2 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

2 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NE — A ( Fenni bahisler İ Teknikte tekâmül 200.000 kilovat veren al- ternatörler; saatte 140 ton kömür — aktaran “vinçler; 100.000 metre mikâbında ba- *lonlar; 160 kilometre sürat- li katarlar; saatte 80 kilo- metre ile giden gemiler; 20 ton sikle'inde tayyareler.. . İşte teknikte bugünkü te. kâmül! Teknik Arşimet ile başlamadı. Tek- nik Arşimet'ten çok eskidir. Hidros- tatik ilmini kuran, Lodyeyi, dişli çar- kı, nihayetsiz vidayı icat eden ve “noktai istinat bulsam dünyayi kaldı- rırım,, diyen evrekacı, milâttan 287 se ne evvel doğmuş ve o zamandan bugü ne kaadr iki bi yüz küsur sene geçmiştir. Bu küçük adedin yanında tekniğin yaşı çok büyüktür. Ö, insan toplulukların cemiyet haline istiha- lesine doğmuş ve o zamandan bugü - ne kadar da yüz binlerce asırlar geç- iştir. Bu asırların içinde izleri kay- bolan tekniğin tekâmül siperini tetki- ke girişenler onu eski, orta, yeni diye üç devreye ayırıyorlar. Onlara göre: Birinci devir dokuzuncu asra kadar devam etmitşir. Bu devirde insan, ate şi, tekerleği, kayığı icat ediyor; fa - akt lâyikıyle istifade edemiyor. Yap - tiğr arabalara koştuğu hayvanlarla an- cak beş yüz kilogramı geçmiyen yük leri çekebili; ünkü, larının şekilleri verişli değildir. Ağaç gövdelerini oya rak vücude getirdiği kayıklarla ancak mahdut seferler ve nakliye işleri ya- pabiliyorı Zira, dümen yerinde kul - İandığı az tesirli ve zor & relidir... Nakliye vasıtalarının iptidai- Viği yüzünden, bulduğu mi iş letemiyor; icat ettiği değirmenleri berliyemiyor; kendi ertem öz rabasına 2 kürekli gemisine tercih &- diyor. İkinci devir dokuz asır devam et - miş ve makinesinin de icadile nihayet bulmuştur. Bu devirde insan, eski de- virlerde bulduğu madenleri işliyor, kurduğu değirmenleri kolaylıkla bes- liyor: Çünkü, hayvanları nallamasını, onlara bugünün koşumunu takması - Sini öğrenmiştir. Büyük gemiler inşa ediyor, deniz seferlerini çoğalıyor: Zira, bodoslama dümenini icat etmiş tir... Nakil vasıtalarmdaki > a yü muvaffak olduktan sonra eskii catlarını birer birer tekemmül ettiri- yor ve yeni vastalarındaki bu terak - kiye muvaffak olduktan sonra eski icatlarını birer birer tekemmül etti yor ve yeni icatlarda bulunuyor: Ge- milerine yelken takıyor; yelkenlere mürekep şekiller veriyor; puslayı öğrenerek Okyanuslara çılcıyor; | Tadı yaparak matbaayı icat ediyor; ecelerini mumla aydınlatıyor; za - imanlarını saatle ölçüyor... Ruharin Vei ilüsaiyesini bulurken © dokuma ma- kineleri imal ediyor. Buhar makinesinin icadile başla - yan üçüncü devri anlatmak için, asır İarın derinliklerinde kaybolan tekni- ğin tekâmül seyrini tetkike girişen - leri dinlemeğe lüzum yok. İçinde ya- şamakta olduğumuz bu devri hep bi- liriz.: isime. asırda amor Watt, ara Vğrle Amper Arago'larie. araz > isıdurabilen dâhilerle eden üçüncü zamanın tekni - erdiği tekkmül nedir? Bir asırdı simlerini gazete sütunlarını değil ki - za- n tekniğinin tekâmülünü anla - mak için James'in hararet makinesin den mi başlamalı? o Yoksa, insan em- rine münkat kıldığı köle kudretlerin: elektrik, kimya, buhar... İçtimai yatımızda, maddi benliğimi: Edison'un de büyük makinel yaratabilme imkânını demir sanayiinde yeni teamül usulle- rinin tatbika başlandığı, maden hali- büyük sanayii elde etti. 1878, MKaD a. A ir < GEREN EE bd SAF Se Her canlı, taze olur mu? Çok defa “bir şey almak için de- gül, o hararetli alış veriş âlemini yakından görmek için Balıkpazarı- na uğrarım. Bizde balık tablaya çıktı mı, hem gözden düşer, hem kıymetten... Onun için taş nasıl ye- rinde ağırsa, balık ta yerinde pa- halıdır.? Geçen akşam, matbaa dönüşü bir aralık Balıkpazarından geçtim. Ogün, kalkan balığı günü idi; sağdan soldan: —Beykozün gülü hecey!.. Nara- lanını dinliyerek yürüyordum. Pazarın bitim © yerine gelince durdum. Balıklarına su serpen ba- Hikçi benim durdağumu görünce ümütlendi: — Son cemaat yeri burası!.. E- fendi ağabey, çiğneme bizi... Yer- li malı kalkan satıyoruz.., — Kaça veriyorsun? — Senin için kırka. — Otuz beşe olmaz mı? Kızdı: — Bir daha sorarsan elli?. — Peki!.. Ver bakalım iki kile,. O tartarken ben de balığa şöyle 2 baktım; mırıldanma kabilin. en: — Pek tazeye benzemiyor! Di- yecek oldum. Suralına bir tokat yemiş kadar gücüne gitti: — Ne dedin, tazeye benzemiyor- mu, dedin?.. Şu kulağına bak be!.. Canlı yahu!, değilse para ver me yahu?. Yanıbaşımda kerli ferli bir efen- di peyda oldu. Gülerek söze karış- tı; — Beyin sormakta — hakkı var. Canlı ama, bakalım taze mi? — Vay efendiciğim. buda ne maydanozlu lâf? Canlı olur da taze olmaz mı? Güldü: — Olmaz ya!.. Yumurtanın can- lısına, da hatırın için taze mi diye: ya İŞ Hem uzağa, ne gidiyor- sun... Ben d. deliler; e canlıyım Oamataze M. SALÂHATTİN talarmda istenilen nisbetlerin temi - nine muvaffak olunduğu tarihtir. Çe. bu tarihte lâyik olduğu mevkii Toprağa bağlı insan kütleleri büyük şehirlere göç etmeğe bu tarih- te başladı. Bu suretle: 1846 da bir milyon elli bin nüfus- i 1926 milyon 1890 da birmilyon dokuz yüz alt- mış bin nüfuslu Berlin şehrinin 1930 da dört milyon üçyüz otuz bin nü - fusluş 1850 de ik imilyon nüfaslu Londra pe 1930 da dört milyon beş yüz in nüfuslu; K 1870'de dokuz yüz kırk iki bin mü- faslu Nevyork şehrinin 1930 da altr milyon dokuz yüz otuz bin nüfuslu birer merkez oldukları görüldü. Bu suretle: 1885 te 250 kilovat takatı aşama - yan Gram makinesi bugün jeneratör gruplarile 200,000 kilovat vermekte rudretini her işe yarayan, len, ber şekle 80- kulabilen bir köleye benzetmektedir. Elektrik kudreti sarfiyatının son za manlardaki tezayüdünü kısaca göster mek mümkündür. Milyon kilovatı va- hidi kıyasi olarak alırsak: ye Fransa: 1925 teki on bin ikiyüz küsur milyon kilovat yerine 1929 da on dört bin üçyüz yirmi milyon kilo- vat; Almanyada: 1925 teki yirmi bin sekiz kilovat ye - rine 1929 da otuz bin altıyüz altmış milyon kilovat; Amerikada: 1915 teki seksen bir bin yedi yüz doksan milyon kilovat yerine 1929 da yüz yirmi beş bin mil yon kilovat sarfetmiş olduklarını söy Milliyet'in edebi tefrikası: 65 KANLISIR — Yeter, bu dargınlık faslı.. Ve başımı sallayarak kapıya doğ ru yürüdü. Bu hareketinde: — Beni fazla söyletme. Sen; zi yanlı çıkarsın.. Münaşebetsizli bırak! Diyen bir hal vardı. Sırrı Nevres, sesini çıkarmıyor - du. Fakat yutkunduğu, kendini zor tuttuğu belli idi. Melda, benim sağımdaki koltu - ğa oturmuştu: ş — Sırrı Bey, bir cigara verir mi siniz? Hemen yerimden fırladım: — Takdim deyim Hanrmefen - di. Genç kız, cigarayı alıp yaktıktan sonra beyaz dişlerini gös! e güldü; onun, bu, gülüşünde âde- ta taze bir kayısı kokusu vardı. Sırrı Nevres, hâlâ bir şey söyle miyordu. Canı sıkıldığı muhakktk tı. Ferhunde denilen kızm veya ka dınm gelmesinden meye hoşnut olmamıştı? Neden onunla Yazan: Mahmut YESARİ mak sitemyordu? Fakat Semine - gin tavrından, di e vaziyette olduğu anlaşılıyor - du. Semine, bunu bilerek mi yap - mıştı? Neşemizin kaçması, hiç te onun menfaatine değildi; bilâkis zararma idi. Ferhundeyi görmeden, bir hü « küm vermek müânasızlık olacaktı. Oda kapısı tekrar açılmıştı; Se mine Hanım, biraz asık bir çehre ile göründü; yanında orta boylu, duru beyaz, siyah kehriba gözlü bir genç kız vardı. Semine Hanım, kapının eşiğin - de bir an durmuştu: — Ferhunde, çocukluğun lüzu - mu yok, yürü... Beyefendi, yaban- cı değiller. Ferhunde, ürkek ürkek yürüdu, elimi sıktı, başile de selâmladı. Bir kaç saniye tereddüt geçirir gibi ol du ve Sırrı Nevrese doğru yürü - dü, elini şir — Bonjur karşılaş | © Surrr Nevres, başını çevirmişti, Be TLlik. MıLLrivgı UAKŞAMBA £ ASLI 1 “Affan ikide birde karısına; “Hakikaten pek güzelsin karıcı « ğım,, derdi. Halbuki o, karısını sa- de bir ev elbisesile, veya oakşam tüvaletile yahut ta mayo ile gör- düğü zaman da ayni meftuniyet- bu cümleyi tekrarlar o durur “ un. Nişanlandıkları zaman o, ka - rısının zengin cihazlarısa bakar- ken “bu güzel,, ,,0, bu çok zengin,, maamafih bir de sadeliği ayrıca güzel, diye fikirlerini söylerdi. Şimdi ise, artık kadın eşyala - rının güzelliğile, kıymetile megul değildi. Feriha da kocasının: Kadın kı- yafetinden bihaber olduğunu an - O, ipek kadife ile keten iribirinden ayırt etme - ğe muktedir değildi Şimdi, karısının o giydiği ne son moda elini açık bırakan şap- kasım; ne de, oldukça pahalıya mal olan yılan derisi iskarpininin farkına varmıştı. Şüphesiz bu, mühim bir şey de- Gildi. Zaten biribirini seven © bi çift için bu gibi şeyler mühim ola- mazdı. Fakat o, kocasinın bir par- Hüyorlar, Bu rakamların “anmda, haf talık iş santinin 40 senede 60 saatten 48 saate düştüğünü; yarım asır evvel toprağa bağlı olan insanların memle- ekt nüfuslarının. yüzde Mâ yüzde teşkil ederken ilâ 1926 mediğini söylemek yi hayatınm şu son olduğu ehemmiyeti gö: Daha zevk verici mii yoruz? İşte; : Bir işçi haftada çift m ni 'Gürek makinesi bin metre mikâbr kaldırabiliyor. İşte teknikte tekâmül: Devam edelim: Dakikada 1000 ton su basan tulum balar; 30 ton sikletindeki çelik par - çaları döven 6000 tonluk cendreler; dakiknda 200 fiş dolduran istatistik makineleri; iki operatörle idare &di - len ve klişeden kontrola kadar bütün hesapları yazan, tasnif eden, hesap - layan, defterlere geçiren banka ma - kineleri; 1400 ton yükü bir dakikada 18 metreye kaldıran; 1300 ton kö - mürü bir saatte aktaran vinçler.. 105 bin metre mikâplr, 3000 beygir kud - retli, 165 kilometre süratli 250 metre uzunluğunda balonlar; 20 ton sikle - tinde 300 kilometre süratli tayyare - KE MN ça kendisile, giyinmesile alâkadar olmasını pek arzu ederdi. Hiç olmazsa onunla biraz alâ- kadar olsaydı... Her dakika ona: lakikaten pek güzelsin,, demesi iltifattan zi- yade âdet hükmüne girmişti. Çün- kü Feriha pek âlâ, çok güzel ol - madığını biliyordu. Her ozaman: “Karıcığım sen pek güzelsin,, di- yeceğine ne olurdu bir defi “O şapkayı pek beğenmedim” ya- hut , görüyor musun? Zaten ben sana söylemiştim bu yeşil elbise seni açmıyor. Bununla daha fazla esmerleşiyorsun,, yahut ta “İşte şimdi hoşuma giden elbiseyi giy - mişsin. Ah, bilsen bu siyah kadi. feelbiseyi giydiğin zaman ne ka- dar güzelleşiyorsun!,, Deseydi. Bu gibi cümleler kocasmın, onu daha dikkatle, daha kıskanarak sevdiğine delil olacaktı. Halbuki o, kari zusunu ne de giydi sini , elbisesini seziyordu. O, yal. nız ezberlediği o cümleyi bir ço - cuk safiyetile tekrarla rdururdu. O gün Feriha yemeğe inmeden evvel telâşli telâşlı bir şeyler di- | kiyordu, Pek sevdiği siyah kadife elbisesinin yakasını kesiyor ken - dine daha fazla yakışması için sa- atlerce uğraşıyordu, Yakayi iste diği şekle koyduktan sonra elbi - seyi ütüledi ve kaldırdı. O gün ahbaplarından birinin çayına davetli idiler. : Feriha tü- valetini bitirdi. Kocasr görmeden kadife elbisesini giri üstüne telâşla giyerek mantosunu geçirdi. Tuhaf şey! Affan karısını her günkünden daha güzel olduğu hal de ona bir defa bile: “Sen pek gü- zelsin,, demedi. Feriha kürk man- tosunu çıkarınca Affanın nazar - ları ciddileşmişti. O, biraz geri çekilmiş karısmın ensesinden beline kadar açık de- koltesine bakıyordu. Sabredeme- di Ferihanın yanma yaklaşarak: — Kendini plâj da mı zannet - tin? dedi. Feriha kocasınm ken - disile alâkadar olduğundan biraz memnun: — Neden? o Kendimi plâjda Zannetmeme sebep ne?. Affan alçak sesle (o mırıldan - dı: — Artık sen fazla gitmeğe baş- ladın Feriha. Dekolteni söylüyo - rura hâlâ anlayamadın mı? — AL. Ne olur? Affan hid - detle: — Fazla gittiğini söylüyorum. Bugünkü program ISTANBUL * cn ders, 19 Muammer Bez tar rafından od. ve Ajans. 1930 Alaturka | musiki neşriyatı, (Ekrem B, Ruşen B. Cev det B. Şeref B, Yahya B. Cevdet B. Vecihe H. Semiha H. Nedime H.) 21 Ajans ve bor: sa haberleri, 21,25 Necip Yakup Bey orkent- sahabe. 2405: BUKREŞ İm Plâk. — Haberler. — Plâk. ke iğ al di DAPEŞTE, 550'm. Rajterin idaresinde opera orkestrası. 20: Konferanı. 2030: Macar şarkıl Stüdyodan bir tiyatr. İi piyesi, 22,50: Odeon gr: 30: Keman konseri. Pir: Lakator siğmm takim. HAMBURG, 3ilm. 18,30: Konferana, (Wagner 80: “De Plo. skeç. U hakkımda ) 18, e Hamberg MOSKOVA, m. 20: Operet mosikisi. Zi: Musiki ve sörlü neşriyat, 22: Çekoslovak | Tisanile neşriyat. 23,06: İngilizce sepriyat. RAG,M0 m. 19,10: Plâk. — Amele | meşriyatı, 1928) Başriyat. 20: Müsahabe, 2005: Plök m maki) yatı, — Haberler. ber neşri. BRESLAU,316 m. 20: Hafif akşam is. 21; Günün kasa haberleri. 21,10: B: vanlı konferans. 21,0: Eski ve yeni halk şar kıları. 2230: Koman konseri. 2310: Son ha berler. 23,0: Teknik Yadyo, 24: Dans musiki KONİGSVÜSTERHAUSEN, 1971 m Muhtelif haberler. mak. 2m maşriyat. 234 - 24: Cİ ik er Tv'de le devam (4 de kadar.) İşte o kadar. Dedi. Kadın ehemmiyetli bir mese « leden bahseder gibi omuzlarını kal dırarak: —İki parmak açık yahut ka- palı o olmasından ne çıkar? Ben senin böyle şeylerle alâkadar ol. madığını zannediyordum. Hattâ buraya pijama ile gelsem bile ge- ne farketmiyeceğini tahmin et - miştim, Affan galeyana gelerek se « sini biraz daha yükseltti: — Onu sen söyliyorsun!.. Daha fazla münakaşanm za- manı değildi. Zafer (o kadınmdı. Böyle basit bir tecrübe ile koca- sının neşesini kaçırdığına bir ta- raftan müteessir oldıysa da, di - ğer taraftan kocasının kendisine karşı olan muhabbetini keşfet - tiğinden mağrurdu. Feriha artık sevgisinden şüp - he etmediği kocasının her arzu - sunu yapmağa âmade idi. Kadife elbisesinin yakasını da kapıya- çaktı. Hattâ eğer o, istemezse giy- miyecekti de.. Firdevs İSMAİL Harik Hayat Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayın İm. Telefon : Beyoğlu 4.4888 | yerinden kımıldanmadı, sadece: — Bonjur! dedi. Semine Hanım, Meclise hâkim o lan soğuk havayı, birden hissetmiş t; Meldaya döndü: — Kızım; Beylere ikram etse - NE... “Ben, Ferhundeye bakıyordum. Bu kıza, güzel ek için, insa - nın biraz müsamahal; olması lâzım gelirdi. Siyah kehriba gözleri, ar - zu uyandırmıyor; sebebi, kaynağı meçhul bir acımak veriyordu. On- da, yırtık bir aşifte hali yoktu. Yır tık bir aşifte olmadığı muhakkak- tı. Peki, böyle bir mecliste ne işi var, ne arayordu? Buraya nasıl dönmüştü? Bu muammanın anahtarı, otur - duğu yerde çin için homurdanan, erer e idi: Ferhunde, boy - nunu bükmüş, düşünüyor mu, din- leniyor mu pek anlaşılamıyan bir yorgunlukla dalgın dalgın yere ba kıyordu. Semine Hanım usulca ona yak- laştı ve yavaş bir sesle: — Somurtma, Ferhunde! dedi. Bu kadının bu genç kız üzerin - deki bu tahakkümü ne idi? Kendi kendime gülüyordum. Bu macera, umduğum gibi çıkmamış- tı, Daha, ne renk, ne şekil alacak- tı? Artık onu da düşünmemeğe ka- rar verdim. Benim hedefim, Sırrı Nevresi, Mm köşkten, bilhassa Neşide'- en turmaktı. Onu, her ne pahasma olursa olsun, oyalıyacak- in ma, Yalnız, vakıt vakıt kulaklarım yanıyordu; kendimden utanıyor - dum. Ak saçlarına rağmen, | içki sofrasında kadeh tokuşturan, keyif süren hovardalara vaktile gülmüş- tüm. Belki onların mazeretleri var- Smm lr Öz tera ; 1, bii itiyat sürüklüyordu. Halbuki benim, böy- le bir mazeretim yoktu. Semine Hanım, haklı çıktı. Ken- diliğimden kadehe uzanıyorum ve boğazımın, göğsümün iç etlerinin yanmasına aldırmıyor, bi? nefeste içiyorum. . « Uzun boylu, sarı toz gibi ipek saçlı, gözleri yaprak yeşili, gülüşü taze kayısı gibi kokan genç kız, gözlerimden silindi. Odadan çıktı mı, bilmiyorum. Semine de dolaş- mıyor, ne sesini, ne de hiç eksik olmıyan alarını duyuyo - rum! Sırrı Nevres te nerede? Yanımda, Ferhunde oturuyor. Duru beyaz teni, içkinin buğusu ile pembeleşmiş! Siyah kehriba sözle rinde, yaşlar parlıyor. einen dik >enaki müm in bnde nn rl a m sz yilinin) süt sada Rl alnı ana e Gİ var; onun kırık, yorgun, bitik sesi.. Ben, bütün hayatiyetim kulakla - rımda toplanmış onu dinliyorum. —— Beyefendi... Ben, çok za - vallı bir kızım... Beni, Sırrı, mah- vetti. .. Kanıma giren o, dur. Fa- kat zorla mı? Hayır... , ONU seviyordum. Sevmek cinnetine tu - tulmuştum. İsteğimle kapıldım, O- nun için ailemle darıldım, nihayet evden kaçtım... O, niçin beni ça- mura alıyordu? bana, hıncı mı var- dı? bilmiyordum... Halbuki beni sevdiğini söylüyordu. İnsan, düş - manına bile bu kadar fenalık ede- mez! Ah, benim akılsız kafam! O. na yaranmak için, yapmadığım fe- dakârlık kalmadı. .. İlk zamanlar, bir pansiyonda oda tutmuştu; #son- ra, oda kirasını da vermedi ve beni bu Semine Hanımın evine getirdi. Semine Hanımdan şikâyetçi deği- lim, fakat ben, bu hayattan hoşlan- mıyorum.. . Gülüyorsunuz, sözleri- me inanmıyorsunuz... İçinizden; bu ağızları çok dinledik! diyorsu- nuzdur.... O kadar samimi idim ki onu ye- minle temin etmeğe utandım: — Gülmüyorum.. Size inanıyo- rum... Başını çarpıttı, içini çekti: — İnanmayın. . . İsterseniz gü- Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan * YENİ NEŞRİYAT Mimar Bu aylık Mimari Şehircilik nİ sanatlar mecmussının 39 mart sayısı çıkmıştır. İçinde mizde yapılan mimari | eseri mar Sinan için ve 31 Martta Ibtifal münasebetile Sinan haki rilen konferansları ve Sinanın hakkında tetkikleri ihtiva et Bu mesleki mecmuayı alâlad tavsiye ederiz. HAZIN BİR ÖL! Robert Kolej muallimlerindeB tanbul Hukuk Fakültesi n izmirli Refik Bey ameli; vefat etmiştir. Namazı , bugün altıda Nişantaşında Teşvikiye kılmarak Feriköyündeki IRTIHAL Mektebi Mülkiye 308 mezut olup mülga Liman Dairesi 1 dürlüğünden mütekait HAMDİ p RABEKİR Bey vefatetmiştir. CSS ç bugünkü Çarşamba günü santi buçukta Zeyrekte Kilise camii # daki evinden kaldırılarak Edi ricindaki sile kabristanına d tir. İLÂN 1934 Mayısının 1 nci Salt 5 den itibaren, gelecek 15 Eyi dar, zirde muharrer Banki şelerinin saat 9 1/2 tan 15 € umuma küşade olduğu ilân Banca o Commerciale İl Banco di Roma, Chrisso' kası, Deutsche Bank Und D Gesellschaft, Deutsche Orifiğ «| (Dresdner Bank Şubesi), | ve Eytam Bankası, Ho | Bank Unie N. V., Osmanlı sı, Selânik Bankası, $. 5. G careti Hariciye Bankası, Bank, Şarkı Karip Ticaret sı, Türkiye İş Bankası, raat Bankası. İstanbul dördüncü icra m dan : Bir borçtan dolayi mahcuz pef rilmesine kârar verilen cem'an kıymetindeki iki kasa 9-5-934 müsadif çarşamba günü saat İÜ kecide Ralli hanı önünde açık ma ile satılacağından talipleri! günde mahallinde bulunacak SİĞİ| na 934-26 dosya No, sile ! ilân olunur, (16327) ABONE ÜCRETL iii Türkiye için LK, ii ğe, idi ğını, gülü ini bil ne derdimi yanmaktan lamıyorum. Siz, beni dim” nuz... Benim için, bu, bir tesellidir. Çünkü başk”. 1.. Sırrı, neye beni Ben, temiz bir aile kızı zevceliğe alaca kadam, utanmazdı... Biraz tahsili. dır, beyefendi... Ne gün, sürünüyorum işte." de bir yuvam olsaydı, 8 Buradan kaçayım, peki; deyim? Ailem, beni artık mez... Sokaklara mı düf na, hiç tahammül ede! Kafamın bulanıklığı gibi apak ii — Peki, Sırrı Bey, İİ irdiği halde, nasıl oluyO' fik hemde arkadaşlar iyor. 2 Genç kız, tükürür gibi HE. — Onun, bu gibi şeyl . kası yoktur. Kendi zevki, gi menfaatinden başka bir Ey mez. Beni, buraya atti , bebini, hikmetini anlıYtc a Sik. Sonra gözlerim açıldı. ya düşünce, onun aleyhi rekette bulunamazdıM. if kımı da nybederdiri. * j lel heniz ÖN

Bu sayıdan diğer sayfalar: