31 Temmuz 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

31 Temmuz 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M. Hulüsi Dosdoğru'nun Bir Hikâyesi — Şırak.. çırak.. şirak..! Havada yeknesak kavisler çi- zerek siska atın beyninde patlıyan kırbaç... O; gövdesinden gon kalan İş- kelet kangalını zorluyarak ardı- sıra sürüklediği ağırca yükü çek- mektedir. Kâh ayağı kayıp iki dizi üzerine düşmekte ve kâh kaldın- mın tozlu sertliğinde &ürüklen- mektedir kaburgaları, Yanısıra bir toz gömleğine bürünerek geçmek- te olan yüzlerce kamyon ve oto- mobil homurtusunu eşitiyordu ve insanın yarattığı bir motör olma- dığınada için için üzülüyordur belki... Çünkü hâlâ bu mahut dik yokuşun alt başındadır. Çilli ço- pur yüzü yırtık kasketinin yağlı siperile gölgelenen arabacı soluk dudaklarından tükrük saçarak kü- für yağdırıyordur. Atına ve atların yedi ceddine o da belki bir şöför olmadığına yanıyor..... Koltuğundaki patlak meşin çantası evrak dolu kambur müba- gır, yeni kasketini sol kaşına yık- mış sfilli delikanlı, boyalı kundu- ralarının tozunu yırtık paçaları- na silen kalkık kulaklı kürklü ve boyalı. kaplan hulâsa yokuşu inmekte ve çıkmakta bulunan herkes arabacının kırbaç şakırtı- sından irkilip terbiyesi nisbetinde lânet ve nefret yağdırıyordur. hat- ta bol paçalı bahriye pantolonu giymiş meşin ceket ve meşin kas- ketli bir kabadayı bu çopur sıska adamın suratına yaradana siğıns- rak iki üç tokatda ayketmiştir ve o kıllı yüzünü bir kirpi gibi buruş- turarak elindeki kırbaçla muka- bele etmek istemiş fakat dizgin kaaışını çekmekten yorulan par- maklarında o gücü bulamadığın- dan acı acı yutkunmuştur. Çanta» larına yarı sahip iki çapkın deli- kanlı önleri &sırs gitmekde olan keklik gibi seken bir kızı kovala- maktadır. Biraftın hişt.! pişt.! küpen sarktı .. topuğun düştü .:1 nida- larından körpe benliğinin gıdıkla- yıcı gururunu bulan kolu, bohçalı kız her ne kadar arada bir dönüb sun'i bir nefret yağdırıyorsada iki gençten iri uzun boylusunu gö- züne kestirmişdir. O da bu işin farkındadır. Sarı kıvırcık tüyleri cılız be- denine yapışmış yerden yapma küçük bir finoyu irili ufaklı, be- yazlı karalı bir sürü köpek kova Ismaktadır... O da arada bir dö- nüb peşinde sürüklediği bu mas- kara girüha gevrek gevrek havlı- yarak deminkine benzer bir gu- rurla halinden memnun yokuşa tırmanmaktadır. etrafın nefretile uğraşa dursun, gene dişi ve erkek kovalaması bir devri batıl halinde döne durgu» esnaf çürüğünü teze diye sata durgun ve yokuş dikliğini muhw faza ede dursun şehrin kurşuni kubbesine saplı bacalardan koyu birer sütun yükseldi. Aynı zaman- da başlıyan düdükle yağları kâğıd- larına çıkmış yemek kablarını koltuklarına aıkışdıranlar soluğu şehrin, çekişen, boğuşan, kalaba- vsorsz os Şapkası uzun yeşil tüylü ihti- yar madam elindeki zinöiri Zor zaptetti, Tüyden bir yumak gibi kaldırımda yuvarlanan köpeği ku- laklarını kasıp burnunu ileri uz8- tarak yanı sıra geçmekte olan hemelnelerrni birerkerre kokladık- tan sonra onlara katılmak kaygu- su ile zinciri zorladı. Havladı, kuyruğunu salladı. Dişlerini gös- terdi, Hattâ ihtiyarı bir kaç adım ileriye sürükledi fakat arkalarından paytak karısının kolunda yokuşu tırmanan otrafu turfandalarına hasretle bakan kalın bağ gözlüklü adam gibi arkalarından hezin ba- ka kaldı. Şehrin uzak caddelerinden ga- zeteçilerin perişan avazı yükseli- yordu : —Havadis... Akşam.. Son... Yazıyor.. Bsnaf dizisinin satış yay- garası dar sokaklarda ebedi akis- lerini tekrariadı. Bu üşüyen yoru- lan boğulan mahşerden rast gele kurtulanlar köşedeki kapalı dük- kânın paslı kepenklerini donatan kitab dizisine göz attılar.. Bacadan fırlıyan biris kadar yağlı yüzünde çipil çipil gözlerinin akları parlı- yan genç; aldığı - Kızıl Maskeli adam - romanını yirük mintapın- dan içeri aldı. Boynundaki kürkün azametli esaretile gögdesini yeşil bir sarmaşık gibi saran bir bayan üzerinde bir çiftin bulunduğu ro- manı beğendi. Ücretini verip kitabı eline aldığı zaman yüzünü bir memnuniyet maskesi kapladı. Gene gazeteciler haykıra dur- suular.. Arabacı atı iie yükü ile lığında aldılar. Sözler sözlüğünü, cümleler cümleliğini gaib ederek yeni bir harmoni meydapp geldi: uğultu... Şüphesiz yer yüzünün bütün şehirleri de böyle konuşur, Memur, işçi, satıcı sağanağına 0u- talan yokuşda kabına sığamıyan bir ırmağın çağlayışı vardır. Dük- kân sahipleri, tezgahtarlar dükküân- iarının kapılarına çıkmış öeneler- den beri ezberleye geldikleri bütün tlearet cambazlıklarını göşteriyor- lardı. Elektrikler yandı... Arabacının binbir küfür ve sil- le ile sürdüğü arabası yokuşu tar- manmış.. EBamer gencin gönlünü gelen koltuğu bohçalı kız tebessüm mukabilinde belki bir sinema v&”- di koparmıştı. Çok geçmeden bi- tün mahşeri sırtından atan yokuş koşan, didinen, takılan, gırnaşan, yalvaran ve tersliyen güruhun ar- kasından âdeta hayrettep dona kaldı, Rüya Arab gördüm: Ter haber.. Rüyamı hayra yoruyorum... Elime para geçecek | “Mektup var.. Ve kısa bir yolculuk... Rüyam hayra çıkacak, İnşallah Mehmet DİZMAN a ii 129 — Servetifünun -—- 2345

Bu sayıdan diğer sayfalar: