10 Eylül 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

10 Eylül 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RR ERİŞ — şehri görmek noktasından bir 10 EYLÜL 1932 İdarehane: Ankara caddesi, 100 No. Telgraf adresi: İst, Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 724310 ABONE ÜCRETLERİ İ| Türkiye için , Hariç için LK LK. 4— 8 .'7 M— .4— 3 — 3 aylığı 6 2 Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 ku. ruştur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların me- #'uliyetini kabul etmez. BUGUNKU HAVA Paris Vichy'de tedaviye gidenler üç devre geçirirler... Birincisi | ilk hatfadır. Doktor aramak, | bastalığını tesbit ve tedavisini | tayin ettirmek, ve otelini, ha- yatını ayar etmek.. İkinci devre de şehri eğ- lence yerlerini, parkını gör- mek... Üçüncü devre: Sıkıntı devresi suların tesirile hasıl o- | lan yorgunluk ve bezginlik dev resi, İşte tedaviden çıkıp dönen- | ler bu son devreden ak için bir gün bile fazla Vi. ıy'de kalmazlar. Çünkü Vi- ıy onlara artık dışarıdan gü- zel görünen bir hastane pavyo- Bu manzarası arzeder. Her| gezdiği yerde bir membaın ilâ nı veya pınarına tesadüf etti çe içtiği ılık ve gekremsi su- iğ nâhoş tadı damağma ge- Tedavinizin son bardağını içerken arkası gelmiyeceğini ildiğiniz bir işkenceden r- kekikli Mlosacağa” ine nuniyeti duyarsınız ve nihayet yola düşersiniz. | DR Parisi hiç görmemiş olsay- dım, Vichy'ye gelmişken dün- yanın bu herkesi çeken şehrini görmek isterdim. Fakat 924 te 926 ve 928 de muhtelif vesi- lelerle bu güzel şehirde kal- dım ve geçtim. Onun için bu sefer oraya alâka hissetmiyordum. Yalnız memleketten Paris | tekrar gitmekte | sele kaç parayı almak ve vapur ta- rihine kadar da bu bicarbonat dö sut kokan şehirden kurtul | mak için Parise gitmeye mec- bur oldum. Zaten Fransada ye- gâne tanıdığı şehirde burası idi... Vichy'den Parise günde tren kalkar ve beş ile altı arasında değişen bir müddette oraya varır. Bir de her gün sabahları bir otokar | gider. Trenin birinci mevki fi- | atını bilmiyorum, Lâkın ikinci mevkiini sordum. 115 buçuk frank. oOtkarın fiatı da 85 | frank. Dediklerine göre trenin | üçüncü rnevki fiatı. Bu otokarlar takriben otuz kişi alır. Vagon kadar tesim, fevkalâde rahat koltuklu ve yerleri numaraları mükemmel arabalardır. Yalnız trenin bilâ- fasıla altı saatlik seyahati ye- rine bu dokuz saatte Pa se va- rır, Bu dokuz saatin öğle yemeği yemek ve biraz dinlenmek İçin verilen üç mo- laya çıkarılırsa otokarlar da bu 350 kilometrelik mesafeyi 7 sa- atte alırlar, Ben Fransada 350 kilomet- | relik bir otokar seyahati yap- İ mayı umrandan biraz açık ge- Sabahleyin saat sekiz bu- çukta bizi kontrol ettiler. Ba- | gajlarımızı arabanın damma İ yerleştirdiler ve yola rovan ol- ! duk. Şimdi burada bir mesele meydana çıkıyor. Tren mi. o- tobüs mü? Yol mu ray mı? franga yani bizim para ile 7 li- raya çok ucuzdur. Kilometresi 2 kuruşa gelir.. Trenin ikincisi 3 kuruşa yakın tutuyor. Bura rağmen otokarlar he- nüz trenlerin bütün yolcusunu alamamışlardır, Bilhassa uzun mesafelerde.. Neden? Bunun bir çok sebepleri var. Bir kere uzun müddet bir koltukta otur- mak adamı yoruyor. Trende ol sa kalkar dolaşırsınız. Bunun içindir ki; otokarlar, iki saatte bir, mola veriyorlar,, Yolcular inip geziniyorlar.. Ikincisi otokarda ayakyo- lu yok... İnsan sekiz saat bar- | saklarına hâkim olacağını kes- | tireinez. Nitekim ben hüreket edeceğim günden bir gün ev- vel endişenâk bir sühulete maz | bar oldun. Hemen doktora te- lefon ettim: “— Suların tesiridir. Zara- rı yok. geçer” dedi. Ve çok şü- kür yolda münasebetsiz bir 8i- kıntıya uğramadım. yüzden bir haylı tereddüt et- tim... Sonra otokarlar büyük ba- lmıyorlar.. Trende tık tı- Daha sonra otokarlar, sürat katarları kadar hızlı gidemiyor lar.. Otokarlarda yalnız orta tabakaya münhasır tek bir mev ki var. za ve zenginler Fransa gibi yolları adeta cilâlı denecek kadar munta- zam bir yerde bu otokarlar u- Milliyet'in Edebi Romanı :88 Ölüler yaşıyorlar mı? (Felsefi fanlastigse roman) ii HÜSEYİN RAHMİ Abdüllâtif Efendi temenni- sinin boş çıktığına mütecssif fakat kızının bu iki azılı rakip “arasında paylaşılamamasından zuhuru mi (scandale) lardan da korkuyor, Hariç otellerden birinde de- gil edi evlerinde şimdiki u- © sulde bir düğün yapılıyor. A- — deta tb& dansant.. tehlikeden — zabıta haberli.Evin etrafında si yil, resmi polisler dolaşıyor. Gece yarısından sonra da- | vetliler dağılıyorlar.. Oh hiç| bir vak'a yok. Yüreklere tehli- | kenin atlatılmış olduğu hakkın | da biraz emniyet geliyor. Sa-| kıp Cemal mahpesinde belki o gükreyip duruyor. Fakat taş — duvarların, kilitli kapıları arka sından köpürmenin e harice ne tesiri olabilir £ odasında gelin güvey, bi? eli'ceketiniğ dı: Ci revolverde... Etraf tan çıt olsa kolunun seri bir hareketile tabancanın kabzası dişarı tâşıyor. Gelin de'âni bir ürtünkü titremesi geçiriyor. Aleydanda kimse yok.. Zevci ara sıra böyle kimi vurmaya hâzırlanıyor acaba?.. Hem onu bem kendisini mi? Yoksa mev- hum bir şahsı. mı? Zevcinin / gördüğünü Şehamet kendisi niçin göremiyor? Göze görünmez bir hasmın tehdidi altımda gibiydiler. San ki odanın 'her köşe bucağından bir umacı bakıyor zannını ve. recek garip bir tehlike kokusu Gelinin uçuk benizle geçir- diği hıçkırıklı sarsıntılardan fazlaca pine anlayan rüvey onu bir bilme | MİLL ET CUMARTESİ 10 EYLUL İç sıkıntıları İçim sıkılıyor. yel ik söyle böyle; uykuları ke Rahat uyumazlar.. Büt tün ge | cs uykuda uğraşırlar. Böyle buh ranlara tutuldukları zaman onla- zumesinin ve kanın muayenesine lüzum gösterir. Verem, frengi a- Taştı. Kalp dinlenir, böbrekle zifeleri gözetilir. Tenasül ve idrar unsurları yakmdan araş- tarılır, Belli başlı bir hâstalık ile alâ- kası olmadığı halde bir mide ha- #ımzıslığı insanı bazan ; ümiteie bir yorçunluğa düşürür. Zayıflatır, iştihayi keser, kara düşüncelere boğar. Midenin kimyevi işlerinde, haz İş | sasiyette bir bozukluk, bağırsa! uymaz | kızarlar, Bir yer ağrı yok- tur. Vorsux'dür, Bazan 38 dere- » Yirmi dört sa işer. Her şey dü- zelir, yoluna girer. Bazan fenalık kesilmez, sürer, gider, Artmaz, — hafifler, a ka- dar. Bu iç sıkıntısının, bu titizliğin sebebi ne? Bu sebepler birçok su- retle araştırılmıştır. Onları bura- da gözden geçirmek faydasız de- ilen fenalıklar, sıkın- | şey değildir., deni- lemez. Çünki ıstırap verici alâmetler belirir. Her uzvun ayrı ayrı muayene- | de si lâzmder. Kırmızı kan damar. larmda tanrıyon derecesinin tayi- adiyografi, bir idrar lâvhayi — aydmlatır, hekim muhakemesini sağlam ola- rak yürütebilecek şemi bir b ge görün. tarafı araştırır. Fenalıklar, sıkıntılar, oldukları zaman el tur. Çok defa bozuk bir nu yapar. Ve, bir su perhizi bir gün sonra tabii hal avdet ©- İder. “Yorgunluk, kırıklık uzar gider se, ağır hastalıklar faslınm her şeyini her gün araştırmalıdır. Haf talar süren Gen klar, hazım bo- rusunun, kâra zun mesaferlerde trenlere faz- İa rekabet edemiyorlar amma kısa mesafelerde ediyorlar, Eğer ileride bu söylediğim mahzurları da izale ederlerse şimendifer kumpanyaları için güç günler gelmiş olacaktır, ... , Diyebilirim ki; Vichy ile Pa- asındaki yolun iki tarafr sıla ağaçlık ve yeşillikten İ we bir yabancı gözile de bakılsa Fransanın toprağı münbit top- raktır.. Bu yol daima meskün araziden ve ara sira kasabala- rın içinden geçer. Bunlardan biri olan Poyyi ismindeki kasa- bada (Yeni otel) de öğle ye- | meğini yedik. Fransada kavu- hu yemiş yerine değil de ol dövre yani iftarlık yerine ver bu | melerine fena halde içerliyo- rum, Hele bazıları kavunu tuz- la yiyorlar. Deli olmak bir şey , Bir de bizim kaval bu memlekete ihraca kalkıyo- ruz, Vallahi günahtır. ... Yumurta yuvarlasanız kı- rılmayacak kadar düz bir as- falt yolda saatte elli kilometre sür'atle giderek akşam beş bu- | çukta Parisin (İtalya kapısı denilen cenup kapılarından bi- rinden girdik ve altıya çeyrek kala bu büyük otokar corde meydanına indirdi.. FELEK yordu ki Bu gece yalnız biz ge- lin güvey olmadık. Bütün kâi- natı zifaf neş'esi içinde görüyo- rum... Gelin cevap vermedi. Çünkü | o etrafını kâbus korkunçlu- ğunda görüyordu. Damat tatlı dillerini döke döke kızı avutmakta devamla; — Tabiat her şeyi çift” yap Tatmıştır. Belki bu dünya müs- | bet menfi bir elektrik fabrika- sıdır. Tek gönülde neş'e olmaz. Her kalp mukabilini arar.. Bu öyle deruni bir cazibedir ki ruhlar bir müddet serseri dola- şarak nihayet aradıklarını bu- İurlar... Mesut olurlar.. Bula- mayanlar da olur. Bahtlılık, bahtsızlık buradan doğar.. İş- | te biz bu akşam bu babtiyarlı- | ğin tahtma çıkmış et sul- tanlarıyız... Bu esnada sokaktan gümbe- dek bir gürültü duyuldu. Şeha- metin benzi biraz uçtu. Uulvi Nadir dışarıyı dinle- yerek: — Ne var? Korkuyor mu- sun? o — Evet, dü N yalnız o kadar. | İ larm işlemesi yapar. Çabuk bir perhiz kâfidir. Arızalar geç mezse bir Rontken muayenesi İs- tenir. Çok defa bu muayeneden de bir şey çıkmaz. Bazan (fena cinsten bir ür'ün başlamak üzere yi hemen cerrahın eline bırakma- İ.. Mide ürlerinin vaktinden öm ce kaldırılması © hastalara uzun bir hayat artığı da var ir sergüzeşte atılır gibi smeliyatta acele etme- melidir. Ameliyattan önce ürün mevcut olduğuna iyice kanaat getirmeli- Kara ciğer- hasıl eder. Meselâ kara ciğere kan o bücüm ederse geçici bir sıkıntı, bir fena- lık hissedilir. Lâkin kara ciğer de kanser olursa zafiyet peyda o- Vur; hasta çarçabuk zayıflar. İlk günlerde zavallı içinde sadece bir fenalık var sanır ve az zaman İ- çinde ölür. Böbreklerin ve Prostat'ın Kam serleri de böyledir; başlarken has- talar ufak, tefek bir şey | sanır- hastalık | toplan- mıştır. Bunların bir takımları kor kunçtur. Beynin uzvi hastalıkları ir takımları da sürer, gi- der: Malihulya gi Evveles de söylemiştim, başka yorgunluk, kırgınlık! ki, zahirde hiç bir sebep olma: İ ği halde bütün hayatları daimi İ bir yorgunluk içinde geçer... İ — Zavallılar daima müştekidir. | ler. Ve hakları da vardır. Bu $i- | kâyetleri haksiz bulan ve: Bir dokun; bin ah dinle kâsei İ fakfurdan, diyerek sinirlenen he- kimler, vazifelerini unutmuş olur- lar. Onların İşleri ıztırap çek: | lere acımak ve bakmak değil mi dir? Munyenede kü hastalıkla da gözden kaçı «ik Drama” yavaşlar GE mesi “Fakrüddem,, beyaz yuvar. lacıkların artması Löremi; dala- İ ğm büyüyüp büyümediği, büyük l benlit okap olmadığını araştırmalı ve Verem, tifo gibi intani hasta- Uklar rlcen, bir körilehık, bir kesiklikden başka bir şey gös termezler. Kalbin vahim hastalıkları, — meselâ kalbin i ince zarın iltihabı gibi — başka türlü baş. İamaz. Ve böbreklerin müzmin ilti haplarma tutulanlarm, çoğu onla rı bir yorgunluk hissinden iba- ret sanırlar. Bir gün Tansiyon'la. rgunluk, kırgınlık geceleri sik sık idrara kalkmakla beraber olursa mesa- nenin ve prostat'ım muayenesi lâ- zımdır. prostat kanseri başlarken umumi zaaf ve iştihasızlıktan baş ka bir şey göstermez. pi zadıya — saydığım Bu uzun hızla kapandı... Korkacak.. bir şey yok... 5 i İkisinin de kulakları kirişte idi, Sanki -saminları mikrofon | kesilmişti, En ufak sesler. pı- İ artılar sekiz ön misli büyüyor- du. Damlarin üzerinden hafif bir bora geçti, Hariçte rüzgârla | | depreşen şeylörle beraber yine | Şehamet te titredi... İ Ulvi Nadir yine -kızcağızı teminen: “ / | — En ehemmiyetsiz şeyler bu akşam senin için korku ve- silesi oluyor,, Ben yanındayım, İ Niçin bu kadar vehme kapılı- yorsun? Karşıma bir alay A- merika haydudu çıksa yine perva etmem... Aktimiz oldu. İki aşkın mahremiyetine ma- bet olan bu odanın kapısından İ bakmak kimini ne haddine? Ulvi Nadir kıza biraz em- iniyet vermek için perdeleri (örttü kapıyı kilitledikten son- ira: | — Mabudem . söylemiyor- sun... Sözlerim cevapsız.. Ya- ni tek kalıyor. Aşkımın, mu- kaddes bir makes gibi senin pembe ağzından aksini duy- - İ sormayın bir sıçanımız kazandırır. Şu | İmes'ut değil en meş'um gecesi — Baba! dedi, Gel şöyle ya nıma otur sana bir masal-söy- | leyeceğim. — Söyle yavrusu dedim. Ve | başladı anlatmağı; ben de işte size yavrumun masalını aynen onun dilinden anlatıyoru: Siz de benim gibi tatlı tatlı dinleyiniz. > sıçan varmış, sıçramış sıçramış yağ. tayasının.. için. Anası saçımı o yolmuş, yığmı yolmuş. O sr da dam bunlara sormuş. — Yahu sizin bu haliniz ne- dir, Demiş. Ah demişler hiç vardı. yağ tavasının içine düştü, Ana sı saçını yoldu, babası bıyığını yoldu. Dam da demiş ki “öyle ise ben de kiremitlerimi kira- yım”, Başlamış dam da kiremit lerini kırmağa. O sırada ağaç sormuş “dam kardeş bu senin halin nedir?" “Ah sorma demiş bir sıçan yağ tavasına düşmüş | babası bıyığını yolmuş. anası | saçını yolmuş ben de kiremit. lerimi kırdım.” Ağaç “Â ben ne duruyorum. Öyle ik ise ben de| cın dalında bir varmış. Kuş sormuş: “Ağaç kardeş senin bu halin nedir?" demiş. Ağaç anlatmış ir sıçan varmış, sıçramış sıçramış yağ tavasi- | man içine düşmüş. anası. saçı: | me yolmuş. babası bıyığını yol- muş, dam kiremitini kırmış İben de yapraklarımı döktüm de miş.. Kuş ta “Â öyle ise ben İ ne duruyorum, demiş ve tüyle- rini yolmuş sonra kuş uçmuş uçmuş bir çeşmenin musluğu- Da konmuş. Çeşme sormuş: “Kuş kardeş senin bu halin ne- dir?” demiş. Kuş cevap verm çan varmış, sıçramış sıçramış yağ tavasına düşmüş. anası sa- çını yolmuş. babası bıyğını yol muş. dam kiremitini kurmuş. a- Zaç yaprağını dökmüş. Ben de tüylerimi yoldum” demiş. Çeş- İ me de: “Â ben ne duruyorum amremern | şeyleri” okuyanlar o korkmamalı. | dır. Kuvvetli ruhlara şunu tavsi- | yetleri içinde dikkat etmeğe bulunamayan ufak tefek ral hıklara ehemmiyet vicdanlı ve ihtisas sahibi bir he! me müracaat etmelidir. Hastalık lâvhasınm karanlık ve alâmetle rin silik olmasından dolayı belki bekim ilk muayenede hastalığı bulamaz. Buluncaya kadar her rasıtaya el atar. İşin asıl en zor ciheti uzun sü- ren rahatsızlıkların bir nevi si- Bir hali hasıl etmesi ve bunum asıl yapan asıl hastalığı bulunca- ya kadar araştırmaktan geri dur- maz, ! Vaktinde yapılan bir ameliy. yerinde tatbik olunan bir tedavi | ve perhiz usulleri bir hayatı kur | tarı... Dr. yaşamıyor mıyız? O saniyede bir şey gümledi. Kilitli oda kapısının iki kanadı birden müthiş bir tekme ile ar- kasma dayandı. Yarı insan ya rı hayalete benzer bir şekil pey- da oldu. Ve Ulvi Nadirin sua- line şu cevap verildi: — Hayır. hayatmızın en yaşayorsunuz. Damat bir yıldırım süratile ayağa fırladı. Silâhınr çekti, O ande karşılıklı iki revolver boşandı.. Yine karşılıklı iki ce- set yere yuvarlandı. Ulvi Na- dirle Sakıp Cemal biribirlerini öldürmüşlerdi, Heyecanın şiddetinden bir kaç nale koparan gelin bayıl- dı sustu. Bütün ev halkı odaya bü- cum etti, Bu maceranın iki kur banını yerde cansız buldular. Sakıp Cemal hapishaneden na- sıl kaçmış? O kadar gözcüye ir nasıl çıkmış? Hayret.. Hay | ret,, Bu esrara kimsenin aklı er medi... Zabıtaca vak'a inceden * in- | kıza sormuşlar: Rusçukla HAKKI | ye gelin odasına ka. | hiç HİKAYE Bir masalın ai, öyle ise ben de -suyumu çeke yim” demiş ve suyunu çekmiş. İ O sırada elinde testilerini dol- durmak için küçük bir kız gel- miş. Bakmış ki çeşmenin suyu | yok çeşmeye sormuş: » “Çeşme kardeş demiş. Senin bu halin nedir?” “Ah öörma demiş, Bir | siçan varmış, sıçramış sıçramış | tavasına düşmüş. * Anası mı yolmuş. bıyığını yolmuş. dam kiremitini kırmış: ağaç © yaprağını dökmüş kuş tüylerini yolmuş. ven de suyu- mu çektim demiş. Kız: “Â ben ne duruyorum demiş. Öyle ise ben de testi- lerimi kırayım demiş” ve tes tilerini © biribirine vurarak kır- | mış. Kız ağlaya ağlaya evine döndüğü zaman anası babası “Senin bu ha: İlin nedir?” demişler. Kız da: “Bir sıçan Yarmiş. | Sıçramış sıçramış yağ tavası- na düşmüş. Anası saçını yol. muş. babası ( bıyığını yolmuş. dam kiremitini kırmış, ağaç yaprağını dökmüş. kuş tüyleri- uş. çeşme suyunu çek- İ miş. ben de testileri kırdım” demiş. Tabii anası babası kız- cağızı bir temiz dövmüşler. Ma sal aşağı, biz yukarı.” — Bu kadar mı? dedim. — Kısa mı dedi. Saate baktım. Oooo.. Deh- set idarehaneye tam iki saat geçikmişim. Derhal fırladım ve tramvayı beklemeksizin bir otomobil ile matbaaya deldim. — Neye geç geldin dediler. Ben de dinleyim dedim. “Bir sıçan varmış. Sıçramış sıçramış yağ tavasına düşmüş. saçını yolmuş. babası bi yığını yolmuş. dam kiremi kırmış. ağaç yaprağını dölemüş. kuş tüylerini yolmuş. çeşme suyunu çekmiş. kız testilerini kırmış. Ben de matbaaya geç geldim.” Tahrir müdürü benim çıldır- mış olduğumdan şüphe ederek yüzüme acaip acaip baktıktan sonra: — Azizim; dedi. Bir sıçan varmış, sıçramış sıçramış yağ tavasma in üş, anası. saçını yolmuş. babası bıyığını yol- muş, dam kiremitini kırmış. &- ğaç yaprağını dökmüş kuş tüylerini yolmuş. çeşme suyu- nu çekmiş, ii testilerini kır- mış. seh matbaaya geç geldin. Ben de .sönin iki > kestim.” dedi. yı zaman ri nz Beş Bugünkü masalın yevmiyeni Akşam üstü eve döndüğüm | Baka- | Şikâyetler Telgrafhane kapalı olduğuna göre.. Sirkecide Yeni Postane arka» sında Cebbare hanında 17 numara da oturan Mustafa efendi (150) kuruş ücret vererek Hadrma bir yıldırım telgrafı çekmiştir . Bu telgrafm yarım saat zarfın da sahibine teslimi ve Mustafa © gelmesi lâzım iken iye Konya telgraf len şöyle bir telgraf gel- m kapalıdır. Açıldığı za- iprafınız yazdırılacaktır. Seth matbaamıza şikâyet etti. Mustafa efendi gelerek bu halden Ve dedi ki: — Mademki Hadım telgrafha nesi kapalı idi telgrafhane benim telgrafımı almamalı idi, O za- man ben âdi telgraf mubaberesi yapar ve bu paranın beşte biri ka dar az para verirdim. Bu hareketin ve zararımın mes wlü yok mu? Mustafa efendinin bu şikâyeti ni Başmüdür Hüsnü Beyin tetkik edeceğimi ümit ediyoruz. Bir gezme bir kat elbiseye mi? Şirket ve Seyrisefain vapurları nın günlük istihlâkleri olan kö- mürleri Saray burnunda bağlan- dıkları şamandıralarda atmaları icap eder ve usul de böyledir . Fakat yaz iptidasnıdan (o beri bu usul nedense bozulmuş ve va- purlar Ada iskelesinde kömür al- mağa başlamışlardır . Geçen cuma ve pazar günleri bu yüzden vapurlarda o feci ve gülünç vaziyetler hasıl olmuş, be yaz elbiseler | giyinmiş hanımlar ve beyaz pantalon giymiş erkek ler kömür tozlarına mülemma bir oi » gok acıklı bir vaziyette Alkkadarların bu iskelelerde kömür almak keyfiyetini derhal İ menetmeleri lâzımdır. Aksi tak- dirde bir gezinti yapmak için bir kat elbiseyi feda etmek lâzrm ge lecekti Aile harcırahı veriliyor İstanbul ve Anadolu polis kadro ; larında memurlar arasmda yapılan makil ve tebeddüller ikmal edilmek Özeredir. Bu tebeddülüt esnasında vilâyet İ lerden İstanbula nakledilen memur- ların ailelerinin de harcırahtan istifa deleri temin edilmiştir. ME mabadini ben sana anlatayım. Hepsini tekrar #ıraladıktan son ra iki yevmiyemin kesilmesi: ne sebep olan bu yumurcağa da babası iki tokat aşketmiş. Dedim ve elimin teğsile cani kadarla beni affedin. İTTİHADI MİLLİ TURK SIGORTA ŞİRKETİ Harik ve bayat üzerine sigorta muamelesi der; eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir. Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. rabeti şehre yayıldı; Her dan uğradığı bir türlü tefsir ile bin bir gece çev- rildi.. Zavallı Şehamet tememile kendisine gelemiyor sem'i bir bersamla tabancaalrın gü melerini hâlâ duyuyor.. İşitme mek için kulaklarını tıkamak mecburiyetinde kalıyor. Abdüllâtif Efendi. iki gen- cin birden ölümlerine hiç ke- derlenmedi., O, bu iki rakipten yalnız birinin katlini tahminler ken biribirinin vücudünü dün- yadan kaldırmış (olmalarına hattâ sevindi bile.. Fakat insa- niyetsizliğine hükmettirme- mek için sevincini belli etmi- yor yalnız içinden gelen ye memnuniyetle kendi — Oh yarabbi şükür Derek duk.. Kurtulduk, ikisinden bir- den kurtulduk. Diyordu. Bu deruni meserretle kendi kendini tebrik eden gafil adam | te kurtulmamıştı. Asıl bü- yük felâket ondan sonra başla- İyordu., Fartı heyecandan kıza ge-| len sinir halini tedeviye uğra- mak isteyorum.. Şu ende ha-, ceye tahkik ve tesbit edildi. Ce | şıyorlardı. Tel: Beyoğlu : 4887 bir g > ailpse Şehamet evin taşlığın- dan geçerken acı çığlıklar ko- pararak yine düştü bayıldı. A- nası, babası kardeşleri elden gelen ihtimamlarla onu ayılt- le- | kız haykırıyı — Yine geldiler. Yine gel- diler.. — Kızım gelenler kim?. — Onlar... Ölmemişler.. UL vi ile Sakıp... — Yavrum onların: cenaze- İleri çoktan kaldırıldı ikisini de çoktan gömdüler. Anneciğim şi görüyorsam onları da öyle'gör düm... — Kızım heyecandan, üzün- tüden beynin bulandı. Kork- muş dimağlara böyle şeyler gö rünebilir. Hayalete vücut ve- riyorsun.. — Hayalet değil.. Korkudan İ gelmemiş olaydım, Yakalarına yapışıp size Kant seg — Kızım evham. kından çıkar böyle şeyleri. € Devamır

Bu sayıdan diğer sayfalar: