11 Aralık 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

11 Aralık 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Güzel İstanbul büyük yangınlar- dan hâlâ kurtulamadı. Bir tarafatan geniş caddelerde betondan , ve tu dan, yanmaz binalarm yapıldığını, ğer taraftan itfaiyenin gittikçe mü- Kommelleştiğini gördükçe, büyük yan gınların artık unutulacağını, onları hatırlamağa sebep bulamı- zannetmiştik. Adliye dai- ası ümitlerimizi boşa çı- eski büyük yangm- geldi... Ve İstanbul tarihi için bitmez, tü- kenmez bir hazine olan, birinci cilt “Mecellei Umuru Belediye” yi çok muhterem Osman Nuri Beyin bu eş- siz kitabımı tekrar açtık, | İstanbul yan dik. Mümkün olsaydı, Osman Beyin kitabında 86 büyük sahifelik yer tu- tan bu tarihçeyi burada tekrar ede- rek © okuyucularımız: da, (şüphesiz, memnun ederdik. Pek eksik bir hülâ- sasmı yazmağa mecbur oluyoruz. e Osman Beylstanbulda büyük yan gınların tarihçesini üç devre ayırmış- tur. Birinci devre Hlarliğan Türk şeh ri oluşundan, şimdiki takvimimize gö re 1453 senesinden, 1852 senesine ka (Bi- dar sürer. İstanbul daha evvel, zans) iken yine yangınların sıl ile şöhret bulmuştu. Bir gün eski Bi- zans yangmlarnın tarihi de yazılırsa elbette faydalı bir kitap olur. ürk şehri İstanbulda ilk büyük bali'de çıkmış ve ondan sonra da en çok yine o semtte büyük yangın olmuştur. Yalnız bu bi rinci devrede sekiz defa Cibali büyük yangını vardır. Bu birinci devredeki büvük yangınları her zamanın “vaka- müvis” leri tafsilâtla yazmış olduklar- rından her biri baştan aşağı okuna- cak şeylerdir. Onun için Osman Nuri Boy bunları kitaba aynen almıştır. Fakat o yazılardan her biri iyice an- Jaşılabilmek için şimdiki Türkçemize tercüme edilmeğe muhtaçtır. Meselâ, deniz kenarında bir kala- fatçının yaktığı ateşten çıkan ilk Ci- bali yangını bir çok binaları yok et- tikten sonra, “ânı vâhitte Aşıkpaşaya doğru yürüyüp Çeşmi ol seriri âsüman gibi yaptığı menzil ki, yangın 1633 te tabakatı isümana başçeküp menazilü sükufu zeri lacüverd ile pür ziver bi- na idi. Ana yapışap..” Diye yaran tarihçinin Türkçe #öy- biraz güç“ ri, bütün yangında kaç evin kül ol- duğunu söyliyorsa da, 1692 de ikinci Cibali yangınınm bir kaç bin ev ve dükkân yaktığı anlaşılıyor. Cibaliden pek uzak olmıyan Ayaz ma Kapısının da o birinci devrede netameli bir yer olduğu yalnız bir 1693 senesi içinde orada iki defa bü- yük yangın çıkmasından hükmedile- bilir, Ertesi sene Büyük Çarşı yangın sayılamıyacak kadar yakarak şimdi bizim sermayedar de- diğimiz “Nice mayedaranı ağrıyayı anı vâhitte meheuru servetü yesar ey- ledi”, 1701 de çıkan ikinci yangın Bü — Me Çarı bir defa daha tamamiyle say yangınlar hususunda baş- ka bir “netameli” yer olan Hocapaşa da ilk yangın 1705 te çıkmıştır. Ciba- li tarafların niçin yanga çok mü- üst üste, kalabalık o- an onların oturdukları semtlerde çok yangın çıkar ve çabuk genişlerdi. Nitekim 1723 te çıkan ü- güncü Cibali yanğınını söyliyen tarih Ye netamenin sebebini anlatmıştır. rn sadrazam hususi 9 da büyük bir yan- Dik dik yüzüme bakmağa başladı. Hemen gözlerimi satırlara aldım. Ne çok konuşuyorlardı. Sinemalarda, artistlerden elbise- 'den, pokerden, danstan ve kendi- lerince malüm bir çok ahbaplarına dostlara ait dedikodudan. Söylediler, söylediler. Gözle rim satırlarda olduğu halde kafam onlarda idi. Belli olmasın diye ara- sıra okumadığım sayfaları çeviri- yordum. Benden evvel bir iskeleye çıktı- lar. İskeleler tarafında olduğum için yanaşırken iskele isimlerini okuyor dum. Nihayet Yeniköye geldik. Çıktım. Kalabalıkla beraber bir caddede yürüdüm. Yol hemen ikiye ayrıldı. Şaşırdım. Sağda bir eczahane gö- züme ilişti. Suat Beyin babası dok- tor olduğu için her halde onu ec zahaneden tanırlardı. Tahminim doğru çıktı. Kır saçlı 'KIR ÇİÇEĞİ Ayasofya taraflarının da — deni- ze yakın ve yüksek oluşundan ileri gelse gerek — yangına müsait oldu- 1740 ta ve 1741 de üst üm Bu nenin hayli korku verdiği görülmek- tedir. 1747 de Samatyadan başlıyan bü- yük yangının o tarihte yerine yeni geçen Seyit Abdullah Paşanın ilk iş olarak şarap içilmesini yasak etmiş olmasından dolayı — şaraba hasret çekenlerin çıkardıkları “ah!” lardan ileri geldiği ve onların çektikleri su- #uzluk sıkıntısından yanğının da sön- dürülemediği — şairlerin sözüne at fen — Hammer tarihinde görülüyor. 1750 de yine Ayazma Kapısında çıkan bir yangm 6667 bina ve yi esnll y siet G öelü Li &. Bunu söyliyen tarihçinint “Ağa Kapısı cenbine zatuleenb Asa sirayet ve istilâ” demesi, yangın olmakl, beraber, hayli teşbihtir. Bereket versin ki, “Bir bina taki harab olmıya, ma» mur olmaz” mısraı o soğukluğu ça- k gideriyor. 1751 de Gedikpaşa, Sultan Selim, Koska taraflarını süpüren ir yangın bu sefer Yeniçerile rin 2 Kalalek da Bunların yeniden yapılması için hemen 44l ke *e akçe bulunarak Süleymaniye cami si içerisine emanet bırakıldı. Kadırgada 1755 senesinde çıkan bir yangm iki bine yakın binayı kül ettiği halde tepihçi Vasıf bunu “cüz'i” saymıştı. Çünltü üç ay sonra, yine Ho capaşa taraflarında başlıyan daha büyük bir yangın 36 saat içinde artık cak kadar bina yaktı. O- sat be ikinci yangına “kül. İN Türk şehri olduğundan beri, en yangm 6 Temmuz 1756 (2 Şevval 1169 da altıncı defa olarak Cibalide bir (Yahuthane) den şıkan yangın olmuştur. Bu yangım on üç kola ayrılmış ve sekiz bin bina yan muştur, Yine Cibalide 1833 te, sekizinci defa olarak bu sefer bir tüfekhane- den çıkan yangın İstanbulun yarısma yakın mahallelerini ve arm biline- meyen ... Ikinci devrede, yani 1853 ten 1908 senesine kadar giden zaman içinde Istanbulda 229 defa büyük, küçük ıkmış. Bunların en büyükleri 1864 te Hocapaşada çıkan meşhur yangın ile, 1870 te çıkan Beyoğlu yangınıdır. Osman Nuri Bey, her şeyden evvel sevdiği İstanbulunun güzelleştiğini görmek istediği için, Hocapaşa yangını halkında “İstanbul için felâketten ziya- de saadet tevlit etmiştir” diyor. Çün- kü bugün İstanbulun en mamur ve en kibar semtleri olan Babıâli, Divanyo- lu, Gedikpaşa tarafları bu yangından #onra imar edilmiştir. Hocapaşa yan- gınından sonra İstanbulda koleranın bitmiş olduğu da rivayet edilmiştir. Beyoğlu yangınında üç bin bina yanmış ve yüz dört insan ölmüş oldu- ğu görülüyor. Bu arada yanan İngiliz elçiliği binasının tutuşacağına inana- mıyan Elçinin de güçlük le kurtuldu- ğu anlaşılıyor. 10 Temmuz 1908 den 1921 senesi sonuna kadar süren üçüncü devrede 79 yangın çıkmış. Bunlardan en bü- yükleri olan Çırçır, Aksaray, Mer- can, Kabasakal, Uzun il gir ve Defterdar, Hasköy, Cibali - Fa tih - Altımeı Kuruçeşme, Edir- nekapı, Üskü: İn Yeni Mahalle ve İcadiye yangınları hatırlarımızdadır. “.. İkinci ve üçüncü devrelerde — ya- ni 1853 ten 1921 senesi sonuna ka” dar İstanbulda çıkan yangınların yaktığı binaların hesabını üşenme- den toplarsak 49,247 sayısını buhu- ruz, Bu yekünun tafsilâtmı veren Os man Nuri Bey, arada kaydı buluna- mamış yangınlar olabileceğini de söy- liyor. Bu sayının karşımda, altmış do- kuz sene içinde bu kadar binanm yan dığını gören İstanbulun hâlâ yerinde BURHAN CAHİT: (ünilâp Komanı) eczacı benimle köşeye kadar gel- di ve işaret etti. İleride iki ağacı ya beyaz parmaklıklı kapı. 'eşekkür ederim: Acele adımlarla gidiyordum. Ec- zacmın gösterdiği beyaz kapı açıl- dı. Ve (Narin) in sarı başı bir kay- sı gülü gibi göründü. Uzaktan hay- kırıyordu: — Yazık yetişemedim. Affedin beni. Öpüştük. Koluma girdi. Beni iki defa gör-! düğü halde âdeta eski bir mektep arkadaşı gibi teklifsizce konuşu- yordu. Kum döşeli, etrafı © çiçekli bir yoldan yalıya doğru gidiyorduk. Suat Bey yakcor açık beyaz bir gömlekle ağaçların arasından çık- tr: — Affedersiniz, dedi. Biz lüks kıyafetleyiz. Ve elimi sıkarak sordu: — Nasılsınız Çiçek Hanım.. Na- Gülünç oluyorum.. Bu dünyada zahmetsiz hiç bir iş olmıyor. Mualla Nusret Hanım da ne zamandanberi kocasından küçük bir spor otomobili alması için şsrarlarda dı lu, Nusret Beyin bu talebi red dayandığı en kuvvetli is — Karıcığım, sana bir otomobil almak... nasıl olur? Benim bile oto- mobilim yok. Fakat Munllâ Hanım bu mantığa karşı şu cevabı veriyordu: — Yek, bi amma, arada fark var. Bir defa sen otomobil alır- san, ne yapacaksım? Vaktın yok ki, ilden istifade edebilesin. Çün- ü bütün gün 'n bir yere çıktı- ğın yok. Daha sonra direksiyon kul- Janmasını bilmezsin. Kocası şu cevaba şöyle mukabele ederdi: — İyi amma, sen sanki direksiyon kullanması bilir misin? Muallâ Hanım cevabı basitti: — Bilmem amma, öğrenirim ya. Bol bol vaktim var, halbuki sen dai- red inle meşğulsun. Bütün bu muhaverelere ikna man- tıklarma rağmen, Nusret Bey kolay kolay kanacağa benzemiyordu. Bunu gören Muallâ Hanım başka cihetten tutturdu: — Ah, bir otomobilim olsa ne iyi olurdu. Güzel havalarda seni de ya- nıma alır, kırlarda dolaşırdım. — Yok canım? — Tabii değil mi? Meselâ bir Cu- ma günü Maslak yolunu tutardık, s0- ni Arnavutköy tepelerinde dolaştırır. dım. Boğazım o güzelliğini koş bakışı doya doya seyrederdin. Bilinemez, bu teklif mi Nusret Be yin hoşuna gitti, yoksa en nihayet karısının srarlarmdan mı bıktı, ne dir. Günün birinde Muallâ Hanıma istediği otomobil alındı. Hani yol ol- sa, saatte doksan kilometre vız gelir- di. Artık Muallâ Hanımın keyfine pa yoktu: — Bu Cuma gezmeğe gideceğiz, dedi, ben yolu çizdim. Yine Maslak yolunda gideriz, Trabyada Tokatli- yanda biraz otoruruz, ondan sonra Büyükdereye gideriz, eğer ister isen ye yol ler. Yola çıktılar. İlik oldu. Muallâ Hanım yolların bozuklu Bundan, Avrupadaki yollarm genişli- inden ve rahatlığından bahsediyor- du. Arada biri — Bük şu budala ürebaceyal Di yordu. Otomobiller için bu kadar ni- zam konuyor da, arabaflar için ne di- ye konmaz, aklım ermiyor. Daracık yolun orta yerinden gidilir mi böyle? Hayvan herif, sağdan gitse de, yolun bir kısmı açık bıraksa ne olur? Daha sonra karşı taraftan gelen büyük bir otomobilin şoförünü tenkit ediyordu: — Sarhoş mu nedir? Altındaki a- raba yalpa yapıyor. Trabyaya yaklaşıyorlardı ki, bu defa Nusret söyledi: — Dur, dur! Muallâ Hanim sordu: — Ne oluyorsun? Evde iken ak- lan neredeydi? — Mesele o değil. Elâleme gülünç oluyorum. — Neye elâleme gülünç oluyor- muşsun ki. Elbette oluyorum. Zaten otomobi- le binerken de» de akiıma gelmişti ya. Berberin geçerken ayna füme im bala Hakikaten gülünç oluyorum. Gemini karısının eline ver- imiş bir adam, sanki bütün dünyaya kendini seyrettiriyor.. — Kocacığım, neler söyliyorsun? durduğuna göre, bu şehrin halkında- ki gayrete ve yangınm büyümesine mani olmakla mükellef bulunanların tasasızlığına hayran olmamak kabil değildir. G. ATA rin artık bugün bayram ediyor. Si- zi o kadar sevmiş ki! Konuşa konuşa yalının merdi- venlerine geldik. Büyük camlı ka- pının önünde geniş terasta kır u- zun saçlı, sevimli bir adam gülerek bize bakıyordu. Narin bağırdı: Baba, işte sana Çiçek! Ve beni elimden âdeta çekerek merdivenleri dörder dörder atlıya- rak çıkardı. Suat Bey haykırıyordu £ — Yapma Narin, kız daha has- talıktan yeni kalktı, Doktor Kadri Beyin elini öptüm. O da yüzümü okşadı, Narin mütemadiyen soruyordu: — Nasıl baba.. Güzel değil mi? Ne cana yakın değil mi?. Öyle se- vimli ki! Her halde ben gelmezden evvel iki kardeş babalarma benim için bir çok şeyler söylemişler. Doktor Kadri m gözl neşeli bir adam, beni den Sıvasa getiren Müfettiş Hilmi Beye benziyor. Temiz yüzlü. Sesin- de daima bir yumuşak, gönül avlı- yan ahenk var. Geniş mermer terasadaki hasır koltuklara dağıldık. Doktor Kadri Bey çocukların misaf ihmal etmedi. Yanımız- daima dan ayrılmadı. Benimle çok konuş- TÜRK SİNEMASINDA 21,00 Anadslu Ağan, Borun haberi, Saat ANKARA, 1528 1200: 1330; Üramelen. 18: Alaturka sar. 19,20: Alaturka saz. | ana müsikini. eweeikisinim devam PEŞTE,S50m. santi, 184 Müsahaba 17: Kadı Larss tarafından va Sigan musikisi Macar balk şarkıları. 20:20: Konferi Şarkılar. 22: Haberler. — 2220: Avrupa or- tarafından ve (Ermest Dohnanyı ida Müteakiben 23 Plâk ile dans ROMA - NAPOLİ - 1730 Plâk, Haberler. unusikisi, BARİ » 1830 “Filharmenik akademisinden naklen, tagnnnili ve solist ke- el mepriyanı 162 Düne plâklar, 20081 Schubert, Grieg, Tes tras, ve Hikdechım | 13081 Borsa Plâk. 1808; Radyo orkestrası. 19,05: Haberler. 19,20: Mime Margot Hockey tarafmdan şarkı” | lar. 19,5: Radyo orkestrası. dersi, 20,25: Plâk, 2050: o Kenlerans, 2108: Metzner Karteti (Mozart) 21, sokakta olsam da, önümden bizim gi- bi bir otomobil geçse, vallahi içindeki herife gülerdim, Gelirken birisi de e- Jiyle yanındakine bizi gösterdi. Cid- den rezil oluyoruz. Muallâ Hanımın bu mantığa da | gen dçrece canı sıkılmıştı. Bir a lık | düşündü, sonra şen bir sesle — Kocacığım, aklıma bir şey gel di. Sen gel yanıma otur, bana otomo- bil öğretiyormuş gibi yaparsın, © za- man kimse sana ne güler, ne bir şey. Nusret Bey bu kadar güzel bir fik re karşı ne diye bilirdi? Derhal ka- rısının yanma oturdu, mükemmel oto mobil kullanmasını biliyormuş ta ka- rısma da istiyormuş gibi öğretmek ii bir vaziyet aldi, Böyle hattâ Trabya- da durmadan Büyükdereye kadar var dılar. Fakat Büyükdere daha kala- balıktı. Nusret Bey yine karısma öğ- retiyormuş larzında bu defa direksi- yonu daha kuvvetle tuttu, fakat hik- zahanenin camekânından içeriye gir- di. Tabii ecnahaneden çıkış pek zin oldu. Kazadan mütevelli! ww için de, cüzdanı hayli zayifle- Muallâ Hanıma da, otomobile de birşeyler olmamıştı. Arabayı geri çek tiler. Büyükdereden dönüyorlardı. Bu defa kimsenin Nusret Beyi gülünç bulmağa hakkı olmazdı. Çünkü sargısından yaralı olduğu- na şüpbe edilemiyen bir adamı, karr- sı pekâlâ ötemebille götürebilirdi. Zavallı Nusret Bey, asıl ne zaman gü lünç olduğunu ancak o vakit anla Başta, SEM tu. — Suat bana hayatınızdan biraz bahsetti kızım, dedi. Geçirdiğiniz acı maceralar bizi çok (müteessir etti, Doğrusu o yaşta bu kadar elemli ve maceraya kolay mu- kavemet edilmez. Genç bir kızın dünyayı altüst eden bu hâdiseler arasında kendini, şerefini ve haya. tını kurtarması bir şey bir mucize. Doktor Kadri Bey doğrudan doğ- ruya bir şey sormadan benimle öy- le konuştu ki bütün geçirdiğim hâ- diseleri birer birer anlattım. Mü- fettiş Hilmi Beyi o da tanıyormuş. — Ne olur ( Beyefendi, dedim. Bana adresini verseniz.. O beni da- ha on bir yaşımda iken öyle büyük bir felâketten kurtardı. ki.. Beni mektebe yerleştirmeseydi kim bilir ne olacaktım. Kadri Bey gülümsedi: — Merak etme (e yavrum, dedi. Kalbinin iyliği seni her zaman iyi insanlarla karşılaştırır. Hilmi Bey | Şimdi İstanbulda değil, Avrupada, BALTALI CELLAT SESLİ va SESSİZ SİNEMANIN YAPILAN GÖRÜLEN EN MUA! hayret; dehşet müsameresi olarak M DEVREDİLECEK IHTİRA BERATI “ Kurşun kalemler ” hakkındaki ih- tira için İktisat Vekâleti Sanai Umum Müdürlüğünden istihsal edilmiş olan 21 Künunsani 1930 tarih ve 1003 numaralı ihtira beralinm ihtiva hukukun bu kerre ahara devir veya icara verilece ği teklif edilmekte olduğundan bu hu- susta fazla malümat edinmek isteyen 20- yatın İstanbulda, Bahçekapuda Taş Ha- | nında 43-48 numaralarda kâin vekili H. W. Stoek efendiye müracaat etme- | leri ilân olunur. (10812) 9325 (öiiliyet Aarın umdesi “ MİLLİYET” tir. ABONE UCRİ TLERİ: iE m —— Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazete ve matbaaya sit işler işin imüdiriyete mü- varmak edilir. Üneetemin. ilinların mes'e- setini kabul etmez, matbuatınm müttefikan: DÜNYANIN 8 nci harikası ismini verdiği “İPEKFİLM studyo unda Türkçeye çevrilmiştir. ÖNÜMÜZDEKİ PERŞEMBE GÜNÜ MATİNELERDEN İTİBAREN İPEK ve ELHAMRA Sinemalarında, aynı zamanda Fransızca nüsbası önümüzdeki Çarşamba gecesi büyük sinem FİYATLARDA ZAM YOKTUR LUWAKD Fransızca sözlü (10919) KEŞFEDİLDİĞİ GÜNDENBERİ ZZAM ve hakkında bütün cihan ve harika filmi ELEK sinemasında “ (10917) DAVET: KEMAL - FİLM Müdiriyetin- den: Bütün cihan matbuatınca kendisine dünyanın 8 nci hari * kası ismi verilen KING - KONG filmimizin fransızca nüshasını ö- nümüzdeki Salı günü saat 10,30 da MELEK Sinemasında şehrimizin muhterem matbuat er kânma sinema ve film şirketleri müdürlerine ve ailelerine hususi bulünü rica ederiz. p KEMAL.FİLM Yarm akşam saat 21.30 da FRANSIZ TİYATROSUNDA meşhur İspanyol viyolonist ve JUAN MANEN'in birinci konseri verilecektir. TEŞEKKÜR Validemizin vefatı hasebile gerek bizzat teşrif ve gerek tah- riren beyanı taziyet eden zevata ederiz. arzı teşekkürat Daniş, Aziz, Fikret, Şadiye (10895) Iktısadi buhranı n. Mükemmel servis - aile mecmaı KIRMIZI DEĞİRMEN müdiriyeti; içki ve meze fiyatlarında büyük tenzilât yapmıştır. (18 kişilik) memleketin en yüksek saz heyeti *00 kuruşa bir şişe rakı, 30 kuruşa duble bira, 25 kuruşa me- zeler, 45 kuruşa kahve, gazoz içeceksiniz. Mi (10925) azarı itibare alan - Bu kadar fedakârlığa mukabil Konya Vilâyeti Daimi Encümeninden: 1 — Konya merkezinde ii cuk bakım evinin inşaat ve tesi: inşa edilecek olan doğum ve ço sat bedeli keşfi (56183) lira 17 kuruş o'up tanzim kılınan mukavele ve şartnamei fenniye si ahkâmına tevfikan inşaatı kapalı zarf usulu ile münakasa- ya çıkarılmıstır. 2 — İhale 17-12-933 saat on beşte Konya Vilâyeti caktır. tarihine müsadif Pazar günü Daimi Encümeninde yapıla- 3 — Taliplerin bu gibi inşaatıikmaletmiş bizzat mü- hendis veya mimar olduğuna veyahut bu evsafı haiz bir mü- hendis veya mimarla iştiraki mesai etmiş bu'unduğuna dair noterden musaddak vesaik ibraz etmeleri lâzımdır. 4 — Bu hususta tanzim edilen proje resimleri şartname ve mukavelename sureti musaddakaları on lira bedel mukabi- linde Konya Vilâyeti Daimi Encümen kaleminden alınabilir. 5 — Talipler yevmi ihaleden evvel projeleri tetkik (ve mabhallen tatbik ettiktten sonra münakasat kanununun onun- cu maddesi mucibince ve-eceklerini teklifnameye vesaiki mat- lubeti raptetmeleri muktazidir zinti yeri. Yemeği hep (o beraber bahçede, Kadri Beyin her zaman altında o- turduğunu söylediği bir çamın ye- şil koynunda yedik. Kadri B. beni sağına, kızı soluna aldı. Suat B, de karşımızda idi. Bu ailenin bana bu kadar dost- luk gösterdi eşit Bey görsey- di geçen akşamki çirkin muamele- yi yaptığına pişman o olurdu. Her tarafında temizlik görünen, her kö- şesinden samimi bir aile hissedilen bu sevimli yuva bana Erzurumdaki evimizi (o hatırlattı. Kendimi hiç te yabancı bir yerde Z, mes'ut tehassirdim. Yemekten sonra Kadri Bey ge- len iki misafirile bahçede konuşur- ken biz salonda denize karşı kol- tuklara uzanmış konuşuyorduk. Bir aralık Suat Bey de misafir- lere bakacağını — söyliyerek yanı- muzdan ayrıldı. Gelirse... — Teşekkür ederim Beyefendi. İki kardeş bana yalının bahçesi- ni gezdirdiler. Doktor Kadri Bey çiçek merak- hsı... Bahçe o kadar güzel süslen- miş ki.. Tertemiz , çiçek içinde. Ve Artık ese benli olduğumuz (Na rin)e pansiyonda geçen hayatımı anlatıyordum. Birdenbire yerinden kalktı, yanımdaki küçük bir tabu- reye geldi. Şimdi âdeta dizdize idik. — Çiçek, dedi. Sana bir şey aça- denize doğru geniş kumlu bir ge. | cağım. (6361) 9032 — Ne gibi! , — Ağabeyim seninle evlenmek O kadar şaşırdım ki o yüzümde ki değişikliği (Narin) de görmüş, ellerimi tuttu: — Ne var, niçin hayret ettin. Kekeledim. — Hiç, böyle bir şey düşünme dim de! — Evlenmek istemiyor musun. — Bilmem kardeşim: Benim için evlenmek o kadar güç ki! — Neden? — Kimsem yok. Param yok. Tanıdığım yok. Kimseye emniye- tim yok. Daha bir çok şeyler. — Ağabeyim seni Reşit Beyin yazıhanesinde tanımış. Hattâ daha- evvel Yıldızda bir baloda görmüş. Reşit Beyin yanında ihtiyar bir A- li Efendi vardır. Eskiden bize ge- lir giderdi. Ondan tahkik etmiş. Ni hayet kararını vermiş. Fakat ağa- beyim, belki başka suretle.mânâ verilir diye bu © evlenmek fikrini doğrudan doğruya açmak istemi- yor. Biz iki kardeş biribirimizi çok severiz. İlk defa bana söyledi. Ben bir gün babama anlattım. Dikkatle, heyecanla (Narin) in yüzüne bakıyorum. (Arkası var.) 1 om İğ Yı e, er EL9OS BEBE EEEE Ba EE p

Bu sayıdan diğer sayfalar: