21 Ekim 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

21 Ekim 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Milliyet | 1 Sasi bahisler | Ziraat Buhranı Asrın umdesi «Milliyeta tir. I TEŞRİNİEVVEL 931 IDAREHANE — Ankara endde- No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, itanbul, © Telefon numaraları a 24311 — 24312 — 24313 e ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için 400 kuruş 800 kuruş 1400 , 2700 Si aylığı ” “ 12 - j si 4 Gelen evrak geri . verilmez Müddeti göçen nashalar 10 kuruş Pİ ar, Gazete ve matbaaya ait işler in müdiriyete müracaat edilir. © Gözetemiz ilânların mes'aliyetini abul etmez. Bugünkü Hava Dün ezami hararet 8, asgari 6. derece idi. Bu gün ruzgür mütehavvjl hava bulutlu. 1400 EKEEE £ 429 Teşrinievveldel, v Acayip bir çocük tanırım: Dün gelmişti. Bugünlerde pek İeyfim yerinde olmadığı için Selen giderlerle pek lâf etmek #stemiyordum. mişanlanıyo- — Otomatik telefonlar da gün işliyor.. Dedim. — Evet! Sade o değil. O bizim bayram, İngiltere intihabatı da © gün... 29 Teş- çinievvelde hep mühim hâdi- “eler oluyor!.. Kurt yavruları Beyoğlu caddesinden ge- erken iki, tane ileze kurt yav- usunun satılığa çıkarıldığını förerek hayret ettim. Dağda sele aç kalınca dünyaya sal- kıran kurtları görmeliydiniz e- endim. Pısırık bir herifin boy- oyuna bağladığı ipin ucunda slak tavük gibi korkak ve ür- «ek gidiyor, etrafında sıçra- şan çocuklara dişlerini bile gös teremiyordu. * — Anladım ki; bir zamanlar! acar ve yırtıcı manasıma kul “lanılan “Kurt gibi, tabiri de “artık manasmi kaybetti. Bu " müşahedemde anlıyamadığım “ookta şudur: İnsanlar acarlaştı damı “kurtlar bu hale “geldi, yoksa kurtlar mı sümsükleşti?.. Ki- me sorsak acaba?. Ziyafette Hilâli Bey Girit yaranından Hilâli Bey “biraderimizi tanıyanlar tanır, ,tanımıyanlara tanıtalım, Ken- “disi (Türk — Yunan) dostlu- | muhakkaktır. -ğunun temel taşını atanlardan «değildir. Fakat bütün kal «bu dostluğun tesisini istiyen- iler arasında dün akşam mat. i “buat cemiyetinin verdiği ziya- — Fette Yunanlı meslektaşları- O mızlış birlikte taam etmiştir. «Rumca ana lisanı olduğu için dün akşam ziyafette kendin- den geçerek matbuat cemiyeti | BAŞI-DÖ i Reşit Bey, bu muhavereyi kayıtsızcasına dinliyordu. Fa- - kat kanepede oturan Nemika © Sırrı Hanımın birden bire ku- olak kabartışı gözüne çarptı. “Bir Ahmet Nebile, bir Nemi- ka Sırrı Hanıma bakarak kaş- larını çattı, Telefonu aldı: — Allo! Nihat İlhami Bey > elendi?.. Bendeniz, Reşit. — Evet, efendim. — Evet. e — Evet, evet, Yal. Vah; vah: Evet, efendim. * Artık dünya buhranınn dehşet ve vehametini her mil- let lâyık olduğu ehemmiyetle görmeğe başladı. Buhranm 15- turabını ve muhtelif memleket- lerde doğurduğu müşkül şera- iti hatiplerin beyanatından an- ladık. Dünya buhranı: Bu me seleyi tetkike memur en salâ- hiyettar zevatın ifadelerine gö- rai buhrandır. En bat şeklini İngiltere, Almanya ve Âmeri- kada gösteren san'at buhranı- nın yanında hudut ve şumulü itibarile çok daha vâsi sahada beliren ziraat buhranının daha vahim ve daha esaslı olduğu Beynelmilel Par lamentolar konferansında zi- raat buhranı meselelerini tet- “| kike memur olan sabık Macar nazırlarmdan Baron Eşerneyi raporunda ziraat buhranının iptida Şarki Avrupa memleket lerinde belirdiğini ve sonra A- merika Kanada, Arjantin ve #air memleketlere sirayet etti- ini söylemektedir. Smai buh ranın sebep ve menşe'i başka olmakla beraber ziraat buhranı san'at buhranının daha ziyade ağırlaşmasına saik olmuştur. Ziraat buhranının en birinci Fransız hatiplerile diğer bazı hatiplerin temas ettikleri veçhi le umumi harp başladığı za- man toprak ihtiyarlarla kadın ve çocuklara tevdi edilmişti. Bunların istihsal kuvveti ordu ları ve halkı besliyecek derece ve kuvvette değildi. e Amerika âlemi Avrupanın bu çetin va- ziyetinden azami isti Buğdaylarını Avrupi tü harpten evvel ihmal adile yüz binlerce hektar toprağı en i ile azami ve apt; Umu- mi harp bitip te genç unsurlar toprağa avdet edince Avrupa istihsali arttı. Yeni teşkilât ve tesisatını bozmak istemiyen Amerika damping yapmağa başladı. İstihsal haddizatında ihtiya cm fevkinde bulunduğundan tabiatile buğday fiatleri düşe- reisi beye Rumca: — Efharisto kirye proyi doros! Demiş, reis Bey de ce- vaben: — Tipotis kirye! Cevabını verince âlem gülmeğe başla. mıştır. Hilâli Bey bu hâdiseyi inkâr etmektedir. İstanbul sokakları. Paristen gelen bir telgraf bize bildiriyor: “İktisat Vekili Mustafa Şe-| ref Beyefendi burada “İstan. bul sokakları,, nı görmüş be ğenmiştir..., Bu telgrafta zikredilen “İs tanbul sokakları,, Türkçe ilk sözlü “filmin ismidir. Yoksa Mustafa Şeref Beyefendinin | İstanbul sokaklarında beğene- cek bir şey bulumıyacağını biz herkesten iyi biliriz. FELEK © Milliyet'in Edebi Romanı: 55 NÜKLER İbrahim NECMİ | —0o! Reşit Bey, kaşları çatık, yü Zü gergin, başını kaldırdı. Bir dakika düşündü. Sonra birden bire telefona döndü: — O halde.. Şimdi saat kaç? On buçuk, değil mi? İkide gö ei ister misiniz? — Peki, Silme: İkide, — Orövvar, Beyefendi. Ha- nımefendiye hürmetler.. Telefonu ikinci defa kapa- dığı zaman, Reşit Beyin zünde düşünce ve endişe alâ- metleri vardı. Ahmet Nebil bir şey sormağa cesaret ede- miyerek ayakta duruyordu. Ne mika Sırrı Hanım delikanlıya derin derin Pakirköan sonra Re şit Beye döndü. —— Nedir, dayı? Baksanız a, « | devletlerin sık sık içtima ede- - Viyana - cekti buna bir de Amerika dam ve edince fiatler tah- min edilemiyecek derecede düş tü, İkinci derecede hemen her devletin bilhassa umumi harp- ten sonra takibe başladığı hi- maye siyaseti bühranın bir kat daha müşkül bir safhaya inti- kal etmesine sebep olmuştur. Yine Baron Eşerney'in istati tiklere müstenit tetkikatına gö re Avrupa'da buğday ve ona mümasil mevaddı gıdâiye sar- fiyatı eskisine nispeten azal- maktadır. Yalnız pirinç 1914 senesinden evveline nispeten o 14 azalmıştır. San'at kirizinden dolayı di- ğer mevaddı iptidai; tmm azalması cidden endi- şeyi mucip bir haldedir. 9, 42 Amerika pamuğu 9ç 27 Mısır pamuğu:9, 79 kavuçuk- sarfi- yatmdan kaybetmiştir. o Buh- ran meselesi gerek Cemiyeti Akvamda ve gerek Belgrat, Bükreş ve Varşova konferans- larmda ve © göçen seni& Roma konferansında ehemmiyetle tet kik edilmiş ve fakat (o müspet ve umumi bir adım atılmamış- tır. Cemiyeti Akvamın ikti komitesinin fikrine gö: taraftan buhranın menşe'i ve | mahiyetini tetkik etmekle be- raber diğer taraftan alâkadar rek müşterek kararlar ittihazi- le memleketlerinde tatbik et- mek, ihtiyat buğdayların bir çaresine bakmak, ve az faizle beynelmilel kredi tesis etmek gibi mütalealara vasıl olmuş tur. Hüli komisyon mazbata muharririnin rı müdafaa ettiği o noktaj nazar şudur: İstihsali hakiki ihtiyaca göre azaltmak ve müstahsil memle- ketler ihracat yerlerini kendi aralarında istihsal nispetlerine göre taksim etmek, bazı mem- leketlerde mahsulâtm sürürnü- nü temin sun'i bir surette verilen pirinci kaldırmaktır. Bütün memleketler murah- nazarı kabul ettiler, Römanya murahhas Bratyano buna şu fikirleri de ilâve etmiştir. Buğ day hakkındaki himaye kanuri- larını refetmek zirai mahsulâ- tın naklini ucuzca temin ot. mek. Bulgar murahhası uzun va- deli hafif kredilerden bahset- miştir . Polonya ve Türk murahhas larının ifadeleri sardedilen mü taleat arasında bir hususiyet arzetmiştir. Polonya murahhası Jan Şo- vanski beyanatmda: İttihazı tasavvur edilen tedabirin doğ- ru olmadığını ve çünkü iklisa- ! di hayatın mihverini teşkil e den ziraat işlerinin bili a zi. raat memleketi olan yerlerde tahdidi doğru olamıyacağmı ve een buna imkân bulun- | madığını ifade ettikten sonra | Polonya murahhası heyetinin konferansa şu teklifini arzeyle miştir, İktisadi izan önü- İ nü almak için her şeyden evvel İ milletler arasında bir tesanüt ! | Ahmet Nebil Bey merakından | eriyecek. . | Reşit Bey, genç kızın sitem Mi ifadesine © taaccüple dudak büktü. — Yok, hayır.. İşe ait bir sey. Ahmet Nebil, titrek sesile, protesto etti: — Hiç te merak etmedim, Nemika Hanım , — Yüzünüzden bes belli merak ettiğiniz. Niye saklıyor sunuz sanki? Nemika Sırrı Hanımın sesi ekşi ekşi çıkıyordu. Reşit Bey dikkatle bir daha ona baktı: — Sahi, senin zuk bugün' galiba. Nihayet sen de kadın hastalıklarına ya kalanıyorsun, demek!., — Hiç te değil. Ahmet Ne bil Beyin merak ettiğini pek âlâ da anladım. — İyi ama şu Ahmet Nebil Beyin merak etmesinden veya' etmemesi, sana ne? Nemika Sırrı Hanım, bu su alin önünde birden bire şaşala dı. Karanlık bir gölge uçan yü hasları esas itibarile bu noktai | ği teşkil etmek lâzamidır. Bu te- sanüt zihniyeti içinde büyük- ler küçükler lehine feragat de bulunmalıdır. Binaenaleyh umumi harp esnasında istihsa- lini bir kat daha ziyadeleştiren Amerika istihsalini azaltmalı. dır. Yeni bir rejim içinde siya- i hedefine vasıl ol çaresi bulunmalıdır. Dedi. Re- şit Saffet Bey bu konferansm şimdiye kadar aktedilen kon- feranslardan daha ziyade haki kate yaklaşmasını temenni et- tikten sonra tahdidi zirai nok- tasına temas ederek bunun ko- ay olmadığını tahdidi teslihat kadar mühim maniaları aşmak mecburiyeti hasıl olacağını ve bunun adalet ve nispet dahilin de bütün devletlerin iştirakile miştir. İhracat priminin kal- dırılmasının tatbikine imkân bulunmadığmı"ve Cemiyeti Ak vamın milletler Parlamentola- rma kabul ettirebileceği kat'i bir iktısadi müşâreket esası bu lunmasını temenni eylemiştir. Reşit Saffet Bey en ziyade ik- tısadi buhran o müvacehesinde beyhude * tedbirlerden #iyade beynelmilel bir bankanın bir an evvel tesisine çalışmak lâ- zım olduğunu ifade eylemiş- tir. İşte beynelmilel Parlamön- tolar siyasi konferansında muh telif memleketler murahhasla- rının düşündüklerini çok hülâ- sa olarak arzettim . Serdedilen fikirlerin bir kıs- mı bugünkü medeniyet zih yeti noktai nazarından tatbi- kine imkân yoktur. Reşit Saf- fet Beyin çok iyi ifade ettikle- ri gibi buhranın önüne geçmek için daha umumi daha izyade şeenniyete yakın tedbirler bul- mak icap ediyor. Bunun için de medeniyet ailesine mensup devletlerin Polonya murahha- smın gayet haklı olarak temas ettiği veçhile mütekal fera- gatle tam bir tesanüt içinde bu İunmaları lâzımdır. Acaba bu- günkü politika zihniyeti buna müsait midir? Ababa Avrupa devletler ailesi bu fikre ne ka- dar samimi olabilecektir? «Necip ALI — Fransızcadan - Sirk müdürü Turnelli biraz dinlenmek için şöyle uzanmış. tı, fakat birden silkinerek u- yandı. Kapıda gürson: — Vakit geldi efendim, de di, bir çeyrek sonra oyun baş- lıyacak, — Roze Netalden haber yok mu? Garson bayır başmı salladı: — Lânet olsun onada, A. dolf'e de.. İki sene sirkte soy- tarılık et te, sonra birden bire, — Zavallı Adolf ne yapım? makamında | Ölmemek olindö'mi? — İnsan ölür mü? Ortada sebep yokken., Bizi böyle sip- sivri bırakıp gider mi? Buyu | run bakalım, Roze £ Netalden | de haber yok. Tem bu sıradâ kapı vurul- du. Bir telgraf uzattılar. Sirk müdürü sür'atle açtı ve o- kudu: zü birden bire kızardı. Sarardı, tekrar kızardı, — Bana mı ne?.Bara ne? Bana ne olacak? Hiç... — Öyledir de. — Hiç, canım. Bana ne a cak? Yalniz, görüm işte, — Peki, ama,., — Hayır, hayir, Sıkıyorsun beni, dayı. Ben gideceğim. — Nereye? — Eve gideceğim. Sahi is- tirahate ihtiyacım var. İyi ma, yalnız gidemez- sin. NM — Neden? Vasiye ihti cım mi var? — Hayır, ama, sahiden ra- | hatsızsın. Ben de görüyorum. Ahmet Nebil, mahcup mah cup, söze karıştı: e — Emrederseniz bendeniz Nemika, Hanımefendiyi otomo bille evlerine kadar götüre- yim » Reşit Bey tereddütlü Nemi- ka Sirrr Bahia yüzüne bak- A — biter misin, Nehika? — Zahmet olmasm.. | vurdu, Gelen hademeye bir o- İ gm dalgın büzüldüğü köşeden “Beklediğiniz soytarı tayya re postası ile yola çıktı, Bugün kü oyuna yetişecek.,, Roze Natal acentası Oyun başladı. İlk numara- dan sonra Turnelli siyahlı bir matem buketi ile ortaya çıktı. Adolf'un ölümünden ağlaya- rak bahsetti, maamafih © yeni bir soyları angaje ettiğini de söyledi. Sonra telefonla tayyare is- nunu aradı, Postanm gel yolculardan birinin Tur nelli sirkini sorup bir taksiye atladığını öğrendi. Halk soytarı gelmediği i- çin gürültü patırtı etmeğe baş İamıştı. Tam bu sırada di kin methal tarafında! lığm içinde bir hareket peyda oldu. Yaşlıca bir adam irl adımlarla içeriye girdi. le ortaya doğru yürüdü. Tüy- leri dökülmüş şapkasını çıkara rak, terden alnına © yapışmış saçlarinı arkaya itti, Gözlüğü- nü ihtimam ile çıkarıp sildik- ten sonra, titrek parmaklarile burnunun üstüne oturttu. On- dan sonra da locaları dikkatle aramağa koyuldu. Bir şeyler & radığı belliydi. Ara sıra sende liyor, sendeledikçe gözlüğü dü şü yar adam © gözlüğü düştükçe yeniden burnuna ta- kıyordu . Turelli cambazlardan biri- ne: id — Git bak bakalım nei yor? Dedi . İİ neki ie vam ederken, cambâz yanına geldi: — Efendi ne arıyorsunuz? Yerinizi mi? l — Ben mi? Yerimi arıyo- rum? Şey, evet, öyle ya. Ben parasını verdimdi ea ie Bütün cepl a başladı. Telâşla sözüni oda — 13 numaralı locaydı, ga | yet iyi hatırlıyorum, 13 numa- ralı loca, . Canbaz işi anladı; — İyi amma, bizde 18 nüma ralı loca yok.. Bu rakam uğur. suzdur diye loca © numaraları 12 den 14 de geçiyor. İhtiyar gittikçe | aptallaşı- yordu: ti tuk olacak . J Bu anda gözleri bir locaya takıldı, Dikkatle baktı: — Nah, işte oradalar, diye bağırdı. Ve şemsiyesini mızrak gibi ileriye tutarak atıldı. Fakat bir alık elinde salladığı bu şem- siye bacaklarına dolaştı ve ihti yar adam yuvarlandı. Tekrar kalktı, gözlüğünü taktı: — Nihayet yakaladım, de- : di, demek derse gidiyorum di- İ ni sıvışıp geldiğin yer burası a! Seyirciler kahkahadan kırı- hıyorlardı. Locada genç ve gü- zel bir kadın korkusundan ya- nındaki adama sokuldu. Can- baz gülüyordu: — Biçare kadını böyle kor- kutmayınız! Dedi. İhtiyar profesör dişlerini gı İ cırdatıyordu: | — Size göstereceğim, size | burada herkesin içinde haddini İ zi bildireceğim ; İ © Cambaz ihti; — Rica ederim, lılığınızı muhafaza ediniz? — Nasıl muhafaza edermi. — Hayır, hayır. Teşekkür ederim, Nebil Bey. Büyük bir lütuf etmiş olursunuz. Ahmet Ni hemen zili tomobil getirmesini söyledi. — Çok teşekkür © ederim, Nebil Bey. Nemika Saraçha- nebaşında oturuyor. — Evet, biliyorum, Beye- fendi . ——Öyle mi? Âlâ! Lütfen ! otomobille gider, | gelirsiniz. Bana da sıhhat haberini geti- rirsiniz, olmaz mı? — Başüstüne, efendim. Otomobil Türbe ; önünden Divânyoluna dönünce, Nemi: | En Sarı Hann birden içe, dal kıpırdadı. Elile göğsünden çek tiği buruşmuş bir kâğıt parça si içtı. Ahmet Nebilin yüzü De, sanki hiyanetine ait en kuv vetli vesikayı mücrime göstör- mek istiyen bir müstantik tav rile, dik dik bakarak kâğıdı u- Zattı; — Nedir o, Nemika Ha- — Öyleyse 13 numaralı kl | 8m? Karum böyle herkesin gama g inde, ') PRENSES EMRİNİZ Bayılmış gibi arkaya doğ- ru düşerken, cambaz belinden tuttu, Müthiş bir alkış tufanı kop | tu, Bu sahneleri muzikanm. Di lunduğu yerden seyreden Tur nelli; — Mükemmel, çok mükem- mel! Bravo Roze Natal! İyi bir palyaço göndermişsin, yordu Adam alkış tufanı arasında | kızgın bir nazarla halka baktı: | — Ne? Herkes beni burada | soytarı mr zannediyor? — Hayır, profesör cenapla- rı, ne münasebet? — Siz karınıza bir ; gencin kolunda böyle yörde tesadüf ederseniz, ne yaparsmız cam- baz efendi? Hem de evden ge ce derslerine gideceğim “diye | çıkarsa. . Etraftan tekrar bir alkış tu | fanı koptu. Herkes gülmekt karılıyordu. Cambaz artık işi tadında bırakmak lâzım geldi- ğini anladı ve ihtiyarı © yavaş yavaş sirkten dışarıya çıkar. dı. Dışarıda müdür . Turnelli | kendilerini bekliyordu. İhtiyar la karşılaşmca: — Bravo azizim size! Dedi. Siz ne mükemmel bir soytarı | Fakat ihtiyar o dakikada ağ lamağa başladı... Ve tüm o'sırada içeriye bir 29 Teşrinievvel Per: —FRANSIZ Ti di i (Princesse a vos ordres) HENRY GARAT ve İğ LILIAN HARVEY tarafından | 1.000.000 Şi SİNEMADA Bu hafta CENNET YOLU filminin Almanca kopyesi Mümessilleri: Viliw Fnteh ve Lilian Harve' PRENSES EMRİNİZ İhre Hoheit Befiehit) VİLLY FRİTCH ve KATE VON NAGY tarafından 1.000.000 ZAYİ — Tıp fakültesinin 2347 numaralı hüviyet cüzdanı zayidir. ? Hükmü yoktur . Süleyman. —— ! hademe girdi ve o Roze Natal acentası tarafımdan gönderilen soytarmın gelmiş olduğunu ha ber verdi. e ia ATROSUNDA— Meşhur Piyanist FUR LANIİ ve kerimelerinin iştirakile LK verecektir. PİYANODA Program tiyatro kişesinde talik edilmiş ve BİR KONSER kişeler bilet satışma başlamıştır. Melek Sinemasında GÜZELLİKTE (ÇIPLAK ÂŞIKLAR) filmini de geçen Cenubi denizlerin hazır dünya havadisleri ve LA JANA ASRi nim? — Masanızın üzerinde elime geçen şu kâğit.. Bir bakar mi- sınız? Ahmet Nebil, fırtınanın ko pacağını hissederek vücudu. acıdığını hissedi- sararmıştı. Elini uzatarak kâğıdı aldi. Gazete müsveddeleri için kullanılan bu irce, uzun kâğıt karışık çizgiler,'yarım ya: lak resimler, tek tük kelime- lerle hakikaten garip bir halde idi: “Nebahat,, ismi belki yir- mi defa kâğıdm şurasına, bura sına dökülmüştü. Hattâ bazı yerlerde N. N. markasının muhtelif o şekilleri de vardı. Bundan başka kâğıdın muhte- lif taraflarında tek tük başka isimler de | vardı. Muhteşem Nihat, Muhteşem.. - Semiha Nazmi. Neriman Cemşit.. Sü- heylâ,. Mebruke Numan. Ni- hat İlhami" Vs.. Vs. Bu muhtelif isimlerin arası ine 7 İlâveten: CANLI ilk YELER ve PARAMÜNT kali dapeşte seyahatleri intibalarınm mabadı" ile İstanbula av-| detleri ve istikbal merasimi. Paramunt Filmidir, Yalan Yere Yemin Muztatip bir validenin kızcağızını vicdansiz bir pederin elinden kurtarmak emelile yalan yere yemin etrnekte oldu- ğunu tasvir eden bir hayatı hakikiye sahnesidir. ve ALİCE ROBERTE tarafından fevkalâde surette temsil edilen bu muazzam eser yarın akşam büyük gala olarak SINEMADA geni aşk ve ihti İsmet Paşa Hazretlerinin Bu- na karışan veni çizgiler, harfler, delikanlının zihni baş ka şeylerle meşgul iken şuuru Dun içli faaliyetini işgal eden bütün unsurları belli ediyor- du: derin sezişli bir kızın bu kâğı- a | dı gözden geçirince, Ahmet Nebilin bir taraftan bütün gön lü ile eski çocukluk arkadaşına © da o bir hafta kadar içinde şı. marık bir çocuk gibi yaşadığı Şişli âlemini düşündüğünü an- İ lamamasına imkân yoktu. Ahmet Nebil genç kızın bir kaç gün evvel Saraçhanebaşın da ilk tezahürünü gösteren duy hissediyordu. İçinde mahcubiyetle isyan hisleri çar pışıyordu. Bir kabahat işler- | ken yakalanmış o çocuk gi duygularının meydana .vurma- sından utanıyor, | sıkılıyordu, Fakat bir taraftan da: - — Peki ama bütün bunlar- dan ona ne? Ne karışıyor san- ki? (Devamı var) 57 a me Nemika Sırrı Hanım gibi © (| bağlandığını, diğer taraftan (| İkg 1 Ma LE ri E

Bu sayıdan diğer sayfalar: