4 Eylül 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

4 Eylül 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Seyahat intibaları: 11 Otomobille Avrupada 9000 kilometro Muhteşem oteller, lüks berberler, cennetten birer parça olan yerler müşteri bekliyorlar İtalyan kıtaatı Avusturya hududuna giderken duyulan heyecan O:ta Avrupa, Cermen, Latin ve | rek asfalt yollar yapılmıştır. Sonra S'av ırklarının birleştiği bir mmta- kadır. Filhakika ortada hudutlar vardır. Fakat ekseriya milli hudut- lar ırkları ayırmıyor. Esasen bu ırk- ları sert bir çizgi ile biribirinden ü ildir. Bu içine iş- lemiştir. O şekilde ki birinin nere- de bittiğini, diğerinin nerede baş- ladığmı tayin etmek kolay değildir. İtalyadan çıkarken Italyanlığın ne- rede bittiğini, Almanlığın nerede başladığını tayin etmeğe çalıştık. İtalyanlığı Almanlıktan ayıran hususiyet, yalnız dil değildin. Ev- lerin yapılışı, tarlalarm sürülüşü, bağların bakım tarzı, insanların giyinişi, hülâsa (bütün manzara gittikçe değişiyor. Sirmione'den şimale doğru Gar- da gö ünün kenarından ilerleyip- te Trento taraflarına yaklaştıkça böyle oldu. Garda gölünün garp sahilinde İtalyanlar ( tarafamdan dünyanm en şayanı dikkat yolla rından biri yapılmıştır. Ön beş ki- lömetre uzunluğunda olan bu yol, göl kenarındaki sarp bir dağı dele- rek tünel şeklinde yapılmıştır. An- ,cak karanlık bir tünelden otomobil ile geçmek zevkli olmıyacağı için muntazam fasılalarla göle pence- reler açılmıştır. Çok büyük masraf- iarla'yapı'an (bu yol, geçen sene bizzat Mu #olini tarafından açıl- mıştır. Gavda gölü Alp dağlarının eteğinde olduğu halde havası çok mülâyim olan bir yerdir. Gardensa denilen bu tünel yolunu geçtikten sonra göl kenarında limon ağaçla- rınm yetiştiğini hayretle gördük. Göl kenarındaki köylerden birinin adı da “Limone,,dir; . Garda gölünden sonra manzara- tedricen Almanlaşiyor. Şimalde Trento şehrine © varıldığı zaman, Almanlık büsbütün tebarüz ediyor. Trento, Bolzano, Merano gibi şe- hirleri İtalyanlaştırmak için Faşist hükümeti çok” çalışmaktadır. Tri- yeste'de olduğu gibi burada da Al- manca konuşmak memnudur. An- cak bu memnuiyet Trento'dan Bol zano'ya oradan da Merano'ya ya- ni şimsle doğru ilerledikçe daha zor tatbik elilebiliyor. Bununla be- raber, buraları İtalyanlaştırmak i- çin büyük gayret | sarfedilmiştir. Herkes Almanca konuştuğu halde hiç bir tarafta almanca yazı görül. müyor. Sonra eski Alman isimleri Italyanlaştırılmıştır. Fakat buiş alelâcele yapıldığından Alman a- sı'ları duruyor. Meselâ eski Muller şimdi Mullero olmuştur. Trento” dan sonra Bolzano'ya ondan sonra- da Merano'ya gittik. Buraları eski Avusturya Macaristan imparator- luğunun en maruf sayfiyeleri idi. Italya, sayfiyelerin eski şöhretle- faza için büyük fedakâr. yapmıştır. Milyarlar sarfede- Edebi Romeni: 2 seyyahlar için ber kolaylık düşü- nülmüştür. Bununla O beraber, bu sayfiyelerdeki oteller boştu. Sey- yahların bıraktığı para ile geçinen bu memleket halkı büyük müşkü- lât içindedir. Bütün vesait bugün. kü seyyah kafilesi için çok fazla geliyor. Müşterisi az büyük oteller, lüks berber kalabalığı fakat müş- tevi yok. Masaj, kuvaför, kazino, her şey var. Yalnız seyyah az. Bu- nun için de fiatler çok düşmüştür. İçinde sıcak ve soğuk suyu akan i- ki yataklı büyük bir odanın gece. liği on altı lirettir. Büyük ve lüks bir etelde bize günde yirmi beş li- ret, yani iki buçuk lira pansiyon teklif ettiler. Buna yatak ve günde üç defa yemek dahildi. Maamafih bu fiatler ancak asgari bir hafta. kalacak seyyahlar içindir. Bunun- la beraber, İtalyan Tirol'ünde otel ve yemek fiatleri çok ucuzdur. Avusturya hududu olan Brenner geçidi Merano'dan uzak değildir. Sabahleyin Merano'dan ayrıldık ve dağlara tırmanmağa başladık. Dal- maçya sahilindeki dağlara benzi- yordu. Fakat yollar çok mel, Bazan dağa çıkıldığı belli değil, Ormanlar içinden geçen yı- lankavi yoldan Brenner geçidine doğru ilerledikçe, külliyetli mik- tarda İtalyan askerlerine tesa- düf ettik. Bilhassa bu dağın en yük- sek tepesi olan Giovo © geçidinde kamp kurmuş bir çok asker vardı. Biz buralardan temmuzun ortasma doğru geçmiştik. o On gün kadar sonran Viyanada Başvekile karşı Gene cıgara kâğıtları... yapılan suikast üzerine İtalyanın Brenner , geçidine elli bin asker burada tesadüf ettiğimiz çel hatırladık, Vikiteno'yu geçtikten sonra öğ leden evvel Brenner'den hudüda geldik. Orta Avrupanın sulh ve mü. salemet noktai nazarından en has- sas hududu şüphesiz Brenner'dir. Çünkü burası Almanliğr İtalyan- Hktan ayıran huduttur. dağımmez zaman ongün sonraki hâdiseleri bilmiyorduk. Tabii tah- min edemezdik. Fakat beynelmilel ATEŞ BÖCEKLERİ Yazan: Nezihe MUHİDDİN Genç adam bir sarhoş gibi sen- deliyerek aşağı indi. Izbe odada es- ki sofra muşambasının hususi ko- kusuna maydanozlu O köfteden çı- kan ekşi bahar karışmıştı. Çiçekle- Ti yıpranmış muşambanın etrafına ekmekler ve tabaklar (e dizilmişti. Sapları paslı çarpık çatallar uzak. tan ağzı boğazı tırmalıyan bir manzaradaydı. Bunlara (rağmen Şaban efendi pek iştihalı görünü- yordu. Büyük ağzma koca bir ekmek parçasi karısına anla- tıyordu: — Bizim dükkâna uğradım. Ha- ni şu çarşıkapısındakine.. Aylığı aldım.. Al şunu. Cebinden sekiz kâğıt çıkararak Sabriye hanıma uzattı, Ve devam etti: > — Daha öbürünü (alamadık. bizim Kirkor dürüst adamdır. iy otuz dedin mi kira Hazır. Ama zavallının başından dert eksik ol- Yanındaki balıkçı Istavri ile olmuş'ar.. Adamcağız beni görünce £ — Aman beyim — diye ellerime yapıştı!.. Meselenin esası, kanunu cezanın inci maddesine temas ediyor.,, Mübaşir Şaban efendi âlimane bir tavırla bıyık altı gülümsüyor- du, O daima evde karısına, kah. | b; vede mahalleli esnafa kanunu ce- zanm maddelerinden, Mecellenin | fasıllarından demvurarak böbürle- nirdi. Zımnen hâkimleri, müstan- tikleri, avukatları techil ederdi. Ba. ! zan coştuğu zamanlar — cebim. | den on tanesini çı — diye | yüksek perdeye çıktığı da olurdu. Bugün gene ukalâlığı ve keyfi ü - zerinde idi. o Kollarındaki parlak sırmalara mağrurane bir göz ala. — avurtları şişkin devam ediyor. — Kanunu cezanın seksen beşi: ci maddesinin © yedinci ii geoazi şıpın işi, ayna gibi meyda. na çıkarır ama neyleyim.. avukat avukat değil. Pi İ Necat babasma bir nevi istikrah- * . Marlin . *”yAa İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. MILLIYEI SALI “Tütün içenlerin bir dileği,, baş- lığı altında | yazdığım bir yazıya Tütün ve ispirtolu içki işleri çevir- gazetenizin (Öz dili mizle) sütununda Tütün içenlerin bir dileği | serlevbası altında M. Salâhattin Beyin tütün paketlerine konulan sigara kâğıtlarının ihtiya- ca kifayet etmediğine dair bir yazı sr okunmuştur. 20 gramlık tütün paketlerine er- kekler için 30, 25 gramlıklara da 35 yaprak kâ konulmaktadır. 20 gram den 20 hazır sigara yapıldığı halde tütün içenlerin siga- yalarını gevşek ve nisbeten ince sar mak istiyeceklerini nazarı itibare alarak paketlere daha fazla kâğıt konulmaktadır. Bir paket muhtevi- yatı 30 veya 35 kısma ayrılırsa be- her sigaraya yarım gramdan pek az Fazla tütün isabet oeder.Buda hazır sizaranm takriben yarısıdır. Bundan daha ince sigara içmek is- tiyenler 45 sigara kâğıtlr hanım- lara mahcus tütünlerden kullanabi- lirler; İnbisarler İdaresi tütün paketle- rine koyduğu kâğrtların > adedini normal ihtiyaca göre tesbit etmiş- tir.,, İnhisarlar Umum Müdürlüğü Bu sözlere karşı diyeceklerimi bir iki dizilik yazı içine sığdırmak österim; Deniliyor ki: 20 gramlık tütünle re erkekler için 30,25 gramlık tü- tünlere de 35 yaprak kâğıt konul maktadır. Bu ise cıgara ne kadar ine, sa gene yeter, Dün bir pa- ket tütün alıp üşenmeden yaprak- larını saydım. Tütün 20 gramlıktı. Açtığımda içinden yalnız 14 yaprak kâğıt çık- tt. Yanılyor muyun diye bir daha saydım. Ne eksik ne artık: 14 yap- rak! İnanırım ki tütün çevirgenliği her pakete yetişecek kadar cıgara kâğıdı konması için buyruğunu €- sirgemiş değildir. Bu olsa olsa pa- kette çalışanların işidir. Az kon- mayorsa demek ki çalınıyor. İşçi- lere biraz göz kalak olmakla tütün içenlerin ellerini böğürlerinde bı- rahan bu ufak tefek uygun uzluk- ların kolayca önü alınır, sanırım. M. SALAHATTIN (1) Çevirgen — Müdür (2)Dizi — Satır. Hilâliahmer balosu Bu sene Hilâlishmer yazlık balosu 6 eylül 1934 perşembe akşamı Büyükada Yat Klübinde verilecektir. beleimlerimizden Doktor Ahmet Asım Beyefendiye alenen teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Milliyet serbayii: CEVDET 4 EYLUL 1y34 i Avni Lifiji unuttuk. Geçenlerde Mehmet Ali Tevfik bey den bir mektup aldım. Bu mektupta merhum retsam Avni Lifij'in vefatına tesadüf eden çünlerde ressamlarımızın bu meslektaşa karşı lâkayit kaldık- larından şikâyet « ediyordu. Bu haklı şikâyeti okur okumaz. Büyük ölülerin ardından ağlıyan kadirşinas nesillerin gözyaşlarını düşündüm ve Avnisiz ka- resim âlemimizin bu alâkasızlığın- dan utandım. We Bugün, eylül ayındayız. Avni Lifiji bir haziran ayında gömmüstük. Gerçi ölüleri hatırlamak için öldükleri gün bir vesileden ibarettir. Fakat bu vesi- lenin üstünden bu se miş bulunyor. Avni Lifi, hocam ve ar- kadaşımdı. Onu severdim ve beğenir- dim, Devrinde arkadaşlarma #aik bir i ve hissi vardı. Geniş ve derin bir boyacı: lik telâkki etmemiş, kültür sahibi, di sünen, söyliyen, yazan ve tam İc çalışan ve çalışmanın mânâsını an- lamış lezzetini tanış bir insandı. Şiir Gibi renkleri olan vezinli ve kafiyeli tabloları vardı. İşli ve hisli bir sanat- kârdu. Türkiyede devrinin en büyük ressamiydi. 927 de öldü £ Arkadaşları birlikte çalışan, birlikte yetişen nesilden onun ismini duymadık. Bir defa ondan bah- sedildiğini işitmedik. 931 de ben Alay. köşkünde ressamları topladım. Oldi gün onu yadetmek için bir konferans verdim. Ayni gün © Avninin yakın ar- Kadaşlarından toplu iğne Metmet Nu- reddin de onur rubuna karşı güzel bir | hitabede bulundu. O gün ben ve.Nu- P mun dul kalan karısı ile Yokluğuna ağlaştık, o kadar, Aradan üç sene daha geçti. Bir da- ha ne biz, ne de başkaları ondan bir defa bile bahsetmedik. Mehmet Ali Tevfik Bey, bana o mektubu yazmasaydı, ben de her gi- dip unutularilar gibi onu hiç hatırlamı- yacak ve onun için şu üç beş satırı yaz- mıyacaktım. Halbuki onun toprakları insanların onu batır. ir. Onu hatırlama- üstünden süngeri- ni geçiren » Fakat kıymet, zamanın öldüremiyeceği lâyemut bir | varlıktır. Bu varlık karşısmda susanla- | ra ve unutanlara utanmak düşer. Avninin son vazifesi, sanayi mekte- bi ile akademi sanayii tezyine hocalığı idi, Cenazesinde yalnız sanayi mekte- bi talebesi bulunmuştur. mii Avni Lifij 927 baziranımn üçüncü günü gömüldü. Hafızası kuvvetli v. dirşinae Seri meger im ölü. yü kaybettiğimiz günü bizim gibi nan- körlere hatırlatmalarını rica Mehmet Ali, Tevfik Beye de onu hatırlamama ve şu satırları yazmama vesile olduğu için teşekkür ederim. Elif NACI YENİ NEŞRİYAT Ülkü Halkevininin çıkardığı bu kıymetli mocnuanın -İ9 mumarak eylül sayısı da çelkmaşitar. Hedef Yunus Nüzhet Beyin 3 perdelik milli bir piyesi İzmit Halkevi tarafından noş- Asrın umdesi “MİLLİYET” tir, ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç işim ra pyar 12 Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nahaler 10 kuruştur. ne ait İşler için üdiriyete mürs- 3 ime lânların mes'uliye- Dn gece yataktan kalktım. Ba- şım ağır, ağzım paslı, vakit gece- yarısını iki saat geçiyor. Yatak o- | damdan çıktım, Musluğa koştum. | Yüzümü, başımı yıkadım. Biraz kolonya sürdüm. Bahçe üstündeki odaya geçtim. Pencereyi açıp bir sigara yaktım. Çiğ elektrik ziyası- nın altında odanm manzarası dı- mağım kadar karma karışık. Yazı masasının üstünde dağınık kitap- lar, kâğitlar, bir köşede elbisele- rim atılmış; Öte tarafta bir kaç gün evvel yemek yediğim tepsi içinde tabaklar... Konsolun üzerinde mey va tabakları.. İçi — izmarit ve kül dolu sigara tablaları. Elektriği kı- sıp otursam daha iyi.. Dışarda meh tap var, Bu gece, benim sevdiğim kızın gözlerine benziyor. Yalnız- lıktan o kadar yorgunum ki.. hem böyle yalnız evde korkuyordum. Evet bu koca evde yapyalınızım. Benim obaşımdan bir felâket geçti. Bir kadın. seviyordum; fa- kat aşkıma, kalbimin yüksek ve derin hislerine mukabele edemi- yen âdi bir uzviyet kadını idi. Sa- cide, günlerce, aylarca beni kolla- rine arasıda bir çöcule gibi'svut- tu, Paralarımı yedi, emlâkimi sat- tırdı. Çılgın, vahşi bir zevk ve se- fahat hvaası içinde başımız dön- müş ne yaptığımızı bilmiyerek ge- ce gündüz para yedik. İçtik ve ye- dik. Paralarım tükenince bir sabah ehemmiyetsiz bir kavga ile Sacide yanımdan kaçtı. Beni böyle yap- yalnız, elim ve hicranlarımla baş- başa bırakarak kaçtı. o Günlerdir hastayım. İçimd ehicran, başımda uğultu, göğsümde hızlı hızlr çar- pan bir kalp var, Aybaşma daha yedi gün olduğu blade cebimdeki para ancak seksen kuruş. Dün, akşama kadar yattım. Da- ha doğrusu döne döne, inliye inli- ye karyolamın içinde kıvraridım. O kadar mecalsizdim ki bakkala kadar gidip peynir, ekmek alacak kadar bile iktidarım yoktu. Pence- remin'önünde mahzun mahzun o- turup mendille gözyaşlarımı siler- ken kaldırımda yeşil entarili bir çocuk peyda oldu. Bu, komşunun soçuğu Şermin. i — Şermin kızım, hastayım. Pa- ra vereyimde bana an pey- nir ekmek al, — Peki amca, alayım. Biraz sonrâ küçük kız istedikle- rimi getirdi; fakat ( yiyemedim. İsi lolkmadan fazla ağzıma koya- madım , Of of.. Başımdaki bu hic- ran furtmalarile benim için yemek içmek neye... Önümdeki masada bir sürü ki- tap ve bu bir yığın o kâğrt nedir? Hatıralar.. Ve aşktan bahseden romazlar. İşte neticede benim gi- bi gençleri zavallı, tedavisiz bir hasta yapan aşk ve macera hikâ- yeleri. Bütün bu şeyleri toplayıp 0- cakta yaksam, acaba içim ferahlar ? mı? Şimdi, (ne yapmalıyım?) diye düşünüyordum. Annemi de bu ka- dın yüzünden Basan e mektup yazsam, Biedecek borimle barışmayacak. Alüfte bir kadın uğrunda paralrmı tüketen sefil oğluna merhamet et- miyecek. Ölsem, nasıl öleyim. İn- tihardan korkuyorum. Hastalanıp akıyordu. Şaban efendi birden oğluna dö- m gibi bir avukat yetiş- Ama tam benim istedi- ğim gibi... Bu telehhüften sonra lâkırdısı- nm mecrasını değiştirdi: — Sen gene ne âlemdesin? Çok dalgınlığın var üstünde!.. Gene mi beyit karalıyorsun. Necat başını önüne eğe! vap vermedi. Şaban efendi ral iz — Bende gençliğimde âşık O. meri, âşık Garibi O çok okurdum. Onlara nazire bile söyler saz çalar- dım. Sesime de uyar yoktu. Amma ve lâkin on sekizime kadar.. On- dan sonra iş değişti.. e Bu meslek beni çekti.. Bu yüzden Omalümat sahibi oldum.. Gerek adliyede ge rek mahallede parmakla gösteriliyo rum. — Elhamdülillâih bugün üç dükkân iki ev sahibiyim. Dosta düşmana karşı paşalar gibi yaşıyo- rum.. Aklın varsa sen de ciddi bir İş tutmana bak.. Ana baba insana ki baki değil.. Maşallah kos- insan oldun., Yarm ü çolak çeri öbür gün arm karışacaksın.. Benden sana 5 Yemek nihayete ermişti. Sabrive ce- ünü kulpsuz bir fir la getirdiği kahveyi de içip bitirin- ce Şaban efendi acele acele saati- murtladı: — Tevekkeli vakit nakittir deme mişler.. Çok © konuştuk. O kadar mühim işlerim var ki bir saniye bi- le ar. gelmez... Erbabı me- salihi bekletmek eshabı faziletin kârı değildir. Bü söz, Allah rahmet eylesin bizim merhum temyiz reisi Hacı Feyzullah efendiden kulağı- ma küpedir.. o Hatırıma geldikçe rahmetliyi daima hayırla yadediyo- rum.. Baki kalan bu kubbede bir hoş sadadır.. Ne mutlu hoş bir sa- da bırakana... Ne mutlu benim gi- bi hoş sadayr (okulağının zarına nakşedene.. Ben bu cevheri işitti. ğim zaman senin gibi bir şabrem- reddim. Anlıyor musun ne dediği. mi?. Bizim lisanrmızla | sizindili. niz arasında dağlar (okadar farki var, , Necat az kalsın avazı çıktığı ka- dar: — Seni bekliyen erbabı mesalihe acımıyorsan bari seni dinliyenlere acı da artık sus! — diye bağırma- mak için kendini göçle sapta yordu. Babasının kapıdan çıktığını görünce geniş bir nefes aldı. Istıraptan gözleri sendeliyerek merdivenleri çıktı.Ba- şını ellerinin arası derin derin daldı... Ruhunda duyduğu kırgınlık,çok vahim bir girdap gibi başı dönen genci karanlık ka'rma doğru çekiyordu. Kendini yese bi- rakırsa bü ki Kasım ağadan bir demet may. danoz almak, mutpakta kıymayı kapan kediyi kovalamaktan ibaret kalacaktı, Evinde anasından baba- sından haylaz ve serseri bir çocuğa yapılan bir muamele (o görüyordu. Halbuki o, kendisini kelli felli bir Aksaray efendisi kalacak diye hır- çınlaşıyordu. Bu geri muhite, bu basit insanların arasma kendisini asla lâyık görmiyordu. O, Su mu- hitten bu insanlardan kendi yüksek peviyesine karşı bir ihtiraz, âdeta bir hürmet bekliyordu. Meselâ ma- halle kahvesinin Oönünden geçer- ken, kahvehane sahibi Tığ Murat Beyin ona teklifsizce: — Necat. babana selâm söyle.. Bu akşam biz den geçsin... Bir arzühalim var da. » og Diye seslenmesini affolunmaz bir küstahlık telâkki ediyordu. Vak tile meşhur Aksaray tulumbacı ha- yatında “Tığ Murat,, ünvanı al mış olan, kıllı göğsü (daima açık, keskin çatık kaşlı, şişman külhan beyi azmanı bu bayağı adamın yü- ölmek daha Feci. Gece, sabaha kadar düşündüm. Mehtabr seyrede ede düşündüm. Hiç bir taraftan oümidim yok- Hasta ruhuma şifa olacak bir 68 re bulamıyordum. Şafak söküyor.. o Mehtap kay” boldu. Fecrin © yüzüme mavi töz gibi dökülen bu ışıkları içi: görünmez eller göğsümdeki hiera ları yavaş yavaş çekiyor, eritiyor sandım. Biraz sonra güneş doğ! Sabahın sessizliği içinde bu rı ve ışık oyunlarını seyrettikten 801 ra ıstıraplarım biraz — hafiflemif gibi yatağıma & uzandım. ÖĞİMÜ kadar uyumuşum. Sokak kap!s”, nın çalınmasile uyandım. Posta MÜ vezzii elime bir zarf | tutuştı Annem şöyle yazıyordu: (Oğlum Şadan, başma gelenlerden habe, dar oldum. Sana çok üzüldüm. nız evde oturup düşünme. Hayır sız el karıları için üzülme, lini düşün. Dayın sana bura: gun maaşlı bir iş buldu. Kardef lerinle beraber seni | bekliyorU£ Hemen trene atla, yanımıza gel Hem sana bir kız buldum. İstedi” ğim gibi mavi gözlü, sarı saçlı Örtemektepten mezun. İsmi Güz” de.. Vazifene başlayınca seni on” la nişanlıyacağım. Gözlerini öP” rim yavrum !.. Gözlerim şarmıştı. İstraplı günlerin, ranlarla geçen gecelerin m& vi sabahlı fecrinde ruhumda ki kederleri dağıtan görünmez # ler demek ki benim bir tanecik 8” neciğimin bana saadetler 1 yan müşfik ve büyük lerin EAYYİ ü program ANBUL i denli yay” ürk Tar 18,30 plâk neşriyatı. 19 Mesut tçyalmdar gecekizrm maka. 1930 Tp siki me Sedye saz heyeti Ya Bay Belma, Meliha hart n m» ve borsa haberleri, 2180 Cp. mal Reşit, Laşimski, İeemt Nesih, Mest ©. mil baylar tarafından klâsik mw 223 Khz. VARŞOVA, 148 m. 1850: Şarlalar; 18:38: Muht, 1948 PE nandan naklen piyano konseri. 20: sz ' 20,20: Karo kanseri, — kemaprinin. SER. eaDeğBA ii 1) 2405: “ Musahabe, Reklümler konser, 24,30: Eenebi lisanile konferan Khz. PRAG, 470 m. ae 20,10; Radyo piyesi, 21: Piyano konseri, 21,15: Musahaba, 28: Boa orkestrası. 23: Haberler. — Herrmana mel takımı. 73,45: Haberler. 823 Khz. BÜKREŞ, 364 19,051 Vere siyan . 71,15: Budapeşte konser orkestrasi, borler. 2380: Cazband. 685 Kh. BELGRAT, 407 m. 21: Menahabe, 21.30 Belgrat operas” NAPOLİ » BALI gi” ROMA - .BA. 29303 (Karışık konser). — Musahabs gt Piâk. 2130: Musahabe. 21,45: Karışık muaildal — 23,18: Dans musikisi, MİLANO » TORİNO - FLORANSA, yy 2145: Bir operet temsili, — Dans 24: Haberler. 592 Klıx, VİYANA 507 m. yasi 20,25 Temsil, 21,15 Holam takımı Mi'ğe m 22,10 Konseri, yam, Aktünlite, 23,30 e Org konseri Bruckmer, 24, a BRE SLA, Diğ ZüMlaberiee, 21,10 Taganni, 22 Köylü ki, 23,10 Müsnbabe, (2320 Haberle; yi Ney'eli musiki, Khz. KONİGSBERG 291 m. 21 Haberler, 2110 3 cü D. Mel Map Vaşmar, 22 Gartruda Pitsinger e, yarlalar, 2230 Ölmüş hak ve hukuk, iyii” köylü temsili, 23 Haberler, 23,30 yüz” konser, VA kalmamak için her akşam değiştirmek mecburiyeti: yordu. Kahvehanenin yolunu“ tirse bir sokak aşırı gene i ni bozan bir manzara o vey# karşılaşmaması mümkün Evinde anasının yedinci çilleri babası mübaşir Şaban per yavelerini dinlemek dabia v laydı?.. İçinde doğup sini” muhitin her manzara, ber tini lerini titizlendiriyordu. Muh” kadar yadırgamak için old” müstesna bir istidat vermDif ğuna kanidi, Etrafını sara iğ sanların hiç birine benzeM” af gördükçe mazlumiyetine İSİ iy bik z yordu. Anasıyla bile yun #oüni le SAN Ağ t göremiyordi babası?... İşte bu noktada İstemez biraz bocalıyordü” da yabana zekâsı Vi m li lıkla seçemediği halde zadan, Mecelleden bahseder hil mahalle halkını e ; hayran edebiliyerdi. Ni br inmesi old bek

Bu sayıdan diğer sayfalar: