25 Eylül 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

25 Eylül 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ISAN'A leme Leonardde sinde yaktığı Joconde değil. Ha- kiki joconde bu. arkadaşım Leonard de Vinci hakkın- da bir kitap neşretti. Namık İs- mailin Michel - A: Cemalin Vinci si, Bunu da Arif Bediinin rewamları hakkımdaki etüdü takip edecek. Meslekdaşla- | rını tanıtmakta gene ressamların | himmeti görülüyor. İ ipi li Ansiklopedik nı lan bu kitap, Nurullah Leonard de Vinci tayet ince ve zarif üslubiyle yazıl Muştır. Ve üstünde La Joconde'un Yesimi var. Floransal bu — dilber kadının. resmi ve tebessümü, Leo- mard'ın şöhretin'den Büyük san'atkârın dört sone üze- rinde çoşkun bir heyecanla çalış- lığı bu portre'nin nasıl vücude ve Leonard ile Joconde İn geçen ince, hissi mace- iğrenmek için Nurullah ki- tabını okumak kâfidir. Nurullah Cemal kitabına ahis için Dimitri hin Le roman de Leonard de Vin- ti'den terceme ettiği parçayı da “Lsonard de Vinci çalışmak is- — Bana bir hikâye anlatınız, dedi, Mona Lisa. ,gisini da bir az düşündükten — Venüsün memleketini. dedi. Leonard'm; mevzularını ken- di soyahatlerinden, | hatıraların- dan, san'atkârane hayallerinden, tabiat tetkiklerin'den, — Kilikya sahillerinde aa ieier. temin ederler ki,... “Mona Lisa elini uzattı ve ta- Küçük sahife içine © sıkıştırabi Mek, bulâsa edebilmek olduk; bir iştir. t Nurullah Cemal, bu işi müvaf. yapmıştır. Bir kitap hak bir başkası ne yazarsa yaz- Bihayet ne söylemiş olabilir? kitap hakkında bir fikir edin- İsteyenler için o kitabı oku başka kestirme yol yok- İşte bon size sadece bu yolu b Edebi mubahase “ Kadro,, inkılâbın adını koyamadı.. | Tenkit değil serziniş | Paramız. dilimiz. muaşereti i- | miz henüz şeklini kıvamını bul- madı. İnkılâp dediğimiz geniş ihale dalgası durulmedı, Ka İ rışan ve değişen kanaatler ve şekiller tarihi manasile tekev- İ vün edemedi. Şüphesiz ki henüz halita ha- lindeki yeni varlıkları zaman tıraş edecek. yontacak ve (as- ri) diye artık berber dükkün- larma kadar (o düşürdüğümüz tam ve kâmil şekle sokacaktır. İnkılâp su değildir ki der- hal dök ü kabın şeklini alsın ve insanlar hamur ve ya- hut çamur değildir ki der. hal inkılâbın kalıbma girsin- ler. İntibak hassası cemiyetler için Ozamanla omukayyettir. Fransa inkılâbı diye tâ İttihat ve terakki propagandacılarının ağzından bugünkü mektep ço- cuklarınm diline kadar çiğnene çiğnene sakızlaşan akide biz- zat Fransız milletinin bünye- sine girmek ve yerleşmek için yarm asır cenkleşti. Fransız inkılâbının o (İdöologie) si an- cak yirminci asrın başında ya- pılabildi, O zamana kadar olan fikir gayretleri müşahedeleri tesbit ve vak'aları tafsilden iba ret kaldı. Bilgi ve irfanlarına hürmet ettiğimiz bir kaç kalem sahibi- nin bir zamandan beri (Kad- ro) ismile çıkardıkları mecmua ile Türk inkılâbının fikri ve il- mi veçhesini aramağa çalıştık. ları görülüyor, Bir kaç ay ev- vel bu mecmua hakkındaki mü talealarımı yine bu sütunlarda İ yazmıştım. Bizim en zayıf tarafımız fik- vi hareket noktamızdır. Memle ket geniş mikyasta inkılâplara sahne olur. Başka milletlerin tarihinde tabii bir tekâmül kudretile duyulan hamleler ya- piler ve hattâ yeni telâkkilere bilerek, bilmiyerek alışılır. Fa- kat bütün bu hareketler sanki bir vücut idmanı bir beden spo- ru gibi yalnız uzviyetimizi a- lâkadar eder. yeldeğirmeni gibi işlemek için kuvvetli rüzgâr bekler, Binaen aleyh bu meflüç tarafımızı ha- vekete getirecek her teşebbüs bir hizmet sayılır. Şu halde (Kadro) etrafında * | toplanan fikir sahiplerini tak- dir etmemek imkânı yoktur. Yalnız birleştiğimiz noktaya yaklaşırken yollarımızın biraz sapa gittiğini de samimi bir iti- raf olarak hemen ilâve etmek Bir kere Türk inkılâbının başlıbaşma bir devir açmakla beraber ayni zamanda dünya nizamına hâkim olan müsbet bilgilerin yıkılıp yenilerin filiz İendiği bir zamana tesadüf et- mesi sebebile köklerini bu umu . İ mi harekete bağlamak zarure- tinde olan bir inkılâp olduğu- ”İ nu kabul etmek lâzemdır. ka gli yaş e e e e mn hi için mevzuun Yalnız Türk yur | eden fikir ve kalem © sahipleri du olmaması lâzımdır. Türk ordusunu Sakaryada | yıkanmayan yalnız Yunan as- keri değildi. Gazi Mustafa Ke- male Dumlupınarda bu inkılâ- bin anahtarını veren sadece za fer değildi. Milli mücadeleye tekaddüm eden siyasi vak'alar ve bu vak” aların hazırladığı yeni hâdise- leri çok iyi keşfeden Gazi Mustafa Kemalin zekâsı inki- lâbım çekirdeği olmuştur. Tarihte her hâdisenin felse- fi bir tahlili olur. İnkrlâbın baş Tangıcı ile bağlangıcı arasında- kii İ luk içinde, Kafa tarafımız | ki vak'aların kıymeti onlara te- kaddüm eden zamanın fikir ce- Feyanlarile ölçülür. Fakat bü- tün bu malüm tetkik usullerini bu son fen asrının harikulâde- likleri iflâs ettirmiştir. Elek- trik kuvvetinin harp meydan- larnda tatbik kabiliyeti, zehirli gaz tehlikesinin taarruzu ve müdafaa ta'biyelerinde düşünü- len tahrip kuvveti yarın, öbür- gün dünyayı kim bilir nasıl bir şekle kalbedecektir. Şu halde her inkılâbı İdö- ologie tarafını tetkik ile uğra- şanlar için dünün hareketlerini tahlil etmek ne kadar tabii ise bugünün nizamını alt üst eden iktisadı, ve fenni cereyanları da hesaba katmak zarureti dır. (Kadro) nün neşriyatı bi- ze gösteriyor ki bu mihver et- rafmda çalışanlar fikirlerini vazıh surette ifade etmiyor- lar, İlmi diye kabul ettiğimiz fikirlerin de müsbet ve mücer- Tet ifadeleri olur. Türk inkılâ- bı denildiği zaman ona tarihi, etnografi, iktisadi cephelerden bakılarak ortaya bir şekil bir hakikat çıkarılmak lâzımdır. İnkılâbm İdöologie'si... İyi Fakat nedir? (Kadro) bir çok İmüshalar bir çok ilmi makale- ilerle derdini anlatmağa çalıştır İ ğı halde henüz dilinin altınde- İki baklayı çıkaramadı. Bekli- fası, kafasının ii sıl anlatayım . lan tarafı nedir. Bunu izaha ça lışan (Kadro) hülâ vuzuhsuz- dolambaçlı ilim manevraları arasında bocala- yıp duruyor. (Kadro) inkılâbim acımı ko- yamadı, Bir şey daha var. (Kadro) ilmi bir mecmua dır. İlmi mahiyetteki neşi tm bir gezeteci lisanile yapıl. masmı bekleyemeyiz. Fakat etrafına mümkün mertebe faz- l riyetinde olan bir fikir mecmu- ası her şeyden evvel bu lüzum- lu vazifeyi ihmal ötmemelidir. Fikirleri müphem kalan ve ya- hut fikirlerini az çok okur ya- zar insanların o kavrayacakları bir lisan! ade edemeyenler istedikleri fikir hareketini vü- cude getiremezler. İsteriz ki muayyen bir kanaatle ortaya a- tılan fikir adamlarınm etrafın- da onlara cesaret değilse de şevk ve heyecan verecek bir uyanık halka toplansın, Bunun için de (Kadro) yu çizen ka- lemlerin biraz daha halka in- melerini beklemek hakkımız- dır. Burhan CAHİT | RADYO Bugünkü Proğram ISTANBUL (1200 m.) — 18 or kestra, 19,5 alaturka konser, 21 or- kestra, 22 gramofon , BUKREŞ (394 m.) <- 20 kurar. tet, 20,45 musikisi, BELGRAT (429 m.) — 20,30 gra ROMA (441 m.) — 21,25 Saim. son operası, PRAG (48 m) — 21 seri, 22 meşe veren VİYANA (517 m.) — 2035 A- rien şarkıları, 21,05 son perde ismin de bir komedi. PEŞTE (550 m.) — 2030 Macar milli şarkıları, 22 Budapeşte konse. ri, Siraus kon VARŞOVA (1411 m.) mubtelif, 21 hafif eserler, ser, 23,05 Şapen konseri, BERLİN (1635 m.) — 20 yeni başlıyanlar için İngilizçe ders, 20.25 konferans, ;21 Hamburg ile Bicmen den naklen iki konser, var- İ kike mevzu teşkil alabalık toplamak mecbu- | Bi ..|.. ir ölüm Na acı tesadüftür, Türk dili kurultayın toplanacağı bu sera- larda, Türk dilinin en yakın ve candan bir hizmetkâr; öldü. Ah- met Rasimin kalemi, bir zaman lar istihfafla harşılanıyorda. Onu edebiyat hadutları içine bile al- mak istemiyorlardı. Çünkü o, ö- zü, sözü, sohbeti ile hakiki bir Türk çocuğa bir Türk sanat'kâre idi. Ahmet Rasim Osmanlıcadan nefret eder, Osmanlıca yazmazdı. O, saltanat düşmanı, zümre hâki- miyetlerinin aleyhtarı idi. Halkçı, milliyetçi olan ruhu bütün eserle rinde apaçık görünür, Mahdut ve muayyen sümrelere hitap ede- rek, aristokrat insanların lisanile gene onların hayatını san'atına api hakiki Türk edibi Ah- met Rasimdir. Ahmet Rasim kırkı mütecaviz sene geniş kütlenin adamı olma- ilmiş, halkın istrabını, ka- yini, psikolojisini, zevkini, neşesini tahlil etmiş, terennüm et- miştir. Ahmet Rasimin dsmüz, açık türkçe ifadesi, onun san'at keyme tinden bir şey kaybettirmemiş, bir lâkis, muharrire, nevi (şahsına münhasır yüksek bir edebi mevki içtimai yatçısıdır. | deki insanları bize tanıtan, sevdi- ren Ahmet Rasimdir. Onun eser- lerinde bütün bir âlem yaşar. O, en keskin görüşlü bir içtimaiyatçı olduğu kadar, kuvvetli, sistem sa» hibi bir filozoftur, Ahmet Rasi- min eserleri, bir halk felsefesinin en tam mânasile, bütün düsler ve rahanu zaptetmiştir. San'atın ve içtimai ilimlerin hangi zaviyesinden bakılırsa ba- kılsın, Ahmet Rasim bir şahika gibi gözükür. Bu yühsek lape- nin azamet ce nüfuzlu kudreti, seneler bizi ondan uzaklaştırdık- ça daha iyi anlıya, Reşat FEYZİ Sardelyalar Deniz bir âlemdir.“ Derin- liklerine kadar inen ötları. hay vanları veya hem ot ve hem hayvanları daha asırlarca tet- edecekler- dir. Oclanographie imli henüz rüşeym halindedir. Kim bilir. tetkikat ilerledikçe neler neler öğreneceğiz? Bizim asıl mevzu İumuz pek alellâde gördüğü- | çoğaldıkça bizde büyük san'at- müz, er kuytu kenardaki bak- kalına kadar tesadüf ettiğimiz sardalyalardan bahsedeceğiz. Sârdalyalar: mevsimine gö- re denizin bir mıntakasından diğer mıntakasına hicret eder- ler. Ve yine mevsimlere göre" İde denizin sathından, derinlik- lerine inerler. Milyarlarca ka- file halinde yaşarlar. Fakat bu kafileler kısım kısım ayrı bulu- nurlar, Onun için meselâ ayni mıntakada sardalya avma çı- | kan bir kaç vapurdan bazıları bolca sardalya yakaladıkları halde diğer vapürlar. hiç bir şey tutamaz, Bunlar bilâtevak- kuf, gıdaları icin geyet küçük deniz mahlüklarının “peşinden koşarak, seyahat ederler. Sardalyalar: yaz aylarında suyun sathında yüzerler, Hava soudukça derinliğe inerler. O. 204 20,05 kom | nun içindir ki soğuk sahillerde, meselâ Fransanın Bretanya sahillerinde bir kaç ay satıhta kalırlar, Halbuki daha cenuba | mmm doğru İspanya ve Portekiz sa- hilleri daha sıcak olduğu için, bu aylar buraalrda daha uzun sürer. Akdeniz de sıcak bir de- | günden itibaren ağzı açılır. Do niz olduğu için, buralarda sar- | kuzumcu gün bopu takriben bir hemen het | bir santimetredir. Henüz ka- İ mevsiminde yapılır. Zaten Ak- | bukları yoktur ve şeffaftır. Bu desiz sardalyaları 15 santimet | birinci safhadan itibaren sar- | dalyanın geçir dalya avı senenin reyi geçmez, Bahrimuhitinki. ler ise 25 santimetreye kadar varır. İ için eyni senenin balıkla. rı bir boyda değildirler. Onun için bir mevsimde avlanan ba- lıkların boyları muhteliftir. Ba Yumurta zamanı uzun sür- | zan aralarındaki fark bir kaç | şey bilmediğimizi smylemek'da İ ha doğrudur. Her sardalya marttan itiba | ven takriben 60,000 yumurta | “doğurur ve bu yumurtalar de- dibine gitme: suyun ce- | santimetreye kadar varır. izli ( cake Ali Sami beyin Cümhuriyet gu- | zetesinde yazdığı bir makale üze- | | rine çıkan münakaşa devam edi. yor. Evvelki hafta Güzel San'at- lar Akademisi muallimlerinden ressam Hikmet Zeyin mukabele- sini, geçen hafta da ressam M. Sami Beyin bir makalesini neşret- miştik. Bu haftada heykeltraş Zühtü Beyin açık bir mektubu ile Ak Sami Beyin M. Sami Beye ver diği cevabı aynen dercediyoruz. Ali Sami Bf.ye açık mektup Ne yazık; zaten mecmuu- muz kırkı geçmeyen san'atkâr- lar biribirimizin daima gözle rini oymağa çalışıyoruz. Niçin şahsi hırslarımızla memleke- tin bu küçük san'at cereyanını öldürmek isteyoruz. Siz beyefendi. size şimdi- ye kadar verilecek bütün un- van ve servet: verildi. Diğer- lerinden daha ne isteyorsunuz? | / Belki Galatasaray sergisi za- | vallıdır. Fakat bundan o zaval. İlı kırk san'atkâr mi mes'uldü: / Her yerde hırpalanan hattâ (bir kaç büyük isim müstesna) | diğerleri söndürülen mücahit- ler senelerden beri zaten kâfi mikdarda zulüm görmüşlerdir. Bir de siz onları haksızcasına ne diye boğmak isteyorsunuz? Tuttukları (osan'at (oyolu| kendi kanaatimden ayrı oldu- İ ğundan eser teşhir etmediğim o Galatasaray sergisi gibi bin | serginin memleketin her tara- fında açılmasını temenni ede- rim. Bilhassa acınacak kadar vazallı dedikleri bu seneki ser- gide Hâmit gibi koca bir şah- | siyet vardı. Hâmidin gerek san'at telekkisi, gerek eserleri o salonlarda siz de eser teşhir / ettiğiniz zamanda görülmemiş- | ti zannediyorum. Yazık anlaya mamışsınız. San'at hayatımız değil büyük Avrupa milletleri, komşu Balkan hükümetleri ka- dar kuvvetli ve şahsiyetli de- ğildir. Fakat ben isterim ki bu kudretleri pek küçük san'at- kârlardan memleketimizde on binlerce olsun. Bunlarm adedi kârın doğmasına imkân var- dır. Kendi hesabıma en kötü bulduğum Halil Paşanm re- simlerini bu memleketin çok uzaktan değil, ada gi yerden merak edip gelse, görsi Ve evine koysa idi yarm için bizde san'at olabilir derdim. Sakın biz imalı anlayoruz. onu görmek isteriz demeyin Glorya sinemasının içinde haki katen güzel şeyler teşhir eden Ali'nin bir sergisi olduğundan sizin bile haberiniz yoktur. Şimdi artık bırakın etrafı rahatta çalışılsın. Ve çoğalalım beyefendi. Zühtü Ressam Sami Beye San'at duyguları Ve gayguları Muhterem “Milliyet” san'at sahifesinde san'atla hiç alâkası olmıyan iki sütunluk bir yazınızı okudum. Başlığı “Hü- cumlar” olan bu yazıda muta- dınız üzere maksadı bırakarak reyanına tabi kalırlar, Sardal- ya yumurtasında gıdai madde ler azdır. Rüşeym kabuğunu üç günde bırakır." “Dördüncü tahavvül malüm değildir. Bu küçük mah lüklar sardayla haline girmek için nereye giderler? Tanı yaz sardalyası şeklinde tekrar gö- rüneceği günlere kadar nasıl yaşarlar.? ip rine iniyorlar. Fakat hiç bir Sardalya avı, ticareti ve sar dalya kutusu imali bir çok memlel.stlerde yüz binlerce ai- | lesi eesindiriyor, ödü dd Münakaşalar : edemez. san'at kudretini ve bir cevap tamamen şahsiyetimden bah- sediyor ve buna da hücum di- yorsunuz. Bir yevmi gazetenin san'at lere > ve san'atkâr- tüf olarak tahsis et- köşesini çirkin dedi- kodularla doldurmak hem ka- rileri ve hem de matbuatı abes- le işgal etmektir. Buna ise hiç hakkımız yoktur. Ben gazetele bu misâfir perverliğini sui- istimal etmiyeceğim. Şurasını iyi bilmelisiniz ki ben o yazıla- rı sizlere beğendirmek için yi Zıyorum. Siz istediğiniz kı dar cepheyi değiştirmeye, sö- zü başka mecraya sürükleme- ye çalışmız; beni vazifemden kıl kadar Tramazsınız. Bu tarzda yazılarınıza gazeteler- de yer bulsanız da benden size hitap cden'bir cevap alamezsı- nız. Ben gayemde muvaffak o- luncayd kadar yazacağım. İde- alist olanlar azim ve imanla- rından kolay kolay dönmezler. mahdut bir kaç kişi müstesna, şimdilik kalem efendilerinin. zabitlerin, mektep hocalarınm. doktorlarm. gazetecilerin ve sairenin mesleklerine ilâve o- larak yaptıkları iftihara şayan bir meşgaledir. O muhterem zevat yine sevdikleri eğlence- lerine devam edebilir; fakat san'atı memlekete harsa faide getirecek bir hale koymak için bu işi kendine meslek ve ma- işet uğraşması edinen bir züm- reye ihtiyacımız vardır. Onun çarelerini yazdım. ve yazacağım. ve belediyeden atiye kopar- yazıyorum Hükümetten mak için basma kalıp resimler- le sergi yapmayı ve ona milli bir isim vermeyi cümhuriyet devri uzun zaman müsamaha Memleketin o hakiki hususi men- ler uğruna ihmal ederek t sevenleri iğfal etmeye hiç bir vatandaşın hakkı yok- | tur. İnkılâbı ben şöyle tasavvur ederim: Memleketin idare ma- kinesi fena devirlerden bakıye kalmış bozuk ve işlemez bir makine idi. Büyük Gazinin şe- refli gölgesi altında hamiyetli, ir | gayretli ve fedakâr bir çok ik- tidar sahibi vatandaş iş başıma | geçmiş. o paslı ve kırık dökük | makineyi tamir etmekle meş- ğuldür. Bu büyük iş bütün dün yaya hayret verecek bir faali- yetle ilerilemektedir. Güzel san'atlarda o makinenin kü- çük, fakat oldukça mühim bir vidasını teşkil eder. Makinenin istenilen devri yapabilmesi için © vidanm da ayar edilmesi el- zemdir. İşte ben yazılarımı alâkadarlara bu mühim vazife- yi hatırlatmak için yazıyorum. Hakikat kalesi mugalâta sil&- hile sarsılmaz. Ressam Ali SAMİ Kendi sesin - Dil karultayına - $ Ben önce öz dilimle yaşardım, Koşmalar düzer; söyler. Yüksek bilgimle dörtbir yanıma Dalgalar gibi sığmaz taşardım. ! İği zaman, üzenip bezenip süs <a” | ne otelin en iyi odasını hazırlar San'atta . İdealizm San'atta idealist olmak ha- kikati daha yakından görmeği temin eder. San'at hiç şüphesiz bu hakikati racaat etmeden duymak ve ifa- de etmek kudretidir. Bütün be- dii şeyler bu kudretten doğan neticelerdir. San'atkrın evvele- mirde bu şeniyeti daha derin. den duyması, hayatta bazı iti bari olan alâka ve rabıtalardan uzaklaşması ve hissini maddi ihtiras ve düşüncelerden tocrit etmesi; dolayısile varlığını bir idelizme bağlaması lâzımdır. Bu takdirde san'at bilâmenfaat Yalnız ruhta duyulan kat'i yük selme ihtiyacının alevile hızın- da ve yolunda tekâmüle doğru yürür ve bu suretle di tesirler altında dan bu makul ve makbul emeli idealizme bağlar. San'atkârm ruhunda idealizm yaşadıkça e- serlerindeki realiteyi daha va- zıh duyar ve san'atkâr şeniye- İ tine temi e Mamilekeiiizü) resoamki | miz ekil Gl min edebilir. Çünkü san'atın gayesi hayatta her gün görüp yaşadığımız eşya ve hâdisatı asrın icap ettirdiği zevk ve tek- i öre kendi âleminde duy- bütün insanlığına du yurmaktır. Şekillerin ve renk- lerin tezat ve ahengi ile tabiatı daha doğru hüsnü tasvir eden bir ressam. bir çamur nan. dan bir âlem yaratan bir hey- keltraş ve yahut hislerini. duy- gularını ahenkli kelimelerle iz- har eden bir şair; bütün hepsi hayatım haz ve elem teylit &- den hâdisatının tercümanı ©- lurken üzerinde yürüdükleri san'at yolunda gözleri çok özlü bir ideale matuf oldukça bu his leri tasvir eden eserlerin tekâ- mülü daha bariz, daha kuvvetli ve daha hakikate yakındır. Bi- naenaleyk idealizm ile realizm arasında varlığı iddia edilen mü cadelenin bir suitefehhüm ol- duğu kanaatindeyim. Ressam Arif BEDİL i MİZAH | Sebep — Doğrusu kırk bin liram ol masını isterdim. — Ne yapmak için? , — Hiç bir şey yapmamak için... Muamma Küçük İrfan derin düşünce- e varmıştı Babası sordu: Ne o İrfan? Böyle ne dü şünüyorsun? — Baba, bir ti lü anlayama yorum. Ablam nişanlısı geldi- İeniyor. Güzel görünmek iste- yor, Fakat nişanlısı gelince de. elektriği söndürüyor. â Borç Salamon Efendi ile Veli E- fendi geç vakit tenha bir s0- kaktan geçiyorlardı. Birden bi- re karşılarına bir adam çıktı. a namlusunu çevir liz — Kıpındanınyim yoksa: yüz karımı v ri yerde durdular. Her ikisi de Salamon Efendi dedi ki: — Ne yistersen yap, emir senin.. Amma cüzdanıma şöy- le bir bakayım. yetişir. — Haydi bak.. Salamon Efendi cüzdanını çıkardı. İçindeki paradan bir tek elli liralık çekti ve Veli E- fendiye uzattı: v — Veli Efendi. size elli lira borcum vardı. Buyurun elli li- lr. Erkek : Hayır; dedi.'biz ayri ayri i oda isteyoruz. — Ab. öyle mi efendim? Ben sizin evli olduğunuzu reüen bileyim? hiç bir vasıtaya mü

Bu sayıdan diğer sayfalar: