29 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

29 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 NİSAN — 1938 HABER'in zabıta romanmı St Yemekten sonra da, Muryel ile Şar- linin ortadan kayboalduklarını sezdim, Haırsımı yenebilmek için adam akıllı içmiştim; artık sendeliyordum, Göz kâa- paklârımın Üzerine tonlarla taş yığıl- mıştı sanki.., Fazla içki bana ekseriya üyku verir. Gözlerim neredeyse kKapa- nacaktı. Aradım onları.. Taraçanın di- binde, adeta burun buruna konuşuyor- lardı. Sessiz adımlarla yaklaştım. Bir denbire Şarli beni gördü: — Matmazel, işte çocukluk arkadaşı nız.. Hem de hiç memnune benzemi- yor! Müryel: — Onun sizi kıskandığını santyorsa nız aldanıyorsunuz.. Dedi. Bu söz beni birdenbire değiğ tirdi: —— Hiçbir şeyim yok, diye mırıldan- dım ve Şarliye döndüm: —— Müsaade ederseniz bir şey soraca- ğım bay müflettiş.. — Sizi dinliyorum, bay detektif.. — Bir ölü gibi bağlı olarak otomobi- lime yerleştirilişinize hâlâ çaşryorum.. — Esef ederim bay detektif.. Bu hu- susta size hiçbir şey eöylemiyeceğim.. Çünkü ben de bunun nasıl olmuş oldu ğuna hâlâ vakıf değilim. —- O halde beni dinleyiniz, dedim, *"Kan,, da iki gün evvel birisile korşı- laşmıştım. Kendisini bana Paris zabıtai ahiâkiye müfettişi Şarli Desten diye tanıtmıştı. KL06 îı—ü bir kahkaha attı: Bemek benim adıamı — kullanarak Bizi aldatmışları Müuüryel Şerliyi ikaz etti: — Dikkat ediniz, Ralfın çok sinirli olduğu görülüyor.. — Kuvvetimden şüphe etmekte hak- kanız yek, matmazel.. Arkadaşınızı bir yumrukta yere yıkmak benim için iş- ten bile değildir.. Ve, bileklerimi yakalamak istedi. Bütün kuvvetimle çenesine indirdiğim yuraruk, onu, taraçanın mezdivenlerin- den aştığıya kadar yuvarlanmasına kâfi geldi. Birar evvelki kabadayı Şarli şimdi düştüğü yerde inliyor; Muryel, Ürkek ve şaşkın bakışlarla ne yapaca- ğını bilemiyordu. Nihayet kekeledi? — Kuzum çıldırdınız mı? Zavallı si. ve ne yaptı Vi insafsızca yumrukladı « nuz'. — Sebep olan kendisidir. İstedi ve buldu.. — Fakat, benim evimde bulunduğu- nuzu, onun da benim misafirim oldu - ğunu düşünmeniz Yâzıcıdı. . Ah, evet.. Kabaca hareket etmiştim. Ona hak verdim ve af diledim. Fakat, hafiflemiştim.. Teezsürümden eser kalmamıştı.. Neş'e içinde, salona döndüm ve gayet soğuk kanlılıkla Lord Seamorun briç oynamak teklifini kabul ettim.. Bir kaç dakika senra, zavallı müfet- *tiş Şarli ile Muryel de geldiler ve tem karşıma isabet eden divana yerleştiler, Briçe adamakıllı dalmıştım., amma, 2. ryada, müfettişin oyuklarında fırıl fırıl dönen kızgımn bakışlarını da farketmiyor değildim.. Brişin sonunda yanıma yaklaştı ve ölkesini büyük bir nezaketle gizleme- ğe uğraşarak beni dışarıya davet etti. — Hay, hayt.. Dedim.. İlerledi.. Arkasını takip et- tim. Salondam çıktık.. Şarli, koridorun sağında bir kapı açtı, bahçeye çıktı, elli adım ilcride yanma yaklaşmamı bekledi.. Ellerim cebimde olduğu halde yak- Taştım. — Bugün, dedi, hayatımda yeme - miş olduğum bir yumruk yedim. Ve, birdenbire bir sıçrama yaptrak üzerime saldırdı.. - ARBLEELDERE ETTE ee Arkadaşınızı bir yumrukta yere yıkmak benim için işten bile değildir —üiğln Vuruımmı karşı korunmağa bile ihtiyaç daymadan, onu boğazından kıt- kıvrak yakaladım, bir ağaç dalı gibi garstım, sarstım.. Serseme dönmüştü.. Fakat, daha fazla hırpalamakta ne lü- zum vardı? Bıraktım, bir armut gibi | yere düştü. Yırtılan elbiselerini yokluyor, öf kenin ve teessüirün yaşarttığı gözleri- le bain halin bakıyordu. Şato kapilarının kapanacağını ihtar eden sil, apansız çinlayışla bizi ketr dimize getirdi. Pek az sonra bütün kâ- pdar otomatik bir surette kapanacak- tı. Kapıya doğru koşmağa başlarken , etralr sarsan müthiş bir gürültü ile olduğumuz yerde mıhlandık, kaldık « Bu da nedemekti??, Bu da ne demekti??. Gürültü, şater onun içinde mi, yoksa dışında mıydı? Kestiremiyorduk.. Şu muhakkaktı ki, her ikimizin de hayatı tehlikeye — gi mek üzereydi. Gürültü kesilmişti.. Mu- azzam Şato, korkunç ve karanlık bir süküta boğulmuştu.. Derhal karanlığa daldım.. Şarli arkada kaldı. Işıksız koridorda bir kaç adım ilet- ledikten sonra, durdum ve etrafı din- ledim. Önce, koşuşan ayak sesleri duyü- yordum. Birdenbire üst katta kopan kadın bağırışları beni ürküttü. Bu seslerin içinde Muryelin sesini kolay - İrkla seçtim.. Biraz daha ilerleyince, elinde şam - dan tutan beyazlara bürünmüş bir in- #sanın merdivenlerden uıııııhı olduğu- nu gördüm. Bu, Muryelin dadıtı idi. Salonun ka- pısınr vurdu ve karşısına çıkan kâtip Vaşing helecan içinde sordu: — Ne oluyoruz, Allah aşkıma?l. — Telâşa Küzum yok, Norma... Hiç bir bir şey değil, Murye! sinirlenmiş.. Kızkardeşim tedavisiyle uğraşıyor.. — Bir sinir buhranı mı?. Öh ya Rabbi, «iz onu deli edeceksiniz.. Za- vallk Muryel.. Kâtibi iterek salona girdi ve kapıyı tekrar kapattı.. Hâlâ olduğum yerde duruyordum... Kapının açılışı sirasında sızan iyıkla, karşımdaki aynada yüzümü görebilmiş tim. Dudaklarım sitmsiyah ve kan için- deydi.. Bu halde salona girmek, Şarli ile aramızda geçen hüdiseyi işaza etmek demekti, merdievnleri çifter çifter at- Tayarak odama çıktım. İlk işim, lâvaboyu doldurup başımı içine sokmak oldu. Şarlinin savurduğu yumruklardan biri dudağımı yarmış * Üu » Banyodan sonra yarayı alkolle te- mizledim ve soyunup yatağa urandım.. Uyku bir türlü gözüme gitmiyor, sa- bahtanberi başrmdan geçen maceralar bir yılan gibi beynimde uzanıyor, kiyrı- liyordu.. Çok geçmeden, bir istimdatla yatak- tan fırladım.. Oh, ya Rabbi, bu şatoda hüdisesiz bir saat bile geçmiyordu. Bu feryad da neydi?. Fakat.. Bu oğuk sesi yabancı değildi bana.. Odamın tam altından geliyordu. Orada yatan kadın — Mur- yelden başkası değildi, bunu bana hlıı zat kendisi haber vermemiş — mi) Evet, evet.. Feryat Muryelindi.. (Devamı Var) 1 , x HABĞR Akişam postası Istanbul konuşuyor Boğazın Boğazın Rumeli yakasında nakil vasıtası derdi Otobüsler ihtiyaca kâfi değildir. Dönüşte son vapur saat beşte kaikmaktadır Boğazın Rumeli yakasında oturanların wasıtasızlık yüzünden çektikleri azabı an- lamak için bir gün Taksimden kalkıp 'Yenimahalleye gitmek kâfidir. “Niçin vapurla gitmiyorsunuz da ka- radan gidiyorsunuz?.,, demeyiniz, Yeni« mahalleye o kadar seyrek vapür uğrüyor ki, biraz acele isiniz varsa otobüs veya otomobili tercihe mecbur oluyorsunuz. Otobüs Taksimden her yarım saatte bir kalkıyor. Bununla beraber bazan dol. madı diye bu otobüslerin saatte bir kalk- tığı da vakidir. Ötobüsler önünüzden hep dolü geçecekleri için ister Mecidiyekö- yünde, ister Şişlide, Harbiyede oturunuz yer bulmak için yine mutlaka Taksime kadar uzanmağa mecbursunuz. Bu ara- baların rahat tarafı yoktur. Hepsi es- kidir. Bütün camları kapalı olduğu için hava almazlar. Yolcuların, hareket eder. ken içerde kalan hava ile gidecekleri ye- re kadar geçinmeleri lâzımdır. Bu yüz- den otobüslerin içi sarmsak doldurulmuş bir kiler gibi kokar. Fakat buna rağmen, yer bulabilenler, yine memnundurlar. Zira çok defa otobüs lerde yer bülabilmek için Taksime kadar gitmek ve orada bir saat, bir buçuk saat beklemek, bazan dâa bekleyip yer bulama mak vardır. Diyelim ki güçbelâ Yenimahalleye var. dınız. Öradan avdet için de yine ayni a- zabı çekmeniz mukadderdir. Hele Tarab yada, İstinyede, Büyükderede inmişseniz dönememeniz dahi muhtemeldir. Yenimahalleden son vapur beşte hare- ket ediyor. Saat beş buçuktân sonra va- purlar bu taraf iskeleleri ile bütün müna. sebetlerini kesiyor. Kalryorsunuz olobüs lere. Bu otobüsler Yenimahallede yükle. rini iyice alıyorlar, Z.ıtr:n almadan kalk- muyoclar ki, bir iki boş yerle kalk- tıklarını kabul etsek bile bu yerlerde Sarı yerde doluyor. Büyükdere, Kireçburnu, Tarabya, Yeniköy ve İstinyedeki yolcu- lar yağmurda, soğukta, beyhüde yere va- sıta bekliyorlar. Tarabya gibi mütçerisi bol bir yerde bile otomobil bulmak im- kânsız. Bu zavallı halk neylesin? Ne ile, ne zaman ve nâsıl dönsün? —— Vapurlar henüz yaz tarilelerini tatbike başiamadılar. diye İstanbul bu semtlerle münasebetini mi kessin? Otobüsçüler; "— Eh ne yapalım? Elimizde bu kadar araba var, Araba halkedemeyiz ya?,, Diyebilirler, Zira bunlar başıbozuk bir takım ferdi işletmelerdir. ve bu cihette nakliyat kendilerine bir imtiyaz halinde verilmemiştir. Verilmiş olsaydı imtiyaz haklarına mukabil kendilerinden şehirli için bazı haklar arayabilirdik. Demek oluyor ki bu otobüslerden İste- sek istesek nihayet; 1 — Bir parça temiz olmalarınız 2 — Yanan izolelerin pis dtmanları ve kokularile yolcuları boğmamalarını. 3 — Biraz daha sağlam olmalarını; — Bir parça daha dikkatle muayene d!mıhdnl B — Belki h.rpı-çıdıha ucuza müşte- Ddıdıdolmndamyymıa- 7 — Ve tepelerine pis hanyı dişarıya atacak bir kaç delik açılmasını; İstiyebiliriz. Tonton amca sinemada ——— ——— Bunun ötesi düpedüz şehrin işidir. Şe- hir evvelâ vapurları bir kâr müessesesin- den ziyade bir umumi! hizmet mücssese- si addettiğini açıkça isbat etmeli ve son- ra Taksim - Yenimâhalle arasındaki oto büs ihtiyacını tamamlamalıdır. Otobüsçüler, daha sık araba işletemi- yorlarsa belediye kasasından kırk elli bin Hira çıkarıp sekiz on otobüs alamaz değil ya, Yaptığımız tahkikata nazaran parti merkezi ve nahiye müdürlüğü de halkım bu azabını bir hayli ifade etmiş bulun- maktadırlar, Bu halde, meselenin halli, dönüp dolaşıp belediyeye kalmış oluyor. 1 — Tarabyada bir taksi istasyonu ih- das edip polis karakollarının yolculara bu istasyondan taksi getirmesi. temin ——— ŞONÜ ĞU eaT çeReeREüR ee Rumelihisarından güzel bir görünüş edilmeli, 2 — Otobüs seferleri yalnız "Taksim « Yenimahalle,, arasında — yapılmamalı. "Büyükdere - Taksim,, “Kireçburmnu « 'Taksim,, "İstinye - Taksim,, gibi sefer- lerde ihdas edilmelidir. Eğer bü seferler yüzünden yollarda, arabaların fazlalaş- ması endişesi belirirse O zaman arabala. rın bir kısmını Hacı Ösman bayırından dolaşmaya mechur etmeli. 3 — Ve gemilerin yaz tarifesile kış ta- rifeleri arasında bu kadar kıyasıya fark bulunmamasını temin etmeli. Boğazı canlandırmanın veya öldürme- menin tek çaresi vardır: Boğazda oturmanın kışı ile yazı arasın da fark bırakmamak. HABER Bayan Safiye Eski Ambasadör salonunda Bu akşam, yarın voe Pazarakşamı kış mevsiminin son seanslarını yapacaktır. Muhterem dinleyicilere bildiritir, 'T. 48776 Malayadaki Müslümanlar nrasmda kızları küçük yıuh #evlendirmek Adettir. Krız ve oğlan, — babaları tarafından, onların haberi olmıdn nişanla- mır ve düğün günü, oğlanın ailesi merasimle giderek, kızı evinden alır, Düğünden bir hafta sonraya kadar, gelinle güveyin biribirlerini gör- memeleri lâzımdır. Ancak bir hafta sonra gelin ve güvey, beraber bir ha. mamda yıkanırlar ve zifaf geceleri o günün akşamı başlar.. l Işden menedilen bir avukat İstanbul barosu inzibat meclisi yapıları bazı şikâyetlerin yerinde olduğunu göre« rek baroda 1081 numarada kayıtlı avu- kat Tahsin Yasarın üç ay müddetle avu- katlıktan — menedilmesini Cumhuriyet müddeitmumiliğine teklif etmiş ve ka- rar tasdik olunmuştur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: