16 Haziran 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

16 Haziran 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1870—185 Merhum avukat Ibrahim B. g N g Adliye erkânından Nasuhi zade büyük Hay- dar Ef. mahtumu avukat İbrahim B.in vefatını teessürle haber aldık. Vaktile matbaamızında avukatlığını ifa etmiş olan merhum çok halük bir zattı. kendisini bütün arkadaşlarına sevdir- mişti Ailesine ve dostlarına derin teessürlerimi- zi beyan ile taziyetler eyleriz, Merhum Fecri» ati'den Müfit Ratip beyin pederi idi. EEE SA sone Mavi bir ışık olup içime doğduğun gün, Löâzımdır ki gözlerim kapanmadan bitmesin Hislerimi çarmıha gerip te boğduğum gün Terkederek kalbimi başka kalbe gitmesin... DI Bir mevsim sürdü diye aşkımın ömrü bütün, Zannetme ki gönlümün baglarını kopaadım!.. İçimde güneş gibi yanıyordun daha dün, Bu günse benliğimi bir gece gibi yordun... Sen koskoca bir taştın, ben siyah bir kör kuyu, Ne içinde ışık var, ne de bir damla suyu, Nefes alan ağzımı tıkamaktan korkmadın. Dİ Şimdi ses vermez artık haykırsalar içine, Fakat bil ki dolaşan bir uğultudan gene Karanhk taşlarının içinde senin adın... Namık Kâşif SERVETİFÜNUN 35 Bir Hatıra: BERTA Yazan ; İlham Midhat Eylülün son yapraklarını; sevişmiş âşıklar kadaf yorgun bir rüzgâr — pişman bir genç kızın iç çe- kişleri gibi — silik çıtırdılarla bir bir çeviriyor... Kalbimden taşan siyah zehirler; benliğimi müphem kederlerle doldurmuştu. Varlığımdaki gsızıyı uyuştur- mak içir, göz gezdirdiğim romanı; kütüphaneye hid- detle fırlattım. Eylülün son yapraklarındaki kızıllık; sıkıntının gecesinde topallıyan maneviyatımda, beni bunaltan müthiş bir yangın parlatmıştı. Açık penceremden sağda Hürriyet Tepesi, karşım- da Darül'aceze ve tâ uzaklarda Sultan Ahmet mezar- lıklarınıw hudut çizdiği sonsuz kırlara baktım: her yer temmuzun ateş dalgaları arasında çalkanıyordü. Atlas şilteleri andıran çimenlerde; çıngırak mu- sikilerinin, bu aşk ve hıra sembollerinin koynunda mahrem bir gamimiyetle burunburunz sokulmuş k0- yunlar... Şu karşıki; kırçiçeklerile rengârenk patikada ağır ağır ilerliyen bir genç kızla erkek... Ateş tüller arasından bakan; şehvetle kanlanmış bir gözbebeği güneş, her zaman ıztırabımı uyutan saf kırlar, her şey; aşka susayan benliğimi büsbütün tutuşturuy ordu. Ümidimin bu son tebessümü de gurup etmişti. Şişli caddesinde : genç kadınlar, caka için elletinde raketlerle piyasa eden züppeler, -büyüliyen kokular saçan birer çiçek gibi -masum genç kızlar arasında, belki biraz eğlenirim düşüncesile; sokağa fırladım. . Haylayf'ta. bir masaya oturdum... Sanki mehtabın gözyaşları serpili bir denizin nağ- meleri, beynime süzüldü: — Ne istiyorsunuz efendim!., Yumruğuma dayalı dalgın başımı, bu çelik mani- velâ üstünde ağır ağır döndürdüm. Beyaz işgömleği, yasemin çehresine başdöndürücü bir sihir veren kıpkırmızı küçücük ağzı, keskin bir ışık altındaymış gibi parlıyan kumral saçlerile salon- dakileri afyonlıyan garson kız; koyu yeşil gözlerile cevabımı bekliyordu. — Domrüurma! Sade vişneli! Gençkız, kalbimin tellerini coşturan, ayni sesle: — Peki! derken; başını hafif öne iğdi, kumral saçları pembe — Devamı 48 ıncı sahifada —

Bu sayıdan diğer sayfalar: