24 Eylül 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13

24 Eylül 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

memek imkâtı haricindedir. Çünki: günlük hayatımızda bizi etrafımıza bağlayan hâdiseler, eğlenceler, rü- hi ihtiyaçlarımız, bu mısralarda mündemiçtir. Bu cins şiirler, fertle &ileyi, aile ile cemiyeti birbirine bağlıyan düğüm noktasını bize gösteriyor. Gene: «Bu evin her odasında,» «Bir düşüncem vardır.» «Her penoeresinde» «Gözetlediğim bir kız.» «Kitaplarım bu evde okudum.» Aşklarımı bu evde bilirdim.» «Bu evde geldi» <Aklıma yolculuk ölmek.» Şiirinde kendi kendimizi bul- mamaya imkân yok. Düşünceleri- mizin zevklerimizin bu kadar re- alişt kopyalarını yapan Selâh Bir- gel, bu form içinde tabii olarak şairane olmaktan kaçıyor. Fakat onun bu hareketi, ne dereceye ka- dar doğrudur ? Şairane hisler, şairane duygular, insan ruhunun, insan şuurunun t& derinliklerine kadar ginmiştir. Bu çeşit şairane duygnları terennüm etmek ve bu çeşit şairane duygu- ları terennüm edilir görmek bizim tabii bir ihtiyacımızdır, Bu ihti- yası, mâkul ve ayağa düşmeyecek bir tarzda ifade etmek, giire sok- mak, bence doğru bir harekettir. Meselâ, Cahit Sıtkının «Robenson* şiiri, bal gibi hayali ve şairane duyguların bir ifadesidir. Ve bu şiir, hakikaten güzeldir. Salâh Birsel, kendi şahsına münhasır olan ifade tarzına Ve «form» üne birazda Şşairaneliği karıştıran daha iyi olur zannında- yım. Zira, tuttuğu yolda bir gün çok kuruluğa sapması mümkündür. Onun ufkunu ancak biraz şairane olabilmek genişletecektir. Netekim «Supervieller den mülhem olarak yazdığı uzun birkaç parça olan « Allahın kederi» isimli şiirinde kendide farkında olmıyarak şaira- ne mısralar söylüyor: ' «Ben halik,» «Her yerde hazır ve nazırım» «Tevellüdüm namevcul.» « Sizin mes'wi olamayışınızdan gelir benim sıkınlım.> «İnsan, seni yaratım hb «Bu elleri ve yüzü e Ey ia bir vuoullar < Yaşayabilmen içindir.» «Ben seviyorum, sizde sevin Alla- hinızı /» Mm. Bu şiirde mistik bir ruh ara- mak yersizdir. Halik yerine bir sanatkârın, cemiyetle olan alâkası şeklinde mısraları kabul etmek lâzım. O zaman şairin cemiyetle ve kendisile alâkası bariz bir şe- kilde meydana çıkar. Bu şekilde devam ederse Salâh Birsel, kendi form'inde yazdığı aşağıdaki şu güzel mısralardan, çok daha gü- zellerini yazacak, gözümüze gö- rünmeyau fakat zevk aldığımız basit; duygularımızın pisikolojisini bize daha büyük muvaffakıyetle verecektir : <Bu evin insanları üzülür» «Düşüncelerimden :» «Şair olduğumu» «Bu evin insanları bilir.» Fakat her zaman, bu kadar tabii mısraları şairane olmadan yakalayabilmek çok zordur. Samim KOCAGÖZ * Dedikodu — 221 uncu sahifeden devam — kadar haklı insanın, iskeleye çıks- cağı, “bukadar beklemektense, git- mekten vaz geçiyorum,, diyeceği geliyor. Köprüye indiğim zaman, saat sekizi yirmi geçiyor tahmin edi- yordum, Tünelden Beyoğluna çık- tım. Saate baktım: Dokuzu yirmi geçiyor. Günün bir saati aradan silinivermiş. İlk önce bunun nasıl olduğunu anlamadım. Sonradan farkettimki bütün rol benim gaa- timde. Tam bir saat geriymiş. Be- Li getiren vapurda on dokuz on beş değil, yirmi otuz beş vapuru. Vapurun iskeleden on beş dakika geç kalkmasının, havanın erken kararmaşının sebebi hep bu. Hayatımda bu kadar üzüldü- ğümü bilmiyorum, bu aradan kay- bolan bir saati nasıl geçirecektim? Verilmiş bir sözüm, mutlaka git- mem lâzım gelen bir yerde yoktu. Esasen ne yapabilirdim? Fakat insan tuhaf! Hayatımda ne yapa- caksam belki yalnız bu bir saat içinde yapacağımı, en fazla bu bir saat içinde eğleneceğimi, en güzel şarkıyı, en güzel şiiri bu bir saat içinde duyacağımı zannettim. San- ki hayatımın bütün plânı bu bir saatin kaybolmaması odasına göre kurulmuştu. Fakat ne çare! oldu bir kere. Bir çok akşamlar yemek yediğim bir lokantaya girdim. O- raya geçen yazımda hikâyelei hakkında düşündüğüm arkadaşım Samim Kocagöz de uğrar. Hem ya- zım hakkında düşüncesini öğrenir hemde uzun müddet görüşmediği- miz için öte berideu bahsederdik. Fakat ben gelmeden bir az önce çıkmış. Garson söyledi. Beyoğlu caddesinde avare do- laşırken Cavit Yamaen rastladım, “Sımim Kocagözün cevabını gör- dün müf,,dedi, Görmemiştim. “Ha- yır, dedim, cevap mı veıdif?,, Bir kaç yerde Serveli funun aradım. Bulamadım, kulmumıştı. Mecınuayı ancak bu gün edinebil- dim. Sumim Kocagöz cevabında kı- zıyor, beni haksiz buluyor. Samim Kocagözüu beni haksız bulmıya hakkı vardır ama ne di- ye kızıyor! Haksız bulabilir: Bu benim kendisi hakkımdaki düşüncelerime kendisinin inanmaması demektir, Olabilir. Fakat kızması herkesi kendi lehinde yazmıya mecbur addetmesidir ki bu doğru değildir. Bir mubaarririn lehinde konuşan- lar olduğu gibi a&leyhinde konu- şanlarda olabilir. Netekim Samim Kocagözün lehinde konuşanlarda var. Onların yazılarından iktibas- lar yaparak kendini müdafaa et- miş. Baştan aşağı bana tarizlerle dolu olan o yazıyı okudum: Kız- mış bir insanın yazacağı satırlar. Yalnız bir noktaya dokünmak iğ- terim. Şöyle bir cümle var, “Bu tenkit “dedikodu,, | düşmanca ya zılmış. Samim Kocagöz burada al- danıyor, bunu zaman geçince ken- disi de anlıyacaktır. Sanra mâ- demki benim sözlerim yalnış, ve- him, Yanlış olan sözlerin ne te- siri, ne de ömrü vardır. Hiçaldır- masın. O satırların, kendisivi bu kadar üzeceğini bilseydim, yazmazdım. Ben onu kendisini inkâra gidecek azılara bile müsameha ile baka- bilen dostluğu ve san'ati ayırma: sını bilen biri bilirdim. O cevabı- na râğmen gene öyle bilirim, Sabahattin KUDRET 2207 — Servetifünun — 2405 va

Bu sayıdan diğer sayfalar: