18 Ekim 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

18 Ekim 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ça rr Tefrik "> MAKEDONYA İNtilâi Komitesi | » Balkanları ölüm tuzağı ve pusa yeri haline getirmiş olan teşkilâlın ir » 8 g» Yazan: Soyan Kristof üzü Osmanlı padişahlarından birisi ile Sırp krallarından birkaç tanesi nin Banskodan müşavirleri vardı.! Bulgar maarifinin babası olan Ne. ofit Rilsky, burada doğmuştu. Bul. gar tarihini yaparak onlara parlak mazili bir ulus olduldarmı göster- “miş olan Aynaroz keşişi Paissinin buralı olduğuna dair bir çok vesi- kalar vardır. Osmanlı idaresi çağında Bans- ko san'atkârları kullanılmakta o - lan meteliklerin o kadar çok tak- lidini yapmışlardı ki Sultan bu i - $in önüne geçebilmekten ümidini kesti ve kalp meteliklerin hakiki para gibi kullanılması irade et- ti! Berlin kongresi bu köyü yeni yaratılmış olan Bulgar prensliği sınırları içine sokmaymca ahali a. yaklanarak vadilerini müstakil bir krallık ilân ettiler fakat onların krallığı yalnız yedi gün kadar sü - rebildi; çünkü Ruslar yardımla - rma koşamadı. Fakat Türk süvari-| lerile topçuları köye dayandı. 1923 Eylülunda Georgi Dimitrof Bulgar komünistlerini - muvaffakiyetsiz bir isyana ayaklandırınca Bansko ahalisi, Sovyet cumhuriyeti ilân e-! derek bir komünist belediye idare- si kurdu, Ancak bu da yalnız yir. mi dört saat sürebildi. Çünkü bu| pit sefer de Bulgar süvarisile topçusu köye dayanmıştı. İşte'bu Banskoya komiteci Ya.| ne Zandanski ile Hristo Çerno - | Payeff gittiler, Buraya gitmeleri ne sebep de diğer bir cok müsait cihetlerden başka Banskonun Ma-! kedonyada. bir Protestanlık mer - kezi olması idi. Köyde aşağı yu - karı yüz kırk ev misyonerler tara- fından protestanlığa döndürül - müştü, Zandanski bura protestanları - | nm elebaşılarından, necat fidyesi istemek üzere Pirin dağına kaldı l rabilmesi için Selânikte misyoner- lerin başkanı doktor House ad! adamın buraya çağırılmasını iste- di. Doktor Houwse'nin buraya gel - miesi güç olduğu kendisine anlatıl- dı. Bereket versin ki tam o günler- 'de köyde Miss Stones adir, Ame- vikalr bir misyoner vardı.Zandans. ki hatıratmda diyor ki: “Tahkik ettim ve bu kadının mühim bir şahsiyet olduğunu an - Tadım. Çerno . Payefe söyledim, o da kadmı esir almamıza muva - fakat etti. Düşündüğümüzü Vmro-! nun protestan üyelerinden birine açtım; yardım edeceğini söyledi. Miss Stones'in ne vakit yola çıka! cağını da bize bildirdi. Miss Stones Yukarı Cumaya giden yol üstünde Banskodan 20 kilometre uzakta, Rila dağmın en cenuptaki tepelerinin ağaçla ör - tülü Pirin dağlarma ulaştığı nok- tada Predel denilen yerde tutul - du. Yolun üstünde tehdit edici bir şekilde duran kayalıkların arasm- daki geçitte Zandanski ile yardak- gıları, yolcuları durdurdu. (o gün- denberi bu noktaya Miss Stones kayası denmektedir). Yine Zandanski'nin hatratın - dan alıyoruz: “Miss Stones'in beraber götür. mek istediği yaşlıca bir kadm ba- yıldı. Biz de daha genç olan Ma - dam Silkayi aldık. Bu srada ya - ömzdan bir Türk geçti. Bu ada - m bir kaçaker olduğunu sonra . dan öğrendik. Durmasmı söyle - dim. Atmm sırtmdan atlıyarak koşmağa başladı. Bizim çocuklar ardımdan koştular. Türk bunun ü zerine kurşun attı ve bizimkiler - den birini yaraladı. Biz de onu! derhal öldürdük,,. Zandanski kendilerini bir hır » sız çetesi gibi göstermek için, bü - tün çeteye Türk kılığı da dahil ol. mak üzere türlü türlü elbiselerle giydirtmişti. Dağa kaldıranların Vmroya mensup adamlar olmadı- ğını büsbütün sağlamlaştırmak ve her türlü şüpheye meydan verme. mek üzere adamlarma kendi ara - larında Türkçe konuşmalarını em. yetti, Zandanski hatıratmda anla- tıyor: “Kadmlar beş altı gün boyuna ağladı. Bize kim olduğumuzu sor. dular, İçimizde her çeşitten insan- lar hatta Türkler bulunduğunu söy ledik. Müthiş korktular ve boyuna ağadılar,,. Komilecilerin tarihinde Boriş Saraf. fof en dikkate şayan simalardan biri idi, Anayurdu olan Makedonyadaki | ihtildi hareketlerinden baş aldıkça Vmronun elçisi sifatile Avrupa pay- tahtlarına seyahatler yapardı İki veyvoda, Miss Stones ile Madam Tsilka'yı köylerde ve dağ kulübelerinde gizlerken mesele bütün dünya gazetelerinin sayfa» larını dolduruyordu. Necat fid - yesi için konuşmalara ayni za - manda hem Sofya, hem de İstan bulda başlandı. Rusların Sofya Elçisi Boris Baçmetev bu konuş malarda mühim rol oynadı. Dağı kaldirılanlar önce yirmi beş bin altın istediler. Nihayet on dört bin liraya razı oldular. Çün: kü Zandanski'nin dediğine ba- kılırsa bu işten artık sinirlenme- ğe başlamış ve Madam Tsilka da bu esnada bir çocuk doğurmuştu. Çocuğu taşımak zor işti. 18 ikinci kânun 1902 nin kışı ortasında Doktor House'un baş - kanlığı altındaki Amerikan mu “ rahbas heyeti sandıklara yerleş - tirilmişz on dört bin altınla Bans- ko'ya vardı. Heyetin yanında mu- hafız olarak iki yüz elli Türk sü- varisi vardı. Banskoda Doktor House Türklerin haberi olmak - siz sandıklardan on dört bin lirayı boşaltarak yerlerine kurşun koydu. Parayı Zandanski'ye tes - lim ederek Serez şehrine gitti ve orada parayı Bonsko köyünde vermiş olduğunu Türklere bildir- di. Makedonyanın başka bir tara: fında da Çerno « Payeff iki ka - dmla yeni doğan yavruyu salı - | nım! Ne diyorsunuz..? Neclâ yaşı- | beni çıldırtacaksmız ! Şimdi. Şim-| | yaşıyormuş. HABER — Akşam Çostam Iki ay sonra, Ansüiladan iki kelimelik bil telgraf gelmişti. Arslan Turgut bu telgraf alınca: “Neclâ kaçtımı, kaçırıldı mı? ,, diye düşünmeğe başladı —5— Amerikadan bir telgraf: “Ben yaşıyorum!,, İki ay sonra... Bir gün, Arslan Turgut müdür. yetteki yazıhanesinde çulışırken, telefonun zili acı acı çalmağa baş- ladı. Polis hafiyesi ağzındaki cıgara» sını parmağının arasına sıkıştirdi. Konuşuyor: — Allo.. Allo.. Ha, siz misiniz paşam? Naslsınız? Vallahi çoktan! beri sizi ziyarete gelmek istediğim! halde, işlerin çokluğundan yaka| mı kurtarıp gelemedim... Sesiniz ne kadar canlı ve neşeli geliyor... Bana müjde mi var?!.. Yokca yor mu dediniz?... Hem de Ameri» kada, öylemi?! Eh.. Vallahi buna inanılmaz işte... Telgrafta başka! bir şey yazmıyor demek. Aman! di.. Hemen yola çıkıyorum. Telefonu kaparken alnından terler damlıyordu. — Olur şey değil! İki ayine öldü sandığımız Neclâ Amerikada Diyerek telâşla yerinden fırladı Paltosunu koluna aldı.. Kadıköy iskelesine doğru koşmağa başladı Bu kısa haber Arslan Turguda her şeyi anlatıyor gibiydi.. Artık hiç şüphe yok ki, Neclâ kendisini son güne kadar aldatmış. Sonra kimseye görünmeden Amerikalı- nın yatına kaçmıştı. Artık onu sevmiyordu. Yolda giderken kendi kendine söylendi: — Bana ve ailesine bu kadar ihant eden bir kızı unutmaktan başka çare yoktur. Zaten Neclâyı unutmuştu bile. Fakat, bu telgraf üzerine işin şekli büsbütün değişmiş: Neclânın Amerikalı ile birlikte kaçışı bi: haysiyet meselesi olmuştu. Milyoner Hopkins şimdi ona verdi. Hellen Stones bundan bir.) kaç sene evvel Boston'da öldü Madam İsilka'yı ise 1928 yılında Arnavutluğun Tirana şehrinde bir Amerikan eytamhanesinin di» rektörü olarak gördüm. Selânik bombacıları Makedonya ihtilâl ruhu kendi- ni 1903 yılmda en dinamik bir şekilde gösterdi. O yıl Vmro on- | beş bin komiteciden mürekkep; bir ordu toplıyarak padişahın as» kerlerine karşı açiktan açığa sa - vaşa girişti. Makedonyayı teşkil İ eden Selânik, Manastır ve Üsküp Osmanlı İmparatorluğuna tam ü; ay İsyan halinde kaldı. Bu isyan Donkişotvari ve çılgınca yapıl mış bir hareketti. Çünkü ordu bu- nu demir pençeyle bastndı. Bu - nunla beraber koca bir impara - torluğa karşı kafa tutmağa kalkı- şan, biz avuç dolusu insan kendi- lerine şiar edinmiş oldukları “Ya Arslan Turgut hakkında kim bilir neler söyliyecekti. '— Türkiyede meşkur bir polis hafiyesinin nişanlısını elinden a- lıp Amerikaya getirdim!,, Diyerek dostlarına övünmediği. ni kim temin edebilirdi? Arslan Turgut Modaya vardı. Neclânın evine gitti.. Paşaya ilik! söz olarak şunları söyledi: — Kızınızı sevdiğim için - gel- medim. Bu mesele bence, artık, alslâd: bir zabıta vakasından başka bir şey değildir. Ve sizi sırf bu nok- tadan ziyarete gidim. Neclânın babası, çok haklı ola» rak mağber olan Arslan Turguda fazla bir şey söyliyemedi.. Nev. yorktan gelen telgrafı uzattı: — Ne de olsa, ölmüş dıye mate- mini tuttuğu kızından böyle bir haber almak, bir baba için elbette bir tesellidir. Arslan Turgut telgrafa göz gez dirdiz “Amerikadayım.. Yaşıyorum. Neclâ:” İki kelimelik” bir telgraf Diye mırıldandı. Paşa çök ke yifliydi. Elbette sevinecekti..- Ni- hayet kızınm nerede olursa olsun yaşadığı haberini almıştı. Fakat, Arslan Turgut, hiç de sevinmiyor du.. Göziyle görmüş gibi biliyordu ki, Neclâ Amerikalı zenginle se vişerek kaçmıştı. Paşaya sordu: — Şimdi ne yapmak fikrindesi- niz? — Mektubunu © bekliyeceğim. Başmdan geçenleri bana uzun bov lu yazacağını umuyorum. — Zaten şimdilik beklemekten başka yapacağımız bir şey yok. Adresini vermiyor. Onu Amerika da aramak, denize düşen bir dam- la duyu aramağa benzer. Her hal- de birkaç gün daha bekleyiniz.. Ben de sizin gibi umuyorum ki Neclâdan bugünlerde size mufas- hürriyet, “ya ölüm!,, üm sadece boş bir cümle olmadığını ve bu amaç için canlarını bile verecek * lerini göstermişlerdi. Bu isyan olmaksizm bile 1903 yılı Makedonya tarihinde kızıl harflerle yazılacaktı. Çünkü kit - le isyanma bir mukaddime olmak üzere ve Vmro'nun arzularma sy kiri giderek Selânikte mektep ta» lebelerinden bir grup adamakıllı tasarlarmış ve zamanı tâyin edil. miş birtakım tethiş hareketlerine kalkiştılar ki bunların başlıcası Selânik Osmanlı Bankasının bom balanmasidir. Selânik rezsletlerine iştirâk e- den bir düzüne kadar genç tethişçiden bugün yalmz birisi sağdır. Şimdi eliikeş yaşlarında kadar olan bu adam Pavel Şateff» dir. Onunla Sofyada görüştüm ve bu yazılarımdaki bazı bilgileri! ona borçluyum. | (Devamı var) | .İ çen bir ihtimal, sal bir mektup gelsin, İhtiyar babanın alnında der leşen çizgiler incelip darlaşıy ölgün yüzünde yavaş yavaş sev ve neşenin izleri beliriyordu. — Oğlum, dedi, bu felâket, si mizin maneviyatını o kadar bı du.. Huzur ve saadetimiz o ka kökünden sarsıldı ki.. Eğer büt servetimi kaybetseydim, bu del ce müteessir olmıyacaktım. Dakikalar geçtikçe, Arslan Ti gut burnundan soluyarak bir bo gibi dişlerini gıcırtadarak Nec ya karşı beliren kin ve nefret di gularını açığa vurmaktan kend menedemiyordu. Neclânm babası bir aralık: — Oğlum, bu işte kakahatın £ yüğü sendedir! diye homurde mamış olsaydı, konuşmayı bura kesip gidecekti. Paşanm bu leri Arslan delikanlıyı çileden karmıştı. — Ben sizin kızımızı nasıl za edebilirdim? O, dünyayı ve insi ları bizden iyi tanımış, zeki, aki k bir kızdı. — Dizginlerini neden çı niz? — Kendimde fazla hak gö miyorum. Nihâyet nişanlımdı.. kâhlım değildi. Kendisini darrlt cak kadar sikamazdım. Bu sırada Arslan Turzudun ki fasmın içinden şimşek süratila onu birdenbi yumuşatmıştı, cıgarasını yak Paşanm gittikçe parlıya ve lanan gzölerine bakarak: — Mektup gelinceye kadar, ki ti bir hüküm vermiyeceğim. EB nimin içinde iki istihfam kıvrıld “Neclâ kaçtı mı? Kaçırıl mı?,, Her şeyden önce bunu anl malıyız. — Ben de bü fikirdeyim, oğlu) Neclâ, kalbini o Amerikalıya k: tırdıysa bile, seni ve bizi büsbüt! terk edip kaçacak kadar bays rahlu bir kız değildir. Am nın yatında bir tecavüze uğram ve nihayet kaçırılması ihtimallı benim de - bu telgrafı aldığım di kikadanberi » zihnimi kurcalıyf ; 5 Arslan Turgut konağın bahç sine inmişti. Paşadan ayrılır dış kapının parmak!ıkları önüne duran boynu çantalı bir ad sesi işitildi: — Posta.. Bu ses ikisinin de yüreğini b Tatmıştı.. Biribirlerine bakıştır” Paşanın kâhyesi onlardan ön“! sokak kapısma koştu.. Ölüm doğum haberlerini - bilmiyer#k ayni soğuk kanlılıkla ve ayni a" kanlıkla getiren posta müve ilk önce beyaz bir kâğıt par uzatarak: — Şunu imzalayınız, dedi. Ve arkadan sarı, katmca zarf verdi: — Amerikadan taahhütlü mektup... (Devamı ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: