2 Haziran 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18

2 Haziran 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 SERVETİFÜNUN No. 1868—İ83 etmiş ve kitabın ilk gahifesine bir kaç satır yazmağa başlamıştı. İştetam buanda ziyaretçiler arasından siyah gözlüklü bir yabancı reisicümhurun yanını 80- kularak sağ cebinden çıkardığı tovelverle ateş etti. Ani bir süküt ve şaşkınlık... sağ şakağından giren kur- gun Reisicümhuru genç bir muharrir kolları arasına düşürdü. Herkes heyecan içinde idi, Mr, Guichrd, Mr. Roger Labrin Mr. Pietri, sivil polisler hâlâ par- mağı tetikte duran meş'um şahsiyetin üzerine atılmış- lardı. Fakat yabancı ateş etmekte devam etmiş ve araya giren Clande Farâre'i kolundan ve omuzundan yaralamıştır.. Katil heyecan içinde ve yapacağını şaşırmış kaçmağa çalışıyordu. O biçare kabahaisiz ihtiyar öldüğünden dolayı bu adi haksızlık üzerine galeyana gelen halk mücrimin üzerine saldırarak göz- lüklerini kırmıştır. Yerde boylu boyuna yatan Mr. Doumerin ak sakalı ve katili tutmak istiyenlerin elleri kan içinde idi. “Le Bigot ”guvarisinin ve bazı muherrirlerin yar- dımile yerden kaldırılan Doumer yakındaki Beau- jan bhastahanesine otomobille nakledilmiştir. Bu müddet zarfında diğer bir otomobille katil karakola götürülüyordu. Otomobilde kendisine gorulan şuvallere bir birini tutmayan cümlelerle cevap veriyordu. Dou- mer'i niçin öldürmek istediği sorulduğu zaman: Fran- sız reisicilmhuruna karşı hiç birkastım yoktu, kendi- sini hatta tanımıyordum. Onu «Öz vatanım» için öldür- düm demiştir... Kimdir ? Aynı gün katil öğleye doğru sergiye gelerek 1 inci salona girmiş Claude Farere'in eserini tetkik ederek Mme. G. Toniere den bir kitap satın almış ve « paul- Bred » ismini havi kartını muharririn karısına takdim etmişdir. Yapılan tahkikata göre Paul Bred namı müstearı altında bulunan bu yabancının milliyeti rus ismi Gorgulof'dur. kendisini; rus doktor ve edebiyat- çısı diye tanıtmaktadır. Otuz beş «ene evvel kafkas- yada dünyaya gelen Gorgulof haribumumide alman- lara karşı harp etmiştir. 1927 senelerine kadar prus- yada bulunarak tababetle iştigal etmiş ve bu tarihi müteakip Belçikaya gitmiş ve 1930 da yine Prağa avdet etmiştir. Aynı senenin ortalarına doğru Parise gelmiş, bir İsviçre'li genç kadınla evlenmiştir. Bun- dan sonra Monakoya giderek orada bolşeviklik aley- hine gizli bir komite teşkil etmiştir.. Her başını vurduğu işten meli erke çıkan Gorgulof yakınlarda yine Pariş'e dönmüştü .... Ceblerinde bir tabanca; şarjörler; teimikilinler bir cüzdan dahilinde 400 frank ve hatıratını yazdıgı yeşil kaplı bir defter bulunmuştur. Hiçbir esbap olmaksızın Fransız Reisicümhuru- nun haksızcana katli üzerine meyus olan sade vatanı değil umum Ayvrupadır., Kendisine yaptlau büyük cenazs# merasimi esna- sında tabutu Pantheona nakledilirken siyahlara bürünmüş Paris bir matem havası içinde adeta ke- derinden için için ağlıyor, ağlıyordu... Nihat Vedat SİLUET — 11 inci sayfadan mabaat — var. Üstü bakımsız bir güzellik olsun diye taranmar mış taflanlarla örtülü havuzun dışında, makaralanan kurba sesleri duyuluyor; ve denizden küçük şehke larla karaya düşen rüzgâr, karanlık korunun içerle- rinde korkulu seslerle uzaklaşıp kayboluyordu. Bodur bir çamın altına konmuş bezden şezlonga uzanan “Bülent karşınıu gittikçe kararan sahillerine gözlerinde eski bir rüyanın mg kalbinde ölmüş hislerin iskeletinin verdiği acile dalmış düşünüyordu. Arkasında hafif bir ayak sesi pin Başını kaldırıp baktığı zaman gözlerinin içinde cam gibi parlıyan iki damla yaş, yanaklarının üstünden kayarak göğ- süne damlamıştı. Baş ucunda dayısı duruyordu. Onun da yüzü bir mevsim evvelkine hiç benzemiyor, gözlerinin altına artık saklanamayan karanlıklar pa Elile “e okşadı. — Genemi Bülent!!.. o Kind cevap e Gözlerini onun sulanan gözlerinden ayırmıştı. Çünkü orada. tıpkı bir bahar akşamında toplanan yağmur bulutlarına benzer ka- ranlıklar birikmiş, içinde esen souk rüzgâr bu bulut- ları yavaş, yavaş eritmeğe başlamıştı. O karanlıkların sel halinde taşmasına mani olmak için başını yana virdi.. Biraz sonra yanan &lnını dayısının omuzlarına birdenbire bırakıyor, ve kalbinin bütün derdile onun göğsünde. Dayı.. Dayı.. diye yla Bu hınçkırıkların için daima tekrarlanan bir isim vardı ki, ağlayan e beraber, uzak bir sev; linin içinde, teze kazılmış toprağa kadar giderek onun kurumuş zerreleri arasına birer damla su gibi karı- şıyor ve karanlık korunun içerlerine doğru uzaklaş- tıkça kaybolan akislerle uzanıyordu. * Karşıda Anadolu hisarının üstündeki tepeden doğru çıkan ay, yalının harap kayıkhanesindeki sandalın içine doğmuştu. Orada, bir mevsim evvel, rüzgörsiz sakin bir denizin içiude aksi suya düşen sarı saçlı bir başın adeta Şiluetini çizmeğe çalışıyordu. # x * Göğsünde ilk kısa öksürüklerle başlayan hastalık, onu her gün ölümş biraz daha yaklaştırırken, kal- binde gömülüp gitmesine razı olmadığı bu günah- kâr sevginin bir gece ilk parıltısım, onun içinde de görmüştü, Ozaman artık hiçbir şey düşünmüyordu. Dudakları birbirine değmemiş «bundan ne çıkardı!., Yeterki kalpleri ebedi bir halka ile birbirine bağlan: miş olsun. Evet, bu sevgi için aralarında tamamen açıkça konuşmuş degillerdi. Fakat zaten onların rabıtası herkesin kullandığı kelimelerle anlatılacak kadar basit değildiki... Gözlerin konuşması kâfi gelmiyormidi?. İşte yağmurlu bir akşamda, göğsünde ilk öksü- rüklerle başlıyan hastalık, ıslaklık ve nemli bir rüz- gârla derinleşmiş, yazın sonlarına doğru, yalınu denize bakan büyük odalarından birinde, Vildan gözlerini kaparken ilk feryat, bir akşam vakti suların rnhtıma çarpan çırpıntılarile uzak sahillere kadar uzanıp gitmişti...

Bu sayıdan diğer sayfalar: