7 Ağustos 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

7 Ağustos 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gar EEz xaz a ba i ” G © “ # fanm spor aleyi 31 çıkmış. Sporla en küçük bir iy im olmadığı için bu mecmum sia okumam. Böyle bir yazımın nd. ya yazının delâ- Peyami Sa- bilmiyorum. M. Sami Beyin cevabındaki tan kendimi menedemi- Sami Bey, dehanın cılızda de- yi sürbüzde tecel edebileceği- ieselâ Sezar, Napoleon, Hin- Mnburg, Edison dâhilerin Yorcu olduklarını söylüyor, eki han filozoflarından misaller iyor. Eski Yunanda İsparta ile Ati- iri rinin Fillir i itibara o almaksızın ânette- Yin fertler üzerinde böyle bir mü- laa yürütmek istimaları sırala” ie külfeti işe yaramayan delil- Araştırmaktan başka hiç bir *eyin ifadesine hizmet etmez. Meselâ “ Michel Ange vaad sw halde o büyük olmak için yazıları kuv- Petlendirmek lâzım” dersek her vade bu iddianın garabetine her- de beraber bizza in sahibi Ge ikten kendini menede- Salim fikrin sağlam vücutte ol- uğu şeklindeki bayat bir müte- feye istinat eden iddiaların iflâs ihaber olanlar en bü: dı “ ya inanan- r, beşeriyeti medeni; doğru alalenin çekip götürdüğüne kani Planlar ortasında insan hiyeroglif isanile konuşmak ıztırarını duyu- Yor. Adalenin zekâya olan faikı “ni isbat için tabancanın namlu- *undan çıkan kurs hardurmak muhayyes il spor pemgamberlerini bilmi Yorum, Fakat öküzlerle boğuşan Ye mandanın bileklerini kıran u- “ubel m bahsedildi 3 unun da zi m kafasile çalıştığını söy- enlerin topa başını siper ya- Pan geniş enseli futbolcunun mi- 5 olabileceğini zanmadiyorum. halde Dempsey'i dâhi, Kurtde- büyük bir mütefekkir ola- Yak kabul etmemiz lâzem geliyor demektir. Müdafani nefe için “atlarını bir yumrukta berhava *den bir adalenin yarının mede- Miyetini korumakta göstereceği yorum da * diyorum belki bu zeytin Yağile oğulmuş kıllı bir pehlivan Söğsündeki i tar. Kim bi İnn bir füsunu, bir büyüsüdür. Bütün kuvayi bedeniyesini bi- İklerinde toplamak azmile ântre- Beman yapan bir sporcunun bu ga Ye uğrunda sarfettiği emeğin be- Mriyete olan faydalarmı öğren- Mek hayir istifadeli bir bahistir. çi fayda san'atın da gayesi de- ildir. Fakat neticesi i ni - Bence spor, faaliyeti zihniye- Yi durduracak kadar bedeni terbiye- Nin ifratına verilen isimdir. Hayatımda en çok sevdiğim Başlar, san'at ve edebiyat müna- kaşalarıdır. Öküzü boğazlayan in- San adalesinin harikasını seyrede- “eğime. İnsan zekâsının mucizele- Yini temaşayı elbette tercih ede- teğim, Zirn bence bir toreador udretine tefev- Yuk etmek isteyen âciz bir insan- dır. Onun kahramanlığı bana bir *ey söylemez. İki telden Maverai bir âlemin ukisini yaratan sıska tanbu- onu meselâ. bir buğa ile mukayese etmek kimin aklından geçmiştir? Bunları söyledikten sonra şu- Mu derhal ilâve etmek isterim ki, “özlerimden bedeni terbiyenin lü- umsuzluğunu söylemek istedi- fana anlaşılmasın. un, son günlerde görü bütün beşeri ve maşeri müsssese- leri yıkmak ister gibi ifrat dere" Sedeki istilâ ve savletine düşma- “um. Tarih ve fizik kitabını bir ya- da fırlatarak stadyuma koşan li- *€ talebesinde uyanan zihniyete imana. Hür masin tonun ardın zekâinm i- | İ tedir. Operete pek uygun © İliyeceğiz. Emine Hanım rad- | nakaşa Edebiyat San'at ve Aşk Selâmi İzzet Bey bir ankete verdiği cevapta edebiyata na- sıl başladığını şöyle anlatıyor: — Gençtim, o komşumuzun kızını seviyordum. Şiir yazma- ğa başladım. Sonra hikâye yaz- dim.” San'at ve edebiyatı zevki- mize alet diye kabul etmek, bize hoşça vakitler geçirten bir meşgale gibi anlamak ne kadar acıdır. Edebiyatı toy âşıkların teselli sazı zannedenler ne ka- dar çok.. Romanı, gece uyu- mak için yavaş yavaş göz ka- larının inmesine La den bir dadı telâkki eden ne ka- dar edebiyat meraklısı (1) ta- nırım, Sevgilisinin vefasızlığı- »r gören kaç delikanlı kaleme sarılıp şiir yazmıştır. Bu deli- kanlılar san'atı, gençliğin ilk heyecanlı çağlarmda bir süs gi bi kendilerine yakıtşırırlar. Bir genç kız yüzü onlara günlerce ah çektirir, mısralar döktürür. San'at bir iş değil, sanki boş yakitlerimizi dolduran bir po- ker partisidir. San'atkâr için, gençliğin ilk hassasiyetini ve heyocanını kâ- fi görenler, san'atın ne oldu- bilmeyenlerdir. Bugün san'atkâr için lâzım olan şart marasi hassasiyet değil, iyi gö- rebilmek iyi düşünebilmek, ya- ni akıldır, Âlimin şartı ne ise san'atkârm şartı da odur. İçinin satrabma, neş'esine arkadaş bulmak ihtiyacında o- lanlar san'at eseri değil, çal- gılı meyhane arasınlar. Şiir, roman ne sevdalı delikanlıların dert ortağı, ne muztarip ihti- yarların enfiye kutusudur. E- debiyatın manasını anlamayan- lar uyumak için roman okuyan âşıkken şiir (1) söyleyen za- vallılardır. San'at yorgun kafaları din- lendiren bir eğlence değil, ol- gun kafaları yoran bir cedir. Reşat FEYZİ a Emine Hanım Sofya ( Konservatuarından mezun Emine İhsan Hanımın Darrülbedayi o peret heyetile birlikte | çalış- makta olduğu- nu haber aldık. Emine İhsan Hanım alafı. ranga müs piyano ve s€s üzerinde ihti- sas yapmağa çalışmış, bilhas E. İhsan H. sa sesinin te. kemmülüne büyük gayret gös- termiştir. Sobrano Emine ha- nım klâsik (parçaları etüt et- miş, fevkalâde mi sesile Arjantin tangolarmı büyük bir maharet ve zarafetle söylemek ait len Emine Hanımın sesini ya- kında İstanbul radyosunda din yoda alafıranga teganni ilk Türk hanımı olacaktır. Kon ser mevsiminin başlangınıada kendisi (o Fransız (| tiyatro sunda bir de konser verecekti m———— dan saatlerce koşan, kafasmı ih- mal edip ayağile çalışan Çoban Mehmedin ensesine gıpta eden gençlerin düşmanıyım. O ayaklar ki kafanm yükünü taşımaktan başka vazifesi yoktur. Yirminci asırda zekânm İ ve inkarazmı hazırlayan bu spor Zavletinin önüne geçmek için bey neimilel cemiyetler bile teessüs | etmelidir. Dehanın cılızlarda mi, | gürbüzlerde mi tecelli ettiği mö- | bile edilmez. Dehanın ki- io ile satılmadığını Fakat bedeni faaliyetin ifra aliyeti zihmiyeyi durdurur. Beşeriyet için bundan büyük | belâ, bundan büyük felâket yok- | tur, | &lif NACİ Edebi mubahase Muharririn akıbeti balık sarılan kitap elerinin her satırında bir m göz nuru vardır. Peynir, sahi muhar: Kıymetli meslekdaşım (Vâ-Nü) | Alışamdaki köşesinden fikri ve mesleki dertlerimiz hesabma çok isabetli nlar yap yor. Geçen gün de (Kitabın iti- barı) serlevhalı bir yazısını oku- dum. Mesleğin yirmi senelik kıdem- lisi olduğum için Fikirleri beni şok alâkadar e Arkadaşımız gazetede çıktığı zaman çok rağbet gören hikâyele- rinin kitap halindeki neşrinden is- tifade edemediğini ve basılan ki- tapların şimdi işportalara düştü. ğünden şikâyet ediyor. Hakkı var. Bir zamanlar (Kitap) dini bir ihtimamla, içinde belki de (İsmi Ce- Mi) vardır. kannatile hürmet gö rürdü. Okunmasa bile atılmazdı. Peynir, balık sarılmazdı. Fakat bugün aslile, tercümesi” le edebi kıymeti haiz bir kita- bın ölçüsü üzerindeki fiatı değil, kâğıdının teraziye vurulmuş ağır- lığıdır. Valâ Nurettin Beyin o yazısını okuduğum gün bana Urfadan iki mektup gelmişti “Bir gazete beş kuruştur. Oku- ma yazma bilen Urfalılar acaba zevkleri ve eğlenceleri için olsun beş kuruş sarfetmezler mi? Halbuki Anadolu içinde gramo- fon plâğına iki lira, ispirto raki sına üç lira, rahmetli Mes'udiye zırkılısının acem basması resmine elli kuruş verenlerin en çok sü rüm yapan gazete karilerinden çok fazla olduğunu iyi bilirim. Gazetelere ve kitaba karşı bu & lâkasızlık neden?” Her sene ilk ve orin mektep- ler memlekete binlerce okur ya- i . Yeni harflerden unu müşahedemle ve ranla biliyorum. Yüksek tahsil görmüş olanların yekünu da pek az değildir. Eğer bunların hepsi mevcut gazeteler ve çıkan kitap- r olsalar gazeteler dügün, kitapçılar bayram ederler. Gazeteler arasıra vak'aların, hâdiselerin aldığı ehemmiyetli şek le göre alâstiki bir rağbetle ken- dilerini kurtarıyorlar. Fakat (ki- tap) için mev'ut ve memul bir ga- ye yoktur. Memlekette okur ya- zar arttıkça kitaba olan alâka ek- siliyor... Memleketin o bemen (o ber ka zasmda bir spor klübü var. Gülle- leri, topları, raketleri, | barfiksleri mevcut.. Fakat bir kütüphaneleri yoktur. Eğer her kaza © merkezinde kütüphane olsa kuvvetli bir za ile çıkacak her eser baskı mas- rafına ilk hamlede çıkarır. Fakat gramofonu, radyosu hat- Adanada yedi yüz meyhane olduğu halde iki kütüp- hene olduğunu söylüyorlar. Uzağa gitmeğe ne hacet. Istanbulun öyle maruf kibar lerini tanırız ki kızları Collöge çıkmış, oğulları Derülfünunu bitirmiştir. Fakat asrın. bütün konforunu taşıyan mükellef apar- tımanlarında değil bir hane | hattâ uyku getirmek için göz gez- | dirilecek bir cilt bulamazsmız. | Hele Avrupada gezmiş ve ya- hut okumus olanlarımız için Türk gazetesi ve türkçe kitap ele değil dile bile alınmağa değmez nesne- lerdir. Sırası geldi de hatırladım. Ge- çen gün bir dostum o Avrupadan yeni gelmiş, o Pariste bir kaç sene hekimlikle çalışan bir Türk ha. namı ile görüşmüş, arkadaşımı bu hanıma (Türk muharriri) diye tanıttıkları için mükâleme edebi cereyan etmeğe başlamış. Paristen gelen hantmefendi — Andrö sunuz? sttum mütaleasını, bir ide'yi nasıl bulur. söylemiş, münakaşadan sonra bahis Türk edebiyatına intikal et- miş, Bir aralık (Selâmi İzzet) Be- yin ismi geçmiş. Hanmmefendi sor- yaşi « — Kim bu Selâmi İzzet! Dostu: hanımefendinin — bir kaç sene Pariste kaldığını hesan | ederek onu Türk edebiyatının da- ba eski bir ismine raptederek ta- mattırmak istemiş: Mehmet Rauf merhumun da- . demiş. Fransın muharrirlerini traşla- | rmdaki perdaha kadar tanıyan hanımefendi dudağını büzmüş: — Peki, Bu Mehmet Rauf kim Böyle hanımefendilerin ne di ye edebiyattan © bahse yeltendikle- rine aklım ermez. Boyadan, mo- dadan çene çakın, Fökat burma şerliğe ne lüzum var, Türkçeyi bilmeden frenk iyatından bahsetmek şişko vücudüne bak- madan kumlukta perende atmağa benzer. Gülünç olur. Bir memleket ki güzideleri tat- hsu frengidir. Orta hallisi kibar mukallididir. Halk tabakası içki ve sefahet düşkünüdür. Böyle ç0- rak bir toprak üzerinde kitap © kutmak Gobi çölünde balık tut- zer. İstanbulun Fran- mektebinde okuyan | tiyar hanımefendileri | Türk edebiyatından çakmazlar. Doğru dürüst türkçe bile yaza- Anadoluda mekteplerin yetiş- tirdiği okur yazar genç kızlar hemen evlenir ve okuduklarını da unuturlar. Erkeklere gelince onla- rın alın terile kazanılmış paraları Türk muharririni, Bı değil Amerikan ispirtosu satan sendikacıları yaşatır. Çok defa Anadoludan mektup- Derler ki: “Kasabamız hizmet vecibei zimmettir. aleyh siz de kitaplarınızdan bi- ver cildini hediye buyurunuz! Haydi ben tahrir'hakkımdan, kazancımdan vazgeçeyim. Fakat ben bu kitapları bastırmak için kâğıt parası, baskı “parası, cilt parası veriyorum. Her kitaptan bir cilt versem yirmi beş cilt eder. Yirmi beş cilt kitap neye mal 0- lur. Zaten her bastığımız ap tan Maarife, Vilâyete, Adliyeye, suraya, buraya takım takım veri- yoruz. Geriye kalanın masrafını kime satıp çıkaracağız. Hani deseler ki kitaplarınızı alacağız. Fakat bize bir yardım ediniz. O zaman yarı fiatla verme mek için insan utanır. Fakat aşa- i otuz lira tutan bir & İ miyet © verildiği yukarı dık kitabı fisebilillâh © nasıl ver bilirim. | Ve işte biz böyle bir iltifatsız, | rağbetsiz bir toprağın muharrirle- | riyiz. Onun için de hayatımız mah | rumiyet ve ıştırap içinde geçer. | Her gün doldurduğumuz. sahife- | Güzel san'atlar aka- demisi talebe sergisi münasebetile bir tahlil (31 Temmuz Pazar günkü san'at sahifemizden mabat ve hitam ) Bu duvarın karşısında Hilemet Bey atelyesinin işlerini görüyo- ruz. Diğerlerine nazaran burada. ki işler arasında umumiyet itiba- rile ışık gölgeye daha fazla ehem- görülüyor. Yek- diğerinden ayrı iki cephe üzerinde- ki işleri ortadan © yapıştırılmış gibi seyretmeğe tamahhül etmek bir bay bi mesele, Bu ve bunun gibi bir ta kım işler de bize gösteriyor ki bu a- telyenin de ilmi bir tarzda İzahına çalıştığı endişeleri, hedefi ve gayesi yoktur. Çallı İbrahim Beyin atelye- si mahsulü penesrenin altına ve gö- ze en görünmez bir yere dirilmiş tir. Sndece bir kaş füzenden ibaret olan ve bütün bir senelik talebe me | saisi diye teşhir edilen bu etüdlerin böyle bir yere konması belki de bi- raz İsabet olmuştur. Desenlerin kıy metleri diğer atelyelerin ayni oldu- Ku için üzerlerinde hiç tevakkuf et miyeceğiz. Her üç atelyede de kom. pozisyon tekniki olarak hiç bir şe- yin öğrenilmediği pek bariz bir su- rette nazarı dikkate çarpmaktadır. Yukarıda zikrettiğimiz şekilde cep- hesi üzerinde sağlam etüdler dahi ol sa modelin, tuvalin içi suretle kompoze edilmesi icap ettiğinin bi linmesilâzımgelir ki bunu araştırmak bugüne kadar muhtelif kompozis- yon zihniyetlerini izah ve tecrübe sttirmekle mümkün olacaktır. Aksi takdirde yukarıda dediğimiz gibi şu- urlu bir cephe ile yapılan etüdler dar bir sahada kalmış daha doğrusu tam bir etüd olmıyacak ve san'atkâ- rna eser kabiliyetini bahşet miyecektir. Tuvalin içine muhtelif telâkkiler ve mevzun nazaran ya pılacak tahlillere göre gölgenin tar- zı tevzii, mikdarları, ufki ve şakeli ve mail direksiyonların müvazenelerin temini kısahıkların akordu yuvarla hatların mevzuu ifade © hususun. oynadığı rol ve bunların yerleri tayini, renk, açıklık ve koyuluk hı kelerinin cesametleri ve bunları sti- Bize ederek edilecek istifndeler. Sa tıh ve hacim iade «den modellerin tarzı tevzi ilh.. gibi | primtif, klâsik ve modern san'ata istinaden izahı icap eden tekniki | tahlillerin ralarındaki ve uzunlak, n'at haberleri KONSER Tamburi RefikBey ve arkadaşları Tabmuri Refik Bey | — 4 Ağuston 932 perşembe ak- merkezi Larafın- dan tertip olunan komser pek par. İ lak © geçmiştir Tamburi — Refik B. ve arkadaşları tarafından Artis- tik sinemada ve- rilen bu konser P mevsimin o sıcak Pi bir gününe tes düf etmiş olması- na rağmen büyük bir kalabalık küt- lesinin rağbetine mazhar olmuştur. Konser heyetinin yekdiğerine karşı | Fulya H. güzel bir ahenk içinde çaldığı müstesna parçalar, samiler tara- fından çok alkışlanmıştır. Bilhas- sa Refik B. tamburu ile hazırunu mest etmiş, Fahire H. kemençesi- le, Fulya H. da son derece rakik İ sesile dinleyenler üzerinde derin bir tesir bırakmıştır. Kemanila konsere iştirak den İzzet Nezih B. sazmı gayet kuvvetli bir teknikle çalmış, ke- mana hakim bu sanatkâr çok al- kışlanmıştır. Gerek konser heye- i tini grekse bu konseri tertip eden İ leri tebrik ederiz. Em > . İş - Resim Sergisi Galatasaray resim sergisi- nin açıldığını geçen © haftaki '€n basit bir şekilde dahi mevcudiye- tini göremedik, Şu halde biricik a kademimiz resim itibarile nereye gi diyor? Ve ne yetiştirmek (istiyor? Hint, Iran, Mısr, Hitit, Yunan, Go İ tük ve primtif san'atları gibi her za- man öğretici vaziyette kalmıs olan lardan sarfı nazar menşelerini yine onlarda bulacağımız klâsiklere ve ler belki Türkiye haritasını kap- | il lar. Fakat hayatımız bu mütem, di sâyin semeresile değil, melâl | ve ıztırapla doludur. Çoğumuz © gün çıkacak yazımızı yeti, ken hayatın en maddi hesaplarile çenkleşiriz. — Kafamızda © mevzu ile beraber o gün ödenecek borç» | larm yekünu boğaz boğaza gelir. Geçen sene bir tey sormak için Le Journal'ın | fıkracısı — (Clöment Vautel) e mektup yazan akra bamdan bir hanıma (Le Journal) in fılera muharriri maruf fıkracılarımız mektuplarına cevap Verecek kâ. wisusileri değil, evlerinde ye- meklerini pişirecek bir aşçı kadın- ları bile olmadığını zannederim. Bu acı şikâyetlerde hakir de Hilmiyiz bilmem. Bunca eser çıkı yor, Bir tanesi doyumlu bir rağbe- te kavuşsa, diğerleri için: — Eh, ne yapalım, onlar de- ğersizmiş te onun için iltifat gör. müyor, diyelim. Fakat böyle mu- harririne ikbal getireck bir talihli eser işitmedik. Netice şu. Ne şe rakı Eser böyle olduğu rir de ayni vaziyettedi tilbalini bir gazeteye bağla- yan kaç muharrir var. Daha ge- çen gün * bir gazetenin tesisinde beraber bulunan ve dokuz sene. lik ömrünü © gazeteye veren bir meslekdaşımız (kapalı zarf) usu- lile yegâne maişet me: olan mevkiinden mahrum edildi. Bu akıbetin bütün kalem sa- hipleri için mukadder olmadığını kim temin eder. Aziz meslekdaşım Valâ, bir | (kitap) yüzünden beni epey söy lettin, fakat emin ol ki yazdıklar | rım içimdekilerin binde biri de | ğildir. Burhan CAHİT yoksa, ilimsiz, tekniksiz eser verme nin yeni bir usulü mü keşfedilmek isteniyor ilham perisinin haki katen mevcudiyetine kani olup ta ondan gelecek sadaya intizaren tu- valler hoyanıyorsa o başka. Bu mü sesesenin mezunları maallim olabi- lirlerse de gençliğe şuur ve san'at zevki telkin etmelerine imkân yok. tur, Bu suretle gençliğe; verilecek resim izahatı “Jokont” un esrarlı tebesümünden ileri geçemiyecektir. Halbuki resimden anlamanın haki resim zevki duymanın evvelâ tekni. | ki bir tahlile mütevakkıf ve onların ifade kıymetlerindeki doğruluğu an ladıktan sonra mümkün — olacağına nazaran yetişecek münevver zümre için bir şişe bir soğandan ibaret bir matürmortun mevzuu itibarile insa nı celbeden şaheserler sırasında yer almasınm bilmeti doğru bir tarzda halledilemiyecektir. Bu meticeyi kademinin hedefini nazarı itibara alırsak, ne kadar oacıbir şekilde karşılaşmamız. lâzım. Makalemizde izahına çalıştığımız noktaların iti- İ raz edilemiyecek bir tarzda ve dahn İ müsbet olarak anlaşılması için bu sergideki resimler klâsik eserlerin yan yana resimlerini bastp üzerle- rinde izahat vermek ve mukayese yapmak isterdik. Fakat | bütün bu nevakısın izahını deha müsbet ve da ha fnideli olacağına kamaat getirdi- için doğrudan doğruya akade. mi muallimlerinin Galatasaray sergi sinde teşhir edecekleri kendi eserle- ri üzerinde göstermeği doğru bul duk. Makalemize nihayet vermeden evvel akademinin diğer şubelerinin muvaffakıyet derecelerinin tesbitini mütehassız kslemlerden beklerken heykeltraş şubesine ait hiç bir eser görmediğimiz teessüf ve hayietle kaydeder, tezyini ve bilhassa mima- ri şubesinde gördüğümüz sây ve gayret ve muvaffakıyeti tebrik et maği bir yazife addederiz Halil #orahim san'at sahifemizde — bildirmiş İve teşhir edilen tabloların bazı | fotoğrafilerini dercetmiştik. İ Sergide genç ve ihtiyar bir İ çok değerli © ressamilarımızın | resimleri bulunmaktadır. Res- İ samlarımızdan Hikmet Beyin bu sergide teşhir ettiği resim- İ ler teknikteki olgunluğu itibari İleçok şayanı | dikkattir. Hik- İrmet Bey öteden beri kayık ve İ deniz akislerini tersim etmekte büyük bir maharet sahibi oldu. ğunu isbat etmiş bir hocadır. Akademide yetiştirdiği talebe. lerle cidden iftihara hakkı olan Hikmet Beyin bu sergideki © serleri pek güzeldir. Nazmi Ziya ve Sami Beyle- rin teşhir ettikleri © eserler de teknikten ziyade şiir o aramak lâzımdır. Nazmi Ziya Bey re- mlerinde mükemmel bir şair- dir. Merhum Ruhi Beyin şim- lan “Taşçılar,, namındal rini bu sergide merhumun maalesef bu göre- bileceğimiz son eseridir. Her halde bu tablonun mil- li bir galeri vücude geldiği za- man ihmal edilmiyeceğini uma rız. Sergide Namık İsmail ve Çallı İbrahim Beyin eserlerinin bulunmayışını onların çalışma. dıklarına mı yoksa her hangi mazerete mi hamletmek icap edeceğini bilmiyoruz. Bunlardan başka gençleri. mizin bazı kiymetli ressamla. | rrmızın da eserlerini bu sergi. de göremedik. Gençlerden Ha- mit Necdet, Elif Naci, Ali Mü nip, Sadık ve Şefik (o Beylerin resimleri serginin en güzel en | canlı eserlerini ihtiva etmek: İ tedir. Hâmit Necdet (o Beyin portre ve çıplakları, Elif Na Beyin “Paskalın . meyhanesi, ve peyzojları, Sadık B. in etüt leri bilhassa zikre değer eser- lerdir. Sefik Beyin yaptığı tab- €se- ! İla, Roçildin yatıdır. şamı Beşiktaş Hilâliahmer kaza | görüyoruz ki | © FIKRALAR Geçen gün bir mecliste Nu- rullab Ata'nın Lâtince-Yunan. ca davasından bahsediliyordu. | Bir arkadaş dedi — Nurullah'a nazaran her mesele Lâtince ve Yunancanın öğrenilmesi ile kabili haldir. Her yazısında muhakkak bun. dan bahis vardır. Muhatap olan arkadaş ta ona, patlıcan hikâyesini anlat. ülüştüler. ... Babıâli piyasasından iki ar. kadaş şöyle konuşuyorlardı: — Selimi İzzet galiba tarihi edebiyatı tetkike başladı. Son günlerde iver yazdığı makalede âlimane hükümler savuruyor, her yazısında beş on şairden ve eserlerinden bahsediyor, Edebiyat tarihini Selâminin kendi kendine okuyup anlaya mayacağını bildiği arkadaşı güldü: — Yok canım, dedi, mektep te öğrenemediği tarihi edebiya tı şimdi öğrenmeğe çalışıyor. Üç liraya çıkmış, iki cilt “Ede bi yeniliğimiz” almıştır. .. Peyami Safa bir zamanlar Yazı yazmıyor, imzası gazete lerde görünmüyordu. Tesadi/ ettiği bir arkadaşı sordur — Yahu Peyami ne yapıyor. sun, nerede çalışıyorsun?. Peyami verdi: , — Şimdilik Server Bedi Be yin evinde yiyip içip, yatıyo. rum. ... Elif Naci hem fırça, hem ka. lem san'atkârıdır. Bir sordular, mea şünüyorum, istikbalde beni, re sim tarihinin mi, yoksa edebi yat tarihinin mi alması lâzım?. GE Refik Ahmet Bey son yaz dığı bir fıkrada tenkidi: “Bir €seri tahlil ve hikâye etmek. tir” diye tarif ediyordu. Birisi sordu: — Tenkit bir eseri hikâye et mek değildir. Sakın Refik Ah. met Bey fıkrasının o yerini bir yerden adapte ederken yanlış tercüme etmiş olmasın?.. Arkadaşı cevap verdi: — Lisanrmızla tenkidin bu | şekilde tarifi hiç bir yerde çık. | madı ki.. Başka nereden adapte ede-ek?.. ” Peyami Safa yazdığı bi, kalede: ENE Mei , “Bence edebiyat © âlemimi- zin dramları ayni derecede ko- medi olmağa da müstaittir.. Diyordu. Tamamış ve sevil. miş bir muharrir bu — cümleyi gördü ve arkadaşın: De — Peyami edebiyat âlemi. mizden değil, kendinden bah. sediyor.. Dedikten tiz — Cidden mübalâğa etmi- yorum. Şahsiyetinde eserlerin .. sonra ilâve et. İz, Gümbasriyottekli iy karlar teş elemi “o İri a me liği rinde, hattâ tariz ve taarruz larında bile komik — olmaktan kurtulamayan yegâne adam Pe, yami Safadır.. v Berlinde bir Türk genci Berlinde hükümet hesabıma | çalışıp tahsilini ikmal etmiş o- lan ressam Kâmil Bey Berli Türk kulübünde yalmız © kendi | eserlerinden mürekkep bir ser. açmış ve çok takdir edilmiş- tir. Kâmil Bey Berlinden Pa. rise gidecek ve küçük bir tet- kik seyahati yaptıktan sonra İstanbula avdet edecektir. e eme de şehrimize gelen (o Roçildin bir hatırası olarak tesbit edil miş bir tuval Genç nesil birleşen üstatların gelecek ser gide daha hazırlıklı bir varlık halinde görüleceklerini şimdi. den ümit eder ve ressamlarımı. za daha fazla çalışmalarını tav. siye ederi;

Bu sayıdan diğer sayfalar: