15 Kasım 1929 Tarihli Hayat Dergisi Sayfa 6

15 Kasım 1929 tarihli Hayat Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EE e | : İli Türk ellerinde: HAYAT,6 Acara cumhuriyetinde Onlar inmeğe, biz girmeğe çalışı- vorduk. Dışarıdan Abdücebbarla Yu- suf bey de yarı aptallaşmış bir halde bizi selamlayordu. Hanımlarimız unutuyorlardı ki biz bolşevikliğin doğduğu ve yaşamak için çarpınıp çırpındığı halde asıp, gesip çıldırdığı bir zamanda buralarda seyahat ediyorduk. Burjuvalar memle- ketinden gelen bizler. onların nazar- ları da ai günahlı, gasıp birer mücrümdü Hükümet, ferman, arzu hepsi on- ların, onlarki kendi iddialarıncı asır- lardan beri, bizlerin kölelerimiz, esir- lerimiz, kullarımız, kurbanlarımız ola- rak yaşamışlardı. artık yaşamak ve yaşatmamak hakkı da, gücüde, hatta zevki de onların jelinde idi. Bizi ya- şamaga, hatta memleketlerinde gez- meğe bırakmaları bile bir büyük lütüf sayılırdı! Vağonda yer aramak, yatak istemek, hususi mevki düşün- mek eceline susamak gibi bir şeydi. İnsa lar arasında ne fark olabilir ki, bir kısmı birinci sınıfta, digerleri de ikinci, üçüncü sınıflarda seyahat et- sinler, Ne hş nazariye? ne insanca fikir değilmi?. Eğer arkadaşımız Abdüle-b- bar yanımızda olsaydı hiç şüphesiz bu hususta bize uzun, müdellel, yük- sek bir konferans dinletirdi. İnsanlar arasındaki sınıf farklarını kaldırdıklarını iddia edenler paranın sihiıli tesirini ınutmuş gibi görünü- yorları Tren hareket etmiş, karma karışık bir kalabalık ayakta sıkışmış, ne ileri ne geri gidebilmek imkânı vardı, Nevi cinsi anlatılmaz çirkin, igrenç bir koku halitası bu sıkışık, bu kirli mahpesi buram buram dolduruyor, soluk al- maga imkân bırakmayordu. Sürüne, sürtüne, sıkışa yerleşe aralanan bu kirli kalabalık arasında bir hayli ezilip üzüldükten sonra bir kenara büzüle kalmış olan hanımların yanlarına kadar sokula bilmiştik. Onlarda yeis ve hiddetten, ümitsizlik ve nefretten ağız açacak hal yoktu. Biraz evvelki çar- pınıp çirpinma fena, acı bir şaşkınlıkla kesilivermişti. Bunun bir sinir gergin- liği olduğu görülüyorbu. Netekim de öyle oldu. Avutma Kastile söze başlar başlamaz boşandılar. lll ii mur gibi yaş boşanıyor, bogazlarına Si hıçkırıkları etrafa ii mamak için mendillerinin büklümleri arasında boğmaga çalışıyorlardı. Filhakika bu yolculuk, Batuma kadar süren vapur yolculuguna benzemiyordu... Bereket versin “pravoduik. lere bizim için söylemişlerdi. Bilet kesme- ğe geldikleri vakit bizi kıyafeti vizden tanıdılar. Garip bir şive ile türkçe olarak Hanımları, şu kamaraya alınız! diye kendi odalarını gösterdiler. ve rinden biri de gelerek iki yarak uy durdu. Bavuldan çıkardığımız küçük yastıklar ve pardesülerle bu Mi uzanılacak bir hale getirer k hanım larla çocukları yerleştirdik. Bir 4z sona onlar sinir b tesiri ile gilmişleri Tren süratli Di bevgir arabasi yürüyüşü ile ileiileyordu, Biz genç doktorla, iki arkadaş, ayakta konuşu- yorduk. Oturanlar sıkışarak yer açtılar bizi de aralarına aldılar. Oturduk, fak t bu Oturuş ayakta durmktan < daha yorucu, çok daha bezdirci i. Eşya ve saire konulmak için ya- ii raflara varıncava Bil boylu boyuna uzanıp yatmış oln, bir yığın pis, uuneli (Paçavra yığı- nından farksız Oğlu, kızı, erkeği belirsiz çocuklarla, yüzleri gözleri görünmez insan pıhtılarını ya dönerken üstümüze yuvarlanmalrı ya iri, biçim- simsiz kunduraları kafamıza indirme- a tehlikesi her zaman başimizın Üs- ünde dolaşıyordu. Örekiler nöyle şey- lerle meşgul görünmiyorlardı. Ellerin- deki bohçaları paket veya sepetleri anlamak mümkü : değildi. Rusça, gürcüce, Ermenice, Çerkesçe ve nihayet bir az güççe anlaşılır çet- refil bir | ürkçe kulaklarımızı tırmala- yıp geçivordu. Her halde bu türkçeyi konuşanlarda türk değillerdi karma karışık seyahat Tiflise kadar sünecek orada Bakü için ayrı bir trene aktar- ma olacaktık Tilise inişimizde hayli gülünç olmuştu. Çoluk çöcuk hepsi istasiyo- nun lokantasında oturmuşlardı. Etrali- mız çanta, havlu bir yığın çevrilmişti. Bir taraftan biletler almak diğer taraftan da B küya telgraf çe- kerek geldiğimizi bildirmek lâzımdı. Biz Rusça bilmediğimiz için bu iki işi de kolaylıkla yapabilmemiz hayli güçtü. Arkadaşım doktor yolda tani- dığımız Türkçe, Rusça bilir bır arka- daşın yardımı ile biletleri almağı üze“ rine aldı, Bende Trenin kalkması için . lâzım gelen iki büyuk saatten fayda- lan rak şehre kadar inip bir telgraf yazdırmağa gittim. İstasyondan çıkıp şehre doğru inen yolu takibederek ile rast geldiğim bir çayhaneye gir dim. Yanıma yaklaşan çavcıya türkçe olarak bir çayla bir hokka kalem is- tedim. Niyetim bir türkçe, bir iran- sızca elgraf yazmaktı. Fakat Tür olduğumu anlayan çaycı yanıma ii ne yapmak istediğimi sordu. Anlattım oldukca Türkçe yazıyı okuyan bir anamcağızı yanıma getirerek yazdıtım telgrafı Rusçaya çevirdi. Kendisine de bir çay ısmarladıktan sonra bir az da kouuştuk. Teşekkürle ayrıldım. Telgi- rafi Rusça olarak çektikten sonra ço- cukların yanına geldim. Biletlerde alin muştı. Kalkmak üzere hazırlanan trene yerleştik. Tiflis - Bakü treni Batumdan geldiğimiz trenden çok farklı idi. Bol- şevik güre lerin idire ettiği bu tren nisbeten hem temiz, hem de raham. görüluyorduki “ bolşevik ,, zihniyeti ile idare olunan muhtelif memleket ve milletler arasında haylı farklar var: dı. Yolcular oldukca temiz giyinmiş insanlardı, Vagonlarda, soluğu kesen o pis, o istikrah verici koku yoktu Biri birme uymayan bir ahenk kar manı (1) ile Rusça konuşan ermeni memurlar, türlü türlü yolcular yerine düzsün ve zincirli bir ahenkle sadece gürcüce (o konuşuluyordu. İsmail Hikmet f1) Karman: halita, karışık nesne — mazi. m pek a Ve en RT 2 —AO e — rr re

Bu sayıdan diğer sayfalar: