9 Mart 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

9 Mart 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e e TK | | e r dı. Fakat acaba Mesturenin annesi, nasıl kabul i? Müspet bir | #i meydana çıkacak. pelice ele geçiremedikten bap: olsun, ötesi kolay. Bir padaki turnesini bitirerek Londra'ya av- det etti. Eder'in hedefi, bildirildiğine gö- re, silâhsızlanma hakkendaki İngiliz nek toi nazarı Almanya, Fransa ve İtaly, İsi hazarlarını öğrenmekti. silâhsızlanma meselesinin, Fransa ve Italya arasında Zakereler ile halledilmek — istenil Almanların plânda bırakıldığı bir his uyanmıştı. İngilizler, Almanya ile de temas temin ederek onları da birin- ci plâna almak istemişlerdir. , Berlin ve Romadan sonra tekrar Parise uğrıyarak Löndra'ya dön- dü, şehirleri ayrı ayrı — dolaştıkça, her tarafta silahsızlanma etrafında çok müsait bir hava bulduğu © bildirilmekte idi. Şimdi anlaşılıyor ki hava bildirildiği kadar müsait değilmiş. Evvelâ Fransa'da Almanyaya müsaa dekirkkta bulunmak noktasından Dow- mergue hükümetini Daladier hükümetin- den daha 3z hazır bulduğu anlaşılıyor. Bunu da tabii görmek lâzımdır. Berlin'e gelince; Eden'in burada iki iti- az ile karşılaştığı anlaşılıyor. Evvelâ Ak manlar, silâhsızlanma mukavelesinin İn- giltere tarafından teklif edildiği gibi, on sene altı sene yapılmasını istemiş- ler, Fakat bundan daha mühim itiraz, tayyareler hakkındaki kayrtlardır. Ma- Tümdür ki İngiliz teklifi Almanya'yı iki #ene tayyareden mahrum bırakıyor . E- er iki sene zarfında askeri tayyarelerin yası için beynelmilel bir mukavele im- zalanmazsa, 9 zaman Almanya da tayya- neye sahip olabilecektir, İngilizlerin he- defleri şudur: Tayyare İngiltere için teh- Wikeli bir silâhtır. Binaenaleyh bunun il- gasını istiyorlar. Derhal ilgası mümkün görünmediğinden Almanyanın da tayya- reye sahip olmasına muvafakat eedeeğiz diyerek, bu müddet zarfında Fransa üze- rine tazyık yapmak istiyorlar. Ancak Al- manlar, ya tayyarelerin derhal ilgasını yahut Va kendilerinin de sahip olmaları- Almanyada Ingiltere, tarı ü na muvafakat edilmesini talep ettiler. İş- te İngiltere noktai nazarındani en ehem- biyetli Alman kaydi ihtirazisi budur. Roma'da İngiliz nazırının bir netice el de eltiği anlaşılmıyor. Anlaşılan şudur: Mussolini, İtalyan projesini bir defa ha izah ederek bu aralık silâhları mak mümkün olmadığını, riyadeleşmesine mani olmağa, ve bunda muvaffak olunursa 'nunla iktifa etmek lâzımgeldi: miş. Ancak şu nokta hatırda tutulmak dir ki İtalya Almanyanın silâh noktasın- devleilerin silâhlanmaları yerine Alman- ya'nm silâhlanması ile neticelen”-k wii görünüyor. Galiba nihayet olacak iş te ii “.s Orta Avrupa'nın mukadderatı: Orta Avrupa karışıklığını muhafaza ediyor. Avusturyanın mukadderatı, bir taraftan Almanya, diğer taraftan İtalya, üşüncü taraftan Fransa, dördüncü taraf- tan da Küçük İtilâf arasında münakaşa edilip duruyor. Bu | münakaşanın bariz bir neticesi İtalya ile Almanya'nın arala- rını açmak olmuştur. Fransa İtalya'nın orta Avrupa için bulduğu çareyi beğen- ysemekle beraber, & bunun tahakkukuna galışmak Italya ile Almanyanın arasını açtığı için uzaktan seyirci kalıyor. Almanya Milli Sosyalistleri tahrik ede- vek hedefine varmak istiyor. İtalya, Ma- istan i a arasında bir birlik Avusturya'ya yardım bildirilmektedir. Ya- iyasi bir mesele olan il bi histir. Böyle bir kombinezonun muvaf- fok olacağı çok şüphelidir. Çünkü eğer hakikaten yapılsa bile devamlı bir çare nlamaz. Kaldi ki Avusturya ile Macaris- tan arasında bir iktisadi ve Pi yapmak kolay değildir. Çünkü: 1 — Avusturya'da şimdi iktidarı elle- vinde bulunduran faşist zümre Avustur- anın zirasi mıntakalarına dayanıyorlar. lunların imha ettikleri Sosyal demokrat- Har helki Macar ziraat mahsüllerine güm- vük kapılarını açmağa razı olurlardı. a Milliyet'i KANLISIR in söylemiyorum: Hiç tanımadı- ie bilmediğim bir kız, bir ka- dın dahi olsaydı, gene isyan ede- çektim, Bu gibi adamların vücudu , insaniyete, cemiyete bir hakarettir. Alacakları kızlara yazıktır, in tır. Halim Siret gibiler, aile yuvası ; onlar, beşeriyetin Za- kurulmuş yuva- Hüsrev, anneni görücü gön- der, beni iste... Bu, benim aylardanberi düşün- düğüm bir şeydi. o Fakat annemle Mesturenin annesinin araları açık- tı. Iki kadın da, birbirinin ayağına gitmeği bir izzeti nefis meselesi telâkki ediyordu. in edebi tefrika . 16 kat şimdiki faşistler buna daha az müte- mayildir. re 2 — Macaristan o büyük harpten sanayi memleketi olmağa çalışıyor. Avus- turya'nın sanayi mamulâtma karşı güm- rük kapılarını açarak bin bir müşkülât ile yetiştirmeğe çalıştığı sanayii imha etmek İstemez. Görünüyor ki Habsburg hanedanın. ihyası gibi, Küçük İtilafın asla razı ok ja Macaristanda bugün! a kabul edemiyeceği siyasi müşkülâtlan sarfı nazar, iktisadi menfa- atler de uygun gelmiyor. Mesele şimdi Roma'da yakında Avus- turya ve Macaristan Başvekillerini, râklerile yapılacak olan bir içtim: rüşülecektir. Bu içtimam ay | ortasına doğru yapılacağı bildiriliyor. Mussol Goembös ve Dollfuss arasındaki bu iç ma şimdiden her tarafta büyük bir alâka uyandırmıştır. Fekat öyle görünüyor ki realist Mussolini, ilk defa olarak bayâl peşinden yürümeğe başladı. Na Henry ve Elizabeth: Uzak Şark'ta Henry Pu Yi ile Eliza- beth Payi martın birinci günü dehdebe ve tantana içinde Mançurya İmparatoru ve İmparatoriçesi ilân edildiler. Henry ve Elizabeth gibi Anglosakson adlı iki kim- senin Mançurya tahtına oturmak için bir Japon zırhlı otomobili içinde merasime gelmeleri hayli garip manzara ol : Pu Yi malümdur.ki eski Çin İmparato. rudur, Çinliler 1912 senesinde kendisini attıktan sonra Japonlar bir zaman işleri- mize yarar diye kendisini sokak ortasın- dan aldılar. Beslediler. i de Man- guryadaki entrikalarını çevirmek için va- sün olarak kullanıyorlar. Henry Pu Yi imparatordur. Binaena- leyh halkın . irade ve arzusu ile değil, Allahın takdirile hükümdar oluyor. Fakat gariptir ki halkın iradesile iş başıma ge- çen cümhurrcisleri hâlâ imparatoru tanı- mamakta ısrar ediyorlar. Henüz hiç bir devlet yı tanmamıştır. Bir za- manlar, imparatorlar, halkım arzu ve idaresiledir. diye © Cümhurreislerini tanımazlardı. Şimdi roller değişti. “.x İngiliz hükümetinin vaziyeti: İngiliz açlarının nümayişleri ka- rmlarını doyurmadı, Nü in İnti zamla yapıldığı Hattâ işçilerin mümessilleri İngiliz Başvekili Mac Donald tarafından ka- bule bile mazhar olmamıştır. Başve- kil, nümayişlerin komünistler tara- fından tertip edildiğini, binacnaleyh nümayişçileri kabul etmekten bir fay- da hâsıl olamıyacağını bildirdi. Ba- zı amele mebusları tarafından Mec- liste yapılan bir istizaha cevap ola- rak dedi ki — Başvekil tarafından kabul edil- mek Kanunu esasi ile temin edilmiş bir hak değildir. Nümayişçilere bazı mebuslar ta- rafından Avam Kamarası intizar sa- lonunda çay ikram (edildi 6 şimal - den gelen işçilere dağıtıldı. Diğer taraftan iliz kabinesin- de bazı değişiklikler olacağı ra li Bununla beraber, galip ihtimal Mac Donald hükümetinin daha bir müddet iktidarda devamı noktasında toplanı - yor. İngilizesde bir darbı mesel var - der: Bir nehirin suyu içinden geçer ken at değiştirilmez. Dahili vaziyetin bu derece nazik ve harici vaziyetin de yu kadar pahalı olduğu bir sırada İngilizler de hükümet değiştirmek is temiyeceklerdir. a Yaşadığımız zamanın garabetleri: Dimitrof, Tanef ve Popof isminde- ki üç Bulgar komünist Almanlar tara- fından bir tayyareye bindirilerek Mos- Yazan: Mahmut YESARİ lu olacaktım. Mesture, elini omuzuma koydu: — Neler düşündüğünü biliyo- rum. Fakat her şeye rağmen. umu sarsıyordu? — Anlayor musun? o Her şeye gi Pe son bir ümit, son bir ihtimal. — Veli Gi Vk şirmeden Deri o Kalbim uyuşmuştu: — Beni korkutuyorsun, Mesture1 Bu kadar yakın mı? Dudaklarını bükt — Bilmem.. Bilinmez ki... Halim Siret'in annesinin tavırlarından işi, aceleye getirmek istediklerini anlı- yorum. ii Hınçla yumruklarını sıkmıştım: — Tabii... Eğer uzarsa, biraz u- Zatacak olurlarsa, oğullarının foya- Bir kere ni- talâk MİLLİYET CUMA 9 SIHHİ 8 NN, ÖĞÜTLER Mektep çocukları Bugün mekteplerde bettahsiz ilk - mekteplerde çocukların beden ve sıbhatları ile pek yakından alâkadar olmağa başlıyan maarifimiz her tah» minin fevkinde ve her türlü takdire lâyik pek büyük bir yurt hizmeti yap- maktadır. Çocuklar isükbalin © ümit leridir, onların arızasız ve hiç bir şeyden mahrum olmıyarak sağlam ve mes'ul“ yaşamak tabii haklarıdır. Mekteplerde çocukların sıhhat yok- laması yapılması şükran ile karşılan mağa lâyiktir. Beş on sene evveline gelinceye kadar böyle şeyler kimse- nin hatırından geçmezdi. Mektep ç0- cukları pek acınacak bir halde idi. Biçare yavrularla kimse alâkadar ol- mazdı, büsbütün kendi hallerine br. rakılmış idi, o zartanlar mekteplerde bahusus kız mekteplerinde çalgı, pi- yano ve şarkıdan bahsetmek ayıp ve terbiyesizlik sayılırdı. Bugünkü gibi çocukların sıhhatlarını yoklama et- mek şöyle dursun, biri gidip te mek- tep müdürüne veya hocasma çocuk - ların ekserinin dişleri çürük ve hasta dır, ve vücutleri bundan zehirlen- mekte olduğunu söylese idi, ğı cevap çocuklarm dişçisi değiliz. di git işine onu anası, babasi sün! Olurdu. Ayni zamanda çocukla rm ağzını karıştırmak size yakışmaz, ayıptır efendi, diye bir de tekdir e- derler ve fena muamelede bulunur - ardı. Halbuki zaman ile her şey ne kadar değişmiştir, belki otuz sene ev velki mektepler ve mektep çocukla” rile buzünkü mektep çocuklarmı bir göz önüne getirince irfan ve terbiye hayatımızda ne kadar büyük farklar olduğu anlaşılır, evvelleri mektep ç0 * cuklarının üst başları perişan, * hatları bozuk, dişleri çürük, dudak- ları yarık, yüzleri kirli ve soluk tr- nakları kesilmemiş, saçları taranma- mış ve sıhhata hiç uygun olmıyan hallerde idiler. Büyükada Dr. ŞÜKRU —— ———— —— kovaya teslim edildi. Malâmdur ki ba üç Bulgar Torgler namında bir Alman ve Lubbe isminde bir Hollândalı ile beraber Reichstag'ı yakmakla itham edilmişlerdi. Lubbe idam edildi. Fa- kat Torgler ile üç Bulgar 23 kânunu- evvelde beraet kazandılar. Berast ka- zanmalarıa rağmen, bu tarihten beri mevkuf bulunuyorlardı. Almanların bu hareketi dünya matbuntı tarafından tenkit edildi. Gariptir ki İngiliz ve Fransız liberal efkâri ile Mdskovanm komünist efkârı bu noktada birleştiler. Moskova hükümeti de Bulgar komü » nistlerini Sovyet tebaalığına #enbul et « 6. Bunun üzerine Almanlar üç Bulga- rı bir tayşmreye bindirerek *Moskova- ya teslim ettiler. Almanyada tehlikeli birer cani mua- melesi gören Bulgarlar Moskovada bi- rer kahraman vaziyetine geçtiler. Mos- kova ve Berlinde siyasi kıymetler biri- birinden bu kadar farklıdır! Uç komü- nist te cehennemden çıkmış, cennete girmiş adamlar vaziyeti: lir. Müm- kün olsa da Rusyada komünist olm - yanlar ile Almanyadaki komünistler 4 - rasında bir mübadele yapılsa belki her iki taraf için hayırlı olacaktır. Karl Marks'ın kemiklerile eski bir incil . kitabı arasında böyle bir mü - badele mevzuu bahistir. Malümdur ki İngilizler geçenlerde Rusyadan yüz bin İngiliz lirasına eski bir incil kitabı salın aldılar. Komünist peygamberi Karl Marks ta Londrada gömülü bu - lunduğundan Sovyetler £ kemiklerini Rusyaya getirmek isterler. İncil için verilen yüz bin İngiliz lirasna İngi- Hizlerin kemikleri Rusyaya vermeleri ileri sürülmektedir. Yani incil ile Karl Marks'ın kemikleri mübadelesi iyor demektir. Takas yalnız ticaret eşyası mübadelesine değil, bu gibi işlere de teşmil ediliyor. Garip bir dünya için de yaşıyoruz vesi Ahmet ŞÜKRÜ etlere, ister istemez “katlanı- lacak... Sesim, hiddetle titriyordu: — Emin ol, Mesture... Bu, Halim Siret'in annesinin * plânı, arzusu fi- lân amaa Dini Halim süzün in kafası loğmuş, çok ibli: bir teşebbüstür. > Dernek ki peri kenarda kösede, kıyıda bucakta, dolandırılacak kimseler vurulacak, kalmamış! Şimdi kurt, kuzu maske- si takınarak akraba kapılarını ça- lıyor.. Ondaki cürete, pervasızlığa MART 1934 Ben namusluyum.. Eczacı Dikran Efendi her gün ye raşır. Bu, m 8 tak dır. Bir parça fazla koysa belki kasta ölebilir, bir parça az koy | sa belki hasta doktorun söylediği | İ günde iyi olmaz. Onun için Dikran rinde gayet dikkatli davranırdı. Alar kırışır, kaşları çat zihnini başka hiç bir şeyle meşğul etmezdi. Alışkın eliyle beyaz tozları küçük mustatil- şeklinde sıraladığı kâğıtlara dağı tır, sonra bu kâğıtları kaşe halinde birbirinden farkarz denecek derece de katlardı. Hattâ dudaklarını gıdık: İsyan kır düşmüş bıyığınm. tellerini bile şöyle elinini ayasile yukarı kal- durmazdı. Dikran Efendi bir güri birden ba same kaldırdı. Eczahanenin temizliği- ne ve ufak tefek hizmetlerine bakan Hayganoşun karşımda ağladığını gördü. Dikran Efendi sordu: — Hastasin, nesin? x yaşında olmasma rağmen, çirkinliği genç görünmesine | mani bir kadındı. Başını arkaya sal- layarak hasta olmadığını ifade etti: — Oyleyse nedir ki, ağlaorsun? — Nasıl ağlamam ki.. Bu sefer Hayganoşun gözyaşları üdeta boşanmıştı, kızarmış yüzü sır- sıklam olmuştu. — Evde kimin kimsen öldü? gene başmı arkaya sal- k böyle bir şey olmadığını ifa- O zaman Dikran Efendi sa. bırsızlandı. Öyleyse neyin var? Söyle ki, ağnayalım. Hayzanoş nihayet pes ir, nedir? il Efendinin kan be- şına sıçradı. G nü düzelterek Hayranoşu dikkatle tetkikk etti. Bu in kızı da hangi midesiz iğfal e- ı, diye hayret edi- efendi kaşele - bir sesle , Sordu: Kimden gebesindir ki?.. Hayganoş kimden gebe kaldığını yordu. Dikran Efendinin hayre iyade arttı. Nihayet kadınım izahattan anladı ki ün çi kinliğine rağmen onunla te bulunanlar bir, iki değil, üç kişi i- Dimi Efendi namuslu adamdır. Hizmetçisinin böyle ulu — hem de üç gençle görüşmesine bir hürmmül edemiyecek tabiattedir. F: gözü, iki çeşme, parmal e geçi- rip kıvırarak yalvarıyor, af dileyor- kat Hayzanoş karşında iki du. Dikran Efendi vaziyeti vahim gö- rüyordu. Ya konu koşmu kendisin- den şüphe ederlerse. Öyle ya, k eczahanesinde çal kadın bu... Hizmetçisine çıkıştı: — Bu ne haldir ki? Beni mahalle ye irezil edeceksin? Hayganoş daima merhamet dile- merek yarım cümlelerle anlatmak is- tedi ki, eğer Dikran Efendi isterse, ortada mesele kalmaz. N ki, Dikran Efendi hepsini belki bir ilâç verir de.. etinden kıp: Dikran Efendi hi kırmızı olmuştuz '— Ustelik bir de beni cinayete sefki seksin? Diye çıkıştı. Haydi, topla pılımı, pırtını.. Seni bir dakika gözüm burada görmesin. Hayganoş diz me öktü e — Annem beni öldürür. Fakat Dikran Efendi kararı ver mişti, Senelerdenberi namusu ile ya- şıyan adam ortalığa rezil olmak iste- #miyordu. O zaman Hayganoş den kalktı ayaklarını sürüye ii eşyasını hazırlamağa çı iler Efendi başmı sali hayıflanı- —— Bunlara da ne oluyor böyle ki.. Diye söyleniyordü. vi ”Bir sandalyeye oturdu. Ötekini, şimdiye kadar ismini AĞZIMA almadı. in ve Bi tum ap içinde bıraka end Ür dediğinden biri de eski karısı idi, Gerçi macerası pek karışık sürüye Bugün Dr. İHSAN SAMI ÖKSÜRÜK ŞURUBU Öksürük ve nefes darlığı boğmaca ve kızamık öksürükleri için pek tesi ilâçtır. Her öczanede ve ecza depo- larında bulunur. gey 2894 gn Evlenmişti. Bir gün karısı aldatmıştı. O da bunun far kına varmış, karısını boşamış ve ma» hallesini değiştirmişti. O kadar... Dikran efendi namus meselelerinde kimseyi affetmez. Netekim karısını da bilâ tereddüt boşamıştı. Hattâ son sahne gözlerinin önüne du: — Ben seni sefeletten kurtardım, nm im lere kahkahalarla göstere — Allah göstermesin bir daha 38 nin gibi adamı.. Diye kapıyı şaklatıp kapatarak çıkmış ve Karısı daha neler söylememişti. Parası varmış, hiç te onn muhtaç de- ğilmiş ve saire vesaire... 3 Dikran Efendi o zamandanberi du. Fakat herkes te kendi ve hürmet gösteriyordu. değildi. Eczahanesine ilâç almağa çe bile hoşlarına gidecek öteberi şeyler verirdi. Kış yaklaşınca reklâm olsun diye hemen balıkyağı stoklarını elinden çıkarırdı: — Ben şimdiye kadar kimseye fenalık etmişimdir ki?.. Birden Hayganoş * hatırına geldi. Fakat kararında müsirdi. «Aşkı ar * tık kamusundan çıkarmış bir adamin, başkalarının aşklarile meşiul olması- na hiç sebep yoktu. Yerinden kalktı, gene ile meşiçul olmağa baş” ladı. Fakat bu sefer kaşelerini yapar mıyardu. Çünkü zihni hep Hayganoş la meşguldü. Ya bü kadın gider, ken dini bir yerde öldürürse.. Bir belâya çatmıştı ki, nasl içinden çıkacağını bilmiyordu. Az sonra, Hayganoş elinde böl: çası, eczahanenin üstündeki oda. indi. Şapkası başında, mantosu sırtın da idi, Artık ağlamıyordu. Patronu- na verilecek hesapları verdi. para bahsinde Hayganoşun d gi derliğine Miymeek yoktu, Dikran E- endi bu: ç — Nereye gideceksin böyle? Hayganoş, kolunun bir hareketile Allah bilir nereye? Tarzında bir ce- verdi. <3? “Paran vardır? — Yoktur. Dikran Efendi dayanama: — Haydi, dedi, çık, böhçanı bi. rak Hayganoş şaşırıp kalmıştı... — Sağırsındır? Haydi kal işinde iğrimm sana. ya ledi ö 90 kekeledi ve karnımı gös —'Ya bu'çosek? — Ona da bakarız. Bir çaresini buluruz. Sen yukarı çık ta, yemeği vaktinde hazırla. Hayganoş © seza” hanede kaldı. Şimdi Efendi em hizmetçisine, hem de hizmetçisi AŞK FIRTINALARI Oynıyanlar GARY KOOPER - HELENE HAYES İPEKFİLM studyosunda lisanımıza çevrilmi;tir. İPEK Sinemasında iİlâveten: Ankara'da Reşt Galip Beyin cenaze merasim! intibaatı gösterilecektir. Bugün sast 11 tenzi lâtlı matine (14249) MACAR MARŞI ( Rakoczy March ) GUSTAV FROEHLICH... (14233 | MAURICE CHEVALİER Pek yakında .... geliyor. Bugünkü program ISTANBUL: 12,30: Alaturkı al riyatı. 19: Mehtelii 1900; Türk masiki M. Ulkü H, Serim Ha erleri ve Bars Zİ; acip Yakup Bay er ira ANKARA: : Ankarapalastanı VARŞOVA, MIS m 1640; Hafif musiki, 17/40; Müsahahe 17581 Taganni, 1823: Oda musikisi. 1850: Müsaha- BUDAPEŞTE, 550. 19; Süsmografl 18: Sahibinin Seni plâkları, dersi, 19,301 Spor haberleri, 1 seri, 20,20: Konferans. 20, ser, 22 Haberler, 22,20 Budapaşta musiki hes yeti tarafımdan konser. 23; Haberler. 23/88 Pali Pertis Sigan takımı. VİYANA, SO7 m. 18.10: Popüler opara ve operetlerden parça 1830: Hugo WollPun eserlerinden parça 18,55: Seyahat ve seyrüsefer haberlere da” ir. IBl0: Haftanın beden «porları haberleri. 2010: Josef Holzer radyo orkei 21204 Aktüalite, 21,35: Halk opera orkeatrasının &93 sari, 2245: Son haberler, 23 Org konseri: 3” Org konseri. 23,30: Neşeli ayını neşriyat. BUKREŞ,380m, 13; Borsa. — Plâk. 1: Haberler, — PIâk. 18: Radyo orkestram. o 19; aHiberler, 10,18 Radyo orkestrası. 20: Üniversite dersleri, Plâlk, 30,45; Konferans. 21; Senfonik konser 22: Mütalen, 22.15: Senfonik könüerin devam 22,45: Haberler. BRESLAU,36m. 17: Hafif musiki. — Müsahaba, 1835: Ke” man sonatları, 19; Gençlige ait neşriyat, Mili meşriyat. 21: Kasa haberler, 21,10: Das? — Müsahahe, 24: Dansın devamı. Asrın umdesi “ MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : — O halde, fazla söze lüzum yok.. Ben, sana inanıyorum. Bütün söylediklerine inanıyorum. Fakat bu, neye yarar? Vaziyeti değiştir- mez ki. .— Bana inandığına, inanacağına eminim. Hakkın da var? Derhal harekete geçmeliyiz. larımızı kavuşturup duramayız. m Sana söyliyorum.. Anneni bi- ze gönder.. Her şeye rağmen.. — Peki... Buna da emin olabilir. sin, bak ki yıllarca semtlerine uğrama- O gece, Mesture ile yakın teh- ğa, belki yüzlerini, | seslerini bile | likeyi atlatmak için çareler düşün- unuttuğu akrablarını ziyaret ediyor | dük ve ayrılırken: ve kızlarına talip çıkıyor.. Maksa- | | — Öbür gece buluşalım, dedim. dim erişmek e Yn ben, annemle icap ettiği şe- ne kadar kü yürüyor, görü- | kilde görüşürüm. yor musun? Küçük bir mukadde- Annemle, icap ettiği şekilde ko- meye, şöyle aldatmak için ev- | nuşmak!.... Fakat söze başlamak velden hazırlamaya da lüzum gör. | kuvvet ve fırsatını bulmak, hazırla- müyor... Bu teşebbüse, ailesinin de | mak o kadar güç ki... yardım edeceğini, hattâ dört elle | ( Evde, Mestureye söz verdiğim sarılıp çalışacağını biliyor. Çünkü | zamanki kadar cesur değilim.. An- kendisinden kurtulacaklar.. Halim | nemin yüzüne baktıkça, metanetim Siret, senden daha zengin bir kız bulamaz midi? Şüphesiz ki bulur. du.. Bir akrabayı tercih etmesin- deki sebep, etraftan sorulup araş- tırılma tehlikesi yok... Kirli çama- , ortaya çıkmıyacak? Çok iyi Sinemi Çok Tlçe düşünmüş! eriyor. Onun, kırılmaz. gururunu, inadını biliyorum. Belki beni ha- tırım için razı olacak. o Lâkinben, ona, bu ağır ıstırabı verdiğim için bütün hayatımda bir eza duyaca- ğım! Başka sare yok!.. — Ne var, Hüsrev? Yutkunuyorum: — Hiç mendilim kalmamış! — Yıkattırırız. e Hayır! Bugün söyliyemiyeceğim. Yarın. Yarın, söylerim... — Mayıs 10 — i Ne gülünç şey, yarabbi! Ne gü- 2 ! DG bir adamın, toy 0 Imi bir mekiapli Şiki üzülmesi, ye iğre- ısırık Tcmacak, hattâ nilecek bir şey! Vi rum: Annem, halimdeki fevkalâdeliği seziyör. Zaman zaman gözlerimin içine merakla bakıyor; fakat bir şey sormıyor. Onun bakışlarından anlıyorum ki beni, kendiliğimden açılmamı bekliyor. Halbuki ben, korkuyo- Evet, annemin fena bir şekilde karşılanması ihtimali, zayıf ve W zak ümitleri mahvedecek. Peki, bu tereddüt, daha ne k#” dar devam edebilir? Mesture: — Vaktimiz yok. Vakit geçir” ğe gelmez! Diyor. $ Ben, zayıfım, âcizim, miskinir bayat adamı değilim. Bunu, kabul etmeliyim. Bana, emniyet ve itimatla bak4f, sözlerizni emniyet ve itimatla dil? yorum: : — Mesture, sen, bir il gs tirip te annene sormaz mısın? 4 3 — Neyi? Benim annemin sizin köf” © “Peki ama, ne münasebet” | sorarım? Kendi aczime, etraftan kuvvet toplryorum. m kuvvet, nasıl yardımcılar? Bir e kadar ince, çelimsiz bir gen$ dan medet umuyorum. (

Bu sayıdan diğer sayfalar: