çağında hıristiyan Banlarından birisi “Kılıcını pa « riltısı güneşi solgun bırakan Birin. ci Muradın,, önünden buraya ka - çıp gizlenmişti. Ba ko'nun evleri meşe tahta - İ sından yapılmış ağır kapılarile bi- İrer kaledir. Pencereler küçük ve ka lm demir parmaklıklıdır; hepsine delinmez kapaklar konmuştur ve Banskalılar vahut, yerlilerin ter - cih ettiği adı kullanalım, Banşa - niler içinde oturdukları evlere çok benzerler. Bunlar konuşmaz, yan-| larma yaklaşılmaz, geçimsiz, in « —|— Neclâ boğulduk- tan sonra | Aslan Turgut çok muztaripti, Günlerce süren araştırmalar boşa gitmiş, Neclânın cesedi bile mey» dana çıkmamıştı, Aslan Turgut bir sabah işinin başına giderken, Karaköyde, Nec- lânım candan arkadaşı olan Nesri- ne rasladr. Nesrin çok şen ve neşeli bir kız” dr. Aslanı görünce durdu: — Gud morning, Mister Şerlok Holmes! — Bonjur Bibi! Nereye böyle sabahleyin erkenden..? Neclâ, Aslan Turguda aile için-| de bu adı vermişti. Aslan da Nes- rine — Neclâdan görerek — Bibi diye hitap ederdi. Nesrin her zamanki gibi şen bir kahkaha savurdu: — Şişliye gidiyorum. Akşam, teyzem telefonla çağırdı. Ve hemen bu sözlerin arkasın dan — şüphe uyandırmasın diye — ilâve etti: — Biraz-rahatsızlanmış'das. Sonra birden kaşlarını çattı. Ve suratı asik duran Aslan Turgu- dun kederlerine iştirak etmek is- ter gibi bir tavurla: — Zavallı Neclâ, hâlâ buluna» madı, değil mi? Diye mırıldandı. Aslan Turgut, kendi kendine: — Belki şu kızdan bir ipucu bu- labilirim.. Diyerek, biraz daha yanına sw kuldu: — Neclâ intihar edecek bir 15 değildi. tahsil görmüş.. Aklı bar şında.. İyi düşünür. Haşır.. Hayır. Katiyen böyle bir ihtimal üzerin- de zihin yormak istemiyorum. O intihar etmemiştir. Ben bunun bir Ön sırada soldan beşinci olan ve bugün hâlâ yaşıyan . “ye . inanabilirdi ? kaza olduğuna inanmak istiyorum. Belki bir kalb sektesi.. Nesrin ayni zamanda şakacı bir kızdı. Manalı bir gülüşle polis ha- fiyesinin yüzüne baktı: — Eğer Neclâ bana bir gün ön- ce hayattan bıktığini, mesut olma- diğint söylememiş olsaydı, ben de sizin gibi düşünecektim. Fakat, onun boğuluşundan bir gün önce bana söylediği sözler, şimdi söyle- niyormuş gibi kulağımda çınlıyor. Ne ise geçmiş olsun. Nişanlınızı kaybettiğiniz için elbette çok mü teessirsinizdir! — Şüphe yok, Bibi! Siz çok iyi bilirsiniz ki, ben Neclâyi candan severdim. Ona karşı kalbimin de- rinliklerinde sönmez ve riyasız bir sevgi duymuştum. Bu sevgi şimdi bir ateş halinde bütün vücudumu sardı. Ne yapacağımı bilmiyorum, Bibi! Hiç bir şey beni teselli et- miyor. Hele bu sözler.. Demek o mesut değilmiş, öyle mi? Demek ki o kadar güzel ve akıllı bir kız da hayattan bıkıyormuş, öyle mi? Fakat bu sözlere inanmak için, insanın çıldırmış olması lâzım. Neclâ bana, Amerikalinin verdiği çay ziyafetinde iki gün önce gön- | derdiği bir mektupta saadetinden| ve beni çok sevdiğinden bahsedi- yordu. Açıkça konuşalım: Oda, sen de biraz içki içince kendi ka kbınızdan çikarak, hiç de sizin ol- miyan manasız bir kalıba giriyor- terdiği taşkınlıkları gördüm. Sizi terdiği taşknlıkları gördüm. Sizi bilmem. Fakat, Neclâdan eminim ki, ertesi günü aklı başma gelince gene eski kalıbına girmiş ve yap- tiklarıni hatirladikça - muhakkak ki « kendinden utanmıştır. Nesrin cevap vermeden ayrıl- dı. Aslan Turgut, dudağını büke - rek dalgın dalgın yürüdü. Köprü Voyvoda sanlardır.İçlerinde yabancılara dik! dan maadası 1907 de son neferine kadar Türk kıtaları tarafından dik bakan ve hrrlayan budelalar pek çoktur, Yerden koca koca tas! ları alarak atacaklarmış gibi dav. ranırlar da atmazlar. Bütün Banşaniler sanki bir nef- ret gizliyormuş da bunu söylemek istiyorlarmış gibi görünürler. He- men bir çoğu uzun boylu, sırım gi bi dağlılardır. Kadınlar çocuklarr.' nı Amerikanın kızıl derili yerlile-| imha edilmiş, azdı Makedonya çetelerinden biri... Türkler bu çeteyi Nozhot dağında sarmaşlardı. ri gibi sırtlarında bir torba içinde! taşırlar. Çocuklar yalmayak, kir pas içinde ve lahna gibi yuvarlak kafalarını örten hiç taranmamış karmakarışık saçlarile sokaklarda dolşıp dururlar. Bansko şehri Bulgar ulusuna en seskin adamlarından baz'larını vermiştir. Bir vakitler buranın tüc. carları Viyana ile alışveriş ederdi.' Sulu boya've fresk resssm'arı Mü. nikte ve Avrupanın diğer san'at merkezlerine tahsil ettiler. (Devamı var) nün üstünde giderken düşünüyor du: — Acaba Neclânm Nesrine söy! ledikleri birer hakikat mıydı? “e Aslan Turgut, müdüriyetteki odasına girdi.. Masasınm başın? oturdu.. Cebinden birkaç zarf çi kardı. Bunların arasından Neclâ nın gönderdiği (o en son mektubü buldu.. Tekrar gözden geçirdi. Aslan Turgut şu satırlar üzerim de durmuştu: “,.. Seni sevdiğime inan, b# nim sevgili Şerlok Holmesimi Hattâ o kadar çok inan ki, günün birinde sana: (Senden nefret edi yorum! dediğim zaman bile, senii sevdiğimi unutma!,, Aslan Turgudun bu sözlere i“ nanabilmesi için, Modadaki ziya” fet gecesi, Fransız doktoru sıtati - le Neclâ ile konuşurken. sevgilisi * nin: “Benim nişanlım kaba bir a* damdır. Ondan nefret ediyorum.» dediğini işitmemiş olması lâzım dı. Aslan Turgut, kadın ruhunu iyi, kavramış bir erkek değildi. Neclâ: nın mektubundaki sözlerle, ziya fet gecesi söylediği saçmeları kar şılaştırınca, hislerine mağlüp w luyor ve: — Bir kadın, nişanlısına: (Seti kaba bir adamsm... Ben send nefret ediyorum!) dediği zaman bu sözlerin bile ekseriya sevgidef doğabileceğini aklına sığdıram!” yordu. Polis hafiyesi o güne kadar si yasi va entrikalı birçok işler pe“ şinde koşmuş, hepsinde de büf yük muvaffakiyetler göstermişti: Fakat, kendi başından geçen b) hâdise enun beynini durdurmuştu Mektubu tekrar cebine soktu. AF tık kafası işlemiyordu: — Ortada acı bir hak.kat vari Neclâ ö:müştür. Ve ben çok tali siz bir adamım... Diyordu. Aslan Turgut bu vakadan sof” ra, Hiç bir kadınla evler rmelaeğf karar vermişti. Arkadaşlarının” (Adam sen de.. Ne merak ediyor” sun! Amasyanın bardağı. Birt of” mazsa, bir daha..) sözüne bile na halde içerliyordu. Genç adam, zabıtaca yapıla” araştırmaların müsbet kir netic” i, Neclânm babası0# telefonla söyledikten sonra, M* daya ayak basmamıştı Sinirleri, matem içnde se gündüz ağlaşan bir ailenin kede* ve istırabını dindirecek kadar vetli değildi. O, bütün soğuk kat llığma rağmen çok duygulu erkekti, Biricik kızları boğulan bir a lenin göz yaşlarından ve sonsu feryatlarından kaçınan Aslan Tur get, Neclânm boğulduğu gün” den sonra kendini içkiye yermi, akşamları meyhaneden di ye dolaşmağa başlamıştı (Devam vor) (e)

Bu sayıdan diğer sayfalar: