18 Haziran 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

18 Haziran 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Geçen kısımların hülâsası Papas Osmanla birlikte, Giriddeki muazsam kilisenin esrarına vüökıf oluyoruz. Zira, bizim için gizli bir şey yoktur. Hıristiyanlar, bizleri en Vüyük zahirleri sayıyor. Şimdi, ka. dwlâar manaslırının gözetleme mev- Biindeyiz. Muhtelif hülcrelere nasar- lar attık. İşkence odasının önünde. yla. Burada, bir rahibenin mafsalla. Ti büruluyor. ON Başma kukulete giymiş, kırmızı el. biseli bir şahıs: — İtiraf eti . dedi. — Kabahatim yok. — Yok mu? — Yok... — Yemia et.; — Vâllahi billâlfi yok... — Eh, öyleyse... Bir tekerleğin yanma yaklâştı. Çar- fir çevirdi. Bir gıcrrtr işitildi. İpler gı- cırdadı. Tostoparlâk vaziyette olan bütün uzuvları başka başka !stikamet- Tere bakıp insan'ıktan çıkan ve çekir. gevari acaib bir beyaz böcek manza, rast arzeden kadın, haykırdı: - — Aman aman aman... — Ne var? — Söyle bakalım. — Biraz nefes almama müsaağe e. din. — Al bakalım nefes... Cellâd olan kırmızı elbiseli adam, (yahut kadın) yanındaki aksi suratlı ihtiyar rahibelerle müşavere etti, Son EBİ « — Aldın nefesini... Söyle bakalım. — Söyleyeceğim şudur: - vakit ka. zanmak için yaptım. Zira çektiğim maddi acılara dayanamıyorum, İtiraf edecek bir şeyim yok... Ben, tamamile temiz, pak bir kadımım... Alahm sev- gili kuluyum.:. Hiçbir kabahatim yok- tur. Demin yemin ettim, — Yalan yere Yemin ediyorsun. iyorum... Rahibe: — Bur! . emrini verdi. Üşkence edilen kadm haykırmıya Başlağlı: — Allah aşkına... Allah aşkina yap. mayın.. Öldürün beni daha iyi.. — İtiraf et de, rahat rahat öl. — Kabahatim “yok diyorum size... — Biz, olup olmadığını biliyoruz.. seni ebedi işkenceden kurtarmaktır kızım. Yoksa sen bizim kızımızsın... Böyle azab eder miydik sana;.. Bak, acıyarak, yüreğimiz sız. lıyarak sana bunları yapıyoruz... Cellâda işaretle: — Bur... İhtiyar rahibenin sesinde samimiye benziyen bir ifade vardı. Heni çocuk. lara aer ilâç verilirken bazı rasihatler edilir. Onun gibi bir BeY. — Bunu senin iyiliğin içi yapıyo. ruz, kızım... Kaderine razı c!... İtiraf et de kurtul. Cellâd, tekrar burdu. Kemiklerin çatırdadığını duydum. Biçare işkence mahkümu: — İtiraf etsem ölümden kurtulacak muyım?. dedi. — Pek âlâ biliyorsun ki, hayır. — Öyleyse ne çıkar? — Ruhun kürtulacak... Söylejim Ö- — Demek mutlaka öleceğim? — Evet. — Ne suretle öldüreceksiniz beni?.. — Günah yen uzvun bangisi ise, İlkönce onun cezasını vererek. — Aman allahım... Tarihi macera ve aşk romanı — 98 — Ölümden kurtulmana imkân yoktur. Mutlaka öldürüleceksin. Fakat hangi uzvun kabahat işlediyse, ölüm ilk önce onlardan başlayacak kızım ! Yazan: (Vâ- Nü) — Görüyorsun ya... Kabahatin var. mış demek. — Ey Meryem... Sen acı bana. — Anlat kızım.. Ağzınla anlat. Zi.- Ta, esasen biz hepsini bil!yoruz. Ö ay. na meselesini... İbadet saatinde soyun- mak meselesini... — Yarabbi!. Yarabbi! Sahiden de biliyorlarmış... Mahvoldum. — Gördün mü ya?... Zaten — kilise | büyüklerince bilinmiyen hiçbir şey | yoktur. Bu manastırda esrar olâmaz. Yep malümdur. Anlat... Mahküm, mukadderata razı oldu: — Muhterem hemşire! . diye itira. fata başladı. İbadet #asatiydi. Kilise- nih çanları çalmıştı. Herkesin dun ile meşgul olduğunu biliyordum. Benim de âayni suretle hücremde dua etmem | tü geyler geldi. — Ne gibl? — Birtakım hayaller... Kendimi dü. şündüm. Sözde bu Manastırın haricin- deymişim. Sözde Seyahat ediyormu. şum. Beni aözde Türk korsanları ya. kalamışlar. Esir pazarına götürmüş- ler. Orada ihtiyar Türkler beni satınal mağa gelmiş. Esir pazarındaki sahi. bime: “Soyun da şu kıza bakalım',, diyorlar. Esirciler de; “Soyun kız!” | emrini veriyorlar. Ben de vücudumda garib ürperişler duyarak soyunuyt. Tum.., , — Bunları ibadet ssatinde yapıyor- dun değli mi? — Evet... — Başka neler yapıyordun? (Devamı var) lâzımdı. Halbuki aklıma bin türlü u./ | Haber, okuyucuları arasında bir fikra müsabakası açmıştır. Gönderi, lecek fıkraların kısa ve hiç olmazan AY İşitilmiş olması Tüzımdır. Fıkralar, gönderenlerin imzaları yahut müstear adlarile beşredilecek ve her ay o ay içinde — çıkacakların 'en iyflerinden başine muhtelif ve kıy, metli hediyeler verilecektir . Bize bildiğini: fıkraları aklei e Annem değil babam gelirdi Napolyon Bonaparta askerleri içle . rinde kendisine pek benziyen bir asker bulunduğu, yanlışlıkla daimâ kendisine selâm durduklarını söyliyerek şikâyet- te bulunurlar. Napolyon merak eder. Şikâyet edilen askeri çağıztır. Ba . kar ki hakikat... Sorar: — Sen nerelisin? — Parisin bir köyünden.: — Annen Parise gelir miydi? « — Annem gelmezdi. Lâkin babam sıik &rk gelirdi. N. BEKER Budala Nasreddin Hoca bir gün Bursa eşra- fından zengin Hoca Ali Efendinin ya . nmdaymış. İçeriye bir adam girmiş: Hi l demiş, işlerim bozuldu. Muhtaç kaldım. Bana yüz lira veriniz, galışır, kazanır, geri veririm, Hoca Ali Efendi kâhyasına emret . miş: — Ver bu adama yüz lira Nasreddin Hoca hemen cebinden defter kalem çıkarmış, bir şeyler yaz - mış: — Ne yazıyorsun, hocam! demiş. Ali efendi: — Adetimdir, demiş, memlekette ne kadar budala varsa, isimlerini yaza . rım. Seni de yazdım, — Acayip neden?, — Neden olacak, senetsir sepetsiz borç para verdin de ondan. — Acele ettin, hocam.. Herif parayı geri getirirse ne yaparsın?. — Onu geç. Fakat getirirse ondan ko layı var, seni siler önu yazarım! . Murat EPİR Ağam gibi Vaktiyle köy delikanlısının biri ana- sının babasının karşısında gerinmiye başlamış. Karı koca görüşmüşler: — 'Bu oğlan artık evlenme zamanı geldi, şunu everelim, demişler. | — Delikanlının düğünü olmuş, aradan Nasıl yanacaklar ? Bir ziyafete davetli bulunan iki şiş. “man Bektaşi babasile iki de sıska hoca sofrada karşı karşıya otururlar. Her iki hoca, Bektaşi bahalarına bakarak gülerler. Bektaşi babalarından biri: — Neye gülersiniz erenler? diye so- rar. Hocanın biri cevap verir. — Yersiniz içersiniz ve böyle küp za sokacaklar, sizin yanmız sıra biz de yanacağız! der. Babalardan biri cevap verİr: — Bunu bümiyecek ne var? Sizin gibi kuruları ve mskaları bizim altımı. za sokacaklar, sizin yanınıza sıra bizde yazacağız! der, YÜKSEL NEDİM Yaşasın cehalet Tilki, kurt, at seyahate çıkmışlar. Yolları öyle taşlık, sarp yertlere rastla- mış ki yiyecek bulamamışlar, aç kal - maeşlar, ne yapsınlar, içimizden en gen- €i kimse onlu yiyelim, demişler, kurda sormuşlar: — Sen kaç yaşındasın? — Vallahi bilmem. Anam beni Nuh zamanında doğurduğunu söyledi. — Yatl. Öyle ise ihtiyarsın, demiş « ler, Tilki de: — Ben Hazreti Ademden iki yıl önce dünyaya geldim, diyerek postu kurtar- mıiş. Sıra ata gelince: — Vallahi ben ne zaman doğduğu « mu bilmiyorum. Amma anam doğdu * | ğum tarihin ard ayağımda yazıdı oldu. | ğunu söylerdi. Okumak bilirseniz ba - kın. Kurt atılmış: — Ben okumak bilirim, bakayım. At dönmüş, kurt eğilmiş, at bütün hıziyle bir tekme indirince kurdun ka « fası parçalanmış, ölüsü serilmiş. Bu hali haşyetle gören tilki postu kurtardığına memnun hem zıplar ve kem söylenirmiş: — Aman cehalet ne iyi şeymiş, ceha- Tet neiyi şeymiş! BURHANETTİN bir müddet geçtikten sonra kırları da oğulları gibi gerinmiye başlamış. Anası sormuş : , — Ne oluyon gız? Kız münalı mânalı vermiş; — Ben de ağam gibi oluyon ana!, gülerek cevap Amerlka cumhurrelsi - , HAZİRAN — 1937 Ruzveltin zabıta romanı fa. e BÜ EŞ Cim bütün bunlardan bihaber oldu- &u için, otomobilinde ilerlerken, arka . sından başka bir otomobilin ve bu oto . mobilin içinde, gözlerinde siyah gözlük ler olan kadının karısı olahileceğini zerrece aklından geçirmiyordu. İlka garajdan telefon alır almaz, derhal kendi otomobiline binmiş, garaja doğru sürmüştü. Tam yaklaşırken, Ci- min otomobili garajdan Çıkmıştı. İlka, karanlıkta, Cimin yalnız olup olmadı . ğını farketmedi. Fakat fazla da şokul. mağa cesaret etmedi. Sadece, yüz met- re kadar bir ara ile onu takibe başla . de. Cim, biraz evvel yeni otomibilini, yani Karterin otomobilini bırâktığı ye. re gelince, durmadan ağaçlıklar arasına saptı, durdu. Cimin, bu birdenbire sap - tığı yer, bir dönemeçten sotra olduğu | için Tlka önun saptığını görmemiş, yo. la devam etti, zannetmişti. Lâkin bir hayli gidip te, önünde bir öotomobil falap görmeyince, durdu. Hiddetinden titriyordu. Bu kadar aradıktan ve bek. ledikten sonra onu ele geçirsin ve böyle aptalcasına birdenbire kaybetsin! Olur şey değil! İlka otomobilini durdurmuş bekliyor. du. O ne yapacağını dügünürken, Cim bir otomobilden öteki otomobile cesedi müthiş bir irade kuvveti ile yenmeğe muvaffak olduğu bir tiksinme ile ku - cakladı, birar evvel garajdan almış ol. duğu otomobilin içine koydu. Sonra geçtp başına oturdu. Bu muamele, beş on dakika sürmüş - tü. İlka bulunduğu yerden kımıldana . mıyordu. Önünde geniş bir yol vardı. Fakat yolun iki tarafı ağaclıklarla do - Ja idi. Ne de olsa kadın bu! İçine bir korku girmişti. Esasen hurafata Inanır bir yaradılışta olduğu için geri dönme. ği garajdan yanıma bir adam almağı dü- şünürken, biraz ilerisinden kocasının etomobilinin tekrar meydana çıktığını ve büyük bir sür'atle ilerlediğli gördü, derhal gaza basarak takipte devam et. &- * Biraz sonra otomobil aZğaçlar arasın. dan çıkıyordu. Yol, Pented Port şehri. ne hâkim bir yamaca çıkiyördü. Cim buraya gelince, evvelce tasârlâmış ol duğu yeri gözleriyle aradı. Hava 30 - ğüktu. Yol gittikçe tehlikeli ölüyor, ant dönemeçler peyda oluyordu. Bir taraf ta uçurumdu. İleride bir köprü vardı. Buraya gelince, Cim yavaşladı, kapıyı açtı, basamağa çıktı, otomobilin bir eli ile idaresini temin eder'cen, cesedi, ken. di oturduğu yere doğru çekti, tonra, Makineye son hızmı vererek, basamak, tan atladı. köprünün altına doğru ine, rek saklandı. Tam bu esnada, İlkanın — otomobili, dönemeçten çıkmıştı. İlka kocasınm bu hareketlerini görememişti. Onu hâlâ o, tomobilde sanıyordu. Otomobil, koca - “ın etomabili, şimdi, cebennemi bir Bür'atle ilerliyordu. İlka, hayretle bakı, yordu. Biraz sonra,, otomobilin başlu - ğBa doğru uçtuğunu, haşyet ve dehşe . tinden büyüyen gözlerle gördü. Oto . mobilini durdurdu. Uçurumdan, köca « sının otomobilden fırlayarak — boşlukta tepetaklak yuvarlandığını, âkebinde o- tömibilin üzerine düşerek parçalandı . Kını, benzin deposunun patlayarak bir alev sütunun yükseldiğini gördü. Cim böyle bir kazaya kurban gitmek için mi buralara gelmiş, bü kadat sak- lanmıştı? Neden saklanmıştı? - Sebebi neydi?, Şimdi, biribirinden haberi — olmayan | iki kişi, köprünün altından Cim, otomo. bilinden karışı, uçurumun dibinde ya « tan otomobil enkazını seyrediyorlardı. İkisi de, bu manzaraya kendinden başka bir tek şahit olduğunu bilmiyor . du. İlka, yavaş yavaş kendine geliyordu. Kafası, mantığı raha tişlemeğe başla - muşti. Sebebi ne olursa olsun, kocası ölmüş, ondan kurtulmuştu. Artık ken. dinden başka hiçbir kadım onun ser - vetine el koyamıyacaktı. Ö, yegâne vü- ris olarak kalıyordu. Bundan sonra hef ne istediği varsa, onu yapabilecekti. Bu itibarla artık burada fazla kalma- sına da lürum yoktu. Binaenaleyh oto - mobilini geri çevirdi, ve kaza mahall'n - den sür'atle uzkalşatı. Tesadüf, onun kafasındaki tasavvurları tahakkuk et « tirmişti Mmemnundu. Cim Öölmüştü. İlka sevincine rağmen kendinde bü- yük bir yorgunluk hissediyordu. Sinir- * leri fazla gerilmişti. Uykuya — ihtiyacı vardı. Gidip yatmağa, sonca evine dön- meğe karar verdi. Kazadan bir saat sonra, yanan otomo. bilin sönmesini - bekliyen bir — adam, Kköprünün altından çıktp yavaş yavaşı İlerliyorda, Uçurumun yanma gelince aşağı baktı. Son alevler ankazın öte * sini, berisini yalıyordu. Maksadına er. mişti. Bir ölüyü, -ortadan kaldırmıştı. Artık geriye avdet imkânr da kalma - mıştı. Bununla beraber, o gece girişti. Bi teşebbüsü, cCesedi giydiren ellerini düşününce titredi. Bu haşyetli geteyi unutmasma im « kân var mıydı? Mazisi ebediyen gö '. mülmüş olmasına rağmen, bu geceyi hatırlamakta devam edecekti. Kartet, sabık Cim Bleyk ellerini - gökyüzüne kaldırdı ve: — Yeni bir hayat! Diyerek yürümeğe başladı. Karter, | Et ve kemiklerini ortadan kaldırmakla Cim Bleyki de ortdan kaldırdığını zan nediyordu. Fakat bir insanım sadece et ve kemikten değil, başka şeylerden de yapılmış olduğunu unutuyordu. Bunun için seviniyordu. Lâkin tabilatım kanuları heüz son sözünü söylemiş değillerdi. Zira, bir insanın hayatı, diğer insanların hayat « Tarma gayet yakın bağlarla bağlı idi. Bir bağı koparmak, ötekilerin de kop . masına kâfi değildi. Karter memnun ve müsterih döner . ken, öldürdüğü şahsiyetin kuvvetli bir şahsiyet olduğunu hatırlanyyordu. Bu şahsiyet, Cim Bleyk'in hayali, etrafın » da dolaşacaktı, ve onu bırakmıyacak « t GECE YARISI BİR SES Ertesi gün, öğleden sonra Fransis Karter, Noble ve Skarp Limited yazı « hanesine gidiyordu. İki ortağı onu ha. raretle kargıladılar. Karter, bir müddet evvel satın almış olduğu bu mücesesede, ortaklarını seyrediyordu. İkisi de değişmemişler « di. Karşısında, ayakta duruyorlardı, Pantalonlarının çizgileri yenilenmiş de. ğlldi. Kıyafetlerinde bir değişiklik ol » mamıştı. Sade, seslerinde hafif bir de. Bişiklik vardı. Daha az titriyordu. Bir emniyet peyda etmişlerdi. — Mister Skarp: » — Sizi görmekle memnuf olduk, Mister Karter., Noble de: — Evet, derin bir har duyuyoruz, dediler, Cim: — Daha çöbuk dönemediğime, dedi, müteessifim. İşlerimi bitiremedim. Ar . tık şimdi çalışmağa başlıyabilirim. İkisi birden tasvip ettiler: — Nasıl isterşeniz. — Tamamen serbestsiniz! — O halde derhal işe başlamak isti. yorum. Yalmız, dahâ bir müddet, işleri anlamağa yardım etmenizi rica edece . gim. Müşterileri tanımak, işin teferrüa- tına vâkıf olmak istiyorum. Müesse . nin an'anelerinden aytılmak niyetinde değilim. Bu sözler iki ortağı da memnun et e mişti. Skarp: — İstediğiniz müddet size yardım e. debilirir. Noble: — Size yardım etmekle memnun o « lacağız. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: