29 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

29 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i swwel uzun > eve dönüm mut xi. | ılçak | İ | ı Ma 10” yük- ndan hiçbir “u.. Bar “inden onun < gibi mlığr ı kar- / yap ilkmr aldı. EZA“ pma- zayı, ermiş isi de â yer il vakit | yolasr | kolunu ia nere» r ırmasına | loktorlar tan kal -! larca ya” r iki ba yacağmı arın de - iki ba gti, n'ın kem .aryolaya olan söz «rar ver - . Sabahle- « alamıyan ! k birisini; ek mut” kacak bir azırlama - nına getirterek haykırdı: HABER — Akşam postası ına inat olsun diye II yataktan ayan kadın ali üddet sonra pişman oldu, fakat 2 geçmiş ve kötürümleşmişti Artık hötürümleşmiş olan kadın, kocasının tobutanız yatağı ya- — Beni bırakıp da nereye gidiyorsun? Kad ihti biç yüzü bakmaksızın: — Peki siz niçin boyuna ho” murdanmaktan vaz geçmezsiniz? Deyince ihtiyar artık kendini tutamamış ve şöyle söylemiştir: — İşini ne diye vaktinde yap» maz da herkesi hırslandırırsın? Bu söz bütün anlaşmazlığn üstüne tüy dikmiş, kanmın çıkıp yatağa girmesine ve orada tanı kırk yıl kalmasına sebep olmuş - .. . Mari asil bir İngiliz ailesinin kızr idi. Babası ölünce bu dâri dünyada kendini tek başma ve meteliksiz bulmuştu. İşte bu ka * ranlık günlerde Amerikada bu * lunmakta olan yeğeni Tom Wik- ham'dan bir mektup geldi. Yeğe- ni, Amerikanın Joua vilâyetinde kocaman bir çiftlikte babasile bir likte yalnız yaşadığını anlattıktan sonra evlenme teklif ediyordu. Mari bunu kabul etti ve Ameri -! kadaki büyük çiftliğe bayan ol | mak üzere kalkıp oraya gitti. | Kocaman bir şatoda şimariyet- | ci lüks bir hayat içinde büyüyen ! kızcağız Amerikanın Joua gibi | ırak bir yerinde büyük bir çiftlik | konağı yerine küçük toprak bir kulübe içinde bayandan ziyade | bir ev hizmetçisi olduğunu görün | ce inkisarın en karanlık kuyula “| vu rına düştü. Fakat olan olmuştu. — Bugünkü kızlar böyle bir durum | karşısında hemen mahkemeye baş | vurur ve boşanır, fakat bundan; kırk seneevvel böyle bir şey ayıp | sayılırdı. Madam Mari bir müddet da - yandı. En nihayet, sabah kahval. İ «| tası meselesinde yalağına çekile * | İ rek ekndini mahküm etti. Bu inat yüzünden oğul ile baba | ayrılmış ve Tom Wikbam yeni > çiftlik kurarak işleri gittikçe ie) leşmiş, buna rağmen kadm ya - taktan çıkmamış ve nihayet çık - Bundan on sene evvel ise ko * cası da hastalanarak yatağa dü - şünce ikisine birden bakıp hizmet etmek üzere Mary Whau adlı bir hastabakıcı tutulmuştur. Karımın demir kadar sağlam olan İinadmdan sonra çok pısırık» laşan Bay Tom, bir an evvel iyi- leşip kalkması için verilen emir * lere ve bütün hüsnü niyete rağ * men , çok uzunsüren bir hastalrktan sonra ölüp gitmiş- tür... | YERE Nihayet geçen ay Madam Ma- ri de tam 73 ncü yaşma bastığı gün gözlerini dünyaya kapıyarak kırk senelik yatak mahkümiyetin den kurtulmuştur. Kadınım, hâkim Rultherford tarafmdan açılan va" siyetnamesinde üç milyona yakın servetini tamamile hayır cemiyet” lerine bıraktığı anlaşılmıştır. — Niheyet medeni dünyaya ka - YUŞUNOTUZ, işte harp gemileri! Sİ | ANI M4 7 107 2 > #AMA— — Bankaya para geldin? — Para bende ne gezer? Mürek . mak İstediği zaman bile artık iş kepli kalemi doldurmağa ve işten geçmiştir. Çünkü kadınm bacakları tutmaz olmuştu. Mari tam otuz beş yıl Yattığı yataktan kalkmamak şartile ko * casının çiftlik işlerini idare etmiş yüzünü görmediği bankeri Spew ; bunun ü-| cer Frinke haftada üç defa yaz - kin bir ses hazır değil? dığı mektuplarla talimat vermiş ve çok büyük bir servet sahibi ol- muştur, Aşk, tabiat ve insanlar, yalırmağa vi aş Seyahat mektupları: mektupları: z Berline girerken “Danke,, ve "“Bitte,, bolluğu karşısında bi r hatırlayış: Istanbul esnafının bir kısmı teşekkür etmek “külfet, ine neden katlanmazlar ? Berlin, İlkkânun Teşbihte hata olmaz derler: Av rupayı bizim çarşı hamamlarımı. za benzetecek olursanız, İstanbul dan Almanyaya giden bir yolcu| Romanyada soyunur, hamamın s0. | gukluğu mesabesinde olan Lehis-' tanda biraz sonra gireceği muhi tin havasiyle ilk teması yapar, ve! nihayet Beuten denilen Almanya! hudut kapısından hamamın içine yani asıl Avrupaya dahil olur. Bu| kapının eşiğini atladıktan sonra! muhit değiştirdiğinizi hamam 80 - ğukluğundan halvete girmiş gibi hissedersiniz! İşte Alman gümrük memurları ve Alman polisi geldi. — Hell Hitler! Yaşasın Hitler! Sözleriyle ve nasyonal « sosya- list âdap ve erkânı dahilinde se- lâmlandık. Valizlere, pasaportlara bakılı- yor. Bu memurlar seri, kat'i, ciddi, fakat bütün bunlara rağmen ga- yet nazikâne bir surette işlerini görüyorlar. “Teşekkür ederim, mânasma gelen “Danke,, sözü a- rapçadaki “kef,, harfi ile gibi de- gil, “kaf,, ile gibi kaba ve sert söy İeniyor. “Rice ederim,, manasma geler Bitte sözüde bütün inceliğine rağmen ağızdan sert çıkıyor. Me- murlar, biraz kafa kırar gibi te. lâffuz ettikleri bu iki kelime ile durmadan teşekkür ve rica edi yorlar. Zaten bu iki söz burada ade- tâ bir salgm halindedir. Ne müm kün bir satıcı, para verdiğiniz za man size teşekkür etmesin! Maa lesef bu bizde ihmal ediliyor. A nadolulu üzümcüye parasını ver: diğiniz zaman size: — Bereket versin, der. İstanbul esnafınm çoğu bu sö- zü hem uzun, hemde gayri asri buluyorlar. Fakat onun yerine, meselâ “Mersi,, gibi kısa ve asri bir kelime sarfına da lüzum görül- müyor, Parasını verirsin, hattâ ba zan “Buyurun,, dersin, paralar, toplar ve hiç oralı olmaz. Hatti canı isterse üstelik bir de yüzünü ze kötü kötü bakar. Böyle yapan satıcılarımıza bu vesile ile şunu söyliyeyim ki burada otobüs kon düktörü bile parayı aldıktan son- ra insana teşekkür etmek külfeti ne katlanıyor. Bizim satıcılarımız da bu işe biraz alışsalar her hal de pek iyi olacak zennederim. Mu Beuten'den Berlin'e gelinciye ka dar tirenden düzlükten başka bir şey gözükmüyor. Bu düzlük Berli nin içinde de berdevam.. Demir yolunun geçtiği yerlerde sık sık çamlıklara tesadüf edili- yor. Bu çamlar bizim Ada çam. rma hiç benzemiyor: Dimdik dümdüz, asker gibi bir hizaya di. zilmişler, hazırol vaziyetinde du- ran bir orduya benziyorlar. Hasılı tam Alman çamları! # s s Tren Berline yaklaşıyor. Va gonda Yahudi oldukları anlaşılan iki Alman, bundan evvelki mektu- bumda bahsettiğim Türk talebe leriyle adamakıllı ahbap olmuşlar, gırla lâf atıyorlar. Fakat bu girla lâf almancadan türkçeye lügat ki tabı delâletiyle atılıyor! Her iki taraf da bu tarz muhavereden memnun... Almanlar söylemek istedikleri sözleri lügatte bulup türkçesini muhataplarına gösteriyorlar. Bu kelimelerin arasında zaruri olarak kalan boşluklar karine ile veya bol bol el işaretleri ve çehre ifadeleri- le dolduruluyor. Muhaverenin gidişinden bu z6- vatm bizim gençlere şu tavsiye ve nasihatlerde bulundukları anlaşı- İryor: -— Berline gidince Snitzel (But ızkarası) yiyip âlâ Alman birası içmelisiniz. Bu ne zayıflık böyle... İnsan Almanyaya gelince nah şöyle göbek salrvermeli ki Alman- yaya geldiğine değsin... Dur ba kalım, daha" Kurfürstendamm'da gezeceksiniz... Ha, Kurfürstendamm dedim de aklıma geldi. Çocuklar, kulağınız. da küpe olsun. Siz esmer, kara ya» ğız gençlersiniz. Berlinin kızları sizin gibi esmerlere bayılırlar. Eh, gençlik hali bu... Sizin de onlara uyacağınız tutar. Olur a! Yalnız sakm işi azıtayım demeyiniz. Her şeyi kararında yapmalı... Sonra gündüz mektepte okuduğunuz dertler akşam olunca pirrr... diye zihninizden uçup gider. Bir şeye daha dikkat edin: So- kakta öyle her yanınıza sokulan kadıma yüz vermeyin. Bunlar sizin yüzünüze gülerler, dans falan der- ken bir de bakarsmız: cebinizde- ki para çantasınm yerinde yeller esiyor!... Kimbilir, bu nasihatlar gençle- rimiz için belki de pek faydasız olmaz. * » # Berlin şehrinin birkaç istasyo- nu var, Tren de bunların hepsin. de duruyor ve göz kamaştırıcı bir ışık deryası içinde yüzerek şehrin içinden geçiyor. Fakat bu ışıktan, Berlin bei Naeht'den yani Berlinin gece halinden ayrıca bahsetmek lâzım! Kâmran Şerif ji

Bu sayıdan diğer sayfalar: