18 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

18 Ağustos 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, Me çi EY Ta © fi ; 5 y Hi 3 e v ik Vi ŞA e AŞ e e VE “kendisi? Hulâgü çelik parmaklarını omuzuna geçirircesine kanbur Reşidi kavradı Bu son cümle ihtiyar şerserinin yü- zünde o kadar acı bir tebesslim doğur. du ki: — Ölüm mü dedin? Bu kelime bana çok tuhaf geliyor. Ölüm ne demek olu- yor? Ben onu çok iyi ve çok yakmdan tanıyorum. — Bir defa ben Hulâgüyü ve muhte- vem ailesini gayet iyi biliyorum. Büyük hanin bütün çocuklarını tanırım, Nere- de olduklarından ne yaptıklarmdan da mükemmel surette malümattarım. Bü- yük hanın çalmmış bir çocuğu yoktur. Hem bunu kim ve ne suretle yâpmağa muvaffak olabilir? — Gökbigemi biliyor musun”? — Elbette! — Öyle ise sorarım sana. Nerededir —orn, “— Gördün mü cevap veremiyorsun. —'Tü Allah cezasinı versin, sahi be! Bu benim de arasıra aklıma geliyordu. Anlaşıldı, anlaşıldı. Sen pek deli bir adama benzemiyorsun dur. Bana baş- ka bir şey söyleme. Hatta şimdi cöyle- diklerini bile ben duymadım. Anladın| mı? — Pekâlâ! Haydi şimdi çabuk beni Hulâgünün yanma çikar. »* Hulâgü, önünde diz üstü yerde du- ran bu kör ve kanbur ihtiyarı hayret ve merakla seyrediyordu. Fakat gayri ydeşur olarak içinde bir üzüntü ve ür- prerti, daha doğrusu bir heyecan vardı, Sanki bu adamm kendisine söyliyeceği müthiş şeyleri önceden köşletmişti. — Kimsin sen? diye sordu. Boğuk bir harıka. ,kendisine cevap vefa — Esirci kanbur Reşit! Bu üç kelime Hulâgüye göğsüne sap- lanmış İlç ok gibi tesir etti. Gayri ihti- yarioda; — Esirci kanbur Reşit! diye tekrar- ladı. Sonra ona doğru iki adım attı: — Sen bana esirci kanbur Reşit ol- duğunu söylemeğe, yanıma yâklaşma- ğa nasıl cesaret edebiliyorsun? — Öyle söylediğime bakma büyük han, Ben yaşayan esirci kanbur Reşit değil, ölü bir esirci kanbur Reşidim. Görüyorsunuz ya gözlerim atrık gör- miyor. Onları çıkardılar. Benim i ,timı mahvettiler, Ah, ahı ben asla bu kadar büyük bir cezaya müstahak de- Zildim, fakat çok şükür ki ölmedim. Yaşayan bir insan her zaman intika- mmı alabilir, Aciz bir köle, basit bir insan bile intikamın mukaddes alevile tutuşsa en , büyük bir sultandan en namdar bir ku- . mandandan intikamını alabilir. Hulâgü kanbur Reşidin gözlerini bü- yük bir merak ve hayretle dinliyordu: — Netekim bir hiç olan ben kanbur Reşit koca bir halife olan Mustasımdan İntikamımı alacağım. Allah benim ve senin İntikamını birleştirdi . — Neler göveliyorsun? Neler söyli- yorsun? — Şimali her şeyi size anlatacağım. Size her şeyi söyliyeceğim, Büyük han kızınız Gökbigem. Bağdat halifesi Mustasımın cariyesidir. Hulâgü önce sapsarı, sonra bembe- yaz kesildi, Gözleri fal taşı gibi açıldı. Çelik gibi parmaklarımı kanbur Reşidin omuzuna geçirircesine ihtiyarı kavra- dı, Silkerek ayağa kaldırdı. Ve ta ku- Jağınm dibinde: — Ne dedin? Ne söyledin? Bir daha tekrarla! diye haykırdı. Kanbur Reşidin yüzü ıztıraptan bu- ruştu: — Omuzumu kopardın büyük han diye inledi. Ve tekrar etti: — Kızınız, kaybolan kızınız Gökbi- gem Bağdattadır. Müslümanlarm ha İifesi Mustasımın sarayında esirdir. — Nereden biliyorsun? — Çünkü onu oraya ben götürdüm, — Sen mi? — Evet. Fakat bana inanm ki Semer kandde onu bir yahudi esirelden satın aldığım vakit kim olduğunu bilmiyor- dum. Esirci yahudi bana sadece bunun yüksek bir aileye mensup olduğunu söy lemişti. O kadar, — Nasıl esirci yahudi? » — Samanon adındaki esirci yahudi, — Dinle beni kanbur! Bana bütün bildiklerini, hiçbir noktasmı gizleme- kata uygun c doğru olmıyan kelime söyler, beni ak datmağı savaşırsan hakkmda pek müt- hiş olacaktır. — Anlatıyorum büyük han! Ben esirciyim, Sanatım budur, Babam ve dedem de bu işi yaparlarmış. Babam öldüğü zaman bana para ve #ervet ye- rine on tane çalmmış kız bırakmıştı. Benim de harhalde bu işe karşı büyük istidadım olacâk ki az zamanda serve- timi ilerlettim. On kız, yüz oldu. Semer kand, ve Bağdat arasında iş yapıyor- dum. — Buralarmı geç, Menfur sanatını dinlemek istemiyorum. — Bu hal brikaç ay evveline kadar devam etti. İyi bir isim, haklı bir şöh- ret yapmıştım. Bütün saray kapıları, zengin konakları bann ardına kadar açıktı. En iyi müsterilerimden biri de Bağdat halifesi Mustasımdı. (Devamı var) — Pekâlâ, gider onu bulurum. Mektu- bu alır getiririm. Merak etme çabuk dönerim, Ben gelinceye kadar sen üzül- me, uyumağa çalış! Yavaşca kapıyı kâpadı, merdivenlerden aşağı inip he men sokağa fırladı, Yarım saat son- Ta Ahmet beyin evine vasıl olmuştur İki erkeğin karşılaşması çok garip ol- du, her ikisi de birbirlerine söylüyecek. | leri sözlerden çekiniyorlardı. Ahmet) bey, tereddüt ederek sordu: — Acaba beyefendi, hanrmefendi çok | mu rahatsız ? — Hayır. Hatta iyiliğe yüz tuttu. Lâkin bir aralık fenalaşmıştı, öleceğini zannetti, Bana bazı şeyler anlattı — Öyle mi? almağa geldim. — Olamaz efendim, onu iade ©de- mem, o Şadiyeyi kurtarmam için yo- güne vesikadır. — Fakat bu mektupta hakiki katilin ismi yok... Siz merak etmeyin mâhke- me benim vasıtamla doğruyu öğrene cektir. — Ona hiç şüphe etmem. Lâkin ka- tilin kim olduğunu hanımefendi gör- müş, nasl olurda vaadettiği halde yazmaz? — Görmüş, Lâkin benzetmiş. Sözlü- me inanmıyorsanız zarlı yırtın, oku- yun... — Yapamam, söz verdim. — Eeis yok Nihal tarafından ben | — Evet, işte sizdeki mektubu geri| müsaade ediyorum. İçinde yazılı olanı! Hatıralarını anlatan * EFDAY TALAT Kolonel sordu: — Bu haberi nereden duydun? —. Yolda bir tanıdığıma rastgeldim, o söyledi. — Bu adam memur mü? — Hayır esnaftan bir adam. — Nereden duymüş bu haberi? — Herkes biliyor. — Ne çabuk yayılmış. — Böyle haberler çabuk yayılır. — Haydi seninle Harbiyeye gidelim. Oradan daha mütemmim malümat ale Tiz. Ballarla arabaya atladık. (o Beyoğlu caddesinden geçiyoruz. Etraf ne kadar tenhalaşmış... Parmakkapıdaki Yunan mümessiliğinin önnüden geçerken bak- tum. N Kayık biçimi şapkalı Yunan jandar- ması gene orada, kapının önünde... O- muzunda süngülü tüfeği olduğu halde bir azametle aşağı yukarı (dolaşıyor. Faakt o sokakları süpüren muazzam bayraktan eser yok. Son (o hezimetten sonra, ne olur ne olmaz diye onu kal dırmışlar. Senelerdenberi o Türklüğün kalbine bir hançer gibi saplanan o aâlâ- metin oradan kaldırıldığını görmek ba- na ne kadar zevk verdi bilemezsiniz... O namütenahi palavraların asıldığı teb- ligi resmi de bomboş, kararmış, mana- sız bir yüz duruyor. Yunan mümessilliğinin önü her za- man çok kalabalık olurdu. İşi olan olma yan orada toplanır. Tebliği resmiyi ©- kumak bahanesile lüzumlu O lüzümsüz nümayişlerde bulunurlardı. Bugün o kuru kalabalıktan eser yok. Ve koca gibi yalnız başına kalmış... Hattâ kim- se önünden bile geçmek istemiyor. Kar gr kaldırım daha kalabalık. Düşenin dos tu olmaz derler. Neydi o bundan bir müddet evvelki Yunan dostluğu... Ney- di o muhabbet, o sadakat, o tezahürat.. Anadolu bozkırlarında ordusu tepelen- dikten sonra herkes ondan — elini çek- miş... O artık mukadderatı İle yalnız başına bırakılmış... Ve görünüşe göre bu mulkadderat pek kötü hir şeye benzi- yor, Yanımda kolonel (o Ballar da Yunan mümeşsilliğindeki bu bariz farkı hisset miş olacaktı. Çünkü geçerken şöyle bi- naya bir göz attıktan sonra başmı çe- virdi. o Ve Harbiyeye gelinceye kadar! hiçbir şey konuşmadı. Hârbiyede general Haringtonu geniş çalışma odasında bulduk. Salonun için- de bir aşağı bir yukarı ( dolaşıyordu. Yanında Bursaya beraber gittiğimiz mifalay Haring vardı, Miralay iaşe o, bana söyledi.. Ahmet bey çıktı, elinde mektupla tekrar geldi. — Açım beyim açın! Delikanlı hizli sesle okumağa başla- dı: «— Remzi beyin ketili, elyevm zev- cim olan Ferruh beydir. Cinayeti işle- diğini gözümle ve'bir şahitimle “gör- düm.,, Birkaç satırla macerayı anlatıyordu. Altında da muntazam olarak İmzasmı atmıtgı, Ahmet fena halde gaşırdı. Taaecüple karşısmda duran açık yüzlü mert ta- Yırlı adama bakıyordu. Ferruh bey samimiyetle içini açtı. Ailesinin lekesi olan biraderini anlattı, Şüphe edilecek hiçbir şey kalmamıştı, Bu işi yapan mutlak o idi; — Ben ihbar edeceğim. Lâkin zan- netmem ki yakalansm; zira o gene memleketi terkedecekti. * —160— Harington bana Türk ordusunul muzaffer olduğunu bildiriyordu son günlerde tekrar İstanbula geldiğini duymuştum. Bursa seyahati dölayısile kendisile iyi ahbap olduğumu dwvelce anlatmıştım. Benim casusluk hayatına girişimde bu miralay Haringle tanışmam çok müessir olmuştu. Binaenaleyh ken disini ziyaret etmek (o istiyördüm. Ha ringtonun yanımda karşılaşmak mükad- dermiş. O da, General Harington gibi si nirli ve kızgmdı. Selâmlaştık: General Harington bizim-Ballara de- di ki: — Haberler kötü miralayım Bu işin sdfu ne olacak? — İşin gidişini durdurmağa ve hâdi sata yeni bir mecra vermeğe imkân gö- rüyor musunuz? — Hayır! — O halde yuküatın inlişatna inti- zar etmeliyiz. — istihbarat servisinden gelen rapor lar var, Onları bir kere görünüz. Ballar ilerliyerek yazıhane Üzerinde duran raporları aldı, okumağa başladı. Ben bir köşede için için gülerek onları seyrediyorum. Ballar raporları okür- ken, Harington telefonla öteye beriye emirler veriyordu. Bu sırada Harington yanıma geldi. Konuşmağa başladık . — Son haberler Türk ordusunun mu- Zaffer olduğunu bildiriyor. — Evet, şehirde de böyle (şaylalar — Şayia değil, hakikat, var. — Hayret edilecek bir şey değil mi? — Çok! Bize Burasda iken - verilen tmalümütı gök iyi biliyorsunuz. Eğer icap ederdi. — Halbuki hezimete uğradılar, — Demek oluyor ki bize verdikleri malümat yalandı. Esasen bunu ben de hissetmiş ve . Londrada da hükümete bu noktayı ehemmiyetle izah etmiştim. Fukat Venizelos, Loyd Corcu iyice kan dırmıştı. Geri çekilemedik. Bu sırada Hazington ile Balların yük sek sesle konuştuklarını duydum. 1 rington diyordu kiz — Bizim istihbarat © şimdiye kadar uyuyor mu imiş ki, İstanbulda bu ka- dar kuvvetli bir milli parti mevcut ol- duğunu şimdiye kadar tesbit * edeme- miş de şimdi ihbar ediyor. — İşi çek gizli ve sıkr tutmüşlar, — Bu bence bir mazeret değildir. — Filvaki, gizli olmayan şeyi herkes öğrenebilir. Adamlarımızın bü İşi bu ih tilâttan evvel meydana çıkarmalar: ge- rekti, lalde pami etti, İsim vermedi, Yal kim olduğunu lütfen söyler misiniz? — İmkânı yök söyliyememi.. Hakkım yoktur, Bildiğimi kendim de unutmalı- yım. Ferruh bey hürmetle baktı. Ba ne insan, ne vicdanli sdardi bu! Samlmi: yetle elini uzattı; — Teşekkür ederim, emin olun ki si- sinle tanışdığıma son derece memnu- num, Şayanı takdir bir gençsiniz! Sekiz gin sonra, Remzi bey cinayetini 'Talâtm “Yapmış olduğuna herkes kani oldu, Polis memurları onu aradılar, Yunanistan gittiği öğredildi oradn da izi kayboldu. Artık Şediyenin yalnız çocuğunu zöhirlenie meselesinden ken- dini kurtarması lâzım geliyordu. Nihal günden güne iyileşiyor, dokto- ra ihtiyaç bile görünmiyordu. Ferruli bey karısile meşgul olmakla beraber eski yakmmlığı gösteremiyor, dalgın ve meyüs bir bal# vardı, Aralarında ge RE daka bu tarafını ını düşünmeği #1 “cap k halde değildir. Hem — Neme lâzım ister yakalansın isterj çen meseleyi asla tekrarlamamakla yakalanmasın mesele Şadiyenin üstün-| beraber belli ki fikri mütemadiyen den ithamın silinmesi 4 meşgul; hayatmı sarsan adamım kim — Orası muhakkak!.. Bu moktadan| olduğunu anlamak. istiyor, - Herhalde rahat edebilirsiniz, yalnız size bir Ti-İ bir tesadüf ona bunu öğretecek, sabret- cam var. Karımın birisini sevmiş oldu-İ mekten baska çare yok!. ğunu öğrendim. Mektuptarı evvel ken-İ © Nihal, Mahirle karşılaşmaktan 8on Yazan: İHSAN Al — Bu'millicilere ne yapabiliriz? — Hiç! iâraftar olanlara zarar gelmesine : olalım. Yoksa şehirde bir katliâm bilir, — Ö halde onları bırakalım da — Evet, Türk polisile birleşerek yiş noktasından icap eden (tedbir alıyorüm. — Rapotlardan bir (o tanesinde p* müdürü Esat beyin Anadolu ile dâ surette mühabörcde bulunduğu yaz Böyle Kemalist bir adamı ne diye iŞ | şında tutuyoruz, Bu sırada telefon çaldı. General rington ahizeyi alarak dinledi. Ara ra “evet, ya, demek öyle, (manasi gölen bazı sözler söylüyordu. Muhâ re bitince telefon makinesini hırsla rine koydu ve bize dönerek: — İş Yunanlıların 2 miyor, bizim de başımız belâya yor.,, i Ballar sordu: * — Bir şey mi hâber aldınız ? — Evet, şimdi istihbarat omer den bir şifre okudular, Türk kaman Jarı bir karar vermiş, İzmiri o aldık sonra İstanbul üzerine (o yürüyecek| şehri cebren işgal ettikten sonra Tu yaya geçeceklermiş... — Bu ne demektir? — Bu bence, Türklerin o Tra Yunan topraklarına hücum edecel demektir. İl — Buna meydan verilecek mi? | — Zannetme. ! — Hera nâsri mani olacağız. meşle' biraz da hülkümet kararına Indir. Hethalde Türk ordusunun bir tecavüzü vahim âkibetler do; lir. | Üç İngiliz kumandanınn bu “ ve sinirli halleri bana ne kadar veriyordu, içimden: — Şimdi de düşünmek ( sırası * "geldi. Başınıza hiç yoktan bir dert *nız. Türkü öldü, Türk vatanını p andı sandınız. Şimdi bu hatanınım? zasmı çekin bakalım. Nihayet onlar başbaşa vererek vaş sesle bazı şeyler konuşmağa b yınca dışarı çıktım. Koridorda iki M “liz zabiti yüksek setle şöyle 2 — Şu Mus'nfa Kemal yaman o $ Yalnız başına işe başladı. Etrafır kaç arkadaş topladı. Meclis yaptı, yaptı, para, silâh buldu, (Devamı derece ürküyordu. Katiyen eve g& Eini istemiyor. İyileşip dolaşmağt * layınca delikanlıya bir tezkere yol Eskidenberi bu nevi işler için bab$” pm küçük kızını kullandı. — Al şunu ve çabuk götür. i Genç kadın çekildikten sonra F bey çocuğun karşısına dikildi: — Elindeki ne? Onu baha ver. Kız korkudan ağlamağa başladı. ruh bey ısrar etti; — Vermezsen, seni de babanı â8 deşlerini de bep birden koyarım. iz ekmeksiz kalırsınız. Zavallı kızcağız titriyerek uzattı! Lâkin üstünde adres yı gilâi: Ç — Bunu kime götürüyordun. $© ma söyle. İY — Mahir beye. nh — Mahir beye mi? ! — Evet efendim. $ Adamın gözleri öfke ile parladi ” hir ha! Maiyetinde kullandığı af © sarığı yapan bu boş herif öyle Hışımla pe yırt, okudu: i <a “Mahir bey, (Devamı *

Bu sayıdan diğer sayfalar: