24 Ekim 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

24 Ekim 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7600 UYANIŞ No.1732—47 z İçtimai görüşleri: Bir zümre, Osmanlı hanedani, şüphesiz, türk bir aileydi; fa- kat az zamanda, arap kültürünü taşıyan medrese ile Bizans saltanat ve riyakârlığına alışan zümre ile sa- rlınea türklükten Osman tamamile harsen türktü;ş oğlu Orhan zamanında kültürü Artık birdaha saraya alâkadar olan yerlere türklük girmedi. Rum, Sırp, Ulah, hatta Fransız kızlarile evlendiler; fakat türk uzaklaşmıştır. sarayın yeni ve sarayla Padişahlar başladı. sonra sonra saraya her cins kadın doldu, kadını girmedi. Osmanlı Saltanatı bilhassa İstanbul'da yerleştikten sonra, türkten ve türklükten ayrı bir cemiyet teşek- kül etti. Bu cemiyet, medresesi, memurları, ordusu, lisanı, edebiyatı, musikisile büsbütün yeni bir âlemdi. İşte bu osmanlı camiasıydı, ve bu camia asıl türkü Anadolu türkünü kendi haline bırakmış, onu bir mil let olarak değil, Allah tarafından kendi saltanatına destek olmak üzere yaradılmış, bir kütle addetmiştir. bir sağmal inek gibi osmanlı karşılık «Eşşek türk» hitabından başka. hiçbir şey almamıştır. Anadolu baştan başa saltanatına kanını, canını, , vermiş, olarak Anadolu'nun baştan başa bir harabe, Anadolu türkü: nün fakru sefalet içinde çırpınan bir halk olmasının biricik sebebi budur. intibak edememiş diyorlar; el- zaman ve ıvzından Türk Anadolu'ya bette edemez; çünkü zavallı intibak için imkân bulmamış ki!. Canından, malından, bir dakika emin olmamış ki! Binaenaleyh Osmanlı imperatorluğu yalnız İstanbul'u düşünebilmiş; asker- lik v.s. gibi bütün tekliflerden istisna ettiği İstanbul halkının her türlü refahını temine çalışmıştır. Çocukluğumu ve gençliğimi hatırıma getirdiğim vakit, nasıl saltanat idealile, saltanat bendesi olarak yetiştirildiğimizi görürüm. Her akşam yemekten son- ra «Padişahım çok yaşa!» diya bağıran bizlerin an- anavi saltanat terbiyesine isyanımız, ancak Garp'ten müteessir olduktan sonra başlamıştır. Saltanatın yıkılmasiyle türkün nefsine şuuru te- min olundu; Cümhuriyet bundan dolayı türke veril- bir millet miş en büyük nimettir. Bu meseleyi sırası geldiği vakit uzun uzun tetkik eder ve derinleştiririm. Şimdiki halde söylemek istediğim şudur ki biz hâlâ çocukluğumuzda aldığımız saltanat terbiyesinin tesiri altındayız ve bugün saltanattan müdevver her şeyi türkün malı sayıyoruz. Zannediyoruz ki Osmanlı türk, Anadolu türkü çırıl çıplak kalır. Bir Kosova, bir Mo- haç bir bilmem ne türkün değilse kimindir? Baki, türk değilse, hangi türk şairdir ? Hepsini buna kiyas türke mal saltanatından kalan abideler, hatıralar olmasa ediyor, ve Osmanlı devrinin her şeyini ediyorlar. Ben bu fikirde değilim: Türk bir Çanakkale'de bir de son İstiklâl harbinde kendi varlığı için çarpış- mıştır; bu iki zafer türkün mazisine atfolunan bütün mefharetlerden büyüktür. Türk Osmanlının saltanatı ne Olar için yaptığı kahramanlıklarla iftihar edipte cak? İşte kendi hayatına ait en yeni mefharetler. Bunun gibi, bir satırı bile türkte heyecân uyan- dırmıyan şiirlerile Baki'nin büyük adam ve büyük şair olmasının türke nisbeti nedir? Bir Erzurumlu Emrah elbette Bâki'den daha büyük bir türk şairidir. «Şemsi asridi, asırda şemsin Zilli memdut olur zamanı kasir» beyti, türkçe değildir. Türkün malı olamaz. Osmanlı devrinin bütün saltanatı, hatta bütün hayatiyeti gibi, tarihi, edebiyatı, musikisi türkten is- tiftade etmiştir; yekdiğeri üzerine mevzu olan iki şe- yin birbirinden müteessir olmaması kabil değildir. Fakat dikkate şayandır ki türk aldıklarını temsile ça- lıştığı halde Osmandan aldıklarını temessül etmiştir. Binaenaleyh osmahlı zümresi başka bir şey, Anadolu türkü başka bir şeydir. Bunu ilk anlıyan ve türke hakkını ilk veren, şüphe yektur ki, türkün en büyük evlâdı olan Gazidir. Kâzım Nami

Bu sayıdan diğer sayfalar: