30 Kasım 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

30 Kasım 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 7 SERVETİFÜNUN MATBUAT HÂTIRALARI NASIL MİZAH MUHARRİRİ EŞHUR PFranmz artisti büyük Koklen, facia ak- törü olmak hevesindey- miş. En ağır terejedilere çalışırmış. Fakat hocaları, onun suratının, 8ldığı «tırsjik»> halileri görünce, kahkahadan kırılırlarmış, Komiklik, Allâh vergisi; zorla olmıyor. Orta istidetlı bir aktör, dramlarda, şöyle böyle seyredile- bilişor, hattâ biraz talihi de yardım edecek olursa, şöhret dahi kazana- bilir, gel gelelim, orta istidatlı bir komik, küçük vesilelerle «soğuk» ve «gülünç» oluyor. Yazıda «tuhaflık» yapmak, uka- lâlık»> dan çök zor. Çeşid çeşid mizah ver ve hepsi de tehlikeli. Yerinde kullanılmış bir kelime yalnış bir tâbir, küçük bir dalgın- lik, yazıyı hemen âdileştiriyor, bayslağtırıyor. Yazıcılığa başlsmazdan evvel, bir müddet «karikatür» yapmıştım. Mizahla bukadarcık bir süt bula- şığım verdı. «Kelebeksi çıkar- mağa karar verdiğimiz zaman, Reşad Nuri: — Sen de yazı yazacaksın! Dedi. Ne yazacağım ? «tuhaflık» ! Adapte ettiğim bir kaç komedi- ye, vodvile halk gülmüştü. Fakat onlardaki «tuhaflık» lar, benim eserim değildi. Ben, Fransız nük- telerinin « karşılıklarını, belki iyi bulmuş, yerinde kullanabilmiştim. Yalnız bu, benim, mizah istidadım hakkında bir miyar olamazdı. Kendi kendimi tartdım. Acaba, gülünç olmadan, âdiliğe düşmeden mizah “yapabilecek miydim? çok korkulu bır imtihan geçirecektim. Lâkin ozaman, sadece tiyatro musharriri olmak hevesinde idim. Muvaffak olmazsam, tekrar kabu- guma çekilirdim. «Kelebek» in ilk Rayısındu, «Ka- dın siyaseti» adlı ir hikâyem çıktı, El alışkanlığı, buda «Muha- vereli a 1 tiyatro tarzı, tiyat- ro üslübü Bu iilyolt yazarken, iyi ter- lediğimi hatırlıyorum. Hikâyeyi M . g Yazan: MAHMUD YESARİ o beğenenler oldu. Fakat bundan sonra, bocalamağa başladım. Güldürmenin hiç de kolay bir şey olmadığını anlıyordum ama, hemen gerilemeği de (o yiğitliğe yediremiyordum. Reşad Nuri, bâtırlar veneze- man bahsi geçse, kahkahalarla gü- ler. Ne soğukluklar yapıyordum. Kılişesi yapılmış — resim altına şu nükteyi yazm Büyük baba, lama) eğer uslu otürursan seni Darülbedayie götürürüm! acaba, bu, o zamana göre bir nükte midi? hayır! kısır kafamın soğukluğu! hele «Oruç isimli, yine « Muhavereli» bir hik&- yem vardır, halâ aklıma geldikçe, nezle başlangıcı gibi sırtım ürperir. Yazdıkça, biraz açılıyordum; yadud, bana öyle geliyordu. Buna rağmen, eğer gazeteyi doldurmak mecburiyeti olmasa, «tuhaflık» ya- pmaktan vazgeçecektim. «Kele- bek», şimdiki «Akbaba» lar, «Ka- rikatür» ler kıt'asında, on iki pun- toyle dizilerek on altı sayıfa çıkıyor, dolmak bilmiyordu. O tarihte «Kelebek»in <Akbs- ba», «Diken>, «Zümrüdankâ» gibi kuvvetli rakibleri vardı. Bu rakib mecmualara, tanınmış mizah üstad- lari yazıyorlardı, Bu itibarla dışar- dan yazı bulmak imkânı da yoktu. Bu vaziyet karşısında, kolları sıvamaktan başka çare kalmıyordu. Bu deve güdülecekti. Roman ve tiyatro üstadı Reşad Nurinin, ben mizah dehâsına hay- rTanımdır. Onun mizahı, ince, zarif, terbiyeli ve iğnelidir. Çok kolay- lıkla yazıyordu. Onu gördükçe, kendi kısırlığımdan utanıyordum. Fakat o, dajma beni teşvik etti; birçok soğukluklarımı hoş gördü, No. 2258—573 OLDUM? yüzüme vurmadı, Onun nezake- tide bana cesaret veriyordu. Eğer mecmuadaki arkadaşım, nobran biri olsaydı, fazla israr edemez, «tuhaflık» ı bırakırdım. İyi, kötü; zoraki veya hevesle, her ne şekilde olursa olgun yaz- dıkça, yazmağa devam ettikçe, mizahın varyetelerini görmeğe, öğrenmeğe (başlıyordum. İnsan, doğuşdan «komik» olabilir. Amen- nâ. Fakat... Bunun bir de fakatı var. Hoca merhumun şu hikâyeciği pek ye- rindedir: Herifin biri, uyuz keçisi- ni hocaya götürmüş, nefes ettirmek istemiş, hoca uyuz keçiye nefes ettikten sonra: — Sen, benim nefesime biraz da katran ilâve et! demiş. Mizah, sadece istidatla olmıyor; bu istidadı işletmek lâzım. Nasıl- mı diye sorarsanız, bu da istidada göre değişir, cevabını vereceğim. Bir mizah maharriri, daima uyanık bulunmalıdır; gezerken, otururken, misafiklikte, hattâ evinde bile. Tipler ve lehceler, mizahta en büyük rolü oynuyor. Bir görülen tip, bir muharrir, bir yazıyı yazar- ken her şeyi, düşünmekle bulamar. Eğer vaktile not slmamışsa, yazı- sında muhakkak aktar. «Kelebek» i kapamıştık. Gaze telere, mecmualara roman, hikâye yazmağa başladım. Bunların hikâ- yesi ayrı ve uzundur. Çok geçme- di, ölür mizah mecmuaları da ke pandı, piyasada tek «Akbaba». kaldı. «Akbaba» ya, mizah üstadı Ercümed Ekrem yazıyordu. Günün birinde üstad, Matbuat müdürü. umumisi oldu, «Akbaba»dan çe- kildi. Yusuf Ziya, beni çağırdı. «Akbaba» da, kendi gazetem gibi çalıştım. İlk «tahıriri nüfus» da «Akba- ba» a tam bir sayıfasını dolduran «tabriri nüfus» revüsünü yazdım. Ercümend Ekrem de ayui mevzuu yazmış, Ankaradan göndermiş. Be- nim yazım, Yusuf Ziyanın daha. hoşuna gitti ve bana, bu yazı için,. — Devamı son sayıfada —

Bu sayıdan diğer sayfalar: