24 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

24 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

verine gönderdiler. # s , Sezar Borjiya o gün konaktaki tekmil hizmetçilere yol verdi. Ve bunun şerefine olarak eve birkaç tane kendisi gibi sarhoş ve it ar- kadaşiyle bir sürü hafif meşrep kız davet etti. Analarından doğar doğmaz boğazlanmış danalardan mezeler- Je fıçı fıçı şaraplar içildi. Kepaze- liğin ve rezaletin en üst perdesin- den en alt dirkesine kadar her ne. vi tecrübe ve tatbik edildi, Şaraplar'su gibi aktı. Çırçıplak kızlar dansettiler. Gürültü, patır- dı, naralar o derece aldı yürüdü ki bütün civar halk evlerinden çı” kıp sokağa döküldüler. Ve ihtiyar, yatalak markinin evindeki bu mü- tadm fevkinde ıyşinüşu seyret- | tadın fevkinde işinuşu seyret meğe başladılar. Kapılarda nöbetçi olmadığı i- çin halk koca binanın bahçesine bile dolmuştu. Hattâ bunların a- | rasında bazı açık gözler açık bul dukları kapı, pencerelerden içeri dalarak şöyle yükte hafif, pahada ağır nesneleri götürmeğe bile baş- lamışlardı. Bu sırada bahçede ve kapmn | önünde birdenbire bağrışmalar ve | feryatlar koptu. Papanm süvari ve piyada askerleri markinin konağı- nı muhasara altına almışlardı. Bu hâdiseyi daha iyi anlamak için vakanın yarım saat evvelisine rucu edelim. Vatikanda papa, muhafız kü * mandanını kabül etmişti. Ona sa - bahleyin tevdi etmiş olduğu işde ne derece muvaffak olduğunu. öğ- renmek istiyordu. — Ne yaptın? — Emirleriniz üzerine bütün © Romayı altüst ettim. — Bir şeyler bulabildin mi? — Şimdilik sadece bir hayli ma- Yimat edinebildim. © — Nedir bunlar? © — Hekimbaşı Fariyani, sadık a- damlarından Jülyetto ile birlikte “dün gece yarısı Romanın kayıkçı ve gemici meyhanelerinden birine © — Ya? Mesele çok enteressan... © Sanra? © — Burada iyi kılız kullanmasmı becerebilen iki serseri angaje et miş. — Tuhaf şey.. Kimmiş bu serse- riler? . — Birinin adı Âncello, öbürü. nün Roberto imiş. Rodostan gel. “işler, — Pek âlâ, devam et! — Meyhaneci bu iki serserinin fevkalâde mahirane kılıç kullan - dıklarını söylüyor, © — Acaba Fariyani neden böyle kerimiz, kuvvetli ve namuslu si- > lâhşorlarımız var. Neden bunları © seçmiyör? o — Buna ben de hiç bir man: © veremedim. | — Sonra? © — Sonra iki kisi olarak girmis olduklar meyhaneden dört kişi o- larak çıkmışlar. Ve muhtelif kara. > kollara başvurmus. tarafınızdan imzalanmış ve mühürlenmiş bir kâğıt göstererek bütün muhafızla- “Yı ve askerleri almıs ve kim oldu. “ğunu henüz tespit edemediğim bir markinin Mera kuşatmış. zannediyorum. — Hayır, kâğıt sahte değildir. Doğrudur. — Ya? Her ne ise.. Askerlere durmalarını söyliyerek yanındaki üç kisiyle konağa girmiş. Bir sa- at kadar sonra da dışarı çikarak dağılmalarını bildirmiş ve tekrar konağa girmiş. — Fariyani ne şekilde giyinmiş? — Yüzünü iyice örten bir rahip elbisesi.. — Tabii bu markinin evini ara- dın, değil mi? -— Hayır.. — Neden? — Lüzum kalmadı. Çünkü da- ha enteressan bazı havadisler al- dım. — Ne gibi? — Gene tarafınızdan imza edil- miş olan kâğıt dört kişi tarafından sabahleyin erkenden Napoli kapi- sına gösterilmiş ve kapı mütadın- dan evvel açtırılarak bu dört meç- “bul adam şehri terketmişler. — Bu da şayanı dikkat. — Evet.. Öyle anlaşılıyor ki muhterem hekimbaşınız her neden se Romayı terketmek lüzumunu göstermiştir. — Bu da bir muamma.. — Sözlerimi belki bir cür'et sa- yacaksınız, muhterem peder. Fa- kat ben emniyetinizi ve umumi em niyeti teminle mükellef bir memur olduğumdan herkesten şüphe et mek, ve her hâdisenin de bir faili- ni aramak mecburiyetindeyim. -—— Bununla ne demek istiyor - sun? — Demek istediğim şu: Bu ge- ce Vatikanda bir vaka oldu. Muh. terem bir kardinal vefat etti, — Evet!,, — Vaziyete göre bunun bir ci- nayet olması lâzımdır. Çünkü bu birinci vaka olmadığı gibi yapılış tarzma göre de cinayet oldukları kat'i surette anlaşılmış olan diğer vakalara pek ziyade benzemekte dir. (Devamı var) / 95KOCALI İSHAK FERDİ YAZAN: Tefrika No. 74 Yazan: Murad miami Bin türlü itizarla Cem Sultanı) . kâğıdın her halde sahte el. Yılmaz, hatıra defterini gözden geçirirken Leylânın eski bir cina- KA yetini daha meydana çıkarmıştı Yılmaz cigarasını yaktı: — Böyle bir kadının Türkiyede değil, bütün dünyada bile eşi yok- tur. Leylânın, doktor Şahabı ni- çin öldürdüğünü ve şimdiye ia! sayısı 25 i geçen erkeklerle neden yaşıyamadığını anladım. Yılmaz bey bu satırlardan son- ra, defterin ortalarında başlı başı- na bir roman mevzuu teşkil ede- cek kadar heyecanlı ve esrarengiz bir cinayetin iç yüzünü de öğren- mişti. Büyük harp içinde Kadı. köyünde Yoğurtçu çayırı civarın- da küçük bir köşkte boğulmuş ola- rak bulunan Babrâli ketebesinden Şerif beyin de katili Leylâ olduğu anlaşılıyordu. Yılmaz bey, bu vakaya ait not- ları dikkatle gözden geçirmeğe başladı: — 23 Nisan 1917 — “Bugün Şerife açıkça söyledim: — Senin üç çocuğun var.. Karm da benim kadar güzel. Haydi, işi- ne git.. Benim yakamı bırak. Ben evli erkeklerden hoşlanmam! de- dim. Şerif tam aradığım bir erkek.. Bazuları kuvvetli.. Sporcu.. Fakat, ince ruhlu ve kadınları okşaması herkesten iyi bilen bir erkek. İn- sanı hırpalar, ezer gibi seviyor.. Öpmesinde, konuşmasında, bakış- larında bile diğerlerine benzemi- yen bir hususiyeti var. Doğrusu ben sırnaşık, sulu hele şüppe er- keklerden hiç hoşlanmam. Şerifte bu asri meziyetlerin hiç biri yok.. Oh.. Ne âlâ. Tam bir erkek işte.. İnsanı kucakladığı zaman, tünel tornikesinde sıkışıp kalmış gibi, kemiklerinin birbirine geçtiğini hissediyor. Fakat, bütün bunlar neye yarar. O, şimdi üç çocuklu dığım erkekler ya beni sevmiyor, yahut evli bulunuyor. Hiç kimse- nin ocağını yıkmak istemem am- ma, beni, onu sevmekten de kim menedebilir? Çok defa cebri nefs ettim., Kadıköyüne geçmemek, o- nunla buluşmamak istedim. Elim- de değil., Davet edince derhal pel- te gibi yumuşayıveriyorum. Yarın bana #on kararımı söyliyecek, Zan- nederim ki, Beyoğlunda bir apartı. man açacak., Metres hayatı. Ah, işte bundan tiksiniyorum artık. Ne olurdu, Şerif benim meşru kocam olsaydı. Vallahi onunla ölünciye kadar otururdum. Hattâ beni döv- se, ayağının altına alıp ezse, mem- nun olurdum. Haniya, nerede böyle karısını seven bir koca? Şe- rif bugün Babıâlide hatırı sayılır bir memur, Fakat, o hiç de Babı- âlt efendilerine benzemiyor. O ne sert bakışlı, tok sözlü bir erkek al- lahım! Eğer bütün kocalar onun gibi sert, onun kadar tok sözlü ol- saydı, vallahi yer yüzünde hiç bir aile faciası olmazdı. Bütün fena- lık, erkeklerin o pısırıklığından, fazla büsnü niyet sabibi oluşun- dan, önüne geleni samimi arkadaş diye aile içine sokmasından ileri gelmiyor mu? Ben Nevzat beyden neden ayrıldım? Kendisinden bi- raz daha düzgün konuşan, ka - dınların bin türlü riyakârlıklarla gözüne girmiye çalışan bir arkadaşi değil midir ki, beni ondan ve yuvamdan ayırdı? Fakat, Şerif.. İşte o da tıbkı onun gibi.. Yedinci kocamın arkadaşıydı. Şerif bir gece kocamın birden- bire hastalanmasından istifade e- derek evimizde kalmıştı. Biz o va- kit Nişantaşında oturuyorduk. O da Kadıköyünde... Vapur vaktini geçirince, kocam: — Şerif, bu gece bizde kal! de zaten dünyanın en talisiz bir kadı-| mişti. Ah, keşki demez olsaydı... nı olduğumu çoktan anladım. Ara-! Çünkü ben o vakit kocamı da çok bir kadınm koynunda yatıyor. Ben — Peki görürüz! Yarın görürüz! Saçlarımı küçük, kuru darbelerle düzeltirken severdim. Ondan ayrılmak hati- rımdan bile geçmezdi. İşte o ge ce, ne olduysa oldu. Ondan sonra iş meydana çıktı. Kocamdan ây- rılmağa mecbur oldum. Şerif de karısmdan ve çocuklarından ayrıl dı. Elini bana uzattı.,, Yılmaz bey hatıra defterinin es” rar dolu sayfaları arasında kendi- ni kaybetmişti. Bir başka sayfa da gene Şerif beye ait şu satırları gözden geçirdi: — 28 Ağustos 1918 — “Bu sabah kapıya iki çocuklu bir kadın geldi. Hizmetçi bu hüvi” yeti meçhul misafiri bana sorma” dan içeriye almış, Çarçabuk saçı- mı başımı düzelttim.. Alt kata im dim. Henüz içine ak düşmemiş koyu siyah saçlı, orta boylu, ka» ra gözlü, uzun kirpikli otuz yaş- larmda bir kadın.. Benden çek genç.. Saf.. Çekingen.. Yanmdaki çocukların ikisi de kız. Biri yedi, öteki beş yaşlarında var... — Hoş geldiniz, hanımefendi! Dedim. Karşısındaki koltuğa e * turdum. Ne garip şey! Genç kadın 6 kadar taşmış ve dolmuş olacak ki, kendini tutamadı. Sözüme hıç» kırıklar ve iniltilerle cevap verdi. Gözlerinden dökülen yaşlar gırtın- * daki penbe krepdöşin blüzunun önünü ve yakasmı ıslattı. Hayret- ler içinde kaldım. — Ne derdiniz var, yanlış bir yere gelmiş olmiyasınız? Dedim. — Hayır, dedi, Leylâ hanım siz değil misiniz? — Evet.. Benim.. Sonra birden başını önüne eğ- di: f — Ben Şerif beyin karısıyım, dedi, bunlar da onun çocuklarıdır banmefendi! Birdenbire şaşaladım. — (Devamı var) — Siri fazla alıkoymıyacağım bu akşam... Çok rica ederim... Madem ki, yarın... b şüpheli yerlerden adam angaje e-| “diyor? İstediği kadar ücretli as:| Tetrika No. 81 — Benimle ne diye meşgul oluyorsunuz? Madem ki, sizin için kiç... hiçbir şey değilim! Biraz alaylı bir tavırla: — Biraz evvel sizi ıssız yerlerde bulduğum va. Kıt bunu düşünmemiştiniz... Hattâ öyle sanıyordum ki, sizi alıp getirdiğime sevindiniz bile... Bu âlaylı tavrr beni gene çileden çıkartmıştı: Haykırdım: — Oh bu kadar çabuk öğünmeyiniz, Beni uzun zaman için getirmediniz. İşte şu evin daha eşiğinde size söylüyorum: Artık sizin çatınız altında durmi. yacağım. Bu dela iyice kararimı vermişimdir: Yarın gideceğim, — Yarın!11,.. Müânâl; bir tebessüm dudaklarında ii Yavaşça sözünü bitirdi: — Yarm görüşürüz!,.. Bu akşam karnım pek aç. Hele bir yemeğe inelim de... Kendine bu kadar güvenç, bu derecelerde bü. yük bir sükünet ve kayıtsızlık sinirlerime dokunu. yördu. Mantomu çikarmak için mübaleğalı bir ihtimam. la bana yardım ederken tekrar ediyordum: — Yarın gideceğim. Yarın gideceğim. Beni ar. tık burada tutamazsınız. Hep o alaylı gülüşile dişleri arasından? — Yarın bugüne ait değildir. Dedi. bana doğru geldi. Kolunu belime dolayarak beni kendisine doğru çekti, yumuşak bir sesle: — Bu kadar fena olmaymız. Samiye. dedi. İs. tikbalin bize neler hazırladığını ileride... göreceğiz! Şimdi bunları bir tarafa bırakalım. Madem ki, bera. ber bulunacağımız bu akşam... Son akşamdır. Ara. mızdaki kara bulütları dağıtalım, birlikte geçireceği. miz bu son saatleri bozmıyalım. Bu kadar cür'etten şaşalamıştım. Alay edip et. mediğini, ciddi söylediğini seçemiyerek hiç bir ce. vap veremedim. Kendimi kurtarmağa uğraşıyordum. Fakat belime doladığı kolunu daha fazla #tkıştırıyor. du. Yemek salonuna kadar böylece iki sevgili gibi birbirimize dolanmış olarak girdik. Yemeğimiz tatsız ve neşesiz geçti. Kocam ke yifli görünmek arzusuna rağmen endişeli idi, Konuş. mak için biraz kendisini zorladı, Fakat sözler du. dakları Üzerinde dönüyordu. Her ikimiz de tabil gö. rünmek arzusuna rağmen ağır bir süküt çöktü, Kocamın gözleri arada bir uzun uzun üzerimde duruyor, dalgtn, ciddi, derin bakışını üzerimde his. sediyordum. Yüzünde belli etmek istemediği gizli bir ızdırabın verdiği çizgiler olmuştu. Onun görünmek İstediği gibi pek o kadar ka. yıtsız olmadığını anlayarak içimde bir sevinç duy. dum. Kahve ile likörlerin yemekten sonra kendi dai, resine getirilmesi için emir verdi. İtiraz edörek: — Bu akşam çok yorgunum dedim. Sözünü bitiremiyerek durdu Fakat ben anlamış. tem. Gözlerimiz karşılaştı, bu bakışta tutuşan alevle, re mukavemet edemiyerek gözlerimi indirdim. İçe, rimde birdenbire fenâ bir rahatsızlık duyarak kendi kendime: — Yarabbim diyordum, kahveyi kendi odasına götürtüyor... Belki de ilk akşamki teklifini yapacak. Bu ihtimal yüreğimi garip bir surette heyecana getirdi, Bana gizli, fakat endişeli bir sevinç verdi, Eğer kocam ilk akşamki gibi geceyi birlikte geçir, memizi teklif ederse nasıl alaylı ve istifhamkâr tebes, sümlerle onu reddedeceğimi gözlerimin önüne getiri, yorum. Bugüne kadar onu küçültmek, alçaltmak, için bu kadar güzel bir fırsat elime geçmemişti! Fakat o. na gözlerimi tekrar kaldırdığım vakrt, mal gözbebek. lerindeki alevin kölgelendiğini farkettim. Birdenbire bu-güzel ümidim kırıldı. Bütün enerjimi gevşeten derin bir ra'şe ile sar. sıldım, Anladım; ki, ilk akşamki sözler attık ayni keli, meler, ayni hislerle tekrar edilmiyecekti. Aramızda arzularımızın, iradelerimizin yürütemi, yeceği daha büyük bir şeyler vardı. Kocam ilk akşamki o kadar zarif nükteli tavrile geceyi beraber geçirmemizi şimdi artık asla teklif e, demiyecekti. Eğer kendisine hâkim olabilerek sesine ayni şi. veyi verebilse bile gözleri.yalan söyliyemiyecekti. O zaman bü gözler önünde ben de kayıtsız rolümlü oy. mamakta kudretsiz kalacaktım. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: