November 3, 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

November 3, 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mız tabirleri dikkatli seçsek fe Asrın umdesi «Milliyet» tir. 3 TEŞRİNİSANİ 1931 IDAREHANE — Ankara endde. si No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, İstanbul, Telefon numaraları: 24310 — 24319 — 24318 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 3 aylığı © 400 kuruş 800 kuruş Bi 750 , 1400 , 2. , 1400, 200 Gelen evrak geri verilmez Müdeeti geçen nushalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini kabul etmez. , / Bugünkü hava Yeşilköy hava rasat mer- kezinden aldığımız omalâ- smata nazaran bugün hava Ekseriyetle açık olacak Marmara havzasında sis mühtemeldir. Rüzğâr şi- malden mutedil kuvvetle esecektir. Dün tazyıkı nesimi 775 milimetre azami sühunet 9, asgari 2 dir. | a e ELEK, 100 yaşındal!. rarsınız: — Mhemet Bey!.. derler.. Yüz yaşındadır. Dayanamaz. lah dersiniz.. Nasıl aklı yerinde mi?... Ooo, mükemntel! bir da- ma oynar ki; önüne kimse du- ramaz.. Köprüden Fatihe yaya | gider. Bu imrenmeyi, bu takdiri her gördüğünüz dinç ihtiyarın kar şısında bilâ ihtiyar izhar ede. riz.. Ec, yazık günah değilmi... Matbuatımız da yüz yaşmda- dır. Dinç ve dimdik yürüyor mu bilmem amma herhalde bu “milliy ©t| Dünya buhranına sebep: Amerikadır Amerika Reisicümhuru M. Hoover Fransız Başvekilini niçin çağırdı? - Milân'da çıkan POPOLO D'ITALIA dan - Amerika çok düştü ve hâlâ yediği feci darbeden kendine gelmiş değildir. Yer yüzünde ki iktısat afetinin ocağı olan Amerika, en büyük iflâslarn, ve en büyük inkisarı hayallerin acısmı tattı, Yalnız o meşhur âlem refah, ve saadeti değil, Amerikalıların bu refah ve si adete esas addettikleri nazari- yeleri de körledi. 1914 te, umumi harp per- de perde açılırken, oAmerika bütün Avrupa'nın elinde tut- tuğu bir memleket vaziyetin- deydi. Fakat 1919 da bütün dünyanın alacaklısı veziyetine | geçti. Ve dünya tarihinde gö- rülmemiş bir servet diyarı ol du. Yine böyle iken Amerike- lılar, hem de yüksek sesle, u- mumi harpten bir şey kazan - mış olmadıklarını söyleyip du ruyorlar, Hakikaten bir şey kazanmadılar mı? Buna inanmak safdillik o- lur. Amerikan ekonomistleri müttefiklere boyuna para ver- diklreini ve bu avansların re- sülmallerile değil, hâlâ faizle- rile uğraştıklarını iddia eder- ler. Hattâ eski reisicümhur Coolidge şöhret alan bir nut- kunda hem de soğuk bir tavır la demiştir ki: — Umumi harp Amerika hesabıma bir «İş» olmamıştır. Amerikanın refahı sırf Âme- zikalıların şahsi teşebbüsleri ve çalışmak £ kabiliyetlerinin mahsulüdür. Bu söz şu demektir ki, A- merikalılar kendi refah ve sa- adetlerine ancak dahildeki âmil lerden kavuşmuşlardır. Re isleri de böyle söyledikten sen Amerikan milletinde “ken. namış değildir.. Neden birisi çı- | 75" kıp ta: — Maşallah! Bak yüz yaşı na gelmiş, hâlâ aklı başında... demiyor.. Yoksa bundan şüphe mi ediyorlar? Takrir yağmuru Mevsim vakıa yağmur mev- simidir. Kurbağa, çakıl, kum, kül, yaprak, çekirge, dolu, kar yağar amma takrir yağdığı ra- sathaneler tarihinde mukayyet değildir. Maahaza şehir meclisi açılır açılmaz azadan bir zatın riyasete takrir yağdırdığı mu- ha tkaktır. Gazeteler böyle ya- zn or. Takrir yağdıran âsıman piye zat takrir yağmuru tabi- rihi okuyunca içerlemiş.... — Ne demek istiyorlar?, Be- nim takrirlerim sudan. şeyler mi? diye soruşturmağa başla- mış ise de maksadın bu olmadı Eı izah edilerek teskin edilmiş- tir. Bu gibi yerlerde kullandığı na olmaz. Kar yağıyor a dostlar Daha Kasıma bir hafta var. Henüz ruzu hızırm içindeyiz. Lâkin dün sabah ayazında uya Milliyet'in Edebi Romanı: 67 di yağile kavrulmak,, bir naza riye olmak hududunu da geç- miştir. İşte Amerika'nın bü- tün dünyadan alâkası kesip “muhteşem inziva,, ya dalması budur. Amerika, siaysi sahalarda Avrupa meselelerini görüşen resmi içtimalardan uzak kal- dı. İktisadi sahada da etrafıma bir gümrük kalesi çekti. “Ar- tık muhacir istemioyruz,, diye bir de kanun çıkardı. Self - Suf ficience nazariyesi aldı, yürü- ermesamammmaeemeenssensoamnannemezzenzanasn nanlar Kayışdağı ve Alemdağı sırtlarını kardan kırlaşmış gör düler. Bu kadar mevsimsiz yağdığma tesadüf edilmiş değil dir.. Sebebini rasathaneden sor duk.. Bize şu cevabı verdi: — Efendim! kar suyun don muşudur. Hava soğuyunca ya- gar, Ve rengi beyaz olur. Gi neş veya sıcak havada erirler.. İ Mevsimsiz kar yağmasının s6 bebi ne olduğuna dair Avrupa- dan bir malümat alar-adık. Böy le soğuk şeyler bize daima o ta raftan gelir.. Bizce bunun sebe bi kriz olsa gerek. FELEK BAŞI DÖNÜKLER Süheylâ bu (konuşmanın © azamasından kuşkullandı. Aya ğı Ahmet Nebilin ayağının üs © tünde oynuyor, dizi dizine vu- ruyordu. Ahmet Nebil başını | du. kaldırır kaldırmaz hemen dav randı: — Nebil Bey, bakar mısı- nız? Delikanlının başı bir jiruet gibi soldan sağa döndü: | — Kıskanıyorum. Şu kız- la gizli gizli konuşma. — Ne yapayım? O söyle di. kes. — Kısa Patlıyaca- ğm. — Bitti. — Dansta beraberiz, ya? — Hay hi — Başkasile dans etmek - — Ayıp olmasın İbrahim NECMİ — Ne olursa olsun. Nevzat Süreyya, Ahmet Nebilden açıkta kalan Mebru- ie Numanı işgale çalışıyor. Semiha Nazmi, Kemal Rehanım yaltaklıklarma ehem miyet o vermiyerek gözlerini Ahmet Nebilden Muhteşem Nihada, Muhteşem Nihattan Ahmet Nebile döndürüyordu. Şeyda Kâmil Bey, puflıya puflrya döndü: — Bütün (o masalar dolu. Yalnız istersen sahne tarafı- na bir masa koyacaklar. Fa- kat numaralar bitmek üzere. O zaman da dansa uzak ka lacağız. Garson “numaralar bi tince biraz yer açılır,, diyor. Semiha Nazmi Hanım, he- men teyit etti: — Öyle, öyle. Bir çeyrek ZERUR, — dü. Hülâ; çinde ba; Amerika dünya i- bir dünya oldu. Merih gibi, Utaret Züh- re gibi, Arzla olmı yan, bam başka bir dünya ol- du. Bu başka dünyada yaşıyan insanlar şu kafada idiler: Ame rika istihsali kadar, istihlâk te yapar. İstihlâk yapabilmesi i- çin amelenin bünyesnii arttır- imdir, 120 milyon nüfusun gün geçtikçe artan istihlâki a- zimdir. Harice boyun eğme- vetimiz yardır. Dünyanın di- ğer memleketleri ancak bizim müşterimiz ve bizim uşağımız olabilirler, Pahalıya mal olan hata Ne oldu? Amelenin bünye- si arttı. Her amele sabahleyin işine otomobille gelip, akşam üstü evine otomobille gider ol du. Sanayide bundan mükem- mel inkişaf olur mu, diyeceksi niz! Halbuki amelenin arttir- lan yevmiyesi mi Amerika'da refaha sebep olmuştur? Yok- sa Amerika'nın refahı mı ame le yevmiyesini arttırmıştır?. Umumi harpte © Amerika, birbirlerile boğazlaşan Avrupa memleketlerinde, ne kadar Fab rika varsa (o hepsinin de harp sanayii hesabına çalıştığını bi- liyordu. Onun için bu harp sa nayiine yardım etti. Avrupa Fabrikalarının yapmağa vakit bulamadıkları diğer (birçok şeyleri de yaptı. Mebzul fab- rikasyon ve Avrupa gibi ateş- li bir müşteri.. Bu vaziyette o Amerika'da elbette amelenin yevmiyesi ar- tar ve amele altınş. bir'otomo- bil alır ve elbette fabrikatör ameleye verdiği parayı çok görmez. Harbin o nihayetine Di bir amele Amerika'da Yüksek yevmiye nazariyesi sırf Amerika milletini istihlâ- ke sevkeden bir o nazariye idi. Bivabi bu mazariye ve bu naza riyenin propagandaları “tasar ve denilen (o kiymeti öldüt- eyi millet tasavvur ediniz kar | ki, zengindir, müreffehtir, o- nun için tasarruf nedir bilmez. Çünkü bolluk içindedir. -Ame le kazandığını son “sent,, ine kadar sarfeder. Hattâ tasarru fu Antisosyal bir cinayet, bir biyaneti vataniye addeder. İs- raf, lüks, zevk milli bir fazi- let haline gelmiştir. Halbuki harp durunca, Av- rupa fabrikaları kendi işleri- nin başına . geçtiler. O kadar ki, ucuz malları ile Amerika- İ mn gümrük kalesini de yıktı- Muhteşem at o Hanım, — Pekâlâ, Bekliyelim, ba um. Süheylâ Hanim da geri kal mak istemedi: — Evet, ne çare, bekliye- lim, Muhteşem Nihat Hanım, o zamana kadar doğrudan doğ ruya hitap ettiği Süheylânm bu müstehzi ifadesinden ade N alındı. Hırslı hırslı ona dön lü: — Ne çare mi? Sizi bu ka- dar sıktığımızı © bilmiyordum. Hanımefendi. — Hayır. Bizi sıkmadınız. Siz sıkıldınız. Semiha Nazmi Hanım, iki kadınım böyle umumi bir yer. de kavgaya £ varacaklarından korktu: — Canım, niçin sinirleni- yorsunuz. Ne sıktık, ne de sı kıldık. Yalnız dar yerde kal yek ae bu...» asaya ağırlık çökmüştü. Kemal Reha, geli garsona yiz. Müstakil bir iktisat kuv- | am SALI lar ve Amerikan sonayli de o | zaman mallarını beynelmilel seviyeye indirmeğe mecbur ol du. Ve Amerikalılar yavaş ya- vaş, amelenin yevmiyesini in- diremediği için, adedini indir- di. Amelesinin yevmiyesini in diremeyişi, artık milli bir aki- de haline gelen meşhur nazari yeden ileri geliyordu. Fakat vaziyeti tutmak lâ- zundı. O zaman Amerikan sa- nayicileri kuvveti istihsale ver diler. Fakat istihsal ne kadar fazla olursa olsun, bunları sat mak lâzım. Halbuki Ameri- kan milletinin istihlâk kabili. yeti, bu istihsali telâfi edeme di. Edemeyince, müstakil ka- | zanç üzerinden iş başladı. Ya: ni veresiye satış! Ve Ameri- kalılar çok satm almakla istik hallerini rehine koydular. Ar- tık Amerikan refahı — veresiye bir şey oldu. Yeni metotlara göre istih- sal arttı, amele azaldı ve İ lik başladı. Veresiye refahm ilk alâmetleri, . Ya borsa. Bir de borsa o var! Birde çok kazanıp, az çalışmağa ve para sarf etmeğe alışmış müs- thelik var. Vaziyet (bu şekle gelince, müstehlik bittabi aya ğmı borsaya da soktu. Artık herkes esham alıyor, tahvilât | alıyor. Alıyor ve satıyor. İktı sat mütehassısları, korkacak yerde; “Millet tâhvilât aldık- a, milli sanayie kuvvet ve- rir,, diye yazmağa ve ötmeğe başladılar. Yani “Kapit Sosyali- zm,, e doğru yol göründü. Her kes bu kadar tahvilât merak- ısı olunca, tahvilât fiatleri arttıkça artt. Fiat arttıkça, talip çoğaldı. Stock Exehange de günde, birkaç milyara ba- liğ olan sekiz, on milyon teh vil satılıyordu. Talip o kadar | çoğaldı ki, faizler yüzde yirmi yi buldu. Ahvalin bu şekli, - bittabi Avrupa'nın nazarı. dikkatini çelbetti. Avrupâ 'Hörrayesi bu faiz muvacehesinde derhal ha- rekete geldi. Ve Amerika'ya milyarlar aktı. Fakat sonu da pek kisa ve keskin oldu. 1929 da borsada ki sukut en kudretli spekülâs yon dahilerini şaşırttı. Kredi ile alınmış tahviller piyasayı doldurdu ve bittabi fiatleri de ibi ucuz oldu. Tahmin edil gelmiyeceğini tasavvur eden- ler, bu vaziyet karşısında mep- butturlar. Diğer taraftan A- merikadaki işsizler yedi mil- yonu geçiyor. İstihsal yüzde kırk azaldı. £ İflâsların adedi bugüne bugün üç bini geçti. Ve bu iflâslarla üç milyar do- lar dans etti. Amerika'da bu- gün ber satın alman şey ma- liyet fiatinden daha ucuzdur. Sanki bütün memleket tasfiye ediliyor. Süheylâ iin kahkahayı kopardı: — Ne tezat! Kemal Reha Beyin içi yanıyor, Şeyda Kâ mil Beyin de üşüyor, galiba.. Erkekler gülüştüler . Nev. zat Süreyya; . — Ben de buzlu viski içe yim öylise.. Çünkü iki ateş a- rasmdayım. Diye nükteyidevam ettir. mek istedi. Muhteşem Nihat Hanım, Süheylânn esine gülünme çekemediği kadar, Nev- zat Süreyyanın ikidir kendisi ni Mebruke Nurnanla bir sıra ya koymasına da içerliyordu. Dudakları arasından; — Ne münasebet! Diye ıslık: gibi bir ses çıkar dı, Bereket versin ki nurmara- nı ti. Bardaki 3 TEŞRİNİSANI Hikâye Alacaklı Bir zamanlar (o dostumdu. Eski dostlardan.. Bununla be- raber bana karşı bu kadar çe- tin ve çirkin (o davranacağını zannetmezdim. Bir gün bana geldi aşallah, hangi rüzgâr attı böyle? dedim. Eskiden bana büyük bir cun vardı. Onu hatırlatmağa geldim, Şaşırdım: — Nasıl büyük borç? — Alman borcu gibi büyük borç değil ama, benim için bü yük sayılır. — Allah Allah! Bu borç ta nerden kalmış ( anlıyamıyo- Tür. —'Hat ki bin sekiz yüz İ seksen üç lira borcun var. — Allah aşkına sen deli mi oldun? Ben ne zaman senden iki bin sekiz yüz seksen üç lira almışım? — Canım benden hiç te bir lira almadın mı? Hem de altın Tir: — Eh, fi zamanda almış olabilirim. — Demek ki aldm, Halbu- ki sen bumu yüz otuz defa tekrar ettin, Muhtra defte- rimde tarihlerile yazılıdır. Bi- tek altını san, ve bugüne kadar işliyen faizleri de ilâve edersen, tam iki bin sekiz yüz seksen üç lira eder. Açık konuşuyorum. Pa raya ihtiyacım var. — Yahu, senin gibi ada- inin paraya ihtiyacı olur mu? Eskiden çok zengindin. Şim- di de zenginsin. Azizim, sa- na dostça bir şey söyliyeyim mi? Yorgana göre ayak uzat- miyorsun. Günün birinde ap açık kalırsın £ vallahi! Bak, İngilizler bile ne bale geldi- ler? Ne kadar söylesem nafile! Israr ediyor ve alacağımı isi yordu. En nihayet bıktım ve dedim ki: — Azizim, sene yardım ct mek isterim. Fakat şimdilik üstümde para yok. Dört beş gün sonra uğra!, Belki bir şey yaparız. Artık o günden itibaren dostumun eve uğrayabileceği ni tahmin ettiğim zamanlar- da, ben eve uğramıyordum.Fa kat eski dostum ne inatçı i- miş. Çok defa” (o apartımana döndüğüm zaman karım haber verirdi: — Biliyor musun? Bugür de geldi. Artık sabrı tükendi gini söylüyor. — Yal? Bir akşam karım belki o-| nuncu defa tekrar etti: — Biliyor musun? Sena de geldi. — Anladım, ünlniklk ve sabrının tükezdiğini (söyledi değil mi? — Hayır, hayır! Bugün de geldi ve konsolun üstünde ki saati alıp g — Saati mi götürdü? Ne yapacakmış? — Satacakmış! © “Antika bir saate benziyor. Yirmi otuz liraya satabilirsem, bana Oo kadar az borçlu kalırsınız, de müşterilerden bazıları hesapla rını görüyorlardı. Dans başlarken O Semiha Nazmi Hanım, Muhteşem Ni hat Hanımın yanına sokuldu: — Ne yapıyorsun? Sühey- lâyı in sırası mı? — Bah! Ne olurmuş? — Canrm, unuttun mu o- Dun para meselesini? Süheylâ Hanımı dans ettir mek için ayağa kalkmış olan Ahmet Nebil bu kısa mükâle- meyi duyunca, birden bire tit redi. Aklına (o Refik Cemalin Yazıcı Zade ticarethanesi ve Nihat İlhami hakkında söyle- dikleri gelmişti. Bu sözler, mevkii sarsılmış olan ticaret evinin Reşit Bey- den istifade ettiği gibi, Sühey Iâ Hanımın parasını da kul- lanmak istediğini mi gösteri- yordu? o Kendisine bu kadar iyi davranan Süheylâya bu teh likeden malümat vermek lâ- zım gelmez miydi? Ahmet Nebil düşünceye o kadar — dalmıştı ki, Süheylâ Hanımın ayakta sabırsızlıkla Melek ve gibi müstesna artistler vardır. sında hakiki bir mücadele; sinemaları birden Bütün dünyada en büyük muvaffakiyeti kazanan RENE CLAİR'in şaheseri ve en şen kahkahalı bir komedi Milyon Peşinde filmini takdim ediyorlar. Heyeti temsiliyesi başında: ANNABELLA - RENE LEFEBVRE - LOUİS ALLİBERT Yerlerinizi evelden tedarik ediniz. Yarm akşamdan itibaren LPERA SiNEMASINDA “W., PLAN Tamamile esrarla dolu büyük bir dram, havalarda tayyareler ara- Sözlü ve şrkılı olan bu film size meraklı ve,heyecanlı iki saat geçirtecektir. Elhamra Önümüz.ei eymartesi günü saat 17 de matine olarak FRANSIZ TİYATROSUNDA Meşhur Piyanist ROBERT CASADESUS tarsfından yesâve bir konser verilecektir. sekiz liradan sayar- /€ idı. Birkaç gün sonra karımdan yeni haber: — Biliyor geldi, — Her halde saati geri ge tirmiştir. Yaptığı lâtifeyi be- ğenmemiştir de ondan. — Mayır, saati geri getir: | medi, Gramofonu alıp götür- dü. Yirmi, otuz liraya sata bi lirse, borcumuzdan indirecek- musun? Yine miş. Saatten ve gramofondan sanra, meşinden güzel bir kol tuk takımım, fotoğraf maki- nem, yazıharem, gardrobum, kırmızı balığım, üç İran balr- $ı,. İlâh birer birer gitti, Dostum namuslu çocuk gö- ründüğü için, götürdüğü €ş- yanm satış bedellerini de ha- ber veriyor ve bunları (o bor- cumdan iniyordu. Yani evdeki mobilyalar ha- valandıkça, borcum da o nis- pette azalıyordu. Eh, kimin borcu azalır da yüreği ferah- lamaz. Bir gün apartımanın içine ve bir de dostumun O hesap puslasına (o şöylebir göz izi Apartımanda o külüstür bir kanapeden ve bir de dostu ma elli küsur (| liradan fazla borcum kalmamış. — Elli küsur lira'mı kal mış? Eh, apartımanda da sa- tacak bir şey kalmadığına gö- re, bakalım bu parayı. nasıl alacak? Ona artık bu parayı ver- memek imkânsızlığı benim i- çin bir haz teşkil ediyordu. Halbuki aldanıyormuşum. İki gün sonra geceleyin eve geldiğim zaman, ortalığı bom boş buldum. Külüstür kane- pe de gitmişti. Karr da. Bari kanepeyi bıraksaydı.. kendini demiyordu. hatırlattı: — Nebil Bey, sizi bekliyor — Teşekkür ederim, gidi- Nevzat Gardenbarın cazbantları ku durmuş iri bir hayvan gibi gür lüyor, bağırıyor. Çiftler, içki ve dans sarhoşları halinde, bir birlerine kilitlenmiş, uçuyor... Muhteşem Nihat Hanım, Nevzat Süreyyanın incecik kol larında bütün vekar ve azame tinden sıyrılmış... Semiha Naz mi Hanım Şeyda Kâmil Be- yin iri vücudüne (o gömülerek kaybolmuş.. Kemal Reha Bey tek gözlüğünün müvazenesini | bozmadan kendini o Mebruke Numanım sarı buklelerin rüz- gürma vermiş. Dönüyorlar, koşuyorlar, sağa, sola gidiyor lar. Cazbandın cehennemi vel velesine kadehlerin, sizlerin şangırtıları da ilâve Kulakları sağır eden, nel. rı insanlıktan çıkararak behi- BAKTERİYOLOG Dr.İHSAN SAMİ Bakteriyoloji Lâboratuvarı Umum kan tablilât. Frengi nok- tai nazarından (Wasserman teamü- Nü kan küreyvatı sayılması, tifo ve sıtma teşhisi, idrar, balgam, caraba- ti, kazurat ve su talilâtr, Ültra mik İ #oskopu, hususi ayılar ittihazı, Ka- nın üre mikdarının tahlili ve ka m sedimaitatlan sür'ati, Divanyo Tu, Sultan Mahmut türbesi 189, Te- * Jefan 20931. İstaribul Belediyesi Daritlbedayi temsilleri YARIN akşam saat 21,30 da KALBİN SESİ pm! Piyes 3 perde 1 tablo Yazan: A. Bisson Tercüme E: Mükerrem Alâettin Talebe gecesi, Yakında: Dr. İhsan Üsküdar Hâle Sinemasmda CENGİZ EVLATLARI, İlâveten: İsmet Paşa Hz. Atina seyahatı. Doktor Hafız Cemal Dahiliye hastalıkları mütehassısı Cumadan maada hergün öğ- leden sonra saat (2,30 dan Se) kadar İstanbulda Divanyolun- da 118 numaralı hususi daire- sinde dahili hastalıkları mua- yene ve tedavi eder. Telefon: İstanbul 22398 Sıra numarasını beklememek isteyenler, kabineye müracaat la veya telefonla - randevu al- malıdırlar, bu gürültünün arasmda, ka- fı siyahlanmış, ii bo- zulmuştu. — Zaten çok açık o- lan dekoltesi elbisenin buru- şukluğile daha artmışa benzi- yordu. İki saattir (deli gibi dans ediyordu. Ahmet N yeniden — fethetmek, Fatihli sevgili hikâyesinin ehemmi- yetsizliğini ilk olarak kendisi öğrenmek, Muhteşem Nihat, Semiha Nazmi, Mebruke Nu- man gibi her biri başka bir ca zibeye malik salon hanımları- pa üste gelmek, Süheylâyı a- deta çileden çıkarmıştı. Ahmet Nebil, çok yorgun- du. Kollarının, o bacaklarını büküm yerleri sızlıyordu. , (Devamı var) İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: