28 Mayıs 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

28 Mayıs 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SERVETİFÜNUN No. 2075—390 Yazan : Andre Gide Dünya Nimetleri Çeviren : Avni İnsel Nathanağl, sana şevk ve ateşinliği öğreteceğim. Ziya fosfora nasıl merbut ise, ef'alimiz de bize öy- ledir. Onlar bizi mahvederler; doğrudur, fakat, şan ve şöhretimizi yapan yine onlardır. Ruhumuzun biraz değeri A onun diğer ruhlar- dan daha ateşli yanması içindi Tarlalar, sizi fecrin beyaz ziyolarl yıkanırken gör- düm... Göller, vücudümü sizin mavi sularınızda yı kadım. Rüzğârların okşayışı, dudaklarımda bir tebes- süm canlandırıyordu. Nathanağl, sana bunlardan usan- madan bahsedeceğim. Nathanağl, sana şevk ve ateşinliği öğreteceğim. Daha güzel şeyler bilmiş olsaydım sana onlardan bah- sederdim, bunlardan değil. Menalgue, sen bana hikmeti öğretmedin. yerine aşkı öğrettin. Hikmet » “# Nathanağl, Menalgue için aşktan ziyade bir dostluk hissettim. Onu hem de bir kardeş gibi seviyordum. Menalgue tehlikelidir; ondan sakın. Ârifler nazarında o mel'undur. Böyle olmasına rağmen çocuklar ondan ürkmez. O, onlara ailelerini sevmemeyi, daha sonra da terketmeyi öğretir. Onların kalplerini sert ve vahşi meyvaların arzusile hasta eder. Ah! Menalgue, seninle beraber başka yollar üze- rinde koşmasını ne kadar arzu ederdim. Lâkin sen zaaftan nefretle bana, senden uzak bulunmayı telkin ediyordun. Her insanda garip imkânlar vardır. Eğer mazi, hâlin üzerine hikâyesinin gölgesini germemiş olsaydı, hâl, istikballerle dolu olurdu. Tek bir mazi, tek bir istikbali davetle onu önümüze uzatıyor... boşluğa uzatılan bir köprü gibi. Anlıyamadığımız bir şeyi yapacağımızdan eminiz. Anlamak, yapabilmek iktidarını haiz olduğu- muzu hissetmektir. Mümkün Merlebe Fazla Beşeriyet Benimsemek... İşte mükemmel bir düstur. Hayatın muh- telif şekilleri siz hepiniz bana güzel göründünüz. (Sana anlattığım bütün bunları bana Menalgue anlatmıştı.) Gayri ahlâki telâkki edilen zevk ve ihtirasların hep- sinden birer parça tattığımı değilse bile, onlara karşı musamahakâr davrandığımı sanıyorum. Varlığım her türlü itikatlara atılıyordu. Çılgın gibi olduğum bazı geceler ruhumun varlığına okadar inanıyordum ki, onun bedenimi terkedip kaçacağını bile hissettiğim oluyordu - diyordu, Menalgue. Hayatımız, önümüzde, bir hummalının ellerile tut- tuğu ve beklemesi icap ettiği halde bekliyemeyüp bir hamlede içtiği buzlu su dolu bir bardağa benziyecekti. Bu nefis bardaktaki su o kadar serin o kadar hararet söndürücüdür ki, hummalı onu bir an bile dudakların- dan uzaklaştıramaz. '. Ah! Gecenin soğuk rüzgârıni nede güzel teneffüs ettim. Ah! Pencereler! Bir membadan akıyor zannolu- nan ay ışıkları sis yüzünden ne de solgun görünüyor- Yardı. Ah! Pencereler! Kim bilir kaç defa yanan alnı- mı sizlere dayıyarak serinlettim. Kim bilir kaç defa arzularım, ateş gibi yakıcı yatağımdan balkona koşup, sükünet içinde uyuyan semayı görmekle sisler gibi dağıldı, Geçmiş günlerin humması siz tenimin mühlik bir aşındırıcısıydınız. Ruh, onu Hâlıkten uzaklaştıracak bir şey olmayınca ne de çabuk tükeniyor. Perestişimin sabitliği korkunç bir hâl almıştı. Buda beni büsbütün şaşırtmıştı. Nathanağl bana, ruhların imkânsız saadetini birçok defalar arıyacaksın, dedi. Mütereddi vecdin ilk günleri geçince - Menalgue'a tesadüf etmezden evvel - endişeli intizarlar devri baş- ladı ki, bu benim için bir nevi bataklıklar açmak oldu. Uyku tahammülsüzlüklerinden beni uykular iyi edemi- yordu. Yemeği yer yemez yatıyor ve uyuyordum. Uyandığım zaman vücudümü daha yorgun, zihnimi bir nevi istihaleye hazırlanmış buluyordum. Varlığın karanlık ameliyeleri; hâfi âmâl; meçhulterin doğuşu; meşakkatli doğurmalar; nüas; intizarlar! Kri- zalitler ve periler gibi uyuyordum. Bana benzemiyecek olan yeni varlığın bende teşekkül ve vücut bulmasına imkân veriyordum Her ziya bana, dallardaki yaprakların yeşillendirdiği sular arasından geliyormuş gibi görünüyordu. Büyük sermesti ve baş dönmelerini andıran müşevveş, ihmâl- kâr idrakler, Ah! Hastalığın, taşkın izdırap ve buhra- nın gelmesini kaç defa arzu etmiştim. Zihnim, fırtınalar kopan bulutlu semalara benziyordu. Güçlükle teneffüs edilen bu anlarda bütün mahlükat ve mevcudat büyük bir sabırsızlıkla, gökteki bulutları yırtabilecek ve onun altından semanın neşe dolu berrak mailiğini göstere- bilecek bir şimşek bekler. İntizarlar daha ne kadar süreceksiniz ? Müddetiniz bitince acaba izsiz, bize yaşamak mümkün olacak mı? Bizden doğacak şey acaba ne olabilirdi ? Kendimizi bildiğimiz için her ge- lecek şeyi - mademki her gelen kendimizden doğar - evvelden bilir ve gelecek hakkında tereddüde düşmeyiz. Hâbilin doğumu, nişanım, Eric'in ölümü, hayatımın yıkılışı, beni bu lâkaydi ve tevekkülden uzaklaştıracak- ları yerde büsbütün oraya soktular, o derece ki, ata- letim, düşüncelerimin ihtilâtından ve kararsız iradele- rimden geliyor zannolunurdu. Bir nebat gibi, sonsuz bir uyku ile arzın rutube- tinde uyumak isterdim. Bazan şöhvetin ızdıraplarıma nihayet vereceği ümidile, tenin yorgunluğunda fikrin kurtuluşunu arardım; sonra tekrar uykuya dalardım... gün orlasında sıcaktan uyuklayıp yatırılan çocuklar gibi. Vücudüm ter, kalbim çarpıntılar, başım ağrılar için- de uyandığım zaman kendimi, kendimden çok uzak- larda bulurdum. Beni en fazla mahzuz eden şey aşa- ğıda kapalı pencereler arasından sızan ziya ve onun

Bu sayıdan diğer sayfalar: