November 6, 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

November 6, 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dali Asrın umdesi «Milliyet» tir. 6 TEŞRİNİSANİ 1931 | IDAREHANE — Ankara cadde- 4 No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, İstanbul. Telefon numaraları: 24310 — 24319 — 24318 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 400 kuruş 800 kuruş 750 1400 ,, 2100 , aylığı 6 ız 1400 ” Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş bur, Gazete ve matbaaya if için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'aliyetini kabul etmez. ı Bugünkü hava Dün azami hararet 14, asgari 3 derece idi. Bugün rüzgâr poyrazdan esecek. Hava açıktır. Bazı lâf parçaları Gazete okuyan iki hammal çocuk arasında: — Sigorta tarifeleri ucuzla- mış, bak gazete yazıyor.. — Yenir mi, yenmez mi?, Lüks bir otomobilde giden zengin iratçı arasındı — Ekmek te amma düşüyor hal, — Gerçek ekmek kaça alla- hasen?. Altmış beş, yetmişlik iki zat arasında: — Stadyom Yenibahçeye ya pılacakmış!.. — Beyhude masraf, paraya yazık!.. İki Hanım arasında: — Aman kardeş! Kürkler de ne kadar ucuzlamış.. Koca koca tilkiler sekiz, on liraya. — Artık kürk te müptezel leşti, Başka şeye bakmalı!. İki sergi meraklısı arasmda: — Matbuat sergisini gördün mü?, Nasıl şey? — Gördüm. Basbayağı sergi Hani karpuz sergi Bol su Hani çocuk yaramazlık eder, azarlarsınız.. Aldırmaz, sıkıca bir çıkışırsınız.. gene aldırmaz, bir az kulağını çekerseniz. E- hemmiyet vermez, döversiniz.. « Pastırması — Allah cezanı versin! diyip bırakırsmız.. Terkos şirketi bugün işte bu vaziyette.. Geçen gün bir tah- sildar kapıma gelmiş, para isti yor. — Verelim amma, ayol!.. dedim. — E artık bitti! kurtulacak- sınız.. cevabını verdi. — Ne bittil, - İşte para isi * yorsunuz... dedim ) — Su vermiyoruz. © mı almıyalım? dedi... Görüyorum ki; şirket artık su yok! para da Milliyet işler) İ tren yolcularından MİLLİYET yet| Trenleri yollarından çıkaran adam! Macaristanda Bia - Torbagy köp- rüsündeki suikast nasıl olmuştu? eğ (Dünkü yazının hülâsası: 11-12 Eylül gecesi, Macaris- tanda Bia - Torbagy köprüsün de bir trene suikast kapıldı. 25 kişi öldü. 80 kişi yaralandı. Demiryolunda bulunan bir kâ- ğıtta bu suikastın komünistler tarafımdan tertip edildiği yYa- zılıyordu. Polis tahkikatına de | vam ederken, kaza mahallinde olduğunu e yen bir adamda vardı. İ Bu adam Viyana'da oturan emlâk, fabrika ve aile sahibi İ Matuschka isminde bir tüccar- | dır.) Bu adam, polis komiseri tarafından isticvap edilince, ilk defa en ön vagonda oturdu ğunu söyledi. Fakat kendisi- ne ön vagonun param parça ol duğu ve yolcularından hiç ği zaman, ilk ifadesini etti ve infilâk vukua geldiği za man, bir kibrit aramak için va gonların koridorlarında dolaş- makta olduğunu, geceleyin böyle vagondan vagona dola- şırken, sağlam kalan son va- gonlara geçmiş olması muhte mel bulunduğunu, infilâk esna sında kapının şiddetle açılarak sademenin kendisini dışarıya fırlattığını söyledi. Yine mucize kabilinden kur tulmuş ve yolculardan kont Palffy - isminde bir genç te, feliketi müteakip bu ada- ma tesadüf o etmiştir. Kont yagondan yuvarlanıp da tek- rar demiryoluna tırmanırken, gecenin içinde bir haysletle kar şılaşmış ve çakmağını çakara- rak yüzüne bakmış. Bu çehre- yi pek iyi hatırladı öylü- yor. Zaten her de bir müddet konuşmuşlar ve Ma- tuschka karşısındaki o adamm Kont olduğunu anlayınca, ken di payesini de yükseltmek için umumi harpte mülâzım bulun- duğunu ve bu şimendifer kaza sından daha çok feci sahnelere şahit olduğunu söylemiş. Ve sonra birden bire muha tabını terkederek, metin adım larla inilti ve feryatların geldi- ği dereye doğru uzaklaşmış. Kazadan mucize kabilinden kurtulduğunu söyliyen bu mü- teheyyiç adam, biraz £ sonra tekrar polis komiserine tesa- düf ettiği zaman, tren yolcu- larından olduğunu ispat etmek maksadile, cebinden 11 eylül ekspresi için muteber bir bilet de çıkarıp gösterdi. Sonra ken disini ölümden kurtardığı Saint Antonie'a dua etmek ü- zere derhal Bia - Torbagy kili sesine de gitmek arzusunu iz- işi crvıttı.. Ne koparırsam kâr- dır diyor ve müşterilere yapışı yor.. Borularda su, şirkette in- saf, müşterilerde takat kalma- dı.. Lâkin Terkos şirketi hâlâ var. FELEK Edebi Romanı: 70 ii 3 « BAŞI DÖNÜ —Gördün mü? Müsaade çık tı, değil mi? — Evet, evet. — O halde beraber gideriz, — Uzatma şimdi, seni sev- ha? diğini sağır sultan bile duydu. — Olur. — Beni sevmesi bahsi baş- — Peki amma sana ne oldu? | ka, benim sevmem, kıskanmam — Hiç, hiç. başka.. . 234 Kizi gibi bir halin var. Amma insanlar tuhaftır. — Hayır, canım. Kendileri sevmezler, sevmez- — Evet. Besbelli. Ne oldun | ler de sevilmekten hoşlanırlar. kuzum? Sonra bir g sevilme» — Bir şeyim yok. ! diklerini — Yoksa benim gideceğime | sının sevildiğini sezerlerse kıs- mi sıkıldın? kanırlar, KLER Jörahim NECMİ sm... — Hadi tanım! Nesini kanayım? kıs- — Yoo, ne münasebet! — Bende öyle bir şey yok. — Yani, bana bak, (Nebil, | — E, nedir öyleyse düşün- sen benim kardeşimsin, o eğer | cen? bir parça sıkılıyorsan, vallahi | — Bununla münasebeti yok ben bu ziyarettee.. zılayım, canım? canım, — Peki, Madem ki saklamak istiyorsun; ben de ısrar etınem. kalamarak bir, sav di har etti. Ve hakikaten köyün kilisesine gidip, derin bir hu- zu ve huşu içinde dua etti. Ayni günün o sabahı saat beşte Bia - Törbagy'de lokan- tamsı biryere girdi. Azim bir işteha ile yemek yedi. Üç lit- re şarap içti ve tekrar enkaz al tmdan çıkarılan ilk ölülerin sı ralandığı kaza mahalline git- ti. kaza mahallinde herkese yak- laştı, herkesle görüştü. Yani bu müthiş ıstırap sahnesinden bir türlü ayrılamadı. Mahallinde polis tahkikatı- na memur komiserlerden M. Joosph Sohweinitger o dakika dan itibaren, mucize kabilin- | den kurtulduğunu söyliyen bu esrarengiz yolcudan şüphe et- ti. Maamafih (o öyle bir yolcu ki, metin ve ifadelerini her su- retle ispat etmiş bir adam. Viyana zabıtası ( bilâhara Matuschka hakkında çok iyi malâmat verdiği ve zaten sui- ta komünistlere atfedildi- tahkikat başka bir mec ra takip etti. Fakat hiç bir ne ticeye varamıyan mecra.. Yalnız komiser Schweinit- jer ilk şüphesinde ısrar ediyor- du. Bu mucize kabilinden kur tulduğunu söyliyen esrarengiz adamın suikastla bir alâkası- nı sezdiğini ve bu şüpheyi iza le etmek lâzım geldiğini söy- leyordu. Bu adamın kaza ma- halline tekrar gelişi, cinayet işliyenlerin gayrı kabili muka- vemet bir kuvvet altında tek- rar cinayetini işlediği yere gel mesine benzemiyor miydi? Şarlok Holmes'ten kuvvetli Viyana zabıtasının bu adam kat'i ve sa: rih malümata rağmen, Sch sıkı bir tahkikata girişti. Yo- rulmadı, bıkmadı. Bu suretle Matuschka'nım aşağı Avustur- ya'da da bir taş ocağı sahibi bulunduğunu öğrendi. Bu © cak, yeni izlere yol açtı. Matuschka taş ocağı sahibi sıfatile, kolayca mevaddı müş taale satın almıyor mıydı? Son ra bu taş ocağını ne zamandan işletiyordu? Tahkikat, tahkikat! Anla- şıldı ki Matuschka bu taş oca- ğını, ilkbahardan beri merkezi Avrupada birbirini takip eden tren suikastlarından birincisi- nin vukuundan ancak birkaç hafta evvel satm almış. Schweinitzer Vi; polisi ne de haber verkemsizin sırf kendi kendine ve herkesten giz Ji olarak. tahkikatına devam etti ve taş ocağı sahibi (olan Matuschka'nın sık sık “ckra- zit,, denilen maddei müştaale satın aldığını öğrendi. Halbu yok. — Peki, canım. Yalnız ku- lağında küpe olsun: Bir derdin olursa her zaman in bulunmağa — Teşekkür ederim. Refik Cemal kapıya kadar gittikten sonra döndü: — Ha! Bana bak: kaçta gideriz? — Sekiz buçukta, da. — Olur. Ne giyineceğiz? — Süvare demişler, sımokin . — Bereket ki bir takım s1- mokinim var. Nerede buluşu- ruz? — Nerede istersen . Akşam dokuz- — Sen giyinmeğe eve gide | ceksin , değil mi? — Evet, Tabii . — O balde âlâ, Ben de gi: | yinir, seni Beyazıt meydanın- .da beklerim . — Peki, — Sekiz buçukta Beyazıt meydanda havuzun başında değil mi ? | Çok iyi konuşan bu adam, CUMA” Aksarayda küçük ve basık bir dükânda senelerden beri ak- ri bu camekânlardaki macunla- rı dökülmüş, kutularmdaki eti- ketleri sararmış, ücra bir köşe- de hayatmı geçiriyordu. O- nun için bütün ömür, bütün ge- celer ve gündüzler, baharlar ve kışlar zencefil, karabiber, kına kavanozlarının içinden her gün yüzer paralık birer külâh çıka- rabilmekte idi in erkenden ir ve asma kilidi açarak bu en- İ vai bahar kokan havaya kavu- iğerleri hep bu hava ile Eğer bu dükkândan bir gün çıksa, sudan alınmış belık gibi, yaşayamayacağını zannediyor- du. Akşamları eve döndüğü man, duyduğu bütün betbinliği ölmek üzere olan bir hastaya yapılan “üvil konfre” şırıngası gibi, ertesi gün dükkânın küf lü kokusu giderir, taze anber ve öd ağacı kokuları ona yeni bir hayat bahşederdi. Henüz kırk yaşmda vardı. Hayatımın bu kırk sene: tü ki “ckrazit,, son derece kuv- vetli bir maddei müştaale oldu ğu için taş ocaklarına yara- maz. Diğer taraftan Bia - Tor kinesinin de “ckrazit,, denilen madde ile doldurulmuş oldu- ğu anlaşılmıştı. Avusturya'da Ansbach'de, Almanya'da Jutterborg'da tren lere vukua gelen ikastlar- da da hep bu maddei müştaale ile doldurulmuş cehennem ma kineleri istimal edilmişti, Ckrazit satın alan adam O zaman Budapeşteli polis Viyana'dan ayrılârak Peşte'ye geldi. Ve Mütuschka'nın 4 ey lülden 11 eylüle kadar Macar payıtahtında me yaptığını tes- bite başladi/ “Be tahkikattan Matuschka'ıın “bir iki defa Bia - Torbagy civarında Nagy « Teteny köyüne gittiği ve ora da da kendisini domuz taciri olarak gösterdiği ve köylüler- a Konuştuğu da anla- rar verdiği köprüyü görüp do- laşmak, hem de bu hareketini setretmek (maksadile Ogüya domuz ticaretine karar vermiş bir adam gibi köylülerle pazar ık dahi etmişti. Diğer taraftan Matuschka'- nın Budapeşte'de ikameti müd detince, hemen her gün otel değiştirdiği We her günde yat tığı otele aşağı takımdan baş- ka başka birer âlifte getirdiği sabit olmuştur. e Matsuchka Budapeşte'de oturduğu yedi gün zarfmda otellere tam on üç kadın getirmiştir. Polis bu kadınların hepsini isticvap et- miş, hepsi de Matuschka'nın fotoğrafını tanımışlardır. Ayrı âyrı ifadeleri de bu geçici müş terinin asabi, hasta, kana su- samış bir adam olduğunda itti fak etmiştir. (Arkası yarın) bu defa geri- ye dönmederi çıktı. Ahmet Ne bil kapınm kapandığını görün ayet düşünceli bir tavırla oda içinde dolaşmağa başladı. İkinci defa telefona Hanımın müphem bir sözü ka fasının içine bir endişe mikro. bu sokmuştu. Reşit Bey kaç gündür mat- baaya uğramamış, yahut Ah- met Nebilin bulunmadığı sira- da şöyle bir uğrayıp çıkmıştı. ılarını, talimatını gönderi yordu. Ahmet Nebii onun Ne- riman Cemşit Hanımın mülâ- katından, ne netice hasıl oldu. ğunu öğrenememişti. Acaba Muhteşem Nihat Hanımın ima sı bu meseleye mi aitti? Yok- sa. Delikanlının kafası dolaşan tahayyüller, içi oya yiyor, 4 wki o keski özünde Neriman Cem- | ema mar enbe 5 TEŞRİNİSANI tarlık yapıyordu. Senelerden be | | ihtimalini de bertaraf 1931 ağırlığı ile sırtına çökmüş, pos | bıyıklarını tel tel ağı in en fecii dördüncü kasını da hırpalamıştı. Zavalir aktar şimdi yüzer paralık nafta lin ve saire satarak yeni bir ya- kalık aramak mecburiyetinde idi, Daha bu yaşta eller ğe başlamıştı. hiç evlenmemiş, eli eline temas #tmemişti. Uzayan sakalları artık çeh- resine bir kadın cildinin te eti Hayatmın ne ( baharı, ne İaşe vardı Ne bir genç kızın se ile kalbi heyecandan çarpmış, İ ne de bir ihanetle ıztırabın gay yasına yuvarlanmıştı. Gülmek Bedir bilmiyordu. Y kult hatları ufki çizgi mıştı, Fakat ömründe ağladığını da hatırlamıyordu. Gözleri sanki suyu çekilmiş bi- ver pmardı. .»» Bir gün şiddetli bir yağmur yağıyordu. Birden bire basık dükkânın kapısı açıldı ve içeri- ye genç bir kadın girdi. Kadın hay & saçları, pembe yüzi halka halka yapışmıştı anber, kim- yon kokuları bir tarafa sindi ve etrafı taze bir lavanta kokusu, bir kadın rayihası sardı. Aktar gözlüğünün üstünden hiç ses çıkarmaksızın bu man- zarayı seyrediyordu. Neden sonra sordu; — Hanımefendi istiyorsunuz? — Evet, tarçın Sizde dövülmüş tarçın var mı? , Ne kadar istiyorsu- bir şey mi nuz. » On kuruşluk verin, çıkardı. Hiç düşünmeden kutu- ğıda döktü ve kadına uzattı. Kadın hayret etti: — Bu ne kadar çok böyle? — Çok mu? Nesi çok? On kuruşluk işte bu kadar eder. Hem başka şeye ihtiyacınız w inci gibi beyaz dişleri görü! — Olur, olur, dedi ve si le kapıdan dışarıya çıktı. Fakat basık dükkânda levan- ta kokusu, baygınlık veren ka- dın kokusu hâlâ devam ediyor- du. Aktar bü kokuyu derin de- rin çekti, burnunun bütün kuv- vetile ciğerlerini doldurdu. Fa- kat ne zamana kadar?., En sonunda gene zencefil ve baharat kokuları ortalığı istilâ- ya başladı. Aktar buradan” kaçmak, bu baharat kokularından uzaklaş- mak istiyordu, düşündü: — Belki tekrar gelir, dedi. Şimdi zavallı adam 6sr bir intizar içinde tekrar bu ka- dımın kokusunu bekliyor. Kimbilir daha ne kadar bek- liyecek? Hahım mi kastedilmiş? Ya- but başka bir şey Süheylânin ifşâatı arasında “Fatihli sevgili,, denilen Neba Muhteşem Nihat © Hanım da bu meseleyi mi ima ediyordu? Ahmet Nebil, kafası bir sü- rü ihtimaller içinde yorulmuş bir halde sandalyesine çöker- ken telefonun zili tekrar öt- tü: — Alo! Nebil, — Bonjur, Ahmet Nebil Bey. Burada Neriman Cemşit konuşuyor. — Buyurun, Hanımefendi. — Bu akşam Muhteşem Ni hat Hanımın süyaresine gele- ceksiniz, değil mi? — İnşallah, geleceğim, E- fendim. Bendeniz, Ahmet kaan arsin: — Ya! Vakit bulacaksınız, demek ? — Ne yapayım, Hanımefen yordu Mabel Nihat Ha- | di? Çok ısrar ettiler de., â, âlâ, geleceğinizden istiyorum. Aktar tarçın kutusunu çekip || nun bütün muhteviyatını bir kâ | İİİ Fransızça şarkılı ve sözlü İİ muhtesem ve zengin film Dün akşam ARTİSTİK sinemasında pek parlak bir mu- vaffakiyetle gösterilmektedir. Melek ve Elhamra sinemalarmda Milyon Peşinde En büyük kahkaha muvaffakiyeti Annabella ve Rene Lefebvre tarafından n: MİCKEY MOUSE ve PARAMOUNT halihazir dünya AŞKA TÖVBE Lilian Harvey - Andre Roanne-Armand Bernard ALEMDAR Sinemasında İki muazzam Fransızça sesli ve sözlü film birden AŞK ve YERLE GÖK PARA ARASINDA MARCELLE CHANTAL | MARGUERİTE MORENO tarafından tarafından Bu sene Beyoğlunun iki büyük sinemasının ayrı ayrı proğramlarını tegkil eden bu ili büyük film birden ve bir programda gösterilecektir. Ayrıca: PARAMOUNT halihazır sözlü dünya havadisleri, Gündüz; 1 - 3-5-7. Gece 9,30 da O ands küçük dükkânı içi) 1” 7. i, bagy'de bulunan cehennem ma | arıştı. Zencefil Mevsimin en cazip ve en mühim filmi | KANLI PUSU dün alışarmdanberi büyük bir muvaffakıyetle ASRi SiNEMADA iraetine başlanmıştır. Heyeti temsiliyesi başında ALİCE DAY ve MİTCHELL LEWİS bütün şehir halkının tekrar tekrar görmek isteyeceği bir filmdir. İlâveten: ZENGİN VARYETELER: PAÇUİTA PAGAN ve gi- tatistlerinin son temsilleri, Halk Çingeneleri ASSO ve JANNA. emmi e izmemen ni Büyük bir komediyen olan VİCTOR BOUCHER Hayatını Kazan Fransızca sözlü ve şarkılı Gil- minde parlak bir meslek daha edinmiş oluyor. WİLHELM THİELE "nin son idda BALO Bugün hepiniz E-EU-AL Sinemasında JANIE MARESE'İ | Hayatını Kazan AŞIKLARI DOLLY DAVİS ve Vic. a Prğniizi “beli ve TOR BOUCHER tarafından şarkılı filmini görünüz. hoş, eğlenceli bir çok tuhaf ve neşeli sahneleri muhtevi olan bu filmin “ruhu serlevhasın- İİ dan pekâlâ anlaşılıyor. datı olan emlâke mu Par kabil PARA VERİ. LİR senelik faiz ve komisyon yüz- | de 12 dir. Tapu senedinizi alıp İs | tanbul Bahçekapı Dördüncü Vakıf Han Asmakat 29 numaraya saat 9-12 İİ arasında müracaat ediniz. wi İlâveten : “Alla en el Bajo” İspanyol skeçi ve MİCKEY MOUSE, bugün 11 matinesinin umumi dübuliyesi 25 kuruştur. Doktor Rusçuklu Hakkı İstiklâl cad- 15 iiradan fazla va: Beyoğlu, No 21.— Tel: Böyoğlu 2797. Saat: 14 - 18. — Neden, Hanımefendi? hata ait olan sözler delikanlı. | | aaneibiiesi Gersryordu. “Yaksi Bizzat" geleni Mabteşem Nihat | Muhteşem Nihat © Hanımı de Telefonun içinde tuhaf bir Kahkaha sesi çınladı: — A! Neden olacak? Bu ve tile ile yüzünüzü göreceğiz de ondan... — Teşekkür ederim, efen- dimi. — Annem gözlerinizden ö- püyor. Bendeniz de ellerinden rim. — Mersi, Bu gece o da ge- | — Beyefendi dö teşrif odak cekler mi? — Bilmem. O ekseriya çok meşguldür. Gelemezse doktor Lütfi Bey bizi götürür. — Vah vah. — Ne o? Kocamı görmek mi istiyorsunuz. — Hayır, onun için değil, efendim . — Ya ne için? ise, akşama görüşürüz, Beye- fendi. Hanımefendi. Ahmet Nebil telefonu iste- İ miye istemiye kapattı: i Afedersi — iniz, bu Orada ne sürpriz var? Siz bili- yor musunuz? Diye sormak için yanıyor- du. Fakat bir türlü cesaret ede | miyordu. Birden bire. aklına gel; Süheylâ ona yardım vadetmiş ti. Telefonla ona sorsa... Bir kere kafasının içine bu fikir girince, artık onu icra et meden zihninden çıkarmağa imkân yoktu. — Belki Süheylâ evde yok» tür, — Ya kocası da orada ise? — Ya bilmiyorsa? Hem nereden bilecek? — Ya kendisi de başka şüp) helere düşerse? Yolunda bin türlü mahzar işündü. Yine de her mahzu. ra Yanim cevaplar buldu: — Hiç. Vallahi, Hanıme- fendi, öyle dilimin ucuna ge- | liverdi de. Telefonun içinde, yine o.

Bu sayıdan diğer sayfalar: