15 Eylül 1929 Tarihli Hayat Dergisi Sayfa 22

15 Eylül 1929 tarihli Hayat Dergisi Sayfa 22
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DEE Evvelâ yatagın ucuna oturup Çi ıgırdım. Kalkuğım zaman ortalık kararıy yordu Bir değnek alıp kapıya kadar beni orada buldunuz. Dahı ağzım Ze hir gibi idi, miydemin üzerinde bir ağırlık vardı. Sanki bir öküz yut muştuml... Öylede uykum wardı kil Sanki hiç uyumamıştım — Hahastalık, uy ii “değ ildi ki... — Doğrul ne kâbus! bn gene böyle bir hastalığa tutulursam, İY leşinceye kadar başımda beklemeli. Fibette, Artık ne olduğunu biliyorum. — Mezar korkusu, anlıyorsuz yal İnsan hakikaten büyük bir ıstrap çekmiyor ama söylemek isteyip de söyliyememek... Bunun ne olduğunu tasavvur edebil Romamal — Evet, ne müthiş şey olduğunu anlıyorum Kedi e miyavlıyarak geldi. Ro- mana onu #yağı ile itti. — Haydi, Kalunga, aruk et kalma- dı. Gine fare avlı, miskin! Sen artik uyumaktan, yemekten başka bir iş görmüyorsun, haylaz. — Bir daha gene böyle olursam, ne yapacağınızı biliyorsunuz değil mi? e biliyorum; siz şimdi ra- hat edin! Gidip etlerini yıkadı, kapıları ka- patı; sonra dışarıdan seslendi: eryem Anamıza, SİZ ivileşir- seniz Di evde küçük bir kilise ada- dım... Duyuyormusunuz? — Duyuyorum, yaparız... Ami siz şimdi gelin de uyuyalım. Külün ateşini söndürdü ve entari- sini çıkararak içeri girdi. Meryem Ananın heykeli önünde, arkasında gömleği ile ve ayakları çırçıplak, dua etti; sonra lambayı kısıp yatağına gir- di, Mihom& büzülmştü; Romana esmer kollarını onun boynuna doladı, kor- kudan hâla titriyen vücudunu kendi- ne doğru çekti ve: — Allah beni senden ayırmasın! L Lamba çıtırdıyordu. Romana sordu: — Büsnürün söndüreyim mi? — - Hayır söndürmeyin! o Böyle daha il İki de suştular; uzaklarda irma- ğın şırıldadığı duyuluyordu, Thom& içini çekerek: Aman Allahım, medehşetli şeymiş! dedi — Haydi, arık onu aklınızdan çıkarırn! Geçti, bir şey kalmadı. Uyu ım, Şefkatle birbirlerine sarıldılar. Ar adan sakin seneler si iş birlikt ihriyarlıyan, soğuk k ları DÜR bir de ateşle ısınan, i ılıklıklarını sah dığı zaman yollar boyunca güneşin hep bir şul altında yürüyen bu Kadınla erkeğin asude ve yeknasak haya'mı bulandı: gine Şey 'Thome&'nin diri diri gömülmek korkusu, bir defa kürtul- duğu bu sahte ölüm korkusu idi. Bu onda arık bir fikri sabit halini ran almıştı. Bulunduğu yerlerin tof bir fenalık çıkacakmış gibi hiç bir yerde tamamile: yerleşmiyor; güh asır ma, gih soğukları bahane ederek ora- dan oraya gidiyordu. Zevki, arkasına d- gından keçilerini brğladığı bir arabaya eşv sını yükleyüp, tavuk kafesini koy p göçebe hayau sürmekti. Köpeği banın gölgesi altında, öküslerin adımlarına uyarak yürür; kendisi de elinde uzun Sırığı ile kervana yol gösterirdi. Karısı tentenin alt nda otü- dört köşe bir rup dizlerinin Üs yastık alır ve bir nakış işlerd. Böy- Tece, her memleketten “koğulmuş in sanlar gibi oradan oraya sürüklenüp dururlardı. Nihayet o yabani tepenin üzerine yerleşmelerini Romana iste- mişti. arık başkaları için çalışmaktan her geçtikleri yerlerde ekip bir. avuç bağdm bile alamamaktan usanmışlardı. O zamana kadar alışmışlar ve iri para bir ktirebilmişlerdi; bununla kendilerine sığınacak bir yer yaptılar senelerinin ihtiyaçlarını e ve ihti; temine çalıştılar Kanında büyük bir faaliyet ateşi olan Sahyra, yalnız sepet yapmakla kalamıyordu. Tepenin yeşil yamaçla- nunda öküzletle inekler, geçilerle ko- yunlar otlıyarak dolaşmağa başladı. Hayvanları günden güne çoğalıyordu. samanın altinda civcivler bağrışıyor, sürü omuz yavruları anaların- in arkasından (gidiyordu. Romana da bulaşık hastalıkl ra silaç yapıyor ve bu sayede gelen hediyeler onların geçinmesine, toprağın verdiği mahsuel HAYAT,22. yetiyordu. Böylece yor, paraya itibar- herkesten hürmet ın işinin tam ortasında 'Thom& Sahyra duruverir, bası göğsünün üze- rine devrilir, gözleri kayar, kolları arkardı. Sanki içini kalın bir bulut kaplardı, Yavaş yavaş bu gölge zail olup Thom& kendine gelir ve öteden beri zihnini işgal eden korkuyu tevek- külle hanrlavıp ürperirdi. Başını kal- dırır, elini alnına götürür, etrafında kendini avutacak bir şey arar, piliçle- rin koşmasını, ince bir yolun üzerin- den kuru yaprak taşıyan karıncaları seyrederdi. 'Tarlalarına gidip gelirken. tepenin bir yarını kucaklıyan tümsekten çeki- nir ve öldürülmüş bir adamın me- zarı Oüzerindeki oputu için Oo güneşin alunda o i ayaklarını (taşlara çarpıp incitmeğe razı olurdu. Bir akşam © mezarın yanından geçerken baktı ki toprak yarılmış, tersine dönmüş; derhal altın- öldürülmediğini, uyanıp ini örten, ağır taşlarla yüklü toprakla çarpıştığını tasavvur etti. Çarşıya mı, tarlaya mı, bahçeye mi, yoksa ormana ımı gittiğini Romana'ya söylemeden evden bir adim bile uzak laşmazdı. Pek gecikirse gelip kendi- sini arasınlar diye evin yanındaki ahıra bile karısına haber vermeden çıkmazdı: Hastalığın, bağırmağa V bırakmadan o kendisini devirebile korkusu zihninde o kadar yeretmiğti Bir akşam ikisi de evlerine E mişler ve Sahyra kapıyı k birdenbire dışarıdan bir ses işitiler — Romana! Thom& anahtarı çevirdi, “kapıy aralık etti ve ateş böceklerinin k cımları ile simsiyalı geceye dik baktı: — Kim o? — Ben, Firmino; Pary' den geld Üetronilla nin ağrısı tuttu, Ma Romana'yı çağırmağa geldim. Lambanın titrek Ziyası a Firmino 'nun yüzü, geniş ve uz bez gömleği, kenarları yumuşak VE biçimsiz şapkasi (görüldü; kapının yanında duruyordu, elinde de bir ç0- ban değeneği vardı, Köpekler derinden da yatanın fı

Bu sayıdan diğer sayfalar: