18 Nisan 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17

18 Nisan 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1705—20 UYANIŞ 317 İnsan tahayyül ediyor ki, az ötede, şehrin başı, bir « EHbülhevl » in omuzları üstüne düşmuştür. Şimdi, semada bir cidal oluyor. « Abidos » mabudu, her akşam böyl vurulduktan sonra, dışında, güneşin şehrinin hayırkâr başını, daima « Ebülhevl » in omuzları üstüne düşürü. Yolcular iddia ederler ki, mabudunun başı omuzları üstüne düştüğü zaman, onun, geçmiş asırlara uzun bir dehlizden bakan göz- Ve hatta, gene yolcular iddia ederler ki, karanlığın son leri, ince sislerle nemleşirmiş. bir zaferle mağrur çıktığı» zamanlar, o, garip bir sesle yavaş ya- vaş, için için ağlar- mış ta... Ta, Mısrın semalârında , < Abi- dos» mabudunun ha- rikulade güzel zev- cesi, özengileri ışık- tan ve altından a- rabasına, Çufukların çemberinde bir hız kadar ... ve, belki de, misrın verinceye harikulâde güzel me- likesi, «Nil gun, yumuşak sü- in dur- larından şimdi çık- mıştır. Belki de, bu pembe,yumnşak ziya kadife akislerin- onun kızıl, libasının den! başka, hiçbir şeyğ'değil.. o Baygın ve koyu renk, yavaş yavaş dağılır, açılır, tozlaşır. Güneşin, çekildiği böyle dakikalarda, insan bir palmiye'altında, buzlu limonatasını yudunı yudum içerken, bütün bunları düşünür; ve kanı içinden, ılık bir rüzğar geçer. O akşam da böyle olmuştu. Yeni Mısır, içinde, eski Mısrın şiirini zihnen yaşıyordum. Bir sıra, garsonu çağırmak için başımı çevirmiştim ki, otelin bahçe kapısındaki mer- mer merdivenlerinde, adeta gene mermerler Kitara çalan Piyero Bir ressamın tablosu üstünde akan ince bir su gibi şık ve zarif inen bir kadın gördüm. O, beyaz bir kadın değildi. Ve o, ne bir İngilizdi, ne bir Fıransiz, nede Me Ba belki de zenci bir kadındı. Fakat ben, bir beya siyah, simsiyah, xadın, — ne derece güzel olursa olsun—ona katiyyeni, değişmezdim. Gözlerimizin buluştuğunu zan- netmiyorum. Sadece benim masamdan iki masa ötede otordu, ve ben, onu yakından gördüm. İnce bir yüzü vardı; süzgündü ve çekik. Gözleri siyah akikler gibi parlıyordu. Öyle zannediyor- dum ki, onun gülüşü, siyah geceler içinde açılacak fecirler ka. dar güzel ve parlak. tıri da.. Bir Afrıka vahşisi; beyaz bir kadına ne derece iş. tihaaver bir meyva halile bakarsa, ben, Ayrüpalı olan bu me. denide 6 siyah ka- dına, aynı iştihaaver meyvanın halile ba. kıyordun. Önümde birden. bire bir adam peyda oldu . a Siz, diyordu > hâlâ yaşıyur musu. nuz ?. Sonra, baktığım kadına döndü; ilâve etti: — Yoksa, oda mı hâlâ yaşıyor? Elini omuzlarim üstüne koydu; biraz eğildi; gözlerimin içine dikkatle baktı. Tekrar ediyordu : — «Siz, halâ mı yaşıyorsunuz» ? — Affedersiniz, dedim, her halde benzet- tiniz>. Ve derhal, ismimi, nereden geldiğimi, ne zaman ogeldiğimi söyledim. İstiyordum ki, beni birazda korkutan bu iri ve kuvvetli adam yanımdan derhal gitsin. Fakat, o gitmedi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: