25 Ağustos 1938 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 5

25 Ağustos 1938 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2192—507 UYANIŞ Cemiyet ve san'atkâr Yüksek istidatları, cemiyet do- gurur. Fakat; onlar, öyle bir rad- deye yükselirler ki, ondan &onra, cemiyet, kendini ona uydurmıys çalışır. San'atkâr, ilk defa hayatı kav- rar, cemiyet ve telâkkilerine aid, kendinde bir bilgi, bir tez hasıl olur. Cemiyetin telâkkilerine mu- vazi giden bir zevk edinir, İşte, san'atkâr, bundan sonra etrafını düşünmez. Yazan, tahlil ve tasvir eden, tefekkür ve mülâhaza yapan san'atkâr, artık, kendi dünyasına dönmüştür. O, kendini anlatmakla, hayat ve telâkkilerine omuvezi zevklerini öne sürmekle, cemiyeti yaşatır ve etrafı onu tanır. Bu şe- kilde de cemiyet, san'atkâra bağ- lanır. Bilgi; ancak bir melekedir. L&- kin hayat ve telâkkilerine aid bilgi üzerine işlenen san'at hareketleri ile san'atkâr temayüz eder. Tarih, çok kere, pek yüksek san'atkârları, sırf cemiyet hayat telâkkilerine uy- mamak yüzünden tekmelemiştir. Yani san'atkârın zevki, insanların zevkile tetabuk etmemiş olmasın- dan anlaşılamamıştır. Şu halde san'at, cemiyet telâkki ve zevkleri- nin gayesi olmalıdır ki san'at ola- bilsin. Ruhi malüliyeti olan her san'at- kâr, içinde, sonuna kadar cemiyet- ten gizli tezler sürükliyebilir. Fakat; bayat, o kadar büyük bir mevzu- dur ki, san'atkâr, kendi kompleks- lerini başka bir çekilde ifade ede- rek san'atını yapar. Netice itibarile, gene, kendi kornplekelerini başka bir şekilde anlatmış olur. Bu, işin biraz da artistik safhasıdır. Ekseriya, bu san'atkârların ver. lar. Fakat, yalnız, bu şekilde ayrılan kendile- ri mi? Hayır! Hepimiz aynı intibala. tada bir hakikat görüyor ve bunu benimseyo- şurasını da düşünmemiz lâzım. bizleri bu mes'ut neticelere vardıran kimdir? Bu kuvvet ancak; Atatürk ve onun idareci ela- ruz. Lâkin, Yazan : Seyfeddin Orhan dikleri eserlerde, sirf cemiyetin zevkleri hâkimdir. Bununla beri ber, san'atkârın kaleminden çıkan herşey, olduğu gibi kabul edilme- melidir. O, zaten cemiyete göre bir safha açmıştır. Diğer taraftan kendini tatmin edep şeyler de vü- ende getirmiştir, Yani o, bir elile cemiyeti, diğer elile kendi dünya» sna aid bir âlemi yaşatır. Hem kendi komplekâlerini döker, hem de cemiyeti müğtefid eder. San'atta yüksek bir zevk hâkim olduğuna göre, zevken yükselen herhangi bir kimsenin de, bazı hareketleri etrafında, san'at bakı- mından durulabilr. Meselâ; şarkı söyliyen bir adamın vakit geçir- mek için dudaklarında dolaştırdı- ğı ahengin bir kıymeti yoktur. Şarkı, bu dakikaya kadar, beste kârın şarkımdır. Fakat, ayni ada- mın, bir maziyi hatırlıyarak, derin bir tahayyül, yahud tahasaüsten sonra dudaklarında gezdirdiği &- henk, başlı başına bir karakter, bir manâ arzeder. Bu andan itiba- ren şarkı, tamamen göyliyene aid- dir. Zira, bu şarkı, kendi dünyasına mahasuş bir hüviyet taşır. İşte; cemiyet, #an'at eserlerini bu şekilde benimsiyerek tahlil ve takib ettiği takdirde yükselir. San- at, başlı başına bir manâdır. San- arkâr ise, bu manânın esiri ve mü- messilidir. Mütekâmil bir muhit içerisinde cemiyetin doğurduğu bu yüksek yaradılışlar vasıtasile, gene cemiyet hız alır, Zevken yükselmiş millet- lerin tarihinde, "muhakkak birçok güneğler parlamıştır. Cemiyet, da» ima biraz daha yükselmek için, el- lerini, kendi sinesinden doğan bu yüksek yaradılışlara uzatmalıdır. Çünkü, or- vuk manlarile, yılmak ve yorulmak bilmeyen Türk Ulusudur. 211 TOROSUN AKŞAMLARI... Sağımız, solumuz çam ardıç, meşe ağaçlariyle dolu... Öyle &ık ki, başımızı kaldırsak gökleri zor gö- receğiz.. Ayaklarımızın altında gö- gün renginde bir su... Şırıl, gril akıyor.. Oturunuz şu ağacın dibine.. Önümüzde engin bir ufuk.. Uf- kun başında altından bir taç... Önümüzdeki yayla ovasında gümüş bir dere, Etrafı sögütlerle kaplı. Söğütler... Gölgesinde kaval 898- lerini topluyan, utuklara, dağlara, her yere nağmeler yayan soğütler. Ses.- Renk, Gençlik, hayat... Her şey burada bu gölgede bir se- renad.. Yayla seranandı bu... Hayır Torosların serenandı bu... Dinliyoruz, görüyoruz kulakla» rımıza gelen: Ayşe sana vuruldum Bir su gibi duruldum kaçıp gelsene bana Kız ben sana tutuldum. Hey... Çobi Ayşenin inilir dökülen ve mor dağların esmer vadilerin- de akısler yapan kavalınla mı çe- lıyorsun. Oh.. Burada tabiat aşkin en büyük genbolünü renksiz orman güllerinin boz yapraklarından de- ğil, bir çobanın pak kalbinden alı- yor... İşte bu aşk temizdir. Çünkü Ormanların kolları arasında dojğ- muş ve çınarların mat gölgelerin- de büyümüştür. Aşkı, Akşama. Akşamı aşka benzetiyorum. İkiside kızıl, birinin ufku tabıat öbürünün kalp... Bakın ne oricinal bir aksam, ne enteresan gruplar.. Torosun akşamları.. Efsane di- yarlarının rengini çalan temiz bir nefes gibi ilâhilerle karanlıklara gömülüyor. İlk önce mavi sonra turuncu daha sonrada biravuç &lev. Orhan Mete Bu atılmış ve Türk ülkesi için sonsuz bir servet kaynağı olan adımda İzmir ve hinter- landının büyük gayretlerini de şükranla analım. Ve gelecek İzmir Enternasyonal Fuarının da- ha parlak bir şekilde garb fuarlarına tefev- etmesine çalışarak iş sahasında hepimiz bir bütünüz diyerek ileri atılalım. Y. Sihay e vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: