14 Mart 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

14 Mart 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Asr umdesi “MİLLİYE T”tr. 14 MART 1933 Idarehiane : Ankara eaddesi, 100 Ne. Telgraf sdresi : İst. Milliyet Eh! Nihayet Matmazel (Şor) doğru yola geldi. Yunanlı artistin kendisini güzel gözleri için kaçır. madığı anlaşılınca aralarına s0- ğukluk girdi. Babacığım yanma döndü. Vaktile bu hâdise olduğu za- man e (Papa) nın Matmaze- Jin yüreğile beraber babasının elli bin lirasını da kapıp kapamıyaca- ğını sonra anlayacağız diye yaz- Buştım. Matmazel (Şor) geri dö- Bünce artık Kirye (Papa) nın pa- ralara kavuşamadığı anlaşıldı. Bu vak'a İstanbuldaki kızlara, gelip geçen yürek avcılarma itibar edil- memesi hakkında iyi bir ders ol- du. daha M. (Papa) Istanbula gelecek olursa sanırım görüşecek aklı başında aile kızı bulamaz. Milli marş - Milli arma (Abidin Daver) Bey arkadaşımı zm haklı bir yazısile (Milli Marş) meselesi tekrar ortaya çıktı. Halk diline kadar geçmiş bir milli mar Şımızm olmayışı büyük bir eksik- | tir. Hepimiz bu ek; arasıra ne #cı hissettiğimizi gösterecek vak'a lar anlatabiliriz.. Ben bu milli marş meselesinde hattâ milli arma işinde tutulan yo Tun doğru olduğuna kail değilim. Vaktile bunun için müsabakalar açtılar, heyetler teşkil ettilerdi.. Bu heyetlere giren fen adamları kâh rekabet, kâh üslüp ayrılığı gi- bi sebeplerle intihap işinde bitaraf olamadılar ve olamıyorlar, Onun için ben milli marş beğenecek he- yete musikişinas konmasına ve milli armayı ressamlardan mürek- kep bir heyete seçtirmeğe muarı- zım. Bu seçme işini zevki selim sa- hibi, fakat ne musikişinas, ne res- sam, bu iki sanate mensup olma- yanlardan mürekkep bir heyete vermeyi ve onların beğeneceği marşı ve armayı müşkülpesent ol- mıyarak seçip benimsemeyi en doğru yol görüyorum. Bahçevanlık İstanbulda eksilen zanaatları bir sıraya dizersek başta bahçe vanlık gelir. Ama fasulye, doma- tes bahçevanlığı değil, çiçek bah- çevanlığı. İstanbulda apartıman- lar bahçeli evi yıktığı anden itiba- yen bir refah alâmeti olan çiçek ahçesi kurumuştur. Bugün şehri- mizde güzel bir bahçe yapacak bir kış bahçesini kurutmadan ida- re edecek bir Türk bahçevanı bul. mak -mubal demiyorum. pek güçtür. Halbuki İstanbul çiçek di- MAKE Milliyet) * DONYA DEETT : Sinirli tipleri Ruh hastalıkları ile uğraşan hekim- ler ve filozoflar için geniş & mevzu; sermayelerini içliliğimizden, alıngan- lığımızdan, hassasiyetimizden çıka» ran şairler için güzel bir o araştırma meydanı, . Onların tavsifi, riyai, hai levi eserlerini okuduktan © sonra ru- hum acılarına dokunan şeylerden öğ- ilecek başka me kalır?. , Eski Yunan medeniyetinin meşale- si dört yüz sene gözkamaştırıcı bir sıkla parladıktan sonra söndüğü man beşeriyeitn bu mevzua dair dikleri hemen mezonmuştur. Şiir ve hayalin en büyük üstatları, sevincin ve acının en parlak £ teren- iz pek eski Oo zamanlardanberi iç değişmiyen bir hailenin © zaman, mekân, kıyafet, âdet değişiklikle. rini irlamaktan başka bir şey yapma” mışlardır. Ebedi olarak değişmiyen ayni haileyi, beşerin içliliğini, alın- galığını ve hassasiyetini yazmışlar. « Bir nazariyeye göre insanları tesel- i edecek ancak gene kendi sefaletle- rinin sesi ve görünüşü olduğundan e | debiyatçılar ve musikiciler mevzu © | larak daima bunu seçmişler ve daima seçeceklerdir. .s.. , Gönlünün duyguları ile yürüyen ve iş gören insan çok sonra işinde gücün- de aklı klavuz yapmak “ihtiyacını duymuştur. Sade duymakla yatışma- dı, öğrenmek istedi. İlkönce | kendi kendini yoklıyarak coşkunluklarının, atıl ganlıklarının anahtarları araş tırdı. Bu araştırmadan © üstü örtülü bilgiler edindi, parlak © nazariyeler kurdu. Sonra, çok sonra hekimlik ruh hastalıklarmın nevilerini ayırdı, onla» rı sıraya koydu, aydınlattı. o Hasta biktan tabii hale geçerek (| pürüzsüz zekâyı gönül duygularından ayırdı. Bünyeden geleni ve sonradan kazanı- i mi ortaya o koydu. dilini, muhitin tesirini, ek değerine indirdi. he yok! Binlerle yıllardanberi biteviye sürüp geleni, yukarıda söy- lemiş olduğumuz umumi edebiyatm yalını, parlaklığı yanında bu kıt bil giler cılız, yufka bir edebiyattır. Şu var ki öğrenmek ve anlamak arzusu | da bediiyattan sayılır. İlmi hakikat. ler — izafi olmasma rağmen — baht- siz İnsanlarda acılarını ve sıkımtıları- Bi uyuşturan ablâki telâkkiler uyan» dırıyor. bekimlik bilgileri tabii bilgilerin #mırlarını aşarak elini ma- neviyata, ahlâkıyata kadar uzatarak düşenleri kaldırıyor. “. Atılganlığa, içliliğe © feylesoflar, bilgiçler, edebiyatçılar başka © başka manalar veriyorlar. Onların manala- Tın tayin etmek lâzımdır. Alıngan lık ve içlilik heyecan we hassasiyetin ifndeleridir. Filân kimse için: “Düş künlere karşı hassastır, musikiye kar. # duygusu vardır;” denir. Bir yazıcı. Dın, bir musiki erbabınm hassasiyeti söylenir. Hassasiyetin üstünkörü ma- nası duygulu olmaktır. Fiziyoloji ba- kımma göre hassasiyet, ru giden bir hâdisedir. Dışarıdan ge- len ve duygu aletlerimizle içimize gi verek, sinirlerimizden geçerek mur dar iliğimize, oradan beynimizin ka- buğuna kadar gidip orada va biter halinde kalan sinir titreme- Heyecanımız ise büsbütün ea bir şeydir; bazı kimselerin daa da olan sakınmak, nefsini korumak kastile yapılan bir teamül kabiliyeti ve istidadıdır. Dışarıdan gelen tesir leri şiddetle karşıladığna göre bir kimseye az veya çok heyecanlı de- nir. Bu karşılama da türlü türlü oları Biletlemek, sıçramak, kaçmak, oldur vale ve şartlara göre — sevindirir, korkutur, öfkelendi Heyecanlı e — e yarıdır. Yemişçiliği teşvik eden, tavukçuluğu koruyan belediyenin bir bahçevanlık kursu açması ne kadar faydalı olur. mizaç bir tarladır ki Aşk, Kim, Politika ve Kan. na verdiği hareketten belli oluyordu ki, soyunmuş olsa, endamındaki a- henk insanı arzudan çıldırtabilirdi. Basık ve daracık bir kapıdan bir başka odaya geçti. £ Duvarlarından tavanma budaklı destekler (uzanan bu odada da, önünde balmumu ya- nan gümüş kabartmalı bir Meryem ana tasviri vardı. Yüksekçe bir kerevete serilmiş ka- ba bir yatakta hafif hafif nefes alan Ve arasıra inliyen biri yatıyordu. Mu- mun koyu karanlığı güçlükle yarabi- len zayıf ziyasında, perçemleri alnı- na düşmüş bir erkek yüzünün çizgi- Müellifi: Nizamettin Nazif mi şıkarıyordu. sizgileri hayal © meyal adamda bir kımıldanış — Lübinaka. . Lübinska. O zaman genç kız yatağa yaklaştı: — Nasıl, ağrı var maz gene? — Aaah.. yalnız.. çok kuvvetsi- zim Lübinska, . — Biraz sabır... O da geçer, Sesinde bir anne, (o bir kız kardeş, arkadaş ve bir duyan kadm alâkası İSTANBUL BELEDİYESİ MİLLİYET SALI 14 | çli.. Alınğan heyecanlı bir ruh hastalığı biter. karşı kızaran genç kız; ,d kasavetli bir musiki nağmelerini lerken başımı avuçları içine alarak lıyan genç.. İmtihanda mümeyyizle- rin karşısında titriyen, utanan mek- i.. Bir damla kan görümce bayı- iz dili der. Gözyaşlarını görünce içleniriz, imiz alaşır. Lâkin onlar, hayatta her vakit içlenmek, a- | cımak ve esirgemek alâmeti değildir. | Gözyaşlarının terkibine türlü duygu. lar karışır. Kadınlar içinden şıkama. dıkları vaziyete düştükleri zaman © kadar kolaylıkla gözyaşı akıtırlar ki. Çok kimseler vardır, sıkça ağlarlar. Lâkin daima kendileri içm O gözyaşı dökerler; başkaları için kalpleri dai. ma kurudur. ... İçliliğimizle, almganlılığımızla oyna; mak şairlerin, dram yazıcılarının dir. Hayatın gülünç, korkunç demle. rinde gösterilen budalalıkları, kötü. lükleri, azgınlıkları, acıları çizerek uyuşmuş duygularımızı işletirle! nirlerimizi titretirler. Biz de yatayış cilvelerinin bu aldatıcı, bu yalancık. tan görünüşlerine kendimizi kaptırı. rız. Şiirde olsun, sahnede olsun, gös terilen bü yaşayış tasvirleri acı geken büyuk ruhlar için içinde kendilerin kadar yükselememiş olanlar ise, Dir an ıçın © eserlerdeki ateşli duyguna- sı ve acıları paylaşarak yükselirse seyrettikleri bir aynadır. Henüz © ve sarhoş olurlar, ini a gla ağla tejlem Ki coşkunluğun kendisice dokunmasın. da buluyor. Bu coşkunluk ve taşkın. ık bazan insanın dayanamıy: Bazı kimseler vardır ün hayatları bu duyguları yen- çalışmakla geçer. Gi dömopa san'ın “Bir hayat” mda bunun şaşıla. cak bir örneği vardır. Bunlar dıştan. dan bakılınca aldatan bir durgunluk. la ruhlarında kopan kıymeti gizler. ler. Bazı milletler çocuklarına verdik- leri terbiye ile onlarda başlıca soğuk, kanlılığı, nefsine sözgeçirmeyi; sinir. lerinin gergin zamanlarında kendini kullanmayı ve hiç olmazsa görünüş te durgun bulunmayı © huyediyorlar. Onlarca hırçınlanmak ve kasavetli görünmek terbiyesizlik azyılır. İnsa- nın kılığına, kıyafetine yakışan dâ'Bur dur. p Şunu da bilmeli ki bu yüce terbiye ancak dış düzeltiyor; daha doğ- rusu uzviyetin ulınganlığa ve içliliğe yeltenmesini başka bir yana yünelü- yor, Almganlık ve içlilik bir hastalık değildir; bir tarladır ki, pek arttığı zaman, orada belli başlı bir hastalık olan heyecanlı bir sinir ve ruh hasta” bö başlar. 3 Dr. Rusçuklu HAKKI Darülbedayi temsilleri İstanbul Şehir Tiyatrosu #uvaro saat 21,30 Büyük İkra miye Opereti 2 Umuma MART 1933 Hikaye Goncagül teyze Bir hasta akrabayı tavsiye için doktor Macidi darüşşifadaki da ziyaret etmiştim, Dedi ki: — Bari gelmişken hastahaneyi de gez. — Delileri seyretmek bana rap veriyor. Doktor Macit kapıya kadar beni teşyi etmek istiyordu. Koridorda, uçları sipil sipil olmuş düşük yün & teğini vakurane toplayarak aj yürüyen, küçük yüzlü bir ihti kadın, feri sönmüş koyu lâcivert göz- lerini süzüp, azametle baş iğerek ar- kadaşımı selâmladı, ; # ti. — Bu zavallı da galiba megaloma - niden oynatmış. $, Doktorun da ayni ciddiyetle selâm Verdiğini görünce, saklayamadığım bir hayretle sordum: İ — Onlarm zıttına gitmemek için ayni şekilde mukabele ediyorsunuz değil mi? Doktor Macit içini çekti. Uzun, | loş koridorun nihayetinde hep mun. | tazam hatvelerle muazzam eda ile yürüyerek uzaklaşan kadına baktı: — Haydi, tekrar odama lim de, sana Gonca Gül teyzenin hikâye- sini anlatayım: — Bu kadının ismi Gonca Gül mü? — Öyle bir şoy.. Anlatacağım vak” | a hakiki olduğu için zaton bütün isim- | leri değiştirip öyle söyleyeceğim. İ Gonca Gül Hanmm hayatı, bi romancıyı senelerce düşün raştracak kadar vak'alar, le doludur. Fakat bu romanm him bir Iasmı tamamile meçhuldür. Ben #on kısmın: biliyorum ve bu da bir mağazadan başlayor. | Bir gün, ispirto kokan nefesile mağazanm şik, f müşterilerini tiksindiren, beli bükük, yırtık elbise- li, öksürüklü bir ihtiyar kadm, ço- rap dairesinden üç çift çorap intihap ediyor ve gişeye para verirken: “Siz ö diyor. — Hangi adrese? O, Beyoğlundaki en büyük, en | meşhur otellerden birinin adresini ve- | riyor ve ilâve ediyor: Orada prenses Gonca Gül Ha- nmefendiye.. Başmı defterden kaldırmayıp he- #aplarile meşgul olan kasadar, et- Fafını görecek halde değ bil ad- ve bu tantanalı ismi il kaydediyor, ihtiyar kadın da çamur- Tu iskarpinlerini sürüyüp mağazadan Sikiyor, gün mağazanm uşağı, elin- deki adrese bakarak oteli buluyor: — Prenses Gonca Gül Hanrmefon- di, burada mı? Kapıcı hiç istifini bozmadan içeri- ye sesleniyor: — Hey Gonca Gül... teyze. Bak, birisi seni soruyor. Kollarımı dirseklerine kadar srva- mış, pis paçavralarla merdiven ba- samaklarını silen çıplak ayaklı bir kadın, uçlarından şıpır şıpir kirli su- lar damlayan bezleri bırakarak ka- piya geliyor ve mağaza uşağının elin- deki paketi alıyor. , Usuk, geri dönerken kendi ken- dine söyleniyor; — Prensese bakl,, Kim düşürmüş te bu, bulmuş?. Gördüğü hali mağazada anlatıyor. Patronlar umumiyetle ince eler, sık dokurinsanlardır. Uşağn sözlerin den kuşkulanıyor! — Saliba çorapları çaldırdın. Dakika fevtetmeden polise haber veriliyor ve tahkikat ta başlıyor. Er- e bir polis otele gelip Gonca ülü merkeze götürüyor. ye Macit durdu. Bir sigara yal ie — “Gonca Gül Hanım, karakola gittiği gün haftalığını yeni almıştı. Sabahleyin erkenden yüz dirhem konyağı (o yuvarlamış, gözleri hafif astı. mü» > Eilahmer tarafından terti; m ş—ş—ğ—ğ—ğ———-—-ğjğ-—————<—— o 5—ğ >> ” Konser olunan MÜNİR MURETTİN Bey ve arkadaşları tarafından 15 Mart 933 Çarşamba günü saat 21,30 da GLORYA sinemasında verilece! Bu Perşembe akşamı GLORYA 'da İlk'defa olarak GİZLİ KUVVETLER (CASUS ŞEBEKESİ) Hissi ve müessir bir mevzuda pek mükemmel bir eser olup muganniye MABEL MAY ve E3 casuslarının harikulâde maceralarmı musavverdir. Londranın havadan bombardımanı, SKAGERAK deniz muharebesi ve tahtelbahirlere karşı mücadele sahnçleri cidden şayanı temaşadır. Bütün İstanbul halkı bu muazzam Gilmi görmek isteyecektir. FENA Mrs GEORGES Memleketimizde filmeilik sanayiinin ———-- — sizce yürümüştü. iser, onu görür görmez sor- du: — Gel bakalım.. Evvelâ adın ne? Nerelisin? Gonca Gül Hanım, oturması için bir koltuk gösterilmesini bekler gibi etrafına bakınırken, azametle cevap verdi: — İsmim prenses Gonca Gül Gi- ray.. Pederimin ismi Prens Hâtim | Giray. Tuğan Giray hanedanmdı — Ne dedin? Ne dedin? O ayni vikar ve sükünetle tekrar etti: — Prenses Gonca Gül Giray. Kaf: | kasyalıyım. — Nerede oturuyorsun? — Otelde. ! Komiser gülümsedi: — Ne sıfatla? —.Hizmetçilik ediyorum. —'Dün, üç çift ipek çorap almış- sm? — Evet, yün çorap giyemiyorum. Ayaklarımı dağlayor. Fakat bu be- nim hususi hayatıma taallük eden bir meseledir. Neden soruyorsunuz, anlayamıyorum. — Dilenciliğine bakmadan bir de bana akıl mı öğretiyorsun? — Sizden sadaka istemedim ki, di- diyorsunuz? Ailem pek meşhur. ur.. Büyük kardeşim, Rus Çarmın yaverlerindendi. . — Kayınbiraderim, Neftesendikaların en büyük hissedar- larındır. Ben, salcnlarımda çok vali- ler, nazırlar, sefirler kabul ettim. Komiser vaziyeti derhal kavramış- &. Bir zabıta memuru, buna gelinçe- ye kadar nelerini o görmemişti ki.. Birden tavrını değiştirip nezaketle iğildiz Pİ önüne iii tarla ri. Hata ettim. Emrederseniz. Şofö- rünüze haber verelim de, sizi sarayı- niza götürsünler. — Hangi şoför, hangi saray? Be- nimle alay ettiğinizi anlayorum. Komiser oynadığı rolden memnun, kapıyı açtı ve nöbetçi polisine bir şey- ler fısıldadıktan sonra, yüksek ses le emretti: — Prenses hazretlerinin otomebil- lerine hazer veriniz. İhtiyar kadn odadan çıkıp git mek istediği zaman, oldukça mülü- yım tavırlarla mani oldular, kanlı, olduğu yerde £ sallanıyordu. Kendisini götüren polise, ağız açıp bir şey söylememiş, başını iğerek ses- 6 Prenses hazretlerinin otomebille- ri, hakikatte, polis marif, yoldan İ çevrilmiş bir taksi otomebiliydi. Ka- dımı iki polisin nezaret altında bin- ! ie ve doğruca buraya getirdi- ler. | © OKaıncnğız, iptida | şikâyel ve is- yan etti. Hata edildiğini ağlaya ba | Bra söyledi. Nihayet feryatlarının duvarlardan aşamadığını, şikâyetleri» | nin, isyanlarının in tesirsiz o kalmağa mhalüm olduğunu anlayınca, mec | buren sükünet buldu. Ona iki sene ben baktım. Had bir devreye giren ayyaşlıktan o kurtul” İ muş, rengi, mhhati yerine gelmiş, tar mamile sakin, muti, halinde * bir insan olmuştu. Herkese hizmet et- 47 daha sabır. — diye tekrarladı — O'da geçerim” gidersin. Ve gene eşyayı ılık bir bi yalayarak yürüdü. piton sb somakiden bir heykele benziyordu. Kepçeyi bakracın içinde bıraktı, kâ- seyi yatakta yatan adama götürdü. Meryem nna tasvirinin altnda, ko caman bir çiviye takılı ve yırtık pır zembil uzattı. 4 Bu evin ne garip bir yapılışı vardı? Bir insan iptidai kafalı veya fakir o- ki bağında süt sağmak ve | bu kulübede piedilemei için yaratılmı- 1) Konstantin Velişkof Bulgar milletinin e tarihe girişinde büyük fedakârlikla. m ve yararlıkları görülmüş bir münevver. 'dir. Tahsilini bir çok Bulgar mütefekkirleri gibi Galatasaray Türk mektebinde yapan Ve - liçkof har şeyden evvel bir hareket ve inka. iâp adamı idi. Şiirle o yalnız kendi sevki için bu filmi herkes görmelidir. würaşırdı. Daha genç bir mektep talebesi iken Victor Hugo'nun ve meşhur Moskovalı mu barrir “Puşkin” im sewlerini bulgarcaya ter, eme etmiş ve İstanbulda “Osmaniye” t- yatrosunda kendi eseri olam bir piyesin bü, yük bir muvaffakıyet kazandığı görülmüş. tü, Veliçkof'üm bu piyesi bulgarca oynanmış ve bir kadın artist bulunamadığı birin. ci kadın reltimü müellif bizzat temsil etmiş. ti. Büyük Bulger edihi daha çok genç iken Osmanlı imparatorluğu karşısında isyan bay- sağını kaldıran ihtilâleiler arasma karış” miş 1876 kıyamından sonra yakalanmış ve mahküm edilmişti. Buna rağmen Veliçkef Yarm akşam M E L E K sinemasında İstenkel'da pekfilm studyosunda | yapılan ük Rumca sözlü - şarkılı filmi YOL Rejisörü: ERTUĞRUL MUHSİN Mümessilleri Mmes KİVELLİ İleri : - KOTOPULİ PAPAS Filmin harici manzaraları Atina civarında Zanti adasında çevrilmiştir.Rumca şarkılar için Yunanistanın en meşhur muganniyesi Mic SOTİRİ YETRUT bilhassa davet edilmiştir. inkişafma en büyük delilolan YORK : Bir Millet yaratan adam- dır. YORK : Vatanı için ölümü gözüne alan cenerrldir. YORK : Fedakârliğm o ve mertliğin timmalidir. YORK : Tarihte kahramanlık nümu- nesidir. YORK : Ufanın munzaam şahelör filmidir. 16 Mart PERŞEMBE akşamından itibaren MAJİ K'te mek, çalışmsı kat'iyyen © tantanalı ünvanlardan, asalet şecerelerinden bahsetmi; du. Ona serbestisini iade etmeği bile düşünüyordum. Bir gün müthiş inanılmaz bir ha- ber, bir yıldırım gibi hastaneyi sars- tı. Sertababetin telefonu durmadan çalıyor, kâğıt üstüne kâğıt mirer, d a. Meğer Toğan Giray banedanınm ekber evlâdı olan sabık Rus Çarının yaveri İstanbula gelmiş ve bir miras meselesi için hemşiresi Gonca Gül Ha nmmefendiyi arıyormuş. Prenses sene- lerden beri ailesile dargımmış. Yirmi sene evvel de kocası Prens Moradi- yefle Avrupada dolaşırken, prensin seyisile Mısra kaçmış, orada (o dura» mamış, Bulgaristana amma kiminle? Orası meçbul! (o İstanbula ne vakit, ne münasebetle, ne suretle gelmiş? Orası da meçhul! Artık mesele © tavazzuh etmişti. Otelde hizmetçilik eden Gonca Gül Hanım, hakikaten asil bir silenin kı- zıydı. Sergüzeştlerln © dolu, kararsız bir hayat onu, badireden badireye, felâketten felâkete sürüklemişti. Fax kat her şeye rağmen, tavırlarında ve lisanda o eski terbiyenin izleri ba» kiydi. Bu haberi kendisine söylediğimiz. zaman, ne hal alacağını pek merak ediyordum. Başdoktorun odasma git- tim, Gonca Gül Hanım, baştabibin ev- velâ özür dilemeğe — başlayan uzun nutkunu, o kirpiklerini oynatmadan sessizce dinledi: Pm — Çok güzel Beye! dedi, de- mek Si silem hakkında yalan söylememişim. Alâ... Yalnız bunlar. dan bahsetmek lüzumsuz değil mi? Olan oldu. Ben şimdi kimim biliyor. musunuz? Bir sr tevdi eder gibi başdekte- ra iğilmişti. Gözleri, mansını pek iyi — Ben “Şirin” oldum. Haberiniz var mı? Ferhadın şirini, Bir tmarhanede deliler arasmda, ayni müameleyi görerek, ilci sene ya” şamak, hiç bir tesir | bırakmaz der“ İerse, inanmayın. metodların geniş mikyasta tatbikine çalışarak” faydalı olmuştur. Sofya “Gözel san'atlar aka 'demisi” mütemadi yorgunluklar ve araplar işinde boğularak teverrüm eden ve bu yör” den ölen bu insanım eseridir. İki ay evrel Bulgaristanda ölümünün 25 inci yıl dönümü batırlanmış ve aairin hâtren Bulgar ger Biji tarfından böyük merasimle edil mg Velişkof Dantenin Cebennemini ve debt bir çek klâsikleri bulgarcaya tercüme etmir ve bazı eserleri de muhtelif Tiranlara makie dikmişti Bulgar edebiyatının en yüksek zirvesi si dokunan “İvan Vazof" bu Veli i teheil arendaşı ve yöhret için d atin sevkile şair olan Veliçkoi sanra dalın iyi anlaşılmış ve daka büyük tak dirler kazanmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: