17 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

17 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i Güneş, hapishane avlusunun üze Beki boşlukta bulanık bir hal almış” » #tceleyin şebirde büyük bir yangın | Maş, gökyüzü de güneş te biraz elenmiş, biraz kararmıştı. ; a sıcaktı; hapishanenin tuğla nie İârı harâretten kıpkırmızı bir ! Etlmiş gibi idi, Avludaki esmer | gem taşları, yapışkan, yağlı ve bo” İ bir hararet neşrediyordu; mavi kler havada asıl; kalıyor, sürü ile EE Mk uçuyor, kızgın toprağım Üze- ay ayor, sonra tekrar yükseliyor» i Bunların hareketini takip etmek, m edilemiyecek kadar sıkıcı idi, i hı, ki yapılacak başka bir şey de yok- rada burada, grup grup, duvarla” p Ne gölge sütunlarına sığınan mah- m” Uyukuluyor, uyuyor, kendi arâ- İğ tembel tembel konuşuyorlardı. Meni; ların ötesindeki tahta şehir, İ İ güneşin tesiri altında kuruya» İ,, Satırdıyordu. Hapishane müdürü- a yinden piyano sesleri geliyordu ja Zimin ismindeki veremli hırsız, İ boynunu çarpıtarak ve kırmızı peg ae örtülü kül rengi yüzünü göke j e. rak. dudaklarını şişirdi, pence- y iğ bakmağa ve müzik sesini dinle. a bâşladı. İ etine merdiveninin basamakla- O ĞA, benimle beraber oturmakta olan 4 ne gardiyanı Kurnaşov, bana İ # yarım sesle: Ri çığ yaradılışları icabı ateşli olan a vard. Bense, sessiz, uslu bir ön Her şeye karşı bertaraf bir in- : | ardi yanın son sözlerini düzelterek ; nay Yani; “Bitaraf bir insanım!,, de- j orsunuz, dedim, Psi ayni kapıya çıkar. Bertaraf yea demektir, Ne diye münakaşa | ?. dedi. i Mw tabaniyle yere attığı Miş ir: çiğneytrek sözüne devam a Bence, ha öyle demişsin, ha böy- Tw, işsin? Hepsi bir!.. Benim kana- | Mn değiştirmeğe imkân yok. İn- an hürriyete muhtaç oldukları il *daki düşüncelerinize de iştirak ». Bu, olunıyacak bir şeydir, işte Vaktiyle serbest olan, bir yığın “ki, Hepsi de bu dört duvarm içine lar. Hattâ bazıları da zincirli... Xda serbesttir; fakat bundan ne Domuza en ufak bir hürmet Mt riayet gösteren var mı? His Ma hareketlerine serbest bir mecra Mix insanlar da domuzlaşırlar, şev ağır kasktini başından çi- Hik i kırmızı avucuyla toprek rengin- İş larını düzeltti: sonra da dik aklama baktı, ma çekilmiş ve İsanın resmini bu sessiz, bü zayıf adam hâ- Öğrenmeği, çoktandır şiddetle ordum. Sar; renkli, keskin ve İli gözleri vardı. Herkese ve her Oğrudan doğruya düşünceli ba. gi uslu ve melânkolik bir ade Zf, Zf Er EİT, Ğİ derdi. İ ar bu sözlerini, şüphe uyandıra- .ğ Bia sık tekrarlardı. Arkadaşları : İla rin onu sevmezler ve ondan | rdı. Makkümlar da onu sev- ei fakat -diğer gardiyanların ' Nip vü kumandalarından ziyade © | w emirlerini görünüşe göre daha N give yerine getirmekle beraber - a Ayr emazlardı > Maiden fazla mahpuslara yakın “gi ti dü; fakat ayni zamanda, kem aksta yüksek gördüğü için in- İ ia İstikfaf eder, onların oyakırlı- : İD ya orkyormuş gibi davranırdı , p ta Şiş da 145; kuvvetli, çevik, ayağı" & ila adamdı. Koridorlarda, avlu” emi âctle, âdeta havada yürür gi- 2€e yürürdü. Temizdi. Düzgün bi day Sam *ğkalr düzgün kesilmiş i diy, #ğzr çok çirkindi: kahn du- , Strpek ağzı, güzel yüzünde bir çin gibi dururdu. ta 17 EYLÜL — 1938 | alen dedi, melânkolik bir adamım. 1 Bir gardiyanın anlattıkları... Yazan : Maksim Gorki — Çeviren: Ferah Ferruh Ruhunun başlıca hususiyeti, sessiz giyinirdi. sarı sakalı düzgün kesilmiş Kurnaşovun birkaç defa gergin birruh haleti içinde gördüm; bu, bende, bu a- dama karşı derin bir alâka ve merak w yanmasına sebep oldu. Bir gece, hücremin kapısındaki pen- cerecikten koridora baktığım zaman ©- Bu, çocuklara mahsus hücrenin kapısı önünde, ksridorda dururken gördüm .. Yüzü lâmbanın donuk ışığı altında gü ya birdenbire şiddetli bir sancıya ya kalanmış da vahşi vahşi bağırmak isti- yen, fakat bağıramıyan bir insanınki gibi korkunç ve fevkalâde bozuk görü » nüvordu. Bu bozuk, bu haykıran ve bu dilsiz çehte o derece korkunçtu ki, bir adım gerileyerek gözlerimi kapadım. Fakat bir dakika sonra tekrar hücremin ka. pısındaki pencerccikten bakınca, onu gene ayni vaziyette, gözlerinde ayni dilsiz, fakat haykıran bir ifade olduğu halde gördüm. Ağzı ihtilâçla varı açıl mış bir vaziyette idi. Ona seslendim: — Pavel Stepanoviç! Yerinde sallanarak sordu — Kim 6?. — Ben, altıncı hücre, — Siz misiniz? Daha uyumuyer mu sunuz?, — Hayır, uyumuyorum.. Fakat siz ne oluyorsunuz, kuzum?. — Allah, Allab.. Herkes uyuyor, siz ise... — Nedir bu haliniz, ne oluyorsunuz? — Hiç.. Düşünceye daldım. Bu son sözleri söyledikten sonra oda dan uzaklaştı. Ona bir çok defalar: — Hayatımızı bana hikâye etmez mi- siniz, diye rica etmiştim. mo O, tepeden tırnağa kadar beni süz. rek; — Buna neden lüzum görüyorsunuz? diye sormuştu. — Gencim,, öğrenmem ve istifade et- mem lâzım. O da cevap ölarak: — Ben, derdi, dünya alayişinden w- zak, bir münzevi gibi, melânkolik bir hayat sürdüm. Seve seve her meseleden bahseder, fakat hayatına ölsşiği olan moktalarâ, güya bunlar hiç yokmuş gibi, katiyyen dokunmazdı. Hattâ bir defasında açık - tan açığa: — Hikâyeler insana hiç bir şey öğ- retmez, demişti, insana bir çok şeyler öğreten ancak idrak ve düşüncedir. İn san her şeyi hikâye edebilir. Bu arada bir çok yalanlar da kıvırabilir; fakat idrak ve düşünce yalanla bağdaşamaz' Çıplak kelimeler, tıpkı rakamlar gibi insanı mecburiyet altına sokarlar, hal buki rakamlar, onlara nasıl bir şekli veriseniz veriniz, yalan söylemezler, Bana karşı himayekir davranır, beli etmek istememesine rağmen, bir türlü gizlemeğe muvafafk olamadığı, merakla karışık bir alâka beslerdi. Bir delaında geceleyin, hücremin penceresinden konuşurken sormuştu? — İşittiğime göre yazı yazmak sa“ yesinde &pey para kazanıyor ve müref - feh bir hayat sürüyormuşsunuz ; doğru mu?. — Evet. — Hımm. İçki içer misiniz?, — Hayır. — Kumar synar mısınız? — Hayır; onu da yapmam. — Şu halde anlayamıyorum; ne diye isyan ediyorsunuz? Fakirlerin isyan e- dişinş aklım erer; fakat münevver vs karnı tok bir adamın isyan edişini bir türlü anlayamam; bu biraz da şımarık” hiktar, Meseleyi ona izah etmeğe çalıstım : 6, istemiyerek sözlerimi kiraz dinle dikten sonra: — Herkes kendi başının buyruğu - dur, diyerek hücremin kapısından ay rıldı, (Devamı var) 17 EYLÜL — 1938 CUMARTESİ Mieri: 1357 — Recep: Tani Hakan Od Bind 5,42 12,08 18,38 kya nim önemi 18,16 19,80 4,01 Lüzumlu Telefonlar Yangın: İstanbul için: 24222, Beyoğlu İçin: 4464, Kadıköy Için: 60020, Üsküdar i- çin: 60626. Yeşilköy, Bakırköy, Bebek, Tarabya, Büyükdere, Fenerbahçe, Kandilli, Eren köy, Kartal, Böyükadu, Heybeli, Burgaz, Kınalı, için: Telefon muhabere memuw runa yangın demek kâfidir. Rami itfaiyesi: 22711 Deniz itfaiyesi 38. 20 Beyazıt kulesi: 21996. Galata yangın kulesi: 40000 Sıhbt indat: 44998. Müddeiumumilik: 22900, Evniyet müdürlüğü: 24482, Nefin Vekile İstanbul Elektrik İşleri Umum Müdürlüğü Beyoğlu: 44801 . İstan, bul: 24378, Sular İdaresi: Beyoğlu: 44783. Beşik- lag: 40938. Cibali: ZUZ2M Nurosmaniye: 21798, Üsküdar « Kadı 60778, > Havagazi: İstanbul: 60790, Beyoğlu: 44042, Taksi Otomobili İstemek Içın Beyoğlu ciheti: 49084. Bebek ciheti: 38 - lvl. Kadıköy ciheti 60447. Denizyotları ilim acenleliği: 22740. Karaköy: Bü2. Pazartesi Tophsneden 16,30 Mudanya, 20 Bandırma. Salı Tophaneden 9,30 İzmit, 16,30 Mu- danya. 10 Karabiya, 20 Bandırma, Gala- K 12 Karadeniz, Sirkeciden 10 Mer- sin, Çarşamba Tophaneden 16,30 Mudanya, 20 Bandırma, Sirkeciden 15 Ayvalık, 18 Bartın. Perşembe Tophansden 9,30 İzmit, 16,30 Mudanya, 20 Bandırma, Gela'adan 13 Karadeniz. Cumartesi Tophaneden 14 Mudanya, 20 Bandırma, Sirkeciden 15 Ayvalık, 18 Bartın, Pazartesi Töphaneden 9İmroz, 9.30 İz- mit, Galatadan 8,30 Mean 10,80 İzmir Sür, 12 Karadeniz, 22,30 Mudanya, Müzeler Ayasofya, Roma » Bizans, Yunan eser- leri ve Çinili Köşk, Askeri Müze ve sarnıç lor, Ticaret ve Sanayi Müzesi, Sıhbl müze. “Bu müzeler hergün sam 10 dan 16 ye kadar uçıktır,) Türk ve İslim eserleri müzesi: Parar- tesiden başka hergün saat 10 dan 10 ya kadar ve Cuma günleri 16 don 17 ye kn dar açıklır. Topkapı Müzesi; Hergün saat 13 ten 16 ya kadar açıktır. Wamleket D:şı Deniz Seferleri Romanya vapurları: Cumartesi günleri 14 de Köstenceye; Salı günleri 18 de Pi- re, Beyrut, İskenderiye. İlalyan vapurları: Cuma günleri saat 10 da Pire, Brendizi, Venedik, Triyeste, Sirkeci İstasyon Müdürlüğü Telefon 23079, Z vrupa Hattı Semplon ekspresi hergün Sirkeciden saat de kalkar ve Avrupadan geleni saat 7.25 te Sirkeciye muvasalat eder. Konvansiyonel 20,30 da kalkar, 1020 de gelir. Edirne postası: Hergün sant 8,50 de hareket eder, 19.33 de gelir. Anadolu hattı Hergün hureket eden şimendiferler: Suat & de Konya, 9 ds Ankara, 15,15 de Diyarbakır ve Samsun. 15.30 da Eskişe- hir, 19.10 da Ankara ekspresi, 20 de A- danazarı. Bu trenlerden saat 9 da hareket eden Ankara muhlelili pazartesi, çarşamba ve cuma günleri Haleb ve Müsula kudar sefer etmekledir. MUNAKASALAR: İnhisarlar idaresinin Adanada yaplıraca Bı buz ambarı ve başmüdürlük apartıma- nı İnsani kapalı orf wwlile (o eksilmeye konulmuştur. Keşif bedeli 22917 lira olan bu elesiltme 19 eyld) püzurlesi günü sasl 11 de idarenin Kabutaştaki levazım ve mü bayanl şubesinde yapılacaktır. GEÇEN SENE BUĞÜN NE OLDU? ——— Sirketin 75 numaralı yeni vapuru denize indirildi. Istanbul! Radyosu 17 EYLÜL — 1938 CUMARTESİ 18,30 dans musikisi, (plak), 19 konfe- rans, Prof Salih Murat (Fen musahabesi,) 19,30 dans musikisi (plük, 10,55 borsa hü- börleri, 21 saat ayarı, Granviç o rasathane sinden naklen, Nezihe Uyar ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 41,49 ajans haberleri 20,17 Ömer Rıza DoR ral tarafından urapça söylev, 21 sant ayarı, orkestra, 21,30 Necmettin Riza ve arkadaş ları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 22,10 hava raporu. 72,13 Karadeniz (Halk havaları kemençe ile), 2250 son haberler ve ertesi günün o programı, Yazan: Rahmi YAĞIZ Brodey, esir Fransız bahriyeli- lerini kurtarmak için Bandır- maya taarruza karar vermişti İRİ — İşte, yüzbaşı Palmer benim! Bu söz üzerine hemen ayağa kalktım, Kendisini askerce selâmladım. Haykır dım: — Ohh, artık kurtuldum.. Türklerin elindeki esaretim nihayet buldu. Kapiten Palmer tekrar beni Konuştu: y — Evet.. Artık kurtuldun sayılır.. Yal. nız sana şimdi bir fes veririz onu başına geçir.. Burada, tayfaların arasında olur. Bu gece seni komodor Brodeyle buluşaca” ğın bir yere, bizce emin bir sığınağa çr karacağım.. Gemide kalman tehlikelidir. Biz Marmarada seler o yapıyoruz. Türk destroyerleri her zaman yelkenlimizi göz” den geçiriyorlar. Seni ( bulurlarsa bem tekrar esarete girersin hem de bizim işle- rimiz bozulur. Haydi; şimdilik istirahat et! Arkadaşlarının, tayfaların yanıma giti Kalktım, Süvarinin dediğini yaptım. O gece yani gün evvel buraya geldik. Gece vakti beri karaya çıkardılar, Mis. ter Palmer de beraberdi. Buradaki adam lara beni tanıttı. Kaldım sizi (o bekliyor dum.. Çok şükür size kavuştum artık ko" modorum. Komodor Brodey sükünetle (o gedikliyi dinliyordu. Şarl Kapo, hikâyesini ta- mamlayınca sordu: — Esir arkadaşların şimdi neredeler? — Bandırmadaki garizondalar komo. dörum. — Garnizon Bandırmanın neresinde? Sahile yakın mu, nasıl muhafaza ediliyor? Bunlar hakkında malümatırı yok mu? — Yok komodorum, ;— Pekâlâ. Ben Bandırmadakiler için yapılacak işi düşünürüm. Sen, şimdilik burada kal.. İstirahat et!.. . Şarl Kapo, komodorun bu sözlerinden bir şey anlamadı. Bandırmadakiler için bir şey düşürürüm.. diyeti komodor aca” ba ne yapacaktı? Esir Fransız süvarisile, tahtelbahir mür rettebatını esâretten kurtarmağı mı isti yordu? Eğer böyle bir tasavvurda bulu- nurda bunu tatbik mevkiine koyarsa, hareket muvaffakiyetle başarılıp süvari Alfred Didiye kurtarılır ve gedikli ile karşılaşırsa Şarl Kaponun hali nice olur. du?.. Gedikli bütün bu sualleri, kafasının içinde burgulaşan ( istifhamlarla kendi kendine sormuş ve... cevaplarını o kadar ürkünç bulmuştu ki.. dayanamadı, koro” dora rica etti: — Komodor! — Ne var? — Ben burada mı kalacağım? — Tabii, tabi burada kalacaksın! — Denize dehşetli hasret çekiyorum kömödar.. Beni bir gemiye maledemez misiniz? — Çok acele ediyorsun gedikli!,. Bura” da, Mârmarada bir Fransız tahtelbâhiri var.. Treton, — Evet komodorum.. Kapiten Öjen Klavyenin süvari bulunduğu sefine!. — Seni oraya vereceğim. Fakat gemi burada yok.. Bugünlerde geleceğini umu” yorum.. O zaman Tretonda vazife alır- sın, — Teşekkür ederim Komodor, sağ ol!.. Şarl aKpo, macerasının birinci fasimı böylece tamamlamış, Brodeyin kendisini Tretona vereceği hakkımdaki sözleri hain gediklinin keyfini yerine getirmişti. Erodey o gece gizli Üste ye- taarruzların tasarlayişlarile meş- ni gul oldu... Cüretkir (Oİngiliz sü- varisi Şari Kapo İle konuştuktan sonfa O©ür Fransız (tahtelbahiri mürettebatının nezaret altında bulun- duruldukları Bandırmtya tir taarruz yapmağa karar vermiş; ilk fırsatta bu taarruzu yanmak için bir proje tanzi- mine girismiştir. Karadenizde ilk deniz muharebesi İstanbul telâş ve heyecan içindeydi. Osmanlı umumi kârargâhı &epheler. oturttu. | des gelen fena haberlerle sarsılıyor, halkın hükümete olan itimad: şıfıra nen maneviyatile yarış edercesine kay. boluyor; B 7 nin Daricada emanetleri götüren treni topa tutuşu sarayı da he- yecana sürüklemiş, korkudan uykuları kaçan yaşlı tacirler, pamuk baba diye a mlan padişah, Sultan Reşat damadı genç kumandan vekili Enver Paşayı sıkıştı. rıyor; İstanbulu bırakıp gideceğini, A- nadoluya çekileceğini ileri sürerek Pa. şayı tehdit ediyordu. Enver Paşa dört bir yandan yapılan hücumlarla kudurmuş gibi bir hal al- muştı, Saray sıkıştırıyor, karargâh kötü ha. berlerle paşanin sinirlerini bozuyor, efkârı umumiyenin şurişi genç kuman- danı telâşa düşürüyordu. Enver Paşaya göre bütün bu gayri. tabiiliklerin sebebi donanma kumandanı Amiral Şoşondu. Tahtelbahir işini bir türlü hallede- meyen bu Alman (paşa) sı Enver Pa. şanın sinirlerine dokunur bir vaziyet ihdas etmişti, Paşa, donanma kumanda» nmı aratmış, fakat, Yavuzla Midilliyi peşine takıp Karadenize açılan Soşon bulunamamıştı, Mudanya bombardıma. nr, Biga vapurunun batışı, Ziya Şakirin Sadarete verdiği rapordaki tafsilât En- ver Paşanın amirala olan hıncını kö. rüklerken bir mesele daha oldu. Baldızı Ayşe Sultan paşanın çiftliğine geldi. E- niştesini gördü. Davistin tahrikile ha- reket eden Sultân genç başkumandanla karşı karşıya gelince alayl bir dille şöyle söyledit — Paşa enişter ve 254 — Buyurun efendim! — Mudanyayt düşman tahtelbahir- leri altüst etmiş diye bir haber var, Doğru mu bu? Enver Paşa bidayette istikzanın far, kına varmamış, sultanı endişeye düşür- memek için nasıl bir dil kullanacağını kestirmeğe uğraşarak tereddütle mırıl. danmıştı.. — En... Evet.. Ufak bir şey var. Ama anlattıkları kadar mühim değil! Sultan güldü... Gülüşünü bir engerek tebessümü ile dudaklarında yayar- ken Enver Paşaya sordu: — Tabit size inanmamak elden gel- mez Paşa enişte; ama yine ortada dö. nen şâyialara göre 100 den fazla ölü ve yaralı varmış... Bir de vapur batmış! Paşanış tereddütle konuşar ağzında birdenbire kelimeler bombalaştı: bir hirs tufanı içinde köpüren genç kuman- dan sultanın gözlerine dikdiği bakışla. rını başka tarafa çevirmeğe lüzum gör- meden haykırdı: — Peki.... Bunları size kim söylüyor? Ayşe sultan lâkayıt görünmeğe çalış — Kimse söylemiyor... Her tarafta herkesin ağzında dolaşıyor bunlar. — Ben, her şorı ağzı susturabilirim.. Bunlar, aleyhimizde propaganda ya- pan iç düşmanlarımızın uydurdukları yalanlar.. Şisdi merkez kumandanlığı. na, polis müdürlüğüne, istikbarat me- murlarıma emir vereceğim, böyle masal çıkaranlar: tutturacağım, divarıharbe vereceğim... Bu, adeta hiyaneti vatani. yedir... Genç kumandan durdu, soluk aldı. Karşısında Davisttan aldığı talimatla müstehzi bir surat taşıyan sultan En- ven Paşanın duraklamasından istifade etti, Sözü kaptı: — Bana kalırsa böyle, “yalan,, ismi. ni verdiğiniz hakikatleri biribirine fı- sıldıyan dudaklara kilit vurmağa uğra. şacağınıza bu işleri kökl.Jen kesmeğe çalışsanız daha iyi olur. Paşa kaşlarını çattı sordu: — Ne demek istiyorsunuz? Ayşe sultan pese eniştesinin sinirle rine dokunacak şekilde, Jâkayıt cevap verdiz t (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: