6 Şubat 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

6 Şubat 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çocuk suç!arı, ruhi ve içlimal sebepleri - Suç gn (* ile ahlâk telif edilebilir mi? İ Bugünkü cemi terin gayrı ahlâki bir! suç İşlemek telâkkisile cezalandırdıkları bazı şahısları iki yüz sene sonraki diğer bir cemiyet belki de haklı bulacaktır. Sucun içtimali ve ruhit iİncelenmesi Yazan: Dr. Rasim ADASAL LK günahı işliyen ve cennetin hurili gılmanlı cennet bahçe- lerinden koğulan Âdem ile Havva' hakiki insan çehresi ve huylarıyla şu fani dünya Üstüne çıktıkları günden- beri, bütün insanlar suç ve günah iş- lemek mirasına kondular. Suç, cemi - yet hayatının bir fonksiyonu, bir bün- ye tezahürü olduğuna göre, normal bir vakıâdır; doğduğu andan iti! bir taraftan dâ yıpranmırya lryan insan makine- #İne zaman zaman arız olan hastalik | nasıl ki zaruri v ise, cemiyetin m normal bir tezahür f ahlâk cephele rinde ferdi veya cem'i gekillerde gör- düğümüz suçlar da tamamiyle tabii te- zahürlerdir; bir gün bunların harcı ham madde olan dünya üstünden kal- kacaklarını ve insanlarm ifrat derecede bir di? ıkla sede (fa- zilet) mabedi etr: da toplanacakla- rımı düşünmek bir hayaldir. Çok eski çağlarda büylik filoaof Ef- lâtunun “cumhuriyet” şaheserile kur- duğu bü tatlı ve den irsit bir temayül o- stikal etmiş, fakat ne çare ki meyvasını verinemiştir. İnsan- lar, kafalarının zekâ ve moral meka- İ F 'at prensipini israf n yaradan kud- | retin tstilne çıkıp da dilodikleri gibi bir (roboto) yani sun'? adam yarata- bilirlerse belki hepimizin içinde sar- maş dolaş olacağımız bir cennete ka vuşurlar. Fakat o monoton hayat &ah neleri içinde, tıpkıı robotolar eserinde gördüğümüz otomatik manken adam lar gibi, yine günün birinde isyan edo- cekler; değişiklik ve heyecan istiye- ceklerdir. Dünya kuruluşunun en büyük strrr, bir an bile durmayan hareket ve de- ğisikliktir; fakat bu fevkalâde k! t ahenginin çarhlarımnda sık sık kayma- lar ve bunlardan ileri gelen tufanlar, kasırgalar ve zölzeleler go Yıkılan ve devrilen kâinat he €i içinde ruhu bir kelebek £ di bile değildir; bu zaaf ve aezimize rağmen doğduğumuz gündenberi hepi- miz megaloman ve harisiz; şeniyetin nörmel arnırlarmı aşmak ve koca ki- inatm bil kurtulamadığı buralardan çılız ruhumuzu takma bir kelebek ka- nadıyla atlatmak hayalini kuruyoruz. İşte suç da, hamuru “karakter” dedi- ğimiz bir sürü heyecanlarla hırsların karışmasından doğan insan ruhunun bir nevi fırtınası veya zelzelesidir. Bunun şiddetine ve tahriplerine kargşı tedbir almak ve mümkün mertebe o- nunla mücadele etmek yaşayışımızın Ycab etlirdiği bir hak ve tabil bir gay- rettir; fakat en şuurlu bir cemiyette bile hiç olmazsa ferdi günahları ve hataları normal vakığlar addetmemek tamamiyle metafizik hir düşüncedir; ve cemiyet bu hayali a felsefele- rinden bugüne kadar maddi bir istifa- de de görmemiştir. Ancak cemi mücerred ahlâki müeyvidelerin derecede bir mü lartı imer- nu tutmuş ve ceza kanununa uygun gelmiyen her flil ve hareketi (suç) kelimesile etiketlemistir. Duygu hakkmı vermediğimiz tabla tm bütün unsurlarında da buna ben zer bir tedib mevli vardır. Darven |- Je Spenserin havat mücade y tıfa kanunu aşağı yukarı bunun bir - fadesi değil midir?. tekâmüle, bir taraftan | Palamut doyduktan sonra da hırsı- na devam ederek zavallı hamsileri top tan yutmak isterken yolunu Şaşıra- hakkından gelmiştir; jik fonxsiyonu gha kuvvetli bir korkusu altırdn- içinde her varlık Varlığın hükmü dir, Bir çoban ren yıldırım bütün kuJ.relı'*ı tükete- rek toprağa karışır. Esasen tabiat kanunlarının bir vasıfları da israftır; yarattığı bimlerce huveyni menevti ve- ya balık yümurtası arasında ancak birkaç tanesine hayat hakkı verir; güle renk, koku ve canlılık veren gü- nış ışığı ayni zamanda sarartır ve öl- fakat bizzat kudretli güneş de kömür parçasına dönmiye- ki nikbin filosofun tablatta kemali bulmak imkânsızdır. Oynak insan —ruhunun kanatlarına taktığımız ahlâk nazariyeleri de Ha- bil ve Kabil kavgasındanberi renk ve gekil değişliren ve hattâ cemiyetten cemiyete, insandan insana büsbütün başka manzaralar gösteren telâkkiler- dir. Suç ile ahlâkı telif etlmeye kal kışmak ve suçu gayriahlâki bir aksü- Tâmel manasına almak bir hatadır. GCeza gören ahâlki fililer olduğm gibi, gayri ahlâki fiiller de 14 ömoseksüalite (1) bir cemi- yette cebir ve şiddetle ve alenen vaki ol mamak şartiyle cezayı istilzam etme- diği halde, başka cemiyetlerda ve meselâ Almanyada büsbütün aksine - dir. Çünkü bu sapık tenasüli temayül, nev'in bakasıma''mâni olan gayriahlâki bir cüret telâkki edilmektedir; halbu- ki bazı ruhiyatçılara göre bir anoma- lidir: bazılarına göre cirsiyet başka, ahlâk büsbütün başkadır. Borsada za- rarlı spekülâayonlar yapan ve hinlerce lira kazanan bir ferdin kurnazlıkları idealist ahlâkiyatçılara göre gayriah- Vâkt tozahürlerdir, öyleyken ceza gör- mezler. Eski Atina modeniyotinin ve katolik taasstıbunun — (mülerim) diye astıkları Sokrat ile Galileye bugün insanlık şehid mabutları payesini ver- mektedir; ve bilmiyoruz bugünkü ce- miyetlerin gayri ahlâki bir suç işle- mek telâklrisile cezalandırdıkları bazı £ leri iki yüz seno sonraki diğer bir iyet belki de haklı bulacaktır. Eski İsparta kanunları nazarında hırsızlık, görünmemek şartiyle bir meharet sayılırdı. Bugün bile memlekette ceza gören bir - fiil diğer memlekette görmez. Binaenaleyh her | memleketin kendi içtima! bünyesine göre kurmuş olduğu ceza sistemine bakarak suçu ölçmek lâzmadır. 'Tablatiyle suçların çoğu bütün me- den$ cemiyetlerde ayni derecede şaya- nı nefret ve cezaya müstahaktır. Ba- ba veya hoca katilini yamyam kabi- lelerinin bile teşvik etmiyecekleri ta- bildir. Netice itibarile bu tahlilden çı- karmak iatediğimiz en kısa mana, su- cun da hor cemiyet için normal bir tozahür olduğud! ancak bu fonksi- yon şoklini, gidişini ifrat derecede de- hastalığı) it- m büyük harbin ferdi ve içti- erin bünyele- çüsü (suç adedi) olmuştu. Bugün ce- de bizi birdenbdire ehll' BS['BM'_ 1438 Yugoslav takımı Gayrifederelerin en kuvvetl takımlarından Perayı 3-1 mağlüp etti Misajir takım güzel bir oyun oynamağa muvajfak oldü Yugoslâv kafile reisi Bvvelki gün şehrimize gelen Yugos- lavyalı futboleüler, ilk müsabakaları- nı dün Taksim stadyomunda 3 bin se- yirci önünde Pera klübü ile yaptılar. Kırmızı gömlek, beyaz pantalon Bgiymiş olan misafir sporcular tam sa- at üçte sahaya gelerek halkı selâmla- dılar, biraz sonra da Peralılar taraf - tarlarınm alkışlrı arasında ortaya çık- tılar, Bayrak teatisi ve malüim mera- simden sonra maça saat üçü yirmi ge- çe Ahmet Ademin hakemliği ile baş- landığı zaman takımlar gu gekilde teş kil edilmişlerdi: Pera; Çiço - Vlastardi, Civelek - Çiçoviç, Etiyen, Çaços - Filipa, Cufa- N, Buduri, Bambino, Taleas. Yugoslavya; Spasiç - Amcelkoviç, Lukiç - Braçiç, Badonaviç, Çakiç » :, Rakar, Petroviç, Tomaşeviç, Ze- Çok sıkı esen rüzgürı arkasına alan Peranın başladığı oyunun, ilk dakika- sında, top her iki muavin hattında ke- gilerek ortalarda dolaştıktan sonra Yugoslavların seri bir hülcumu ile Pe- ra kalesine yaklaştı. Çiçöviç bu çok tehlikeli hücumu ancak favülle dur - durdu, misafir takım merkez muaviİ- ninin çok sıkı çektiği bu ceza vuru- şu kalenin yanmdan avuta kaçtı. Müsabaka müthiş rüzgâra rağmen gok zevkli ve çok seri cereyan ediyor ve dakikalar ilerledikçe Yugoslavla - rın sahaya alışarak daha tehlikeli ol- dukları Üzun m&'m&v ayuncu- lJarmın havadan oynamak suretile ka- zandıkları avantajı Perelilar bir tür- Jü kesemediler. Onlar da karşı takı- mm oyununu kabul ederek havadan ve gvursuz bir oyun tutturdular. 18 inçi dakikada ilk muntazam Pera akı- nı yapıldı, Filipadan Boduriye geçen | topu Pera merkez muhatimi sıkr bir süte tahvil ettiyse de Yugoslav milli takımı kalecisi olan Spasiç bunu ko- laylıkla bloke etti. Bundan sonra bir iki hileum tecrü- besi daha yapan Peralılar, rakip mü- dafaayı bir türlü aşamadılar ve 25 in- ci dakikadan sonra oyun sarı - siyah Bahasma girdi. 29 uncu dakikada sağdan inen mi- safirlerin sağ içi, Rakar Pera kalesi önündeki kargaşalıktan istifade ede - rek köşeleme bir şütle ilk ve 9 dakika sonra da merkez muhacim Petroviç güzel vücut çalımlariyle karşı müda- fileri atlatarak ikinci gollerini attı. Bu kısmın son dakikaları Peralıla- rın semeresiz gayretleriyle geçtiyse de, vaziyet değişmeden 20 Yugoslav- ya lehine bitti. Ikinci devre İlk kırk beş dakikada krymetli ele- manlardan mürekkep olduğunu bütün seyircilere teslim ettirmiş olan misa- fir klüp takrmı, ikinci devrede rüz- gürı da arkalarma alınca gol adedini altıya, yediye kadar yükselteceği (- mit ediliyordu. Netekim hakemin dü- düğü ile fırlıyan misafirler derhal e eai mirebelekrikltükmerielü Selli “mektep terbiyosi noksanlığı,, yanl İç. timaf bir hastalık hükmüne sürükledi. Fakat bunu, her sahada olgunluk ve başarmalar gösteren sağlam bünyeli 'Türk cemiyetinde muvakkat ve kolay- lıkla kabili tedavi olan hafif bir hüm- ma gibi telâkki etmek ve derhal iza- lesine çalışmak en makul hareket ola- caktır. Bundan sonraki yazılarımda doğrudan doğruya arızanın kısa tah- Hini ve tedavi çarelerini şerhedece- gim. Dr. Rasim ADASAL (1) Kendi cinsinden birina karşı meyil duymak, (*) Bundan evvelki yazılar 1 ve : şubat tarihkli sayılarımızdadır. Pera sahasıma girdiler ve adetâ tek kale oynamıya başladılar. Yarım saat süren bu kahir hâkimi- yet esnasında belki birçok sayı kay- dedebilirlerdi. Fakat kendilerini hiç sıkmadılar, mükemmel paslar ve dep- lâsmanlarla hakikaten güzel bir o- yun çıkardılar. Bu arada sol içlerinin bir ara pası ile sol açık da üçüncü go- lü yaptı. Öyunun bitmesine pek az kala Peralılar bu baskıdan kurtula - bildiler ve müsabakanın başmdanberi bir türlü harekete geçemiyen hücum hatları - ikinci devrede giren Roberto nun gayretiyle - birkaç düzgün hücum yapabildi ki, bu akınların birinde, Fi- lipanm ortaladığı topu Roberto dur- durmadan şüte tahvil ederek Yugoe- lav kaleciyi mağlüb etti. Peranın bu sayısı devrenin 36 mct dakikasında olmuştu. Bundan sonra, yine hücuma geçen misâfirler başkaca gol çıkaramadıklarmdan müsabaka 8:1 Poranm mağlübiyeti ile neticelen- di. ... Gayrifedere klüpler arasında yap- tığı maçlarda çok güzel oyunlarını seyrettiğimiz Pera dün kabil olduğu kadar bozuk aynadı. Bütün takımda göze çarpan oyun- cular yalnız Vlastardis, Çiçoviç ve i- kinci kısımda giren Roberto idi. Bam- bino, Etiyen gibi meşhur futbolcüler pek sönük kaldılar, Misafir takıma gelince kalecileri, her iki müdafileri, sol muavinleri ve sol içleri müteaddid defalar beynelmi- lel olmuş bu on bir, müthiş rüzgüra rağmen çok kombine bir oyun oyna- dılar, Hele rüzgâra karşı oynadıkları ilk kısımda daha iyi anlaştılar. Paslaşmaları, yer değiştirmeleri yer tutmaları, süratleri fevkallideydi. Enternasyonal oyunculardan maada merkez muavin, merkez muhacim de ! kusursuzdu. ne diyor! bır sıısfan!mıe.. Oyundan sonra görüştüğümüz le reisi Mihailoviç şunları 8ö! — Maçm neticesinden mı Fakat bizi daha çok sevindinen, den mükemmel görüşlü ve tam sile bitaraf bir hakemle maç w olmamızdır. Biz memkke.in]ıe sa Galatasarayla çarpışmak geldik. Enternasyonal uyuncllıl'r/ dan bugünkü müsabakaya iştirek tirmediğimiz üç tanesini yarım gö ceksiniz. od Galatasarayi? yeni idar€ heyeti — y Dün uzun bir içtima yapan g” saray yüksek murakabe heyetli Di bün yapacağı işler hakkında ,.nı , program hazırladıktan sonrâ j re heyeti ve divanı haysiyeti tir. 'Yeni idare heyeti şöyle tur: Rela: Sedad Ziya. İkinci man Müeyyed. Umumi KÂtİP? ğuz. Muhasebeci: Arif N dar: Muslih, Azalar; Vi Besim. Yedok asalar: Suat Hayri, Selim pak, Bekir, Bürhan, mend. el HAYSİYET DD:’“ Ali Sami, Abidin Davefi O din, Orhan Tahsin, Cevde za, Ahmet Kara, W

Bu sayıdan diğer sayfalar: